29 Eylül 2009 Salı

33 SORUDA VARLIK BARIŞI

33 SORUDA VARLIK BARIŞI

Tarih: 29.09.2009

S.1. Varlık Barışının Yasal Dayanağı Nedir?

C.1. 22.11.2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun” ilk defa yasalaşmış olup kısaca “Varlık Barışı” olarak adlandırılmaktadır.

Daha sonra 10.07.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 5917 sayılı “Bütçe Kanunlarında Yer

Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelere Eklenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun” ‘un 44,45 ve 46.maddeleri ile 5811 sayılı kanuna süre uzatımı ve kapsam genişletilmesi yönünde bazı eklemeler yapılmıştır.



S.2.”Varlık Barışı” Kanunu’nun kapsamını genel olarak açıklar mısınız?

C.2. Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerinin 01.06.2009 tarihi itibariyle kayıtdışı bulunan yurtiçindeki varlıkları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yurtdışında sahip olunan para, döviz, altın, hisse senedi, tahvil gibi sermaye piyasası enstrümanları ve benzeri menkul kıymetlerin 30.09.2009 tarihine kadar banka ve aracı kurumlara veyahut vergi dairelerine dilekçe ekinde beyan edilmesi esasına dayandırılmıştır.



S.3. Beyan edilecek varlıklara ilişkin dilekçe ve beyanname elden verilmek zorunda mıdır?

C3. Gelir veya Kurumlar Vergisi yönünden mükellefiyeti devam etmekte olan kişi ve kurumlardan, yıllık gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerini elektronik ortamda vermek zorunda olanlar, “Varlık Barışı” kapsamında sunacakları beyanlarını internet üzerinden yapmak durumundadırlar.

Ayrıca, yurt içinde bulunan varlıklarını beyan edecek olan mükellefler sadece vergi dairelerine başvuruda bulunabileceklerdir.



S.4. “Varlık Barışı” kapsamına giren varlıkları sayar mısınız?

C.4. Para, Döviz, Altın, Menkul Kıymet, Sermaye Piyasası araçları (tahvil, hisse senedi vb.), varlığı kanaat verici bir belgeyle ispat edilen taşınmazlar (arazi, arsa, tapu kütüğüne kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar ve kat mülkiyet kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler), şirketin ortaklarına olan borçları.



S.5. Varlık barışı üzerinden ödenecek Vergi Oranları Nedir?

C.5. Yukarıda sayılan kurumlara yapılacak beyan neticesinde yurtiçinden ekonomiye kazandırılan varlık matrahı üzerinden % 5 oranında, yurtdışından ekonomiye kazandırılan varlık matrahı üzerinden ise % 2 oranında Varlık barışı vergisi alınacaktır.



S.6. “Varlık Barışı” uygulamasına başvuran mükellefler ödedikleri vergi karşılığında ne tür kazanımlar elde edeceklerdir?

C.6. Yurt içi ve yurtdışında yerleşik mükelleflerin kayıt dışında bulunan varlıklarını ilgili kanun kapsamında beyan etmesi ve tahakkuk eden vergiyi vadesinde ödemesi durumunda, 01.01.2008 tarihinden önceki vergileme dönemleri için yapılacak vergi incelemeleri neticesinde ortaya çıkacak olan cezalı tarhiyatlardan (vergi aslı, vergi ziyaı cezası ve gecikme faizi) beyan ettiği varlık değeri kadarı mahsup edilecektir.



S.7. “Varlık Barışı” neticesinde tahakkuk eden vergi borcunun vadesi nedir?

C.7. Tahakkukun yapıldığı ayı izleyen ayın sonuna kadar ödenmesi gerekiyor.



S.8. Beyan sonucunda ortaya çıkacak olan verginin ödenmemesinin sonuçları ?

C.8. Tahakkuk eden vergi miktarı vadesinde ödenmediği takdirde, halihazırda vergi incelemesine girmemiş tüm mükellefler açısından vergi incelemelerine karşı sigorta yerine geçecek bu uygulamadan yararlanılması mümkün olmayacaktır.

Bununla beraber, vadesinde ödenmeyen varlık barışı vergisi, mükelleflere herhangi bir hak sağlamayacağı gibi sözkonusu verginin takip ve tahsili genel esaslar çerçevesinde sürdürülecektir.

S.9. 5811 Sayılı Yasa kapsamında varlık beyanında bulunduğu halde ödeme yapamayanlar için yeni düzenleme ile bir geri dönüş imkanı sağlanmış mıdır?

C.9. 5811 Sayılı Yasa kapsamında 22.11.2008 tarihinden ilgili yasanın son günü olan 02.03.2009 tarihine kadar varlık beyanında bulunduğu halde ödeme yapamamış mükelleflerin, 30.09.2009 tarihine kadar, vergi aslı ve gecikme faizini ödemeleri durumunda kazanılmış hakları devam edecektir.



S.10. Hiçbir şekilde mükellefiyeti olmadığı halde varlık beyanında bulunmak isteyenler ne yapmalıdır?

C.10. Varlık beyanında bulunduğu tarihte mükellefiyet tesis ettirmemiş kişi ve kurumlar, beyan edeceği varlıklar bulunması halinde öncelikle mükellefiyet tesis ettirmelidir. Aksi halde uygulamadan faydalanamayacaklardır.



S.11. ”Varlık Barışı” na başvurduğu halde vergi incelemesi neticesinde doğacak matrah farkından hangi mükellefler faydalanamayacaktır?

C.11. 22.11.2008 tarihinden önce haklarında vergi incelemesine başlanmış olan mükellefler ilgili kanun hükümlerinden faydalanamayacaklardır.



S.12. ”Varlık Barışı” nı “vergi incelemesine başlama tarihi açısından” değerlendirir misiniz?

C.12. “Varlık Barışı” kapsamında beyanda bulunan mükellefler için, 2003 ve 2007 takvim yılları için 19.06.2009 tarihinden önce vergi incelemesine başlanılmamış olması durumunda Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi ve KDV yönünden ileride doğabilecek cezalı tarhiyatlardan, varlık barışı kapsamında beyan ettikleri kıymetlerin matrahını indirebileceklerdir.



S.13. Vergi incelemesine başlama tarihi yönünden diğer özellikli durumlara yer verir misiniz?

C.13. Daha önce yayımlanan 5811 sayılı “Varlık Barışı” kapsamında beyanda bulunan mükellefler, 2007 ve öncesi takvim yılları için 22.11.2008 tarihinden 02.03.2009 tarihine kadar incelemeye başlanılmamış olması durumunda sadece karşılaştıkları matrah farkı tarhiyatlarını varlık barışı beyanlarındaki matrahtan indirebileceklerdir.



Ayrıca sözkonusu mükellefler 5917 sayılı düzenleme kapsamında yeni bir varlık beyanında bulunmaları durumunda, ayrıca vergi farkı tarhiyatları içinde yukarıda açıklanan mahsup imkanından faydalanabileceklerdir.



5917 sayılı yasa kapsamında 10.07.2009 tarihi ile 30.09.2009 tarihleri arasında “Varlık Barışı” kapsamında beyanda bulunan mükellefler, 01.01.2008 tarihinden önceki dönemlere ilişkin olarak, 19.06.2009 tarihinden sonra vergi incelemesine muhatap oldukları takdirde, GV, KV ve KDV yönünden tarh edilecek matrah farkı ve vergi farkı tarhiyatlarına karşı beyan ettikleri kıymetlerin matrahı üzerinden mahsup edilebilecektir.



S.14. Bu durumda 19.06.2009 tarihinden önce haklarında vergi incelemesine başlanmış olanların durumu ne olacaktır?

C.14. 19 Haziran 2009 tarihinden önce haklarında vergi incelemesine başlanmış olan mükellefler, varlık barışı kapsamında bildirim veya beyanda bulunsalar dahi vergi incelemeleri normal seyrinde devam edecektir.



S.15. Haklarındaki vergi incelemesi tamamlanmış ve adlarına vergi ve cezalar tebliğ edilen mükellefler için bu yasada bir kolaylık var mı?

C.15. Maalesef, vergi incelemesi tamamlanmış olan mükellefler için yargı yolu dışında yeni bir çıkış bulunmamaktadır.



Daha önceden belirttiğimiz gibi bu gün itibariyle vergi incelemesine girmemiş hatta 19 Haziran’dan sonra incelemeye alınmış kişi ve kurumlar, varlık barışından yararlanabileceklerdