29 Mart 2010 Pazartesi

Kurumlarda zarar mahsubu

Kurumlarda zarar mahsubu



Bumin Doğrusöz - 29 Mart 2010 Pazartesi - Referans



Mart ayı, Gelir Vergisi'nin yıllık beyan dönemini ifade ediyorsa, nisan ayı da kurumlar için yıllık beyan dönemini ifade etmektedir.



Bu nedenle biz de hem yazılarımızda gelen okur soruları doğrultusunda hem de çarşamba günleri yayımlanan "vergi sayfasında" mukteza ve yargı kararları bölümünde Kurumlar Vergisi ile bağlantılı konulara yer vermeye çalışacağız.



Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 9. maddesine göre, Kurumlar Vergisi beyannamesinde, her yıla ilişkin tutarlar ayrı ayrı gösterilmek ve 5 yıldan fazla nakledilmemek şartıyla geçmiş yılların beyannamelerinde yer alan zararlar, kurum kazancından indirilebilecektir.



Mükelleflerce bir hesap dönemi içinde oluşan zararın, müteakip 5 hesap döneminde oluşacak kârlarla mahsup edilememesi halinde, mahsup imkânı ortadan kalkmaktadır. Zarar mahsubu bu süre içinde gerçekleştirilemediği takdirde, oluşan zarar işletme zararı olarak değerlendirilmemekte ve sermayede meydana gelen zarar olarak dikkate alınmaktadır.



Geçmişte birden fazla yılın zararlı olması halinde, zarar mahsubuna en eski yıldan başlanır. Aksi halde 5 yıllık sürenin kullanımı mümkün olmayabilir.



Buradaki beş yıllık sürenin hesabında, zararın oluştuğu yıl nazara alınmayacak, izleyen beş yıl hesaplamaya dahil edilecektir. Zarar mahsubu, bir seçimlik hak değildir. Yani mükellefler, kâr dağıtım politikaları veya başka sebeplerle, belli bir dönemde geçmiş zararlarını mahsup etmedikleri takdirde, bu haklarından vazgeçmiş kabul edilirler ve izleyen dönemde artık bu haklarını kullanamazlar.



Benzeri olarak, zarar mahsubunda yıl atlanmaması, en eski yılın zararından başlanarak sırasıyla düşülmesi gerekmektedir. Yıl atlanması halinde de atlanılan yıla ait zararın mahsup hakkından vazgeçildiği sonucu ortaya çıkacaktır.



Geçmiş yıl zararları yıllık beyannamede düşülebileceği gibi, aynı zamanda geçici vergi beyannamelerinde de mahsup konusu yapılabilir.



Geçmiş yıl zararları, kanunun 10/1c maddesinde belirtilen bağış ve yardımların indirilebilecek üst sınırının tespiti açısından da önem taşımaktadır. Zira üst sınırın hesabına esas kurum kazancı, giderlerin ve geçmiş yıl zararlarının düşülmesinden sonraki (iştirak kazançları hariç indirim ve istisnalar düşülmeden önceki) tutardır.



Geçmiş yıl zararının tespiti açısından önem taşıyan bir konu da yıllara yaygın inşaat ve onarım işleridir. Bu gibi işlerde kâr veya zarar Gelir Vergisi Kanunu'nun 42 - 44. maddeleri hükümlerine göre, işin bittiği yıl itibariyle saptanmakta ve işin bittiği yıl vergilendirilmektedir.



Dolayısıyla işin zararla sonuçlandığı hallerde, işin süresinin beş yıldan uzun olup olmadığına bakılmaksızın, zararın tamamı işin bittiği yıl kazancından indirilmek durumundadır. Kazancın yetersizliği nedeniyle bu zararın indirilememesi halinde ise izleyen beş yıl içinde indirim konusu yapılması mümkündür. Bu süre içinde de indirim konusu yapılamayan zararlar, artık indirilemez.



Benzer bir yorum ve sonuç, tasfiye için de söz konusudur. Tasfiye döneminin beş yıldan uzun sürüp sürmediği önem taşımaksızın, tasfiye dönemi içerisindeki dönemlerde oluşan zararının tamamının tasfiye bitimi dolayısıyla verilecek beyannamede indirim konusu yapılması gerekir.



Uygulamada bazen şirketlerin bilançolarında geçmiş yıl zararları, onların sermayelerini yitirmelerine, Türk Ticaret Kanunu'nun 324. maddesi uyarınca bazı tedbirler almalarına yol açmaktadır. Şirketlerce alınan tedbirler genellikle şirket zararının ortaklarca "zarar karşılığı hesabı" yaratılarak kapatılması veya sermayenin yitirilen sermaye kadar azaltılması şeklinde olmaktadır.



Şirketin yetkili organlarının kararı ile açılan ve ortaklarca şirkete zararı kapatmak üzere nakden konulan tutarı ifade eden bu hesabın veya sermayenin azaltılması sonucu, bilançolarda geçmiş yıl zararları kapatılmaktadır. Ancak bu işlemler şirketin ticari bilanço ve yaşamı ile ilgili bir husus olup, şirketin vergi kanunları karşısındaki durumunu etkilemez. Bu gibi hallerde de geçmiş yıl zararları, yıllık beyannamelerde gösterilmeye devam olunarak indirilebilir. Aynı durum ve sonuç, geçmiş yıl zararların, ticari bilançoda yer alan yedek akçelerle kapatılması halinde de söz konusudur.



Zarar mahsubunun kullanılması, defterlerin (ve belgelerin) saklama ve ibraz sürelerini uzatabilir. Vergi Usul Kanunumuzda saklama ve ibraz ödevi, her ne kadar 5 yıllık tarh zamanaşımı süresi ile sınırlandırılmışsa da zarar mahsubu bu süreyi uzatan hallerden biridir. Zira saklama ve ibraz ödevi, vergilendirmeyle ilgili işlemlerin vergi ile ilgisinin kurulduğu son tarihi izleyen yılbaşından itibaren başlamaktadır.



Örneğin 2002 yılı zararını, 2005 dönemi kazancından indiren bir mükellefin, 2002 yılı defter ve belgelerini saklama ve ibraz süresi, 2002 hesapları sonucunun (zararının) vergi ile ilişkisinin kurulduğu son dönem olan 2005'ten sonraki 5 yıl olacak ve 31.12.2010 tarihinde dolacaktır. Ancak buradaki saklama ve ibraz ödevi, sadece 2005 yılında indirilen 2002 zararının tevsiki kapsamında söz konusudur. Yoksa 2002 yılına ilişkin tarh zamanaşımı süresi 31.12.2007 tarihinde dolduğundan, 2002 yılı için bir tarhiyat yapılamaz. Dolayısıyla 31.12.2007 tarihinden sonra ibraz etmeme halinde, kaçakçılık suçu oluşmaz. Ancak bu 31.12.2007 tarihinden sonra, 2005 dönemi için yapılan bir vergi incelemesinde, 2002 yılı defterleri isteme rağmen ibraz edilmezse, mükellef 2002 yılı zararının ticari faaliyetleriyle ilgili olduğunu kanıtlayamamış durumuna düşeceğinden, bu zararın indirimi, bir inceleme sonucunda reddedilebilir

24 Mart 2010 Çarşamba

soru-cevap

Soru:



Hurda metal teslimlerinde KDV istisnasını açıklayabilirmisiniz?





Cevap:

“Katma Değer Vergisi Kanununun 1/1’inci maddesi ile ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler katma değer vergisine tabi tutulmuş, 8/1-a maddesinde ise, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde bu işleri yapanların katma değer vergisi mükellefi olduğu hükme bağlanmıştır.



Buna göre, Katma Değer Vergisi Kanununun 17/4-g maddesi uyarınca katma değer vergisinden istisna bulunan hurda mal alım satım faaliyetinden başka bir işleminin olup olmadığına bakılmaksızın KDV mükellefiyetinin tesis edilmesi gerekmektedir.”denilmiştir.



Bu itibarla, istisna kapsamındaki hurda metal, kağıt, naylon alım satımına ilişkin işlemlerinizi her ay verilecek 1 No’lu KDV Beyannamesinin “Kısmi İstisna Kapsamına Giren İşlemler” bölümünde beyan etmeniz gerekmektedir.





Yatırımcılara kurumlar vergisi oranı yüzde 2

Yatırımcılara kurumlar vergisi oranı yüzde 2



Şükrü Kızılot - skizilot@yaklasim.com - 24 Mart 2010 Çarşamba - Hürriyet



YENİ teşvik sisteminde, yatırımcıları ilgilendiren çok önemli avantajlar var.



Bunların başında, yüzde 2’ye kadar inen kurumlar vergisi oranı geliyor.



Yeni teşvik sisteminde yer alan avantajlar, indirimli gelir ve kurumlar vergisi ile sınırlı değil. Buna ek olarak;



- Gümrük Vergisi muafiyeti,



- Katma Değer Vergisi istisnası,



- Sigorta pirimi işveren hissesi desteği,



- Faiz desteği,



- Yatırım yeri tahsisi,



- Tekstil üretim tesisleri taşınma desteği,



- Sigorta primi işveren hissesinin İşsizlik Fonu’ndan karşılanması,



sağlanan diğer avantajlar olarak göze çarpıyor.



İNDİRİMLİ VERGİ



Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 32/A maddesinde yer alan düzenlemeye göre; yapılan yatırım tamamladıktan sonra, bu yatırımdan elde edilen kazanç, yüzde 25-80 arasında indirim yapılmak suretiyle vergilendirilecek.



Örneğin, Diyarbakır’da yatırım yapan bir anonim şirket, bu yatırımdan elde edeceği kazançtan, yüzde 20 yerine yüzde 4 Kurumlar vergisi ödeyecek. Bu şirket, 31 Aralık 2010 tarihine kadar yatırıma başlarsa, söz konusu yatırımdan elde edeceği kazanç yüzde 2 oranında vergilendirilecek.



Yatırımcıların, yukarıda belirtilen teşvik unsurlarından yararlanabilmeleri için yapacakları yatırımın “teşvik belgesi”ne bağlanmış olması gerekiyor.



TEŞVİKLİ HARCAMALAR



Aşağıda sıralanan harcamalar, teşvik belgesi kapsamında değerlendiriliyor:



1. Arazi ve arsa bedeli,



2. Etüd ve proje giderleri,



3. Arazi düzenlemesi ve hazırlık yapıları,



4. Bina- inşaat giderleri,



5. Mal ve hizmet üretimine yönelik ana makine ve teçhizat giderleri,



6. Yardımcı işletmeler makine ve teçhizat giderleri,



7. Mefruşat giderleri,



8. İthalat ve gümrükleme giderleri,



9. Taşıma ve sigorta giderleri,



10. Montaj giderleri, genel giderler ve diğer giderler.



ÖZELLİKLİ DURUMLAR



Başta indirimli kurumlar vergisi olmak üzere, yatırımlarla ilgili teşviklerden yararlanabilmek, bazı koşulların bir arada bulunmasına bağlı. Bu bağlamda, yatırım yapılan sektör, bulunduğu yöre ve yatırımın tutarı belirleyici faktörler olarak göze çarpıyor.



Yatırımcılar, teşvik belgesine bağlanmış yatırımları ile ilgili olarak, zaman içinde ortaya çıkabilecek gelişmelere göre; teşvik belgesinin revizesi, süre uzatımı, yatırımların nakli, yatırım konusu değişikliği, makine ve teçhizat listesi değişikliği, teşvik belgeli bir başka yatırım için devir, teşvik belgesi olmayan bir başka yatırımcıya satış ve kiralama gibi kolaylıklardan da yararlanabiliyorlar.



Yeni teşvik sistemi ile ilgili merak ettiğiniz konuları Maliye Bakanlığı Eski Gelirler Başkontrolörü Cem Tekin’in, “Yeni Teşvik Sistemi Uygulama Rehberi-2010” kitabında (www.yaklasim.com) bulabilirsiniz





9 Mart 2010 Salı

e-fatura uygulaması

e-fatura uygulaması / Veysi Seviğ 09.03.2010







Vergi Usul Yasası'nın mükerrer 242'nci maddesinin ikinci fıkrası hükmü gereği olarak Maliye Bakanlığı; elektronik defter, kayıt ve belgelerin oluşturulması, kaydedilmesi, iletilmesi, muhafazası ve ibrazı ile defter ve belgelerin elektronik ortamda tutulması ve düzenlenmesi uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkili kılınmıştır. Bu bağlamda aynı düzenleme uyarınca Maliye Bakanlığı elektronik ortamda tutulmasına ve düzenlenmesine izin verilen defter ve belgelerde yer alması gereken bilgileri internet de dahil olmak üzere her türlü elektronik bilgi iletişim araç ve ortamında Maliye Bakanlığı'na veya Maliye Bakanlığı'nın gözetim ve denetimine tabi olup, kuruluşu, faaliyeti, çalışma ve denetim esasları bakanlar kurulunca çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenecek olan özel hukuk tüzelkişiliğini haiz bir şirkete aktarma zorunluluğu getirmeye, bilgi aktarımında uyulacak format ve standartlar ile uygulamaya ilişkin usul ve esasları tespit etmeye, Vergi Usul Yasası kapsamına giren işlemlerde elektronik imza kullanım usul ve esaslarını düzenlemeye ve denetlemeye de yetkili kılınmıştır.

Ayrıca; Vergi Usul Yasası ve diğer vergi yasalarında defter, kayıt ve belgelere ilişkin olarak yer alan hükümlerin elektronik defter, kayıt ve belgeler için de geçerli olduğu; Maliye Bakanlığı'nın, elektronik defter, belge ve kayıtlar için diğer defter belge ve kayıtlara ilişkin usul ve esaslardan farklı usul ve esaslar belirlemeye yetkili olduğu hususu hükme bağlanmıştır.

Maliye Bakanlığı kendisine yasa maddesi ile verilen yetki çerçevesinde yayımlamış bulunduğu 397 sıra numaralı Vergi Usul Yasası genel tebliğ ile uygulamalarda yaygın olarak kullanılan belgelerden biri olan faturanın elektronik belge olarak düzenlenmesi, elektronik ortamda iletilmesi, muhafazası ve ibraz edilmesine ilişkin usul ve esasları belirlemiş bulunmaktadır. (05 Mart 2010 gün ve 27512 sayılı Resmi Gazete)

Bilindiği üzere Vergi Usul Yasası'nın 229'uncu maddesinde fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olarak tanımlanmış, 230'uncu maddesinde ise faturanın şekli belirtilerek içermesi gereken asgari bilgiler sayılmıştır. Sözü edilen yasanın 231'inci maddesinde de fatura düzenlenmesinde uyulacak ilkelere, 232'nci maddesinde ise fatura kullanma zorunluluğuna ilişkin esaslara yer verilmiştir.

Yasal düzenleme gereği düzenlenmesi, müşteriye verilmesi, müşteri tarafından da istenmesi ve alınması zorunlu olan faturanın, elektronik belge olarak düzenlenmesi, müşteriye elektronik ortamda iletilmesi ve elektronik ortamda muhafaza ve ibraz edilmesine ilişkin yapılan düzenlemeler 397 sıra numaralı Vergi Usul Yasası Genel Tebliği'nde açıklanmış bulunmaktadır.

e-fatura, yeni bir belge türü olmayıp, kâğıt fatura ile aynı hukuki niteliklere sahiptir.

Tebliğ ile yapılan düzenlemeden de anlaşılacağı üzere bilgi işlem sistemleri yeterli olan kullanıcıların, gerekli entegrasyonu sağlamaları koşulu ile e-fatura uygulamasını doğrudan kendilerine ait bilgi işlem sistemleri aracılığıyla kullanmaları mümkündür.

Buna göre bilgi işlem sistemi entegrasyonu yapılabilmesi için uyulması gereken kurallar ve standartlar ile yapılması gereken işlemleri içeren kılavuzları "http://www.efatura.gov.tr/" internet sitesinde kamuoyu bilgisine sunulmuştur.

Uygulamaya entegre olmak isteyenler, bilgi işlem sistemlerinde gerekli ön hazırlıkları tamamladıktan sonra, sistemlerini ve fatura ile ilgili süreçlerini açıklayan dokümanlarla birlikte Gelir İdaresi Başkanlığı'na yazılı olarak başvuruda bulunacaklardır.

Başvurusu uygun bulunanlara entegrasyon işlemlerine başlayabilecekleri bir yazı ile bildirilecektir. Entegrasyon çalışmaları, başlama yazısı tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde tamamlanmak zorundadır.

Entegrasyon sürecini başarı ile tamamlayan mükellefler, Gelir İdaresi Başkanlığı'nın konuya ilişkin yazısı üzerine e-fatura uygulamasını gerçekleştirdikleri entegrasyon aracılığı ile kullanmaya başlayacaktır.

Gelir İdaresi Başkanlığı e-fatura uygulamasına entegre olmak isteyen mükelleflere yönelik olarak genel entegrasyon usulleri belirleyebileceği gibi bilgi işlem sistemleri, kapasite, iş gerekleri ve ihtiyaçları gibi hususları göz önüne alarak özel entegrasyon usulleri de belirleyebilir.

Gerçekte e-fatura uygulaması, elektronik belge olarak düzenlenen faturaların tarafları arasında dolaşımı ile ilgili oluşturma, gönderme ve alma zamanı gibi önemli kayıtların tarafsız bir biçimde tutulmasını sağlamak ve elektronik belge olarak oluşturulmuş herhangi bir belgenin sıhhatinden (format ve standartlara uygunluk, göndericinin kimliği ve doğruluğu, elektronik belgenin geçerliliği ve içeriğinin bütünlüğü) emin olmak amacı ile Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından oluşturulan uygulamanın genel adıdır. Buna göre e-fatura uygulaması, bünyesinde e-fatura gönderme ve/veya alma işlemlerini yapmak üzere her bir kullanıcıya ait kullanıcı hesabı barındıracak olup, bu hesap aracılığı ile kullanılabilecek fonksiyonlar, ilgili hesabın ve kullanıcının niteliğine göre şekillenecektir.



Kaynak: Referans Gazetesi



4 Mart 2010 Perşembe

Eş ve çocuğa alınan ev araba ve ortak hesap sürprizi

Eş ve çocuğa alınan ev araba ve ortak hesap sürprizi



|Hürriyet Gazetesi| |04.03.2010|







Son zamanlarda, en çok soru aldığımız konulardan biri de bu...





Aslında olay yeni değil ama çok kişi şimdi fark ediyor.

Arka arkaya sorular yağıyor;

“Ne yani, çocuğuma ya da eşime aldığım otomobil vergiye mi tabi?”

“Aldığım evin yarısını eşimin üzerine yaptım. ‘Eşiniz vergi ödeyecek’ diyorlar. Bu ne zaman çıktı?”

“Karımı, banka hesabıma ortak ettim. Karıma vergi çıkarmış doğru mu?”

Sorular uzayıp gidiyor...

En iyisi olayı baştan açıklayalım. Hem merak edenler hem de bilmeyenler öğrensin.





OLAY NE?

Olay, 50 yılı aşkın süredir uygulanan “Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu”

ile ilgili...

Bu kanuna göre; eşinize, çocuğunuza, annenize, babanıza, torununuza ya da başka kişilere:

- Ev, yazlık, apartman dairesi, dükkan, arsa vb. gayrimenkul almanız,

- Otomobil, cip ya da tekne almanız,

- Bunları banka hesabınıza ortak etmeniz,

“ivazsız yani karşılıksız intikal” olarak kabul edilip, veraset ve intikal vergisine tabi tutuluyor.

Bu durumda eşiniz, çocuğunuz ya da diğer kişilerin, izleyen ay içinde veraset ve intikal vergisi beyannamesi vermesi, hesaplanan vergiyi de her yıl mayıs ve kasım aylarında olmak üzere, üç yılda altı eşit taksitte ödemeleri gerekiyor.





VERGİNİN HESAPLANMASI

Vergi hesaplanırken, intikal eden gayrimenkul ve otomobilin değeri ya da banka hesabının hisseye düşen tutarından;

- 2.535 TL istisna olarak düşülüyor.

- Kalan tutar, aşağıdaki tarifeye göre vergilendiriliyor.

Vergide zamanaşımı süresi 5 yıl ancak veraset ve intikal vergisinde durum farklı. Beyanname verilmeyen durumlarda, mükellefiyet intikal eden malların idarece tespit edildiği tarihte başlar. Buna göre, örneğin 10 yıl önce kocasının aldığı bir ev ya da otomobil veya ortak ettiği banka hesabı nedeniyle, karısından veraset ve intikal vergisi istenebilir.





GAYRİMENKUL İNCELEMESİ

Son zamanlarda, bazı illerde özellikle İstanbul ağırlıklı lüks semtlerde, gayrimenkul alım-satımları yakın takibe alındı. Bu takipte, gayrimenkul satışlarının gerçek bedeli üzerinden yapılıp yapılmadığı araştırılıyor.

Bunlar araştırılırken, alıcılar tek tek ifade vermeye çağırılıyor ve gayrimenkulün parasını nasıl ve ne şekilde ödedikleri soruluyor. Eşe ya da çocuğa alınan gayrimenkulün parasının, nasıl ve kimin tarafından ödendiği de araştırılıyor. Koca, eşine ya da çocuğuna ev almışsa, eş veya çocuktan, veraset ve intikal vergisi beyannamesi vermeleri isteniyor.

Bu aşamada; eş veya çocuğun birikimlerinin olduğunun kanıtlanması ya da borç alınan para ile gayrimenkulün veya otomobilin alınması durumu da göz önüne alınabiliyor.









FİNANSAL KİRALAMAYA KONU GAYRİMENKULÜN DEVRİNDEN SAĞLANAN KAZANÇ

FİNANSAL KİRALAMAYA KONU GAYRİMENKULÜN DEVRİNDEN SAĞLANAN KAZANÇ

Finansal kiralama yolu ile edinmiş bulunduğumuz bir gayrimenkulü haklar hesabında takip etmiş bulunuyoruz. Söz konusu gayrimenkulün kiralama yoluyla edinim tarihi 2007 yılı ortalarıdır. Söz konusu gayrimenkulü bize finansal kiralama yoluyla satan şirketle yapmış olduğumuz protokol uyarınca söz konusu hakkımızı devrederken belli bir kazanç ortaya çıktı. Kurumlar Vergisi Yasası'nın 5'inci maddesinde yer alan gayrimenkul satış istisnasından yararlanabilir miyiz?



Kurumlar Vergisi Yasası'nın "istisnalar"ı düzenleyen 5'inci maddesinde yer alan hüküm gereğince "Kurumların en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançlar", Kurumlar Vergisi'nden bağışık tutulmuş bulunmaktadır.

Kurumlar Vergisi Yasası'nın 5'inci maddesinde yer alan hükmün içerdiği "taşınmazlar" kavramı (1) Seri Numaralı Kurumlar Vergisi Genel Tebliği'nde tanımlanmış bulunmaktadır. Bu tanımlamaya göre aşağıdaki varlıklar Türk Medeni Kanunu'nun 704'üncü maddesinde taşınmaz olarak kabul edilmektedir.

* Arazi

* Tapu siciline ayrı ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar

* Kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler

Türk Medeni Kanunu'nun 705'inci maddesi gereği olarak taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olmaktadır. Bu bağlamda miras, mahkeme kararı, cebri icar, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde, mülkiyet tescilden önce kazanılmaktadır. Ancak bu hallerde malikin tasarruf işlemlerini yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır.

Mevcut yasal düzenleme çerçevesinde elden çıkarılacak olan taşınmazlardan doğan kazancın Kurumlar Vergisi uygulaması açısından istisna kapsamında kayıt altına alınabilmesi için söz konusu taşınmazın Türk Medeni Kanunu'nun 705'inci maddesi kapsamında kuruma adına tescil edilmiş olması, bilahare yapılan devir ve/veya satış sonrasında devir veya satın alan adına tapuya tescili gerekmektedir.

Şirketiniz adına henüz tescil işlemi yapılmamış bulunan ve sadece yapımcı firma ile aranızda özel nitelikte "finansal kiralama" sözleşmesi bulunan bir kiralama ile kiralama hakkınızı söz konusu varlığı size kiraya verenin izniyle bir başkasına devrinizden doğan kazancın söz konusu istisnadan yararlandırılması mümkün değildir. Bir başka anlatımla mükelleflerin taşınmazları aktiflerinde bulundurdukları iki yıllık süre taşınmazların tapuya tescil edildiği tarihten itibaren başlamaktadır. (V. Seviğ)





3 Mart 2010 Çarşamba

FATURA CİLDİ KAYBOLURSA NELER YAPILIR

FATURA CİLDİ KAYBOLURSA NELER YAPILIR



Anadolu illerinde satış görevi olan elemanlarımızdan birisi kendisine verilen fatura cildini kaybetmiş bulunmaktadır. Bu kayıp nedeni ile mahkemeye başvurarak söz konusu faturanın zayiine yönelik karar talebinde bulunduk. Ancak mahkeme bu talebimizi reddetti.



Türk Ticaret Kanunu'nun 68'inci maddesinin son fıkrası uyarınca bir tacirin saklamakla mükellef olduğu defter ve kâğıtlar; yangın, su basması veya yer sarsıntısı gibi afet sebebiyle ve kanuni müddet içinde ziya uğrarsa, tacir ziyaı öğrendiği tarihten itibaren on beş gün içinde ticari işletmesinin bulunduğu yerin salahiyetli mahkemesinden kendisine bir vesika verilmesini isteyebilir. Mahkeme lüzumlu gördüğü delillerin toplanmasını da emredebilir. Böyle bir vesika almamış olan tacir defterlerini ibrazdan kaçınmış sayılır.

Oluşan yargı kararları doğrultusunda "Boş fatura koçanı kaybı nedeniyle Türk Ticaret Kanunu'nun 68/son maddesi uyarınca faturaların iptaliyle zayi belgesi verilmesi mahkemeden istenemez." (Yargıtay 11. HD 08.05.2006 gün ve E.No: 5235, K.No: 5347)

Araç sürücüsünün veyahut da yetkili elemanın boş fatura koçanını kaybetmesi için mahkemeden zayi belgesinin istenmesini engelleyen konu zayi olan faturaların, tacirin alacaklılık hakkını ortadan kaldıran bir olay olarak kabul edilmemesi ve zayiin kanun maddesinde belirtilen olaylardan oluşmamasıdır.

Bu tür boş fatura zayileri nedeniyle yapılan başvurularda görevli elemanların zayi konusu belgeleri korumak için gerekli özeni göstermediklerini gerekçe göstererek mahkemeler red kararı vermektedirler.

Gerçekte boş fatura defterlerinin veyahut da sayfalarının zayii mükellef için önemli bir risk oluşturmaktadır. Çünkü bu tür faturalara uygulamada başkaları tarafından düzenlenerek dolaşıma sokulabilmekte ve hatta para karşılığı satılabilmektedir.

Bu durumda kaybolan faturaya ilişkin seri ve sıra numaralarını da belirten bir ilanın gazetelerde yayımlatılması ve ilan örneğini de ekleyerek vergi dairesine müracaatınızda yarar vardır (V. Seviğ).