27 Ağustos 2009 Perşembe

. Tasfiye işlemlerinin muhasebeleştirilmesiyle ilgili bilgi

. Tasfiye işlemlerinin muhasebeleştirilmesiyle ilgili bilgi



Tasfiye işlemlerinin muhasebeleştirilmesinden önce, tasfiye hakkında kısaca bilgi vermekte yarar vardır. Tasfiye, herhangi bir nedenle faaliyetine son veren bir limited şirketin tüm hesap¬larının kesin ve nihai olarak kapatılmasıdır. Tasfiye dönemine giren limited şirketin tüzel kişiliği devam eder. Önceki bölümlerde de değindiğimiz gibi, tasfiye etmek, aktifi paraya çevirmek ve borçları da ödemek anlamına gelmektedir. Limited şirket tasfiye edildiğinde, tasfiye, şirketin son bulması ve sonra¬da kalan değerlerin ortaklar arasında paylaşılması sonucunu verir.



Tasfiye işlemlerini sonuçlandırmak için seçilen ya da atanan tasfiye memurları, bazı kurallara uymak zorundadır. Buna göre;



1- Öncelikle belli bir tasfiye tarihi belirlenir ve günlük işlemlere ilişkin kayıtlar bu tarih itibariyle kesilir.



2- Belirlenen tarih esas alınarak, şirketin varlıkları ile borçlarının bir envanteri yapılır ve bir tasfiye bilançosu düzenlenir. Bu bilanço tasfiye işlemlerine temel teşkil eder.



3- Alacaklılar çağrılarak, «Alacaklarının tutarları» sap¬tanır. Aynı şekilde, pay sahipleri de çağrılarak, ödenmemiş ser¬maye paylarını ödemeleri istenir. Şirket borcu olan üçüncü şahıslardan da, bunların tahsili konusunda girişimde bulunu¬lur.



4- Şirketin varlıkları paraya çevrilir. Satış bedeli muhasebe bedelinin altında ya da üstünde olabileceğinden, ortaya bazı değer farkları çıkar. Bunlar, doğrudan doğruya tasfiye kar/zarar hesabına yazılır.



5- Limited şirketin tüm borçları ödenir.



6- Limited şirketin tasfiye işlemleri nedeniyle yapılan gi¬derler tasfiye kar/zarar hesabına yazılır.



7- Tasfiye kar/zarar hesabının kalıntısı, tasfiyeden doğan global kar/zararı verir. Şirket varlığının borçları karşılayamadığının saptanması halinde, tasfiye memurları yargı yoluna başvururlar ve mahkeme iflasın açılmasına karar verir. Tüm borçlar ödendikten sonra bir kalıntı varsa (tasfiye artığı), bu pay sahiplerine (ana sözleşme ya da genel kurul kararlarında ak¬sine bir hüküm yoksa) nakit olarak dağıtılır.







24 Ağustos 2009 Pazartesi

Sosyal güvenlik hukukunda saklama ve ibraz süresi



Sosyal güvenlik hukukunda saklama ve ibraz süresi / Bumin Doğrusöz



24.08.2009

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 86. maddesinin 2. fıkrasında, işveren ve işyeri sahipleri; işyeri defter, kayıt ve belgelerini ilgili olduğu yılı takip eden yılbaşından başlamak üzere on yıl süreyle, saklamak ve Sosyal Güvenlik Kurumu'nun denetim ve kontrol ile görevlendirilen memurlarınca (SGK Müfettişleri ve SGK Kontrol Memurları) istenilmesi halinde 15 gün içinde ibraz etmekle yükümlü tutulmuştur. Defter ve belgelerin incelemeye yetkili denetim ve kontrolle görevlendirilmiş memurlara mücbir sebep olmaksızın ibraz edilmemesinin yaptırımı ise kanunun 102. maddesinde düzenlenmiştir.

Burada adı geçen yasal kayıt ve belgeler, bize göre Vergi Usul Kanunu'na göre tutulması gereken kanuni defterler, bordro, ücret hesap pusulaları, aylık prim ve hizmet belgeleri, sigortalı ise giriş bildirgeleri, sigortalı özlük dosyası, faturalar, gider belgeleri, karar defteri gibi defter ve belgelerdir. Hiç şüphesiz bunlar işyeri veya işletmenin nitelik ve konumuna göre değişkenlik gösterebilir.

5510 sayılı kanunla işyerine ait yasal kayıt ve belgelerin saklama süresinin 10 yıla çıkarılması, yasanın yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008 tarihinden itibaren hukuksal sonuç doğuracak olmakla birlikte, henüz saklama ibraz süresi dolmamış yılların defter ve belgelerinin de bu değişiklikten etkilenip etkilenmediği duraksama konusu olmuştur.

Bize göre değişiklik, 506 sayılı kanunla kabul edilmiş 5 yıllık saklama süresini tamamlamamış defter ve belgeler, saklama ve ibraz yükümlülüğüne ilişkin süre tamamlanmadığı için, 5510 sayılı kanunla benimsenen düzenlemeden etkilenecek ve saklama ve ibraz süresi 10 yıla çıkacaktır. Bir başka deyişle 506 sayılı kanunla kabul edilmiş 5 yıllık saklama süresini tamamlamamış defter ve belgeler, "saklanmayabilir, ibraz edilmeyebilir, imha edilebilir" statüsünü kazanmamış olduğundan, süre değişikliğinden etkilenecektir.

