23 Kasım 2009 Pazartesi

soru-cevap

Soru : İyi günler üstadım. bir şirketimiz varlık barışından yararlanmak üzere parayı bankaya yatırdı. ancak beyan etmeden şöyle bir problem karşımıza çıktır. yurtiçi Varlık barışından yararlanarak ayrılan özel fon 6 içinde sermayeye ilave edilecek. ancak biz kısa bir süre önce sermayeye artırımı yaptık ve 2 yıl içinde ödenmesi gereken sermaye taahhüdümüz var. 6 içinde özel fonu sermayeye ilave aşamasında önceki sermayenin tamamen ödeme şartı(2 süresi olan) aranacak mı?



Cevap :, Bahsettiğiniz konu 5811 Sayılı Yasanın 2 Seri Nolu Tebliğinde açıklanmış olup, ilgili kısım aşağıdadır. 2. “3.5.2.1. Bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerce yapılacak işlemler" bölümüne üçüncü paragraftan sonra gelmek üzere aşağıdaki paragraflar eklenmiştir. “Türk Ticaret Kanununun 391 inci maddesi hükmü uyarınca, esas sermayeye karşılık olan hisse senetlerinin bedelleri tamamen ödenmedikçe genel kurulca yeni hisse senetleri çıkarmak suretiyle sermayenin artırılmasına karar verilemeyeceği, sermaye artırımının şartları arasında sayılmıştır. Diğer taraftan, 5811 sayılı Kanunun belirli bir süreyle uygulanacak olması, bu Kanuna göre beyan edilen varlıklar nedeniyle oluşan fon hesabının sermayenin bir cüz’ü addolunacağı ve beyan tarihinden itibaren altı ay içinde sermayeye ilave edileceği hükme bağlandığından, ayrıca pay sahiplerine ilave bir ödeme yükümlülüğü de getirmediğinden daha önce ortaklarca taahhüt edilen sermaye ödenmeden de söz konusu fonların sermayeye ilave edilmesi mümkün bulunmaktadır. Ancak, Kanun kapsamında beyan edilen varlıklar nedeniyle oluşan fonların şirket ortaklarınca taahhüt edilen sermaye taahhüt borçlarının kapatılmasında kullanılması mümkün değildir." Dolayısıyla önceki sermayenin ödenip ödenmemesine bakılmaksızın 5811 Sayılı Yasayla ilgili ayrılan fonun sermayeye ilavesi mümkündür. Danışma Birimi



ALIŞ İADELERİ VE KDV ORANLARINDAKİ DEĞİŞİKLİĞİN İADE FATURASINA ETKİSİ

ALIŞ İADELERİ VE KDV ORANLARINDAKİ DEĞİŞİKLİĞİN İADE FATURASINA ETKİSİ



Tarih: 23.11.2009



Alış iadesi, fiyat farkı, tüketicinin yaptığı iadeler, gider pusulası düzenlenirken satış fişinin veya faturanın eksik olması, iade yapıldığı dönemlerde KDV oranının değişmesi gibi birbirinden çok farklı ve çeşitli soru ve sorunlarla karşılaşmaktayız.



Her olayı kendi mahiyeti içerisinde değerlendirmek ve çözümlemek gerekir. Alış iadeleri ile alakalı olarak temelde karşılaştığımız ancak bir kaç konuyu makalemizin konusuna dahil ederek, mesleki sorunlara yüzümüzü dönmek istedik. Devam eden çalışmalarımızda önümüze gelen sorunları değerlendirmeye devam edeceğiz.







Satın alınan bir mal veya hizmetin aynı yıl içerisinde iade edilmesi ile takip eden takvim yıllarında iade edilmesi arasında satıcı ve alıcının gerçekleştireceği muhasebe kayıtlarının mali tablolara etkisi bakımından ciddi farklılıklar bulunmaktadır.







Alış İadesinin Aynı Yıl İçerisinde Gerçekleşmesi :



Satıcı firma YZB Mobilya şirketi tarafından 1 adet banyo dolabı % 8 KDV ile vadeli olarak satılmıştır.







Satıcının Muhasebe Kaydı Alıcının Muhasebe Kaydı



----------------------15.09.2009----------------- ------------------15.09.2009------------



120.01. Kozuva İnşaat Ltd. 108 .- 153.01.Dolap 100 .-



600.01. Yurtiçi Satışlar 100 .- 191.01.İndirilecek KDV 8 .-



391.01.Hesaplanan KDV 8 .- 320.01.YZB Mobilya 108 .-



---------------------------------------------------- --------------------------------------------



Aldığı malı iade eden alıcının, iade kaydını işlerken kullanacağı hesaba ilişkin tekdüzen hesap planında bir belirleme yapılmamıştır.



Bunun nedeni yapılan iade işleminin, satın alıma bağlı olarak bir tashih kaydı olarak kabul edilmesinden ileri gelmektedir. Alış iadesini ilk alımdan bağımsız bir işlem olarak değerlendirdiğimizde uygulamacıların tereddütlerine neden olmakta ve farklı muhasebe kayıtlarının yapılmasına yol açmaktadır.



Aynı malın alıcı firma Kozuva İnşaat tarafından Kasım ayında iade edildiği durumda satıcı ve alıcının muhasebe kayıtlarına aşağıda yer verelim.







Satıcının Muhasebe Kaydı Alıcının Muhasebe Kaydı



---------------------10.11.2009---------------- ------------------10.11.2009------------



610.01. Satışlardan İadeler 100 .- 320.01.YZB Mobilya 108 .-



191.03. Satış İadeleri KDV 8 .- 153.01.Dolap (Tic.Mal) 100 .-



120.01. Kozuva İnşaat Ltd. 108 .- 391.03.Alış İadesi KDV 8 .-



------------------------------------------------- -------------------------------------------



İadeye konu fatura bedeli, gelir tablosunda 61.Satış İndirimleri (-) hesap grubunda yer alan 610.Satıştan İadeler (-) hesabına işlenerek satıcının brüt satışlarından tenzil edilmiştir.







Satıcı firmanın mali tablo döneminde başka bir satış işlemi olmadığını kabul edersek Gelir Tablosunun Net Satışlar kısmı aşağıdaki şekilde oluşacaktır.







600. YURTİÇİ SATIŞLAR 100 .-



610. SATIŞTAN İADELER (-) -100 .-



NET SATIŞLAR 0 .-







Alıcının muhasebe kaydında ise dikkat edileceği üzere, alış iadesi işlemine ilişkin olarak herhangi özel bir hesap kullanılmamaktadır. Stoklarına aldığı ürünü, herhangi bir sebeple satıcı ile anlaşarak iade etmiş, iade faturasını düzenlemiş ve stoklarından düşürmüştür.







Alış İadesinin Sonraki Yıl İçerisinde Gerçekleşmesi :







Kozuva İnşaat Ltd.şirketi aldığı ürünleri sonraki yılda iade etmiş olsaydı, satıcı ve alıcının yapacağı muhasebe kayıtlarının yukarıdakinden çok farklı olması gerekirdi. Çünkü, 2009 yılında gerçekleştirilen alım veya satım faaliyeti, 31.12 tarihinde her iki tarafın mali tablolarına yansıtılmıştır. Satıcı, satış tutarını hasılat (600) hesabına aktarmış, sattığı ürünün maliyetini ise ilgili maliyet hesaplarına (620/621/622) intikal ettirmiştir.



Alıcının almış olduğu dolaplar ise, 31.12 tarihli mali tablolarının stoklar hesabının (153) ilgili kaleminde yerini almıştır.



Satın alınan bir ürünün sonraki takvim yılında iade edilmesi durumunda, muhasebe kaydının ve buna bağlı olarak mali tablolara etkisinin farklı olması, öncelikle satıcı tarafı etkilemektedir. Bu etkilenmeden alıcının uzak kalabilmesi mümkün olmadığından, satıcıya bağlı olarak alıcının da iade kaydı önceki döneme göre değişiklik arz etmektedir.



Başka bir deyişle, sonraki dönemde yapılan alış iadesi işlemi, satıcı açısından yepyeni bir alış (iade değil) olarak kabul edileceğinden iadeyi yapan tarafta (ilk alıcı) bu durumdan etkilenerek yeni satıcı pozisyonuna geçmektedir.



Hülasa, artık bu işlem kendi başına bir satış işlemidir. 3065 sayılı KDV.Kanunu’nun 35.maddesi, malların iade edilmesi durumunda değişikliğin mahiyetine uygun şekilde düzeltme yapılması gerektiği açıkça belirtmektedir.







Alış iadesinin sonraki yılda yapılması durumunda yapılması gereken muhasebe kayıtlarına aşağıda yer verilmiştir.



Alıcı firma, 04.01.2010 tarihinde malı iade ederek satıcı firma YZB Mobilyaya faturası ile beraber göndermiştir. Bu durumda düzenlenen fatura, yukarıda bahsedildiği üzere normal bir satış faturası olarak hazırlanır, herhangi bir yerine “iade faturası “ ibaresi eklenemez.







Satıcının (Yeni Alıcı) Muh. Kaydı Alıcının (Yeni Satıcı) Muh. Kaydı



----------------------04.01.2010----------------- ------------------04.01.2010------------



153.01. Dolap (Tic. Mal) 100 .- 320.01.YZB Mobilya 108 .-



191.01. İndirilecek KDV 8 .- 600.01. Yurtiçi Satışlar 100 .-



120.01. Kozuva İnşaat Ltd. 108 .- 391.01.Hesaplanan KDV 8 .-



--------------------------------------------------- -------------------------------------------







Alış iadesinin sonraki yılda yapılması durumunda, satıcı geri aldığı ürünü ticari mal stoklarına girmek durumunda kalmıştır. Alıcının muhasebe kaydını da etkileyen faktör budur zaten. Sebebine gelince, satıcının dönem sonunda düzenlediği gelir tablosunda, sattığı malın satış bedeline ve satılan malın maliyetine (maliyeti 75.-TL. kabul edelim) yer vererek 25 .-TL. kâr elde etmiş ve bu kârı beyan ederek vergisini de ödemiştir.











Bu durumda satıcının 31.12 tarihli gelir tablosu aşağıdaki şekilde oluşmuştur.







600. YURTİÇİ SATIŞLAR 100 .-



610. SATIŞTAN İADELER (-) - 0 .-



NET SATIŞLAR 100 .-



620 SATILAN MAMUL MAL. -75.-



BRÜT SATIŞ KARI 25 .-







Dolayısıyla, 2009 yılında gerçekleştirilen ticari faaliyetin alımı, satımı, envanter çalışması, maliyetlemesi, vergi beyanı, tahakkuku, ödemesi gibi hususlar tamamlanmıştır. Aynı ürünün 2010 yılında iade edilmesi teknik olarak ters yönde (alıcıdan satıya doğru) yeni bir satış işleminden ibarettir.







Mal İadelerinde Belge Düzeni







Malların miktar ve bedel üzerinden takibi, cari hesapların sağlıklı işlemesi bakımından mal iadelerinin fatura düzenlenerek gerçekleştirilmesi icab eder.



Ancak Vergi Usul Kanunu’nun belge düzeni hakkındaki amir hükümlerinde, iade faturası hakkında herhangi bir kanun maddesi ihdas edilmemiştir.



Dolayısıyla bu konudaki yasal boşluğu Maliye Bakanlığı’na yöneltilen sorular karşılığında alınan özelgeler doldurmaktadır.



Nitekim, Maliye Bakanlığı’nın 16.08.2004 tarih ve 37556 sayılı özelgesinde;







“213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 229. maddesinde faturanın tanımı yapılmıştır. Buna göre; fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır.



Aynı Kanun’un 231. maddesinin 5 numaralı bendinde ise; faturanın, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği ve bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.



Diğer taraftan, 03.04.1986 tarih ve 19067 Resmi Gazete’de yayımlanan 178 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nin (C) bölümünde “Satılan mallara ilişkin faturaların malın tesliminden önce düzenlendiği ve malın daha sonra sevk edildiği durumlarda faturayı düzenleyenler faturada malın daha sonra sevk edileceğini belirteceklerdir.” hükmü yer almaktadır.



Bu itibarla, anılan Kanun’da “iade faturası” şeklinde bir düzenleme yer almadığından, mal iade işlemlerinin de teslim kapsamında değerlendirilmesi ve yukarıda bahsi geçen hükümler çerçevesinde fatura düzenlenmesi gerekmektedir.” şeklinde idari görüş belirtmiştir.







KDV Oranlarındaki Değişikliğin İade İşlemine Etkisi







2009/15081 Karar Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 30 Eylül 2009 tarihine kadar uygulanmak üzere mobilyada KDV oranı % 8 çekilmiştir. Dolayısıyla iadenin gerçekleştiği edildiği Kasım ayında alım satıma konu olan dolabın KDV oranı % 18’e yükselmiştir.





Alım işlemi 15.09.2009 tarihinde yani dolabın KDV oranının % 8’e çekildiği tarihte olmuştur. Alış iadesi ise KDV oranının tekrar eski seviyesine % 18’e çekildiği dönemde gerçekleşmiştir. Bu durumda alıcının düzenleyeceği iade faturasında hangi KDV oranı kullanılacaktır?







Bu sorun KDV oranlarının değiştirildiği dönemlerde sürekli olarak ortaya çıkmaktadır. Maliye Bakanlığı’nca verilen 16.08.2004 tarih ve 37556 sayılı özelgede;



“Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 35. maddesinde malların iade edilmesi, işlemin gerçekleşmemesi, işlemden vazgeçilmesi veya sair sebeplerle matrahta değişiklik vuku bulduğu hallerde, vergiye tabi işlemleri yapmış olan mükellefin bunlar için borçlandığı vergiyi, bu işlemlere muhatap olan mükellefin ise indirme hakkı bulunan vergiyi değişikliğin mahiyetine uygun şekilde ve değişikliğin vuku bulduğu dönem içinde düzelteceği hükme bağlanmıştır.



Bu çerçevede, malların iade edilmesi “Matrahta değişikliğin vuku bulduğu hal” olarak kabul edildiğinden, malların iadesi halinde ilk teslimin tabi olduğu oran geçerli olacak ve karşılıklı düzeltmeler bu oran üzerinden gerçekleştirilecektir.” şeklinde idari görüş bildirilmiştir.







Detayına yer verilen özelgeden de anlaşılacağı üzere; satın alınan malın iadesi esnasında KDV oranlarının değişiklik arz edebilir. İade işleminde baz alınacak KDV oranı, ilgili malın alım faturasında yer alan KDV oranı olacaktır.







Son olarak, satılan bir ürünün irsaliyesi VUK.Md.231/5.bendi hükmü gereğince 7 gün içinde düzenlenebilir. Bu yedi günlük süre içerisinde satılan malın KDV oranı indirilmiş veya artırılmış olabilir. Bu durumda, katma değer vergisini doğuran olay, malın teslim edildiği başka bir ifadeyle sevk irsaliyesinin düzenlendiği tarihtir.



Değişiklik sonrası düzenlenen ancak teslimi oran değişikliği öncesi tamamlanmış bir malın KDV oranı, sözkonusu değişiklikten etkilenmeyecektir

KDV mahsup işlemlerinde yaşanan sorunlar

KDV mahsup işlemlerinde yaşanan sorunlar / Veysi Seviğ











Katma Değer Vergisi (KDV) Yasası'nın 29'uncu maddesinin ikinci fıkrası hükmü uyarınca "bir vergilendirme döneminde indirilecek KDV toplamı, mükellefin vergiye tabi işlemleri dolayısıyla hesaplanan KDV toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki fark sonraki dönemlere devrolunur ve iade edilmez." Ancak sözü edilen yasanın 28'inci maddesi uyarınca "Bakanlar kurulu tarafından vergi nispeti indirilen teslim ve hizmetlerle ilgili olup teslim ve hizmetin gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirilemeyen ve tutarı bakanlar kurulunca tespit edilen sınırı aşan vergi, bu mükellefin vergi ve sosyal sigorta prim borçları ile genel ve katma bütçeli idareler ile belediyelere olan borçlarına ya da döner sermayeli kuruluşlar ile sermayesinin yüzde 51'i veya daha fazlası kamuya ait olan veya özelleştirme kapsamında bulunan işletmeler ile organize sanayi bölgelerinden temin ettikleri mal ve hizmet bedellerine ilişkin borçlarına mahsuben ödenir."

Diğer yandan KDV Yasası'nın 32'nci maddesinin ikinci fıkrası gereği olarak "Maliye Bakanlığı KDV iadesini, hak sahiplerinin vergi ve sosyal sigorta prim borçları ile genel ve katma bütçeli daireler ve belediyelere olan borçlarına ya da döner sermayeli kuruluşlar ile sermayesinin yüzde 51'i veya daha fazlası kamuya ait olan veya özelleştirme kapsamında bulunan işletmelerden temin ettikleri mal ve hizmet bedellerine ilişkin borçlarına mahsup suretiyle" sınırlayabilmektedir.

Uygulamada mahsup yoluyla iade işlemlerinde öncelikle mükellefler KDV alacaklarını gösteren, biharede mevcut borçlarını da mahsup dilekçelerine yazmak suretiyle bağlı bulundukları vergi dairesinden mahsup isteminde bulunabilmektedirler.

Bu dilekçeye örneğin Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı'nın Sigorta İşleri Genel Müdürlüğü tahakkuk fişinin aslını eklemeleri gerekmektedir.

Vergi dairesi söz konusu dilekçede yer alan istemi uygun görürse bu takdirde mükellefin mevcut KDV alacağının; örneğin sosyal sigortalar prim borcuna mahsubu için ilgili bankaya "gönderme emri" ile talimat vermektedir.

Gönderme emri üzerine mahsuben vergi dairesince gönderilen miktar yazılmakta ve söz konusu gönderme emri üzerine ayrıca gönderilen saymanlığın adı, gönderilecek bankanın adı, nereye gönderildiği ve aktarıldığı yazılacaktır.

Söz konusu belge üzerine mahsuben gönderilen bedelin banka hesap numarasının doğru yazılması gerekmektedir. Aksi takdirde ilgili hesaba geçmeyen bedelin mahsup işlemine tabi tutulması mümkün değildir.

Uygulamada çoğu kez, alacaklı idarenin banka hesap numarasının gönderme emri üzerine doğru yazılmaması sonucu söz konusu mahsup işlemi süresinde yapılamamaktadır.

Örneğin ilgili vergi dairesinden sosyal sigortalar prim borcuna mahsup isteminde bulunan bir mükellefin gönderme emrine yazılı hesap numarasında yapılacak bir yanlışlık nedeniyle mahsup işlemi yapılamamakta, bunun sonucunda ilgili sosyal güvenlik kurumu birimi tarafından mükellef hakkında yasal işlemler yapılarak cebri icra yoluna gidilebilmektedir.

Böyle bir durumda iki kamu kurumu nezdinde gelişen bu tür hatalar nedeniyle mükellefler zarar görebilmektedir. Bir başka anlatımla gönderme emri üzerindeki hataların maliyetini çoğu kez mükellef üstlenmek zorunda kalmaktadır.

Mükellefin alacaklı olduğu kamu kurumu ile borçlu bulunduğu kurumun kamu kurumu özelliği taşımasına rağmen araya giren bankanın özel hukuk kurallarına tabi bir kurum özelliği taşıması dolayısıyla bu tür uyuşmazlıklar yine çoğu kez ticaret mahkemelerince çözümlenmeye çalışılmaktadır.

Vergi daireleri tarafından gönderme emirleri üzerine yazılan bilgilerin eksik veya hatalı olmasından dolayı ortaya çıkan ve ek mali yük getiren hallerde dahi gönderme emrinin hukuki özelliği nedeniyle çoğu kez bu tür olaylarda lehine ödeme emri düzenlenen mükellef üzerinde kalmaktadır.

Kanımızca KDV mahsuplarında, düzenlenen gönderme emirlerinin mükelleflerce de incelenmesi sağlanmalı, doğruluğu konusunda emin olunduktan sonra gerekli işlemlerin gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Yaşadığımız bir örnek olayda gönderme emri üzerine yazılan yanlış şube kodu nedeniyle gerekli mahsup işlemi yapılamamış, bunun sonucunda süresi içinde mahsup isteminde bulunan mükellef üzerine alacaklı konumundaki kamu kuruluşları tarafından haciz işlemi yapılmış, mükellefin haberi olmadan tüm mal varlıklarına tedbir konulmuştur.

Örnek olayımızda yargı mercii belirlenmesinde de sorun yaşanmış olup, seçilen yargı organları uyuşmazlığın çözümlenmesinde çekimser kalmışlardır.

Diğer yandan yine uygulamada mahsup işlemleri, bu tür yaşanan olaylar dışında mahsup işleminin yapılması sırasında bazı tercihlerin kullanılmasında da farklılık göstermektedir.

Bir başka anlatımla yasal düzenleme gereği yapılması gereken mahsup işlemleri uygulamada birçok sorunu da beraberine getirmiştir. Kanımızca konunun tüm yönleri ile gözden geçirilmesi ve yeniden genel bir düzenlemenin yapılması artık kaçınılmaz hale gelmiştir.

Katma Değer Vergisi (KDV) Yasası'nın 29'uncu maddesinin ikinci fıkrası hükmü uyarınca "bir vergilendirme döneminde indirilecek KDV toplamı, mükellefin...





soru cevap

Soru : İyi günler üstadım. bir şirketimiz varlık barışından yararlanmak üzere parayı bankaya yatırdı. ancak beyan etmeden şöyle bir problem karşımıza çıktır. yurtiçi Varlık barışından yararlanarak ayrılan özel fon 6 içinde sermayeye ilave edilecek. ancak biz kısa bir süre önce sermayeye artırımı yaptık ve 2 yıl içinde ödenmesi gereken sermaye taahhüdümüz var. 6 içinde özel fonu sermayeye ilave aşamasında önceki sermayenin tamamen ödeme şartı(2 süresi olan) aranacak mı?



Cevap :, Bahsettiğiniz konu 5811 Sayılı Yasanın 2 Seri Nolu Tebliğinde açıklanmış olup, ilgili kısım aşağıdadır. 2. “3.5.2.1. Bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerce yapılacak işlemler" bölümüne üçüncü paragraftan sonra gelmek üzere aşağıdaki paragraflar eklenmiştir. “Türk Ticaret Kanununun 391 inci maddesi hükmü uyarınca, esas sermayeye karşılık olan hisse senetlerinin bedelleri tamamen ödenmedikçe genel kurulca yeni hisse senetleri çıkarmak suretiyle sermayenin artırılmasına karar verilemeyeceği, sermaye artırımının şartları arasında sayılmıştır. Diğer taraftan, 5811 sayılı Kanunun belirli bir süreyle uygulanacak olması, bu Kanuna göre beyan edilen varlıklar nedeniyle oluşan fon hesabının sermayenin bir cüz’ü addolunacağı ve beyan tarihinden itibaren altı ay içinde sermayeye ilave edileceği hükme bağlandığından, ayrıca pay sahiplerine ilave bir ödeme yükümlülüğü de getirmediğinden daha önce ortaklarca taahhüt edilen sermaye ödenmeden de söz konusu fonların sermayeye ilave edilmesi mümkün bulunmaktadır. Ancak, Kanun kapsamında beyan edilen varlıklar nedeniyle oluşan fonların şirket ortaklarınca taahhüt edilen sermaye taahhüt borçlarının kapatılmasında kullanılması mümkün değildir." Dolayısıyla önceki sermayenin ödenip ödenmemesine bakılmaksızın 5811 Sayılı Yasayla ilgili ayrılan fonun sermayeye ilavesi mümkündür. Danışma Birimi



18 Kasım 2009 Çarşamba

Ortaklar alacaklarıyla sermaye artırabilir

Ortaklar alacaklarıyla sermaye artırabilir / Bumin Doğröz, Veysi Seviğ



SORU: Şirketimiz ortaklar cari hesabında benim ve ağabeyimin alacağı görünmektedir. Bu alacaklarımızı sermayeye eklemek istiyoruz. Bu alacaklarımızı sermayeye eklerken nasıl hareket etmemiz gerekmektedir. Yapacağımız sermaye artırımı ile biz de "Varlık Barışı Yasası"ndan yararlanabilir miyiz? Yapacağımız bu sermaye artırımı için biz de yüzde 5 oranında vergi ödemek zorunda mıyız?







YANIT: Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkındaki Yasa'nın 3'üncü maddesinin ikinci fıkrası hükmü gereği olarak Gelir veya Kurumlar Vergisi mükelleflerince sahip olunan ve Türkiye'de bulunan ancak yasal defter kayıtlarında işletmenin öz kaynakları arasında yer almayan para, altın, döviz, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları ile taşınmazlar Türk Lirası cinsinden rayiç bedelle vergi dairesine beyan edildikleri takdirde söz konusu yasa hükümlerinden yararlandırılmaktadır. Yasal düzenleme gereği bilanço esasına göre defter tutan mükellefler Varlık Barışı Yasası hükümlerinden yararlanabilmek için yasal defterlerine taşınmazlar dışındaki varlıklarını banka ve aracı kurumlardaki hesaplara yatırmak suretiyle kaydederek pasifte özel fon hesabı açmak zorundadırlar. Bu fon hesabı sermayenin cüz'ü olarak kabul edilir ve beyan tarihinden itibaren altı ay içinde sermayeye ilave edilir.



Konuya ilişkin olarak yayımlanan 5811 Sayılı Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkındaki Kanuna ilişkin 1 seri No'lu tebliğde yer alan açıklamalarda "5.4 ortaklar cari hesabında yer alan borçların durumu" başlığı altında "İşletmelerin bilançolarında, ortaklar cari hesabında yer alan ortaklara borç tutarlarının kanunun 3'üncü maddesinin ikinci fıkrası kapsamında bankalara işletme adına yatırılmak suretiyle beyan edilmesi halinde bahse konu borç tutarlarının bilanço pasifinde açılacak özel fon hesabına" kaydedilebileceği ve sermayeye ilave edilmek suretiyle yasa hükümlerinden yararlandırılabileceği belirtilmiştir.



Dolayısıyla bilançonun pasifinde cari hesaplar arasında yer alan ve ortakların alacağı olarak gözüken miktarların bankaya şirket adına nakden yatırılması halinde söz konusu miktarlar da "Varlık Barışı" yasası hükümlerinden yararlandırılacaktır. Başka bir anlatımla işletmelerin bilançolarında, ortaklar cari hesabında yer alan ortaklara borç tutarlarının;



* Bankalara işletme adına yatırılması,



* Vergi dairesine beyan edilerek yüzde 5 oranında vergisinin ödenmesi,



* Bilanço pasifinde özel fon hesabına kaydedilmesi,



* Süresinde sermayeye eklenmesi,



Halinde yasa hükümlerinden faydalanabileceklerdir.



Yasa koyucu, bu şekilde bilançoda yer alan ortaklara borçlar hesabının bankalara işletme adına nakit olarak yatırılması halinde, söz konusu yasa kapsamında değerlendirilmesini kabul etmiş bulunmaktadır. (V. Seviğ)









16 Kasım 2009 Pazartesi

20 SORUDA VARLIK BARIŞI YASASI

20 SORUDA VARLIK BARIŞI YASASI

Tarih: 16.11.2009

1. Varlık barışı yasası neyi amaçlıyor ?

Cevap) Varlık barışı yasası şirketler açısından 1/1/2008 tarihi önceki dönemler için bir nevi sigorta işlevi görmektedir. Varlık barışından yararlanmaya karar veripte 1/6/2009 tarihi itibariyle sahip olduğu ve şirket özkaynakları arasında yer almayan varlıkları yurt içinde ise yüzde 5 yurt dışında ise yüzde 2 vergisini ödeyerek sahibi olduğu şirkete koyanlar için 2004-2005-2006-2007 yılları arasında yapılacak vergi incelemelerinde bu getirdiği varlığın bedeli kadar vergi matrahı silinecektir.



2- Varlık barışı yasasından sahip olduğumuz hangi varlıkları yararlandırabiliriz?

Cevap) Yurt dışında sahip olunan para, döviz, altın, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları ile varlığı kanaat verici bir belgeyle ispat edilen taşınmazlar,

− Yurt içinde sahip olunan ancak işletmelerin özkaynakları içinde yer almayan bu türden varlıklar ile

− Yurt dışı iştiraklerden ve şubelerden elde edilen kazançlar, yurt dışı iştirak hisselerinin satışından ya da yurt dışında bulunan kurumların tasfiyesinden doğan kazançlar



3- Varlık barışından yararlanmak istiyorum ve babamın üstüne olan daireyi yasadan yararlandırabilir miyim?

Cevap) Maalesef hayır. Yasa koyucu 1 Haziran 2009 tarihi itibariyle varlık gayrimenkul ise o varlığa sahip olduğunuzu tapu belgesi vs..ile tevsik etmenizi istiyor. Zira, varlık barışından yararlanmaya karar verdikten sonra başkalarının üzerine olan gayrimenkulleri kendi üzerinize almanız ve yasadan yararlanmanız şimdilik mümkün görünmüyor. Kısacası yasadan yararlandıracağınız varlık 1 Haziran 2009 tarihi itibariyle şirket özvarlıkları içersinde yer almayacak ve yine 1 Haziran 2009 tarihi itibariyle o varlığa zaten sahip olduğunuzu ispatlamanız gerekecektir.



4- Yurt dışında sahip olduğumuz varlıkları ispatlamada kullanacağımız kanaat verici vesikalar nelerdir?

Cevap) Bunlar, devlet tarafından veya devlet güvencesinde tutulan kayıt ve sicilleri; banka, banker, aracı kurumlar ve benzeri mali kurumlar, posta idaresi, noter gibi kurum ve kuruluşların kayıt ve belgelerini ifade eder.

5- Kanunda geçen kanaat verici vesikalardan başka bunlara sahip olduğumuzu ispatlamada kullanacağımız belgeler nelerdir?

Cevap)

− Bankalar ile bankerlerin yaptıkları işlemlerle ilgili kayıtlar ve düzenledikleri belgeler,

− Aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, sigorta şirketleri ve benzeri mali kurumların kayıtları ve düzenledikleri belgeler,

− Posta idaresi nezdindeki çek hesabı ve düzenlenen diğer belgeler,

− Noter gibi kurum ve kuruluşların düzenledikleri senetler ve sözleşmeler ile diğer kayıt ve belgeler,

− Defter tutan mükelleflerin kayıtları ile bu kayıtlarda yer alan ve Vergi Usul Kanununun ikinci kitabının üçüncü kısmında belirtilen belgeler ile muadili belgeler,

− Şirketlerin ortaklık ve kooperatiflerin üyelik kayıtları



6- Varlık barışından yararlanabileceğimiz gayrimenkul/taşınmazlar nelerdir?

Cevap)

− Arazi,

− Tapu siciline ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar,

− Kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümlerdir.



7- Varlık barışından yararlandığımız takdirde bunun muhasebesel boyutu nasıl olacaktır?

Cevap) Örneğin varlık barışından yararlandığınız tutar 1.000.000 TL olsun ve bunu nakit yerine gayrimenkul olduğunu düşünelim.

Öncelikle bu varlığın yurt içinde sahip olunan bir bir varlık olduğu ve yüzde 5 vergi alınacağını hatırlatmak gerekir. Böylece 1.000.000 TL için ödenen vergi ;

1.000.000 * 0,05 = 50.000 TL olacaktır,

----------------------------------------------/-------------------------------------------

689 KKEG 50.000

102 50.000

Varlık barışı vergisinin ödeme kaydı

------------------------------------------------------------------------------------------

-----------------------------------------------/-------------------------------------------

252 1.000.000,00

549 1.000.000,00

--------------------------------------------------------------------------------------------

Daha sonra 6 ay içersinde şirkete getirdiğiniz varlık kadar sermaye artışı yapmanız gerekmekte olup aşağıdaki kaydı yapmalısınız,

-----------------------------------------------/------------------------------------------

549 1.000.000,00

500 1.000.000,00

-------------------------------------------------------------------------------------------

8- Türkiye’de sahip olduğumuz varlıkları nasıl ve ne zamana kadar beyan edeceğiz?

Cevap) Gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerince sahip olunan ve Türkiye’de bulunan ancak 1/6/2009 tarihi itibarıyla yasal defter kayıtlarında işletmelerin özkaynakları arasında yer almayan;

− Para, altın, döviz,

− Menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları,

− Taşınmazlar,

Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren (31 Aralık 2009 Perşembe akşamına) kadar Türk Lirası değeriyle elektronik ortamda beyan edilebilecektir.



9- Şirketlerin kanuni temsilcileri, ortakları veya vekilleri adına görünen varlıklar da bu kanundan yararlanabilecek midir?

Cevap) Şirketlerin kanuni temsilcileri, ortakları ya da şirket veya şirketin ortakları adına Kanun kapsamına giren varlıkları 1/6/2009 tarihinden önce yetkili kuruluşlarca düzenlenen bir vekalet veya temsil sözleşmesine istinaden değerlendirmeye yetkili olanların, bu tarih itibarıyla sahip oldukları ve yurt dışında bulunan varlıklarının, şirket adına bildirim ve beyana konu edilerek Türkiye’ye getirilmesi veya Türkiye’deki banka veya aracı kurumlarda açılacak bir hesaba transfer edilmesi halinde Kanun hükümlerinden yararlanabilmesi mümkün olacaktır.



10- Varlıkların bildirim ve beyan değeri ne olacaktır?

Cevap) Gerek yurt dışında gerekse Türkiye’de bulunan varlıkların, vergi dairelerine beyan edilmesi ile banka veya aracı kurumlara bildirilmesinde ya da yasal defterlere kaydedilmesinde, bu varlıkların rayiç bedelinin Türk Lirası karşılığı esas alınacaktır.

Rayiç bedel, söz konusu varlıkların sahiplerince bildirim veya beyan tarihi itibarıyla belirlenen alım-satım bedeli olup bu bedelin gerçek durumu yansıtması gerekmektedir.



11- Serbest meslek kazanç defteri ile işletme hesabı esasına göre defter tutan mükellefler nasıl bir kayıt işlemi yapacaklardır?

Cevap) Serbest meslek kazanç defteri ile işletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin, taşınmazlar dışındaki varlıklarını öncelikle banka veya aracı kurumlardaki hesaplara yatırmaları gerekmektedir. Bu şekilde banka veya aracı kurumlara yatırılarak varlığı ispatlanan varlıklar ile taşınmazların, beyan edilen değerleri üzerinden serbest meslek kazanç defteri ile işletme hesabı defterine kayıt edilmesi gerekmektedir.

Bu varlıklar dönem kazancının tespitinde gelir unsuru olarak dikkate alınmayacaktır.



12- Varlık barışından yararlandırdığımız varlıklar için ödene vergiler ile amortisman uygulaması ve gider boyutu nasıl olacaktır?

Cevap) Ödenen vergilerin, hiçbir suretle gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınması ya da başka bir vergiden mahsup edilmesi mümkün değildir.

Bildirilerek veya beyan edilerek yasal defter kayıtlarına intikal ettirilen taşınmazlar hakkında 213 sayılı Kanunda yer alan amortismanlara ilişkin hükümler uygulanmayacaktır.

İşletmeye kaydedilen bu varlıkların daha sonra elden çıkarılmasından doğan zararlar, gelir veya kurumlar vergisi uygulaması bakımından gelirin veya kurum kazancının tespitinde gider veya indirim olarak kabul edilmeyecektir.



13- Varlık barışından yararlandıracağımız gayrimenkuller için damga ve harç vergisi ödeyecekmiyiz?

Cevap) Sermayeye ilave edilmek üzere anonim, eshamlı komandit ve limited şirketlerin aktifine kaydolacak taşınmazlara ilişkin tapuda yapılacak işlemler ile diğer sermaye artırımı işlemleri, damga vergisinden istisnadır.

Tapuda yapılacak işlemlere ilişkin istisna hükmünün uygulanabilmesi için mükellefler, Kanunda belirtilen beyannamenin verilmesini müteakiben, ilgili vergi dairesinden beyan edilen taşınmazların, tapu kayıtlarına ilişkin bilgileri de içerecek şekilde 5811 sayılı Kanun kapsamında şirket adına beyan edilerek özel fon hesabına alınan tutarın sermaye artırımında kullanılacağı ve bu çerçevede tapu işleminde harç ve damga vergisi aranılmayacağı hususunda bir yazı alarak, bu belgeyi ilgili tapu sicil müdürlüğüne ibraz edeceklerdir.”



14- Varlık Barışı Yasasının vergi incelemesinde nasıl bir avantajımız olacaktır.

Cevap) Bu yasa 1/1/2008 tarihinden ÖNCEKİ incelemelere bir avantaj getirmiştir. Bunu bir örnekle açıklayalım;

Örneğin şirketinize 2.000.000 TL gayrimenkul koydunuz ve bunun 100.000 TL vergisini ödeyerek 6 ay içersinde sermayeye ilave ettiniz. İleride bir vergi incelemesinde tarafınıza 3.000.000 TL matrah farkı çıktı. Böyle bir durumda vafrlık barışı ile ilgili şartları yerine getirmeniz halinde bu 3.000.000 TL matrah farkının varlık barışından yararlandığınız tutar kadar olan kısmı yani 2.000.000 TL’si silinecek olup kalan 1.000.000 TL üzerinden KDV ve Kurumlar Vergisi tarhiyatı yapılacaktır.



15- Kapsama girmeyen incelemeler ve tarhiyatlar hangileridir?

Cevap) 1/1/2008 tarihinden önceki dönemlerle ilgili olarak Kanunun yürürlük tarihinden önce başlayan vergi incelemeleri sonucu bulunan matrah farkları üzerinden gerekli tarhiyatlar yapılacak ve bulunan matrah farklarından, bildirilen veya beyan edilen varlıklara ilişkin tutarların mahsup edilmesi söz konusu olmayacaktır.



16- Türkiye’de sahip olunan varlıklara ilişkin şartlar nelerdir?

Cevap) Bilanço esasına göre defter tutan gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerince Türkiye’de sahip olunan ve beyan edilen taşınmazlar dışındaki varlıklara ilişkin tutarların banka veya aracı kurumlarda açılacak hesaplara yatırılmak suretiyle yasal defter kayıtlarına intikal ettirilmesi ve beyan tarihinden itibaren altı ay içerisinde sermayeye ilave edilmesi gerekmektedir.

Herhangi bir nedenle, belirlenen süre içerisinde söz konusu varlıklara ilişkin tutarların sermayeye ilave edilmemesi halinde, bu yasadan yararlanılamayacaktır.



17- Serbest meslek kazanç defteri ile işletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflere ilişkin şartlar nelerdir?

Cevap) Serbest meslek kazanç defteri ile işletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerce Türkiye’de sahip olunan ve beyan edilen taşınmazlar dışındaki varlıklara ilişkin tutarların banka ve aracı kurumlardaki hesaplara yatırılması ve yasal defter kayıtlarına intikal ettirilmesi gerekmektedir.

Dolayısıyla, söz konusu varlıklara ilişkin tutarların banka ve aracı kurumlara yatırılmaması ve yasal defter kayıtlarına intikal ettirilmemesi halinde, bu yasadan yararlanılamayacaktır.



18- Beyan edilen verginin ödeme süresi ne zamana kadardır?

Cevap) Vergi dairelerine beyan edilen varlıkların değerleri üzerinden, vergi dairelerince % 5 oranında vergi tarh edilecektir. Bu şekilde hesaplanan vergi, tarhiyatın yapıldığı ayı izleyen ayın sonuna kadar ödenecektir.



19- 19 Haziran 2009 öncesinde vergi incelemesine başlamış olanlar bu yasadan yararlanabilirler mi?

Cevap) Maalesef hayır. Bu tarihten önce vergi incelemesine girenler bu yasadan yararlanamayacaktır.



20- Bütün vergi ve cezalar bu kanundan yararlanabilecek midir?

Cevap) Özel Tüketim Vergisi, Özel İletişim Vergisi, Emlak vergisi, Damga vergisi, Gümrükten alınan vergiler ile Usulsüzlük ve Özel Usulsüzlük cezaları bu kanun kapsamında mahsup edilemeyecektir

13 Kasım 2009 Cuma

Ayni Olarak Yapılan Bağış ve Yardımlar İçin Nasıl Bir Yol İzlemek Gerekir ?

Ayni Olarak Yapılan Bağış ve Yardımlar İçin Nasıl Bir Yol İzlemek Gerekir ?





Cevap:

Ayni olarak yapılan desteğin işletmeden çekilerek bağış ve yardımı alan kişi, kurum ve kuruluşlara teslim edilmesi halinde, işletmeden çekilerek teslim edilen değerler için fatura düzenlenmeli. Faturada teslimin bağış ve yardım amaçlı olduğuna, teslimi yapılan değerlerin cinsi, nev’i ve miktarına ilişkin bilgilere yer verilmesi, faturanın hizmeti alanlar adına düzenlenmiş olması, faturanın arka yüzünün de hizmeti alan kişi veya kanuni temsilciye imzalatılması lazım. Ayni yardımı alan taraf ise buna mukabil alındı makbuzu tanzim etmeli.



Makbuzsuz bağışlar indirim konusu yapılamaz. Bağış ve yardımlar karşılıksız yapılmalı ve kazancın yetersiz olmaması dolayısıyla indirim konusu yapılamayan tutarlar gelecek yıllara devredilemez.



Ayni değerler, mükelleflerce dışarıdan alınarak kamu kurum ve kuruluşlarına bağışlandığında, kurum ve kuruluşlar tarafından teslim alınacak değerler için bir belge düzenlenmesi yeterli. Ayrıca, bağışlanan değerlere ilişkin düzenlenen faturaların arka yüzünün de kamu kurum ve kuruluş yetkililerince imzalanması gerekli.



Nakdi bağışlarda ise makbuz veya banka dekontuna bağış ve yardım amaçlı yapıldığını belirten bir ibare yazılmalı.





Koray ATEŞ



Ayni Olarak Yapılan Bağış ve Yardımlar İçin Nasıl Bir Yol İzlemek Gerekir ?

Ayni Olarak Yapılan Bağış ve Yardımlar İçin Nasıl Bir Yol İzlemek Gerekir ?





Cevap:

Ayni olarak yapılan desteğin işletmeden çekilerek bağış ve yardımı alan kişi, kurum ve kuruluşlara teslim edilmesi halinde, işletmeden çekilerek teslim edilen değerler için fatura düzenlenmeli. Faturada teslimin bağış ve yardım amaçlı olduğuna, teslimi yapılan değerlerin cinsi, nev’i ve miktarına ilişkin bilgilere yer verilmesi, faturanın hizmeti alanlar adına düzenlenmiş olması, faturanın arka yüzünün de hizmeti alan kişi veya kanuni temsilciye imzalatılması lazım. Ayni yardımı alan taraf ise buna mukabil alındı makbuzu tanzim etmeli.



Makbuzsuz bağışlar indirim konusu yapılamaz. Bağış ve yardımlar karşılıksız yapılmalı ve kazancın yetersiz olmaması dolayısıyla indirim konusu yapılamayan tutarlar gelecek yıllara devredilemez.



Ayni değerler, mükelleflerce dışarıdan alınarak kamu kurum ve kuruluşlarına bağışlandığında, kurum ve kuruluşlar tarafından teslim alınacak değerler için bir belge düzenlenmesi yeterli. Ayrıca, bağışlanan değerlere ilişkin düzenlenen faturaların arka yüzünün de kamu kurum ve kuruluş yetkililerince imzalanması gerekli.



Nakdi bağışlarda ise makbuz veya banka dekontuna bağış ve yardım amaçlı yapıldığını belirten bir ibare yazılmalı.





Koray ATEŞ



banka hesabı olanlar dikkat

Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Mehmet Yörükoğlu, 1 Ocak 2010 tarihinden itibaren para transferine konu olan hesap numaralarının değişeceğini ve uluslararası standartlara göre oluşturulan (IBAN), 26 karakterli hesap numaralarının kullanılacağını söyledi.



Yörükoğlu, Türkiye Bankalar Birliği Genel Sekreteri Ekrem Keskin ile birlikte, Merkez Bankası'nda düzenlediği basın toplantısında, 1 Ocak 2010 tarihinde yürürlüğe girecek olan Uluslararası Standartlar Teşkilatı'nın (ISO) çıkarmış olduğu standarda göre oluşturulan yeni banka hesap numaraları (IBAN) uygulaması hakkında bilgi verdi.



Daha sonra Merkez Bankası Bankalar ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürü Rifat Günay, IBAN'ın yeni bir hesap çeşidi veya banka kodu olmadığını, para transferine konu olan her hesaba ait bir IBAN'ın olacağını söyledi.



Mevcut uygulamada bankalardaki hesap numaralarında bir standardın olmadığını, 1 Ocak tarihinden itibaren hesap numaralarında bir standardın sağlanacağını ifade eden Günay, IBAN uygulaması ile ulusal ve uluslararası ödeme işlemlerinde para transferlerinin hızlı ve doğru bir şekilde yapılmasının sağlanacağını, ortaya çıkabilecek hatalardan ve gecikmelerden kaynaklanan maliyetlerin azaltılmasının sağlanacağını belirtti.



IBAN'ın matematiksel olarak kontrol edilebildiğinden, hesap numaralarının hatalı yazılması sonucunda oluşan para transferinin gerçekleşmemesi veya paranın yanlış hesaba gitmesi gibi hataların en aza indirildiğini kaydeden Yörükoğlu, IBAN doğrulamasının, sadece geçerli bir IBAN kullanıldığını gösterdiğini, kişi hesap numarasını eşleştirmediğini söyledi.



Türkiye'de IBAN uygulamasına konu olan hesap numaralarının 26 karakterden oluştuğunu belirten Günay, buna bir örnek olarak ''TR 02 00001 0 1111111111111111'' hesap numarasını gösterdi.



TR'nin ülke kodu olduğunu ve iki harften oluştuğunu, devamında gelen iki basamaklı rakamın kontrol basamakları olduğunu, ardından gelen beş basamaklı rakamın kuruluş kodu olduğunu, beş basamaktan oluşmayan kuruluş kodlarının sağa dayalı yazılacağı ve başına sıfır eklenerek 5 basamaklı hale getirileceğini ifade eden Günay, tek basamaklı rakamın rezerv alan olduğu, değiştirilinceye kadar sıfır olacağı, devamında gelen 16 basamaklı hesap numarasının büyük harf ve/ veya rakamlardan oluşacağını bildirdi.



-YENİ HESAP NUMARASI 26 KARAKTERDEN OLUŞACAK''



Mevcut hesap numaralarının 1 Ocak 2010 tarihinden itibaren IBAN'a dönüşeceğini belirten Günay, 10 Ekim 2008 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan ''Uluslararası Banka Hesap Numarası Hakkında Tebliğ'' ile IBAN kullanımında kademeli bir geçiş sürecinin planlandığını belirtti



Buna göre, 10 Ekim 2008 tarihinden itibaren bankaların müşterileri için IBAN üretmek ve hesap sahiplerine bildirmek zorunda olduklarını, 1 Ocak 2009 tarihinden itibarende bankaların mevcut uygulamalarında müşterileri için düzenledikleri ve üzerinde hesap numarası bulunan tüm belgelerde IBAN'ı göstermelerinin gerektiğini hatırlatan Günay şöyle devam etti:



''Her banka, müşterisinin para transferine konu olan hesabı için IBAN'ı üretmiş durumdadır ve müşterisine bildirir. Parayı alacak kişi (alıcı) kendi hesabına ait IBAN'ı parayı gönderecek olan kişiye (gönderici) bildirir.



Gönderici, alıcının IBAN'ını kendi bankasına bildirir ve para transferi emrini verir. Göndericinin bankası bu IBAN'ı doğrular ve alıcının IBA'nına para transferini gerçekleştirir.



Vatandaşlar, hesaplarının bulunduğu banka şubelerinden veya söz konusu bankaların internet sitelerinden IBAN'larını temin edebilirler.



Bankalar dışında başka kişi, kurum ve kuruluşların vatandaşlarının hesaplarına ait IBAN bilgisini sağlama yetkisi bulunmamaktadır.



IBAN bilgisi sağlamak üzere kişisel, finansal veya özel bilgiler gerekmemekte olup, güvenlik açısından elektronik posta vb. yöntemlerle gelebilecek taleplere itibar edilmemesi gerekmektedir.''



-IBAN OLMAYAN HESAPLARA PARA TRANSFERİ GERÇEKLEŞTİRİLMEYECEK''-



Günay, IBAN'ın kullanılması gereken durumların Avrupa Ekonomik Alanı'nda yer alan Avrupa Birliği üyesi ülkeler ile İzlanda, Linchestain ve Norveç'e yapılacak para transferleri, aynı bankanın şubeleri arasında yapılacak para transferlerinin, Elektronik Fon Transferleri (EFT) ile hesaba yapılan para transferleri olduğunu bildirdi.



IBAN'ın kullanılması gerekmeyen durumların kredi kartı hesaplarına IBAN verilmediğinden, kredi kartı ödemeleri, alıcının hesap numaralarının bulunmadığı durumlarda isme yapılan para transferleri olarak sıralayan Günay, IBAN'ın bir para transferine konu olan hesapta kullanılmaması için banka şubesine yazılı olarak başvurulmasının gerektiğini söyledi.



-FATURA ÖDEMEDE GEREKLİ DEĞİL-



Gazetecilerin bir sorusu üzerine Günay, elektrik, su, telefon, doğalgaz gibi bir başka hesaba para transferi olmayan otomatik para ödemelerinde söz konusu kuruluşların IBAN'ın bilinmesine gerek olmadığını belirtti.



Türkiye Bankalar Birliği IBAN Çalışma Grubu Başkanı Arif Belgin, bankaların müşterileri için oluşturduğu IBAN numaralarının bir maliyeti olduğunu fakat bunu müşterilerine yansıtmayacaklarını söyledi.



TBB Genel Sekreteri Keskin, bankaların ATM'lerden aldığı ücrette bir standardın sağlanıp sağlanmayacağı konusunda bir sorusu üzerine, bankaların müşterilerinden hizmetleri karşılığında alacakları ücretlerinin belirlenmesinin esas olduğunu belirterek, bu konuda belli bir standardın getirilmesinin rekabete aykırı olacağı düşüncesiyle doğru bulmadıklarını söyledi.



Bununla birlikte Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ile birlikte ATM'lerden müşterilerin ödeyecekleri hesaba ilişkin yürütülen çalışmanın yarın tamamlanmasının beklediğini ifade eden Keskin, burada başka bir bankanın ATM'sinden işlem yapılması durumunda belli bir miktar hizmet bedelinin alınacağı konusunda bir uyarının geleceği ve bunun kabul edilmesi durumunda işleme devam edebileceğini söyledi.



Keksin, söz konusu uygulamanın 2010 yılının ilk yarısında faaliyete geçmesinin beklendiğini bildirdi.

12 Kasım 2009 Perşembe

iflasın ertelenmesinde şüpheli alacak karşılığı uygulama

İcra-İflas Yasası'na göre evvelce takibe hacet (gerek) kalmaksızın doğrudan doğruya iflas halleri iki şekilde olabilmektedir. Bu iki halden birisi "alacaklının talebi" ikincisi ise "borçlunun müracaatıyla" yargı ortamına taşınmaktadır.

Alacaklının istemi üzerine iflas halinin varlığından bahis edilebilmesi için İcra-İflas Yasası'nın 177'nci maddesinde yer alan koşulların bulunması gerekmektedir. İkinci durumda ise borçlunun bizzat müracaatı ile iflasa tabi bir borçlu, aciz halinde bulunduğunu bildirerek yetkili mahkemeden iflasını isteyebilir. Borçlu bu halde bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren mal beyanını iflas istemine eklemek zorundadır. Bu belge mahkemeye ibraz edilmedikçe iflasa karar verilemez.

Yasal düzenleme gereği olarak iflasa tabi bir borçlu aleyhine alacaklılardan birinin haciz yolu ile takibi neticesinde yapılan haciz borçlunun yarı mevcudunun (borçlu varlıklarının yarısının) elinden çıkmasına sebep olup da kalanı muaccal (vadesi dolmuş) ve vadesi bir yıl içinde dolacak diğer borçlarını ödemeye yetişmiyorsa borçlu derhal aczini bildirerek iflasını istemek zorundadır.

İcra-İflas Yasası'nın 179'uncu maddesi uyarınca sermaye şirketleri ile kooperatiflerin borçlarının aktif toplamlarından fazla olması halinde söz konusu şirketi ya da kooperatifi yönetme ve temsil ile görevlendirilmiş kimseler veya şirket ya da kooperatif tasfiye halinde ise tasfiye memurları veya bir alacaklı tarafından beyan ve mahkemece tespit edilirse önceden takibe gerek kalmaksızın bunların iflasına karar verilir. Ancak böyle bir durumun varlığında şirketi veya kooperatifi yönetim veya temsil eden kimseler ya da alacaklılardan biri söz edilen kurumun mali durumunun iyileştirilmesinin mümkün olduğuna dair bir iyileştirme projesini mahkemeye sunarak, iflasın ertelenmesini isteyebilir. Mahkeme, sunulan projeyi ciddi ve inandırıcı bulursa iflasın ertelenmesine karar verebilir.

Ertelenme süresi azami bir yıldır. Bir başka anlatımla mahkeme iflasın ertelenmesi istemini ciddi bulursa yasal olarak en fazla bir yıl erteleyebilir. Bu süre kayyımın verdiği raporlar dikkate alınarak, mahkemece uygun görülecek sürelerle uzatılabilir ancak uzatma süresi toplam dört yılı geçmez.

İcra-İflas Yasası'nın 179/b maddesinin son fıkrası uyarınca iflasın ertelenmesi süresi sonunda iyileşmesi mümkün olmadığının tespiti üzerine mahkeme, şirketin veya kooperatifin iflasına karar verir. Bu bağlamda da "erteleme süresi dolmamakla birlikte, mahkeme kayyımın verdiği raporlardan şirketin veya kooperatifin mali durumunun iyileşmesinin mümkün olmadığı kanaatine varırsa erteleme kararını kaldırarak şirketin veya kooperatifin iflasına karar verir.

İflasın ertelenmesi uygulaması hiçbir şekilde alacaklılar açısından alacaklarının ileri bir tarihte ödeneceğinin ve/veya teminat altına alındığının garantisi değildir.

İflasın açılması ile birlikte iflas masasına giren alacaklarda faiz işlemeye devam eder. (İcra-İflas Yasası, Madde: 196) Rehinle temin edilmemiş alacaklarda ticari olmayan işlerdeki faiz oranı uygulanır. Ancak yasal düzenleme gereği alacaklılara tahakkuk eden faiz ödemeleri daha önce hesaplanan anapara ödendikten sonra bakiyesi üzerinden yapılır.

Her ne kadar İcra-İflas Yasası'nın 195'inci maddesinde "Borçlunun gayrimenkul mallarının rehni suretiyle temin edilmiş olan alacaklar müstesna olmak üzere iflasın açılması müflisin borçlarını muaccel kılar. İflasın açıldığı güne kadar işlemiş faiz ile takip masrafları anaparaya zammolunur" hükmü yer almakta ise de alacaklının söz konusu alacağını tahsil etmesi her vakit mümkün olmayabilir. Kaldı ki iflas kararı ve/veya iflasın ertelenme kararından sonra vadesi dolan borçlar için iflasın başlangıcında herhangi bir işlem yapılmadığı için, alacaklının bu konuda alacağını takip hakkı sınırlandırılmış olmaktadır.

Olayı Vergi Usul Hukuku açısından irdelediğimizde acaba iflas ertelemesine konu olan bir sermaye şirketinden veya kooperatiften alacağı olan ve bilanço esasına göre defter tutan gerçek veya tüzelkişi şüpheli alacak karşılığı ayırabilir mi sorusu uygulamada diğer vergisel konularda olduğu gibi tartışma konusu olmuştur.

Soruya yanıt vermeden önce İcra-İflas Yasası'nın 179/b maddesinin son fıkrasında yer alan "erteleme süresi dolmamakla birlikte, mahkeme kayyımın verdiği raporlardan şirketin veya kooperatifin mali durumunun iyileşmesinin olmadığı kanaatine varırsa, erteleme kararını kaldırarak şirketin veya kooperatifin iflasına karar verir" hükmünün alacağın tahsil olanağında belli bir belirsizliğin varlığını gösterdiğini kabullenmek gerekir.

Ayrıca yapmış olduğumuz açıklamalar çerçevesinde, "İflasın ertelenmesi, şirketi idare ya da temsile görevlendirilmiş olanlar ya da alacaklılar tarafından iyileştirme projesinin hazırlanıp mahkemeye ibrazı ve mahkemenin bu projeyi inandırıcı bulması halinde söz konusudur. Bu kararın verilmesi borçludan alacağı olanların alacaklarını tahsil etme imkânını ortadan kaldırmamakta salt icra takiplerini elgellemektedir." Ancak böyle bir durumda dahi alacağın ileri bir tarihte tahsil edileceği garantisi ve/veya teminata bağlandığını da söylemek ve/veya düşünmek mümkün değildir.

İflasın ertelenmesinde belli bir süre iflasa yönelik işlemler durdurulmakta ve/veya ertelenmektedir. Böyle bir durumda alacağın iflas ertelemesine tabi bir kuruluştan olması durumunda, iflası ertelenen şirketten tahsil edilemeyen ve yasal olarak da takibine imkân bulunmayan alacak için şüpheli alacak karşılığı ayırmak mümkündür. (Aksi görüş için bakınız: Küçük, Muzaffer "İflasın ertelenmesi şüpheli alacak karşılığı ayırmayı engeller mi?" Vergi Dünyası Sayı: 339, Sf: 39-41)

Konuya ilişkin olarak da Gelir İdaresi Başkanlığı, Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı'nın "İflas ertelemesi hükümleri kapsamında dava ve icra takibine konu edilmeyen alacaklar hakkında şüpheli alacak karşılığı ayırabileceği yönünde" verilmiş özelgesi bulunmaktadır. (İstanbul Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı 23.7.2009 gün, sayı: 25281)





Kaynak: Referans Gazetesi





6 Kasım 2009 Cuma

Hem dava açıp hem de uzlaşma istenebilir mi

Hem dava açıp hem de uzlaşma istenebilir mi



|Hürriyet Gazetesi| |27.10.2009|







BAŞLIĞI okuyan çok kişinin “Hayır olmaz öyle şey. Önce uzlaşma istenir. Uzlaşmaya varılamazsa o zaman vergi mahkemesine dava açılır” dediğini duyar gibiyim.





Oysa böyle bir uygulama mümkün.



Mükellef, kendisine tebliğ edilen vergi ve ceza ihbarnamelerine karşı, süresi içinde hem vergi mahkemesine dava açabilir hem de uzlaşma isteyebilir.







GEREKÇESİ NE?



Normal koşullar altında, önce uzlaşma istenir.



* Ardından, belirlenen gün ve saatte uzlaşma görüşmesine gidilir.



* Belli bir tutarda anlaşmaya varılamazsa, vergi mahkemesinde dava açılabilir.



100 uygulamadan 99’u hatta 99.9’u böyle.



* Bazı durumlarda örneğin teminat ve haciz uygulamasının söz konusu olduğu durumlarda, uzlaşmaya başvuru, uzlaşma gününün belirlenmesi ve görüşmelerin yapılması 3-5 ay hatta daha fazla sürebilir.



* Mükellefin aynı anda hem dava açıp hem de uzlaşma istemesi halinde, yargılama süreci ile ilgili savunma, savunmaya cevap vs. gibi dosyanın oluşması ile ilgili işlemler yürüyebilir.



* Uzlaşmanın sağlanması halinde ise, mahkemedeki dava dosyası geri çekilir.







MALİYE’NİN GÖRÜŞÜ



Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı’nın da konuya ilişkin görüşü aşağıdaki gibi:



“Önce vergi mahkemesinde dava açılıp ardından uzlaşma talebinde bulunulması mümkündür VUK Ek Madde 7/2 ve Uzlaşma Yönetmeliği’nin 13. maddesi uyarınca, dava uzlaşma işleminin sonuca bağlanmasından önce vergi mahkemelerince incelenemez. Herhangi bir nedenle incelenir ve karara bağlanırsa bu karar hükümsüz sayılır. Uzlaşma sağlanırsa, durum vergi mahkemesine bildirilir ve dava incelenmeden reddolunur. Uzlaşma sağlanamazsa bu durumda vergi mahkemesine bildirilir. Mükellef uzlaşma gününden önce uzlaşma talebinden vazgeçerse, vergi mahkemesindeki dava kaldığı yerden devam eder.” (Maliye Bak. Özelgesi, 21 Ekim 2009 Tarih ve 27/2792-413/99390 Sayılı).







UZLAŞMA KABULLENMEK MİDİR?



Vergi ve cezalarla ilgili olarak uzlaşma istenilmesi, yapılan vergilendirme işlemin doğru olduğu ve mükellefçe aynen kabullenildiği anlamına gelmez. Uzlaşma isteyen mükellefin, uzlaşamadığı takdirde dava açma hakkı kaybolmamaktadır.



Uzlaşma komisyonlarının, vergi ve ceza tutarını indirme bakımından “sınırsız” bir yetkisi vardır. Örneğin cezanın tamamını sıfıra indirebileceği gibi, vergileri de (hata varsa) sıfıra indirebilmektedir. Özellikle vergide yüksek oranda indirim ya da sıfırlama, yapılan incelemenin sağlam bir dayanağının bulunmadığını gösterir.



Uzlaşma komisyonları, uzlaşma öncesinde dosyayı tetkik edip, vergi inceleme raporunu dikkatle okumakta, Maliye Bakanlığı Merkezi Uzlaşma Komisyonu, ilgili birimden de örneğin KDV konusundaki bir uzlaşmayla ilgili olarak KDV şubesinden görüş almakta, mükellefin iddialarını ve varsa yapılan ciddi hataları değerlendirmekte, buna göre de indirim oranını düşük ya da yüksek tutmaktadır.



Maliye Bakanlığı’nın 2009 yılında yayımladığı faaliyet raporunda yer alan aşağıdaki tablodan da fark edileceği gibi, yüksek tutardaki vergi ve cezaların görüşüldüğü Koordinasyon Uzlaşma Komisyonu ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı bünyesinde oluşturulan Merkezi Uzlaşma Komisyonu’nun;



* Vergi cezalarının ortalama yüzde 99,3’ünü,



* Vergilerin ise ortalama yüzde 74 ve 68’ini kaldırdığı görülmektedir.



Bir kez daha belirtelim buradaki indirim, yapılan vergi indirimlerinin ortalaması. Vergilerde, duruma göre yüzde 10 ya da 30, duruma göre de yüzde 90-99 indirim yapılmakta, ortalamasının da yüzde 74 ya da 68 olduğu göze çarpmaktadır.









4 Kasım 2009 Çarşamba

‘Kod’a girmek bir dert çıkmak iki dert

‘Kod’a girmek bir dert çıkmak iki dert



|Hürriyet Gazetesi| |04.11.2009|







BAŞLIKTA sözünü ettiğimiz kod, geçtiğimiz perşembe açıkladığımız Maliye’nin kara listesi olan kod.





Maliye sahte veya yanıltıcı fatura düzenleyen, kullanan, defterlerini kaybeden, adresinde bulunamayan ya da naylon fatura ticareti yapanları, birden fazla döneme ait KDV beyannamesini vermeyenleri, işçi sayısı, makine teçhizat ve işyeri durumu itibariyle yetersiz olmasına rağmen KDV matrahı yüksek olanları, ayrı ayrı kodluyor. Sonra da tek tek izliyor.



Bu arada, ‘kod’a girenlerden bilmeden de olsa mal alanları ve onlara hizmet yaptıranları da izliyor. Bu faturaları KDV beyanlarından çıkarmaları ve KDV’lerini indirim konusu yapmamaları, düzeltme beyannamesi vermeleri aksi takdirde incelemeye alınacakları yönünde uyarıyor.



Birçok mükellef de incelemeye maruz kalmamak için istenileni yapmak zorunda kalıyor.







KODDAN ÇIKMA YOLU



Koda girme sebeplerine göre, ‘kod’dan çıkmanın nasıl olacağını kısaca açıklayalım.



1) Hakkında SMİYB Düzenleme Raporu Bulunanlar:



Kod deyince, SMİYB harfleri bir şifre gibi anlaşılabilir. Bununla “sahte ve muhteviyatı (kapsamı) itibariyle yanıltıcı belge” deyimini kısaltmış oluyoruz.



Hakkında SMİYB düzenleme raporu bulunanların, kod listesinden çıkabilmeleri için en kestirme yol; istenen tutarı ödemek ya da teminat göstermek. Ancak bu da yeterli değil. Bir de o mükellef hakkında “olumlu rapor” yazılması gerekiyor.



Mükellef “dış ticaret sermaye şirketi” veya “sektörel dış ticaret şirketi” ise; SMİYB’lere dayanılarak iade olarak alınan KDV tutarı, aynı döneme ait toplam iade tutarının yüzde 4’ünü aşmıyorsa, istenen vergi, ceza ve faizin tamamını ödemek ya da teminat göstermek gerekiyor. Bu durumda ayrıca olumlu rapor aranmıyor.



Olayın yargıya intikal etmesi durumunda, yargı kararı mükellef lehine kesinleşirse, o mükellef koddan çıkartılıyor.



2) Hakkında SMİYB Kullanma Raporu Bulunanlar:



Koddan çıkmanın en kestirme yolu tarh edilen vergi ile kesilen cezayı, gecikme faizi ile birlikte ödemek ya da bunların tamamı için teminat göstermek oluyor.



Konunun yargıya taşınması durumunda, tarhiyatın en az yüzde 95’inin kaldırılması ya da yargılama devam ederken, vergi dairesine mükellef hakkında “olumlu rapor” intikal etmesi halinde, o mükellef ‘kod’dan çıkartılıyor.



3) Olumsuz Tespit Halinde:



Hakkında olumsuz tespit bulunan ve Kod 5/1’e alınan mükellef ya incelemeye sevk ediliyor ya da vergi dairesince araştırma yapılıyor. Araştırma sonucu SMİYB düzenlediğine dair bir karine bulunamayan mükellef, incelemeye sevk edilmiyor.



Mükellef incelemeye sevk edilmişse, olumlu rapor yazılması halinde, koddan çıkartılıyor.



SMİYB kullandığına dair hakkında olumsuz tespit yapılan mükellef ise Kod 5/2’ye alınıyor. Vergi incelemesi sonucu “olumlu rapor” düzenlenirse, ‘kod’dan çıkartılıyor. Aynı mükellef dilerse, SMİYB’leri indirim listesinden çıkartıp, düzeltme beyannamesi vermek suretiyle, tarh edilen vergi ve cezaları ödeyebilir ya da toplam tutarı kadar “teminat” göstermek suretiyle koddan çıkabilir.



Mükellef dilerse, düzeltme beyannamesi vermeyip, KDV’nin 4 katı kadar teminat göstermek suretiyle de koddan çıkabilir.



4) Diğer Durumlar:



Defter ve belgelerinin kaybolduğunu ya da çalındığını belirtenler, bunları bulmaları halinde, inceleme raporuna dayalı olarak koddan çıkabiliyorlar. Adreste bulunamayanlar, ilgili vergi dairesine başvurup, adreslerinde yoklama yaptırmak suretiyle koddan çıkabiliyorlar.



Başlıkta da belirttiğimiz gibi, koda girmek de çıkmak da dert. En iyisi koda hiç girmeyecek şekilde dikkatli davranmak...









Varlık barışında varlıkların bilgi değişimi yaptığımız 69 yabancı ülkeden getirilmesi gerek

Varlık barışında varlıkların bilgi değişimi yaptığımız 69 yabancı ülkeden getirilmesi gerek



|Posta Gazetesi| |04.11.2009|















Soru: Yurtdışından varlık barışı kapsamında Off-Shore bankalardan döviz, para getirilebiliyor mu?



CAFER



Cevap: Yurtdışından Türkiye getirilen varlıklara 1 Haziran 2009 tarihi itibariyle sahip olunduğu “kanaat verici bir belge” ile ispat edilmesi gerekiyor. 5811 sayılı “Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun” 2 nci maddesinde; yurt dışından getirilen varlıklara sahip olunduğuna ilişkin kanaat verici belgenin tanımı; “….bilgi değişiminde bulunulan yabancı ülkelerde yetkili makamlardan alınarak mahallindeki Türk elçilik ya da konsoloslukları, yoksa ilgili ülkenin Türk menfaatini koruyan aynı nitelikteki temsilcileri tarafından tasdik olunan belgeleri, ifade der.” şeklinde yapılmıştır. Bu tanıma göre, bilgi değişimi yaptığımız yabancı ülkelerden getirilen döviz vd. varlıklar, varlık barışından yararlanmaktadır. Bilgi değişimi; ülkemizle çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarına konan özel hükümlerle sağlanıyor. Aramızda çifte vergilemeyi önleme anlaşması olan 70 ülke var. ABD, Almanya, İspanya, İsrail, İsveç, İtalya, Hollanda, İngiltere, Katar, İran, Norveç, gibi çifte vergilemeyi önleme anlaşması yaptığımız 70 ülkeden sadece Suudi Arabistan’la yapılan anlaşmada bilgi değişimi hükümleri yoktur. Bilgi değişimi yaptığımız diğer 69 ülkeden getirilen varlıklar, Varlık Barışından yararlanmaktadır. Bilgi değişimi yapmadığımız ülkelerdeki banka ve aracı kurumlardan getirilen(Off-Shore bankalar dâhil) döviz ve paranın varlık barışı avantajlarından yararlanması mümkün değil.



Ortağınızın oğlunun otosunu kiralayarak masraflarını gider yazabilirsiniz

Ortağınızın oğlunun otosunu kiralayarak masraflarını gider yazabilirsiniz



|Posta Gazetesi| |29.06.2009|















Soru: İşletme kullandığımız ortağımızın oğluna ait otomobilinin, akaryakıt, tamir-bakım vb. harcamalarını, ticari defterlerimize masraf yazabilir miyiz?



Muhittin EMEL







Cevap: Kiralanarak işte kullanılan motorlu taşıtların giderleri, ticari kazançtan indirilebilmektedir.(GVK md. 40/5) İşinizde kullandığınız ortağınızın oğluna ait olan binek otomobili; kira sözleşmesi ile kiralamanız halinde, taşıta ait akaryakıt, bakım-onarım vb. giderlerini kazancınızdan indirebilirsiniz. Bu giderlere ilişkin KDV’ yi de indirim konusu yapabilirsiniz. Ayrıca; ortağınızın oğluna yapacağınız taşıt kira ödemelerinden yüzde 20 oranında Gelir Vergisi stopajı yapmanız, kira bedeli üstünden sorumlu sıfatı ile KDV si hesaplayıp, 2 nolu KDV beyannamesi ile beyan edip ödemeniz, sonraki ayda 1 nolu KDV beyannamesi üstünde indirim konusu yapmanız gerek. Bir diğer önemli hususta; ödediğiniz aylık kira bedelinin emsalinden fazla olmaması zorunluluğudur. Bu şartların tamamını sağlamanız halinde, işinizde kullandığınız ortağınızın oğlunun otomobilinin masraflarını gider yazarak kazancınızdan indirebilirsiniz.