Bu etkilenme, ticari işletmeler için önemli değildir. Çünkü onlar zaten Ticaret Kanunu'na göre defter ve belgelerini 10 yıl saklamak zorundadırlar. Dolayısıyla bu etkilenme, Ticaret Kanunu'na tabi olmayan, personel çalıştıran serbest meslek erbabı, kapıcı veya benzeri kişileri istihdam eden apartman yönetimleri gibi işverenler için önem taşımaktadır.

Örneğin, 2000 yılına ait yasal kayıt ve belgeler 506 sayılı kanuna göre, takip eden 2001 yılından itibaren 5 yıl saklandıktan sonra 31.12.2005 tarihinde saklanma zorunluluğunu yitirmiştir. Ancak 2003 yılına ait yasal kayıt ve belgeler, takip eden 2004 yılından itibaren, 5510 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008 tarihine kadar 5 yıl saklama süresini doldurmadığından, saklama süresi, 5510 sayılı kanunun yeni düzenlemesinden etkilenecek ve saklama ve ibraz süresi 10 yıla çıkacaktır. Dolayısıyla 2003 yılı defter ve belgelerinin 31.12.2013 tarihine kadar istenildiğinde ibraz edilmek üzere saklanması gerekmektedir.

Bu esasa göre işverenlerin, 2002 ve öncesi yıllara ait yasal kayıt ve belge ibraz etme yükümlülüğü artık söz konusu değildir ve ibraz edilmemesi halinde kendilerine bir yaptırım uygulanması da söz konusu olamaz.

5510 sayılı kanun, işyerine ait defter ve belgelerin ibraz edilmemesine uygulanacak idari yaptırımı, isletmenin defter tutmakla yükümlü olup olmadığı ve tutulacak defterlerin niteliğine göre üçlü bir ayrıma tabi tutmuştur. Kanun hükmüne göre, ibraz yükümlülüğünün süresi içinde yerine getirilmemesi halinde, bilanço hesabına göre defter tutmakla yükümlü olan işverenlere 12, isletme, serbest kazanç defteri gibi diğer defterleri tutmakla yükümlü olan işverenlere 6, defter tutmakla yükümlü olmayan işverenlere ise 3 asgari ücret tutarında idari yaptırım uygulanacaktır.

İbraz edilen defter kayıtlarının; defterlerin süresinde tasdik ettirilmemiş olması veya tasdiksiz olması, işçi ödemelerine ilişkin kayıtların gerçeği yansıtmaması, bilanço usulüne göre tutulması gereken defterler yerine işletme defteri tutulması, defterlerin sigorta primine tabi kazanç tespitine elvermeyecek derecede noksan, usulsüz veya karışık tutulmuş olması gibi sebeplerle geçersiz sayıldığı hallerde ise uygulanacak yaptırım açısından, işverenin tuttuğu defterlerin niteliği ya da hangi tür defterin tutulduğu bir önem taşımamaktadır. Bu gibi hallerde uygulanacak idari yaptırım tutarı, yarım asgari ücret tutarında olacaktır. Ancak uygulanacak toplam idari yaptırım, kayıtların ibraz edilmemesi halinde uygulanacak yaptırım tutarından fazla olamayacaktır.



Kaynak: Referans Gazetesi



20 Ağustos 2009 Perşembe

PERSONEL ÖZLÜK DOSYASINDA BULUNMASI GEREKEN BELGELER

PERSONEL ÖZLÜK DOSYASINDA BULUNMASI GEREKEN BELGELER



4857 sayılı yeni İş kanunu ile getirilen önemli düzenlemelerden biri de İşçi özlük dosyasıdır. İşveren çalıştırdığı her işçi için bir özlük dosyası düzenlemek zorundadır. İşveren bu dosyada, işçinin kimlik bilgilerinin yanında, İş Kanunu ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her türlü belge ve kayıtları saklamak ve bunları istendiği zaman yetkili memur ve mercilere göstermek zorundadır. İşveren, işçi hakkında edindiği bilgileri dürüstlük kuralları ve hukuka uygun olarak kullanmak ve gizli kalmasında işçinin haklı çıkarı bulunan bilgileri açıklamamakla yükümlüdür.

İşverenler çalıştırdıkları tüm işçiler için işyerinde işçi özlük dosyası oluşturması gerekmektedir. İşçi özlük dosyalarını düzenlemeyen, işveren veya işveren vekiline yasa gereği idari para cezası verilmektedir.

Personel özlük dosyaları çalışan personelim takibi açısından öneme taşımaktadır. Personelin sicilinin ortaya oluşturulması, görevlendirme ve ücretinin belirlenmesinde etkili olacaktır. Dosyada bulunan evrakların zamanla güncelleştirilmesi ile etkinlik daha da artacaktır.

Personel özlük dosyalarının şekli konusunda yasada açıkça bir düzenleme yapılmamış, İş Kanunu ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her türlü belge ve kayıtlar şeklinde genel ifadelere yer verilmiştir. Ancak yasal hükümler ve personel departmanı işlemleri göz önünde bulundurulduğunda Bir özlük dosyasında; tüm belge ve bilgiler üçüncü şahıslardan saklı kalmak kaydıyla; bulunması gereken evraklar:

1. Adet vesikalık fotoğraf

2. Sağlık Raporu

3. İkametgah İlmühaberi

4. Nüfus Cüzdanı Fotokopisi

5. Adli Sicil Kaydı

6. Diploma fotokopisi

7. Sigorta Kartı fotokopisi (Önlü-arkalı)

8. Tasarrufu Teşvik Kartı fotokopisi

9. Daha önce sigortalı olarak çalışılan iş yerlerinde Tasarruf Kesintisi yapılmış ise yapılan

10. kesintiyi gösterir "İşyeri Değişikliğinde Düzenlenecek Tasarrufu Teşvik Bildirim Belgesi"

11. Yıl içinde ödenen kümü latif Vergi Matrahı ve Gelir Vergisi tutarı

12. Vergi Numarası

13. Kan Grubu Kartı

14. Evli Personelin evlilik cüzdanı fotokopisi (Eşin ve varsa çocukların nüfus cüzdanı fotokopileri)

15. Askerlik yapan personelin terhis belgesi fotokopisi veya askerlik durumu ile ilgili belgeler

16. Varsa daha önceki işyerinden alınan bonservis

17. İş Başvuru formu, Referansları ve CV" si

18. İş Kanunu gereği hizmet akdi

19. Bazı işkolları için, periyodik olarak sağlık muayenelerinden geçirildiklerine dair rapor.

20. Özel indirim dilekçesi,

21. Özürlü işçi ise Sakatlık Raporu aslı veya fotokopisi,

22. Sakatlık İndiriminden yararlanabilmesi için ilgili defterdarlıktan indirim uygulanacağına dair yazı,

23. Sakat işçi için İş Kur müracaat kayıt evrakı,

24. Eski hükümlü ise İş Kur müracaat kayıt evrakı,

25. Terör mağduru ise İş Kur müracaat kayıt evrakı,

26. Ödenen ücretlere ait hesap pusulalarının bir sureti,

27. Herhangi bir kanuni sebeple ücret kesme cezası uygulanırsa, yapılan kesintilerin sebebinin bildirildiği yazı,

28. Fazla çalışma için işçinin onayının alındığı yazı,

29. İşçilerin, iş sağlığı ve güvenliği konusunda ve karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler ve yasal hak ve sorumluluklar konusunda bilgilendirildiklerine dair yazı.

30. Şoför işçi için ehliyet fotokopisi

31. Sözleşmesi iş kanununun 17 ve 29. maddesine göre fesh edilen işçiye; aynı nitelikte personel ihtiyacı durumunda gönderilen davet yazısı,

32. İşçiye verilen lehte ve aleyhte ihtar yazısı ve tutanaklar,

33. İşten ayrılan işçi için İş Kur"a verilen İşten Ayrılma Bildirgesi (İAB)

34. Çalışanlara ait kimlik bildirim belgesi (Form2) - ( En yakın mülki Amirliğe verilmek üzere)

35. İşçi bildirim belgesi (Ek1- Ek2)

36. İşin gereklerine göre bulunması gereken diğer evraklar, bulunmalıdır

18 Ağustos 2009 Salı

Hazine Müsteşarlığı'nın 2009/1 sayılı tebliği uyarınca yeni teşvik ilkelerinin amacı:

Veysi Seviğ - 18 Ağustos 2009 Salı - Referans



Yatırımlarda devlet yardımları hakkındaki 2009/15.199 sayılı bakanlar kurulu kararı ile bu kararın uygulanma esaslarını belirleyen Hazine Müsteşarlığı'nın 2009/1 sayılı tebliği uyarınca yeni teşvik ilkelerinin amacı:

* Tasarrufları katma değeri yüksek yatırımlara yönlendirmek

* Üretimi ve istihdamı artırmak

* Yatırım eğiliminin devamlılığını ve buna bağlı olarak sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak

* Uluslararası rekabet gücünü artıracak teknoloji ve araştırma-geliştirme, içeriği yüksek büyük ölçekli yatırımları özendirmek

* Doğrudan yabancı yatırımları artırmak

* Bölgesel gelişmişlik farklılıklarını gidermek

* Çevre korumaya yönelik yatırımlar ile araştırma ve geliştirme faaliyetlerini desteklemektir.

Bu bağlamda konuya ilişkin olarak yayımlanan 2009/1 sayılı tebliğde yapılacak olan yatırımlara finansman kolaylığı sağlamaya yönelik düzenlemelere ağırlık verilmiş, makine ve teçhizat ediniminde finansal kiralama sisteminden yararlanılmasına yönelik özel bir düzenlemeye gidilmiştir.

Ancak öncelikle "Yatırımların teşvik belgesine bağlanabilmesi için asgari sabit yatırım tutarının I'inci ve II'nci bölgede yapılacak yatırımlarda bir milyon TL, III ve IV'üncü bölgelerde ise 500 bin TL olması gerekmektedir.

Ayrıca büyük ölçekli yatırımlar, bölgesel yatırımlar ile genel teşvik sisteminden yararlanacak yatırımların bu tutarları aşan asgari sabit yatırımları ve/veya asgari kapasite koşulları ayrıca konuya ilişkin kararname ekinde belirlenmiş bulunmaktadır.

Yapılan yeni düzenleme çerçevesinde "finansal kiralama şirketleri" aracılığıyla yapılacak yatırımlarda finansal kiralamaya konu makine ve teçhizatlara ait toplam tutarın her bir finansal kiralama şirketi için asgari iki yüz bin TL olması gerekmektedir.

Tebliğin 29'uncu maddesi ise "finansal kiralama işlemleri" başlığını taşımakta olup, bu madde ile teşvik belgesi kapsamı makine ve teçhizatın tamamının veya bir kısmının finansal kiralama yolu ile temin edilebileceği hususu özel olarak belirlenmiş bulunmaktadır.

Yapılan bu düzenleme gereği olarak "finansal kiralama şirketi"nin finansal kiralama işlemine konu makine ve teçhizatlar için teşvik belgesi sahibi yatırımcı ile sözleşme yapması ve sözleşme kapsamı yatırım mallarını sözleşme yaptıkları yatırımcıya kiralama durumunda gümrük muafiyeti ve KDV istisnası desteklerinden yararlandırılması öngörülmüştür.

Bilindiği üzere finansal piyasalarda meydana gelen gelişmeler ve uygulamada ortaya çıkan gereksinimler kredi sistemi içinde yer alan finansal kiralama şirketlerinin de önemini artırmaktadır.

Buna bağlı olarak finansal kiralama şirketleri aracılığıyla gerçekleştirilecek yatırımlar için finansal kiralama şirketi adına yarı bir işlem yapılmaksızın yatırımcının teşvik belgesi dikkate alınarak ve teşvik belgesini düzenleyen merci tarafından onaylanan finansal kiralama işlemine konu makine ve teçhizat listesi ile yerli temin ve/veya ithalat işlemleri yapılabilecektir. Bu işlemlerde yatırımcı ile finansal kiralama şirketleri müteselsilen (birlikte) sorumlu olacaklardır.

Finansal kiralama işlemine konu makine ve teçhizatın devir, satış ve ihracat işlemleri, finansal kiralama şirketi ve yatırımcının birlikte başvuruda bulunmaları halinde yatırımlarda devlet yardımları hakkındaki 2009/1 sayılı tebliğde konuya ilişkin düzenleme kapsamında Gelir Vergisi Yasası ile Finansal Kiralama Yasası'nın ilgili hükümleri saklı kalmak kaydıyla değerlendirilecektir.

Kural olarak yatırım tamamlanma vizesi yapılmış teşvik belgesi kapsamındaki makine ve teçhizatın, devir, satış, ihraç veya kiralanması, söz konusu yatırım mallarının teminini müteakip beş yılı doldurmuş olması halinde serbesttir.

Finansal kiralamaya konu makine ve teçhizatın teslim tarihinden itibaren beş yıllık süre dolmadan devredilmesi durumunda her türlü yükümlülük finansal kiralama şirketine aittir. İflas veya sözleşmenin feshi veya yatırımın gerçekleşmemesi durumunda beş yıllık süreyi doldurmamış makine ve teçhizatı içeren teşvk belgesi kapsamında yararlanılan destek unsurları ilgili mevzuat çerçevesinde finansal kiralama şirketinden tahsil edilecektir. Buna karşın makine ve teçhizatın beş yıllık süreyi doldurması halinde teslim tarihinden sonraki işlemlerde yatırımcı sorumlu olacaktır.

Finansal kiralama işlemine konu makine ve teçhizatın başka bir yatırım için kullanılmasının talep edilmesi halinde; finansal kiralama şirketi, devredecek yatırımcı ve devralacak yatırımcının birlikte başvurusu uyarınca, teşvik belgeli bir yatırımcıya yapılacak sözleşme gereği devredilebilecektir. Bu durumda devreden yatırımcının yatırım bütünlüğünün bozulması halinde söz konusu makine ve teçhizatın diğer yollardan temin edilecek şekilde tekrar ilave edilmesi gerekmektedir. Diğer yandan yeni yatırımcının teşvik belgesinde kayıtlı destek unsurlarının, ilk yatırımcının yararalandığı destek unsurlarından daha düşük olması veya destek unsurunun hiç bulunmaması halinde, fazladan kullanılan destekler ilgili mevzuat çerçevesinde geri alınacaktır.

Yukarıda da vurguladığımız gibi finansal kiralama yoluyla gerçekleştirilen yatırımlarda, işleme konu makine ve teçhizatın yatırımcıya teslim edilerek beş yıllık sürenin dolması kaydıyla yatırımcıya ait teşvik belgesinin herhangi bir nedenle iptali, finansal kiralama şirketine müeyyide uygulanmasını gerektirmemektedir. Ancak beş yıllık süre dolmadan yatırımcının yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle uygulanacak müeyyidelerden finansal kiralamaya konu makine ve teçhizata tekabül eden bölümü kısmen veya tamamen finansal kiralama şirketlerine de uygulanabilecektir.

Yatırımcılar teşvik belgesi kapsamında kullanılmış makine ve teçhizatı da finansal kiralama yoluyla edinebileceklerdir.

Yapılacak sözleşmelerde devir yetkisinin bulunması halinde, finansal kiralamaya konu makine ve teçhizat yatırımcının uygun görüşü olmadan başka bir finansal kiralama şirketine devredilemeyecektir.

Konuya ilişkin duraksama yaratacak konularda ise Hazine Müsteşarlığı'ndan alınacak görüşler doğrultusunda işlem yapılacaktır

12 Ağustos 2009 Çarşamba

soru-cevap

Soru:

Malın bünyesine giren yüklenilen KDV’nin hesaplanması konusunda bilgi verir misiniz?



Cevap:

Toplam indirilebilir Üretime Sevk

Katma Değer Vergisi - Edilmeyen Stoklardaki = Mamul Mala İlişkin KDV

Mallara Ait KDV





Önceki Dönemden Eden KDV Oranı

Devreden Mamul Bu Dönem İmal Toplam Mamul

Maliyeti + Edilen Mamul = Maliyeti

Maliyeti





"Yüklenilen Toplam KDV/Üretilen malların toplam maliyeti "formülü bize bir birim maliyet için yüklenilen KDV tutarını vermektedir. Ancak, böyle bir hesaplama yapılabilmesi için her ürün çeşidinin maliyet bedelinin ayrı ayrı bilinmesi gerekir. Bunun için her ay sonunda imalat hesaplan yapılmalıdır. Elde edilen oran ile ihraç edilen malın maliyet bedeli çarpılarak o mal için yüklenilen toplam KDV hesaplanacaktır.

Bu yöntemde, genel yönetim giderleri için yüklenilen KDV'nden de istisna mala pay verilmiş olmaktadır.

Örneğin, geçen dönemden devreden KDV dahil işletmenin indirilecek KDV toplamı 1.000 TL olsun. Üretime sevk edilmeyen ham madde ve yarı mamullere ait KDV'nin ise 300 TL olduğunu kabul edelim. (Stoklara isabet eden KDV stok maliyetlerinden ve bu maddelerin alımında ödenen KDV'lerden çıkartılabilir) İşletmenin o aya ait mamuller hesabının da (geçen

dönemden devreden mamuller dahil) 13.000 TL olsun. Bu durumda bir birim mamul maliyeti için yüklenilen KDV oranı (genel yönetim giderleri için yüklenilen KDV dahil) (700/13.000=) %5,38'dir. Diğer bir ifade ile işletme 100 liraya imal ettiği bir mamul için 5,38 TL KDV yüklenmiştir.

İşletme Mamuller hesabındaki malın 8.000 TL'lık kısmını ihraç etmiş ise ihracat nedeniyle yüklendiği KDV tutarı (8.000 x 0.0538=) 430,5 TL olacaktır. Bu işletmenin maliyet bedeli 4.000 TL malı da yurtiçinde 5.000. TL'ye sattığını ve bu satış nedeniyle 750.TL KDV tahsil ettiğini varsayalım.

-Hesaplanan KDV (Yurtiçi satışlar (5.000*0,15)) 750

-İndirilecek KDV Toplamı 1.000

-İade Hakkı Doğuran İşlemlere Ait Yüklenilen KDV 430,4

-İade Hakkı Doğurmayan İşlemlere Ait Yüklenilen KDV 569,6

-İndirimle Giderilemeyen KDV 250

-İADESİ GEREKEN KDV 250

Görüleceği gibi, ihracat için yüklenilen katma değer vergisi tutarı 430,4 TL olduğu halde mükellefin yurtiçi satışlarının bulunması nedeniyle indirim mekanizmasıyla gideremediği katma değer vergisi kadar (250.-TL) iade talep edebilecektir. Mükellefin o dönem hiç yurtiçi satışı olmasaydı, iadesi is¬tenebilecek KDV tutarı 430 4 TL olacaktı ve ihraç edilmeyen mallara ait olarak yüklenilen KDV olan 569,6 TL devreden katma değer vergisi olarak gösterilecektir. 26 ve 28 Nolu KDV Tebliğlerinde de belirtildiği gibi, yurtiçi ve yurdışı hasılat bedelleri dikkate alınarak veya yurtdışı satış bedeline genel katma değer vergisi oranını uygulamak suretiyle iade alınması söz konusu değildir. Ancak, işletmenin ve olayın durumuna göre satış hasılatları da yüklenilen KDV'nin hesabında bir ölçü olabilir.



İşlemenin ihracatla ilgili olarak ATİK alımları nedeniyle yüklendiği KDV mamul maliyeti için yüklenilen KDV'den ayrı olarak iadeye konu edilebilir.







Koray ATEŞ





11 Ağustos 2009 Salı

Mahkemelik alacağında veraset beyannamesine dâhil edilmesi gerekiyor

Mahkemelik alacağında veraset beyannamesine dâhil edilmesi gerekiyor

|Posta Gazetesi| |10.08.2009|



Soru: Babamın mirasçıları olarak annem iki kardeşim veraset ve intikal vergisi beyannamesi vereceğiz. Babamınız 3 senden beri devam eden ve henüz sonuçlanmayan bir alacak davası var. Bu alacağı beyannameye dâhil edip etmeme de ikileme düştük. İhtilaflı olan ve mahkemesi devam eden bu alacağı veraset ve intikal vergisi beyannamesine dâhil edilmesi gerekiyor mu? Gerekiyorsa ortada olmayan, beklide davayı kaybederek alamayacağımız alacak için bir de vergi mi ödeyeceğiz?

Mutluhan AVCI

Cevap: Babanızın mahkemesi devam eden alacağını, veraset ve intikal vergisi beyannamesine dahil ederek beyan etmeniz gerekiyor. Ancak, ihtilaflı alacağı beyan etmeniz, vergi ödeyeceğiniz anlamına da gelmiyor. Çünkü, bu alacağa ilişkin olarak hesaplanacak olan veraset ve intikal vergisi, mahkeme sonuçlanana kadar tecil edilecek. Dava neticelene kadar vergi ödemeyeceksiniz. Ancak, her 6 ayda mahkemeden alacağınız davanın durumunu gösteren bir yazıyı vergi dairesine vermek zorundasınız. Bu bildirimi yapmadığınızda tecil sona erer ve vergiyi ödemek zorunda kalırsınız. Tecil 10 yıldan fazla devam etmeyecek. Şayet dava 10 yıldan fazla devam ederse, 10 ncu yıldan sonra vergiyi ödemek zorundasınız. Ancak, mahkeme sonucuna göre fazla ödemeniz çıkarsa, düzeltme yoluyla fazla ödediğiniz vergileri geri alacaksınız.



7 Ağustos 2009 Cuma

Fatura ne vakit düzenlenir



Fatura ne vakit düzenlenir

Veysi Seviğ - 07 Ağustos 2009 Cuma - Referans



Türk Ticaret Kanunu'nun 23'üncü maddesi uyarınca, "Ticari işletmesi icabı bir mal satmış veya imal etmiş ya da bir iş görmüş yahut bir menfaat temin etmiş olan tacirden, diğer taraf kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir".

Yasal düzenleme gereği olarak, "Bir faturayı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde mündericatı (içeriği) hakkında bir itirazda bulunmamışsa, mündericatı kabul edilmiş sayılır".

Faturanın, onu teslim alan muhatabı borç altına sokabilmesi için her şeyden evvel borç doğurucu bir hukuki ilişkisinin mevcudiyeti ve faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Borç munasebeti olmaksızın düzenlenen ve muhatap tarafından her nasılsa teslim alınan faturaya sekiz gün içinde itiraz edilmemiş olmasının, onu borç altına sokacağı şeklindeki bir görüş hem mantıki hem hukuksal dayanaktan yoksun olur. O halde, öncelikle taraflar arasında böyle bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının göz önünde tutulması zorunludur. (HGK'nın 14.03.1980 gün ve 78-11-1147/1418 sayılı kararı, bakınız Moroğlu/Kendiğelen "Notlu-İçtihatlı Türk Ticaret Kanunu ve İlgili Mevzuat" 8. Baskı Sf: 47)

Vergi Usul Yasası'nın 229'uncu maddesinde yer alan tanımlamaya göre de "Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır".

Uygulamada, bazı hallerde özellikle kredi veya ithalat işlemlerini başlatmak açısından bazen müşteri, malı sipariş etmeden veya hizmeti talep etmeden önce tahmini bedeli içeren bir fatura verilmesini talep edebilmektedir. Bu amaçla düzenlenen faturalar, mal ve hizmet teslimi gerçekleşmediği için kayıt nizamı ve belge düzeni açısından tereddüt (duraksama) doğurmaktadır. ("Özyer, M. Ali "Açıklama ve Örneklerle Vergi Usul Kanunu Uygulaması" Mart 2008, Sf: 403)

Diğer yandan Katma Değer Vergisi Yasası'nın 10/b maddesinde "Malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura veya benzeri belgeler verilmesi hallerinde, bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura veya benzeri belgelerin düzenlenmesi" vergiyi doğuran olay olarak kabul edilmiş olmakla birlikte faturanın tesliminden önce düzenlenebileceği de öngörülmüş bulunmaktadır.

Oysa Vergi Usul Yasası'nın 231'inci maddesinin 5'inci bendi gereği olarak "Fatura, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenlenir. Bu süre içinde düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır."

Sözü edilen yasa maddesinden de açıkça anlaşılacağı üzere faturanın düzenlenebilmesi için öncelikle malın teslimi veya hizmetin ifası gerekmektedir.

Kaldı ki aynı yasa maddesinin 6'ncı bendinin parantez içi hükmü gereği olarak da "fatura düzenlemek zorunda olanlar, müşterinin adı ve soyadı ile bağlı olduğu vergi dairesi ve hesap numarasının doğruluğundan sorumlu tutulmaktadır. Bu bağlamda fatura düzenleyenin istemesi halinde müşteri kimliğini ve vergi dairesi hesap numarasını gösterir belgeyi ibraz etmek zorundadır.

Uygulamada fatura düzenlemekle yükümlü olanların müşteriden kimlik sorma zorunluluğuna uygun davrandığını söylemek pek mümkün değildir. Bir başka anlatımla müşterinin kimliğini doğru tespit etmeye yönelik yasal zorunluluk sadece Vergi Usul Yasası içinde yer almakta olup bu zorunluluk uygulamada işlerlik kazanmamıştır.

Diğer yandan bazı durumlarda verilen hizmet veya yapılan işin mahiyeti birden fazla hesap dönemini ilgilendirmektedir. Örneğin üniversite sınavlarına hazırlama kurslarında olduğu gibi.

Bu gibi durumlarda bedel peşin olarak alındığında fatura ilgili hesap dönemine isabet eden tutar için mi düzenlenecektir sorusu akla gelmektedir.

Vergi Usul Yasası'nda fatura ile ilgili hükümlerde böyle bir ayrımın yapılmasına yönelik herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Böyle bir durumda oluşan bir görüşe göre "Bedelin peşin tahsil edilmesi halinde tamamı için tek bir fatura düzenlenmeli ancak Vergi Usul Yasası'nın 287'nci maddesi uyarınca tahsilatın diğer dönemlere ilişkin kısmı pasif geçici hesaplarda izlenmelidir." (Özyer, age., Sf: 405)

Fatura verilmesi ve alınması zorunlu bir belge türüdür. Yasanın 232'nci maddesi uyarınca birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, kazancı basit usulde tespit edilenlerle defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçiler;

* Birinci ve ikinci sınıf tüccarlarla serbest meslek erbabına,

* Kazançları basit usulde tespit olunan tüccarlara,

* Vergiden muaf esnafa, defter tutmak zorunda olan çiftçilere,

sattıkları emtia veya yaptıkları işler için fatura vermek ve bunlar da fatura istemek ve almak zorundadırlar



5 Ağustos 2009 Çarşamba

Şirketlerin gayrimenkul satışlarında kur farkı istisnadan yararlanamaz

Şirketlerin gayrimenkul satışlarında kur farkı istisnadan yararlanamaz

Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz - 05 Ağustos 2009 Çarşamba - Referans



SORU: Şirketimiz aktifinde bulunan gayrimenkulü euro üzerinden satmış bulunuyoruz. Değişen kur farkları nedeniyle istisnadan yararlandırılan kısımda değişecek midir? Daha açıkcası alacağımızın tahsili sırasında lehimize çıkan kur farkları istisnadan yaralandırılır mı?



YANIT: Kurumlar Vergisi Yasası'nın 5'inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi hükmü gereği olarak "Kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerin yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahibi oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların yüzde 75'i Kurumlar Vergisi'nden bağışıktır.

Yasal düzenleme uyarınca bu istisna, satışın yapıldığı dönemde uygulanır ve satış kazancının istisnadan yaralanan kısmı satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulur. Ancak satış bedelinin, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesi şarttır. Bu süre içinde tahsil edilmeyen satış bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziya uğramış sayılmaktadır.

Mevcut yasal düzenlemeden anlaşılacağı üzere kurumların aktifinde iki tam yıl süreyle tutulan gayrimenkullerin satışından doğan kazanç, satışın yapıldığı yıl hesaplanmakta ve bu bağlamda da satış kârının bedelinin satışın yapıldığı yıl tahsil edilip edilmediğine bakılmaksızın yüzde 75 bilançonun pasifinde özel fon hesabına alınmak suretiyle izlenmektedir?

Ancak satış bedelinin satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci yılın sonuna kadar tahsil edilmemiş olması halinde tahsil edilmeyen satış bedeline isabet eden istisna üzerinden hesaplanacak olan Kurumlar Vergisi vergi ziyaı cezası ile birlikte tahsil edilmektedir.

Gayrimenkulün yabancı para birimi esas alınarak satılması halinde satışın yapıldığı andaki döviz kuru esas alınarak istisna hesaplanmakta ve satışla eş anlı olarak istisnaya ilişkin muhasebe kayıtları yapılmaktadır. Böyle bir durumda tahsilatın satıştan sonra yapılmış olması dolayısıyla ileride vadeli olarak yapılan tahsilat sırasında ortaya çıkan kur farkları nedeniyle değiştirilmesi söz konusu olamayacaktır.

Örneğin bilançoda kayıtların 200.000 TL bedelle kayıtlı bulunan ve birikmiş amortismanı 10.000 TL olan gayrimenkulün 350.000 euro'ya satılması halinde eğer 1 euro= 2.10 TL ise TL cinsinden satış bedeli ( 350.000 x 2.10=) 735.000 TL'dir. Bu durumda söz konusu satıştan elde edilen net kazanç [735.000 (200.000 + 10.000)=] 525.000 TL olup bu kazancın ( 525.000 x ¾=) 393.750 TL'si istisnadan yararlanacaktır.

Söz konusu satış vadeli yapılması nedeniyle iki yıl içerisinde yapılacak döviz cinsinden tahsilatta kur farkları, tahsilatın yapıldığı dönem itibariyle sonuç hesaplarına aktarılacak, istisna edilen kazançla ilişkilendirilmeyecektir.

Bir başka anlatımla döviz üzerinden yapılan ve Kurumlar Vergisi Yasası'nın 5/I-e hükmünden yararlanan vadeli satışlarda, vade tarihlerinde ortaya çıkan kur değişimleri istisna tutarını etkilemeyecektir. (V.Seviğ)



SERMAYESİNİ YİTİREN ŞİRKETLERDE YÖNETİM KURULUNUN GÖREVLERİ

SORU: Şirket sermayesinin yıllar itibariyle uğranan zarar nedeniyle sıfırlanması halinde ortakları sermaye arttırımında zorlayıcı bir hukuk düzenlenmesi var mıdır?

YANIT: Türk Ticaret Kanunu'nun 324'üncü maddesi hükmü gereği olarak son yıllık bilançoda esas sermayenin yarısının karşılıksız kaldığı anlaşılırsa, yönetim kurulu derhal toplanarak durumu genel kurula bildirmekle yükümlüdür.

Şirketin aciz halinde bulunduğu şüphesini uyandıran emareler mevcutsa yönetim kurulu aktiflerin satış fiyatları esas olmak üzere bir ara bilançosu düzenler. Ana sermayenin üçte ikisi karşılıksız kaldığı taktirde, genel kurul bu sermayenin tamamlanmasına veya kalan üçte bir sermaye ile yetinmeye karar verdiği taktirde şirket feshedilmiş sayılır. Şirketin aktifleri, şirket alacaklarının alacaklarını karşılamaya yermediği takdirde yönetim kurulu bu durumu derhal mahkemeye bildirmeye mecburdur. Mahkeme bu gibi durumlarda şirketin iflasına hükmeder. Ancak şirket durumun ekonomik açıdan düzeltilmesi mümkün görülürse, bu taktirde yönetim kurulu veya bir alacaklılarının istemi üzerine mahkeme iflas kararını erteleyebilir. Bu bağlamda da mahkeme, envanter düzenlenmesi veya bir yediemin tayini gibi şirket mallarının muhafaza için gerekli önlemleri alır.

Türk Ticaret Kanunu'nun 324'üncü maddesi emredicidir. Sermayenin yitirilmesi nedeniyle açılan iflas davalarında durum bilirkişiler aracılığı belirlenmektedir. İlke olarak ana sözleşmede aksine hüküm yoksa şirketin sermayesinin yitirmesi halinde, ortaklar yitirilen sermaye için sermaye artırımı kararı alamazlarsa, bu taktirde yönetim kurulunun şirketin iflasını istemesi gerekmektedir.

Şirket yönetim kurulu ile denetçilerinin şirketin mali durumunu yakından izlemeleri ve özellikle sermaye yitikliği başladığı andan itibaren bu durumun önlenebilmesi için gerekli özveriyi ve beceriyi göstermeleri gerekmektedir.

Şirket sermayesinin yitirilmesi halinde durumun genel kurula taşınması ve genel kurulda çare bulunamadığı taktirde yönetim kurulunca alınacak bir kararla iflas isteminde bulunulması söz konusu olabilmektedir. (V.Seviğ)



ÖZÜRLÜLERE ÖZGÜ PROGRAMLAR KDV'DEN İSTİSNADIR

SORU: Özürlü bir kişiyim. Elimde özürlü olduğuma dair heyet raporu var. Bulunduğum yerde bilgisayar satışı yapan bir kuruluşa başvurarak görme özürlü olanlar için bazı programlar almak istedim. Bilebildiğim kadarıyla özürlüler için üretilen özel programlar Katma Değer Vergisi'ne tabi değil. Ancak tüm ısrarıma rağmen bilgisayar programını Katma Değer Vergisi'nden müstesna şekilde alamadım.

YANIT: Katma Değer Vergi Yasası'nın 17/4 ‘Diğer İstisnalar' başlıklı (s) bendinde hükme bağlandığı üzere 07.07.2005 tarihinden geçerli olmak üzere "Özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç ve özel bilgisayar programlarının teslimi Katma Değer Vergisi'nden bağışıktır."

Diğer yandan aynı yasanın 32'nci maddesi uyarınca, aynı yasanın 17. maddesinin 4 numaralı fıkrasının (s) bendi ile vergiden istisna edilmiş bulunan işlemlerle ilgili fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen Katma Değer Vergisi, mükellefin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanacak Katma Değer Vergisi'nden indirilebilmektedir. Mükellefin vergiye tabi bir işleminin bulunmaması veya hesaplanan vergiden indirilecek vergiden az olması hallerinde indirilemiyen katma değer vergisi söz konusu işlemleri yapanlara iade edilebilmektedir.

Böyle bir durumda özürlülere Katma Değer Vergisi Yasası kapsamında teslimi yapılan sözü edilen teslimler için satıcı konumunda olanların yüklendikleri Katma Değer Vergisi, diğer işlemlerden sağladıkları Katma Değer Vergisi'nden indirim konusu yapılabilmektedir. (V.Seviğ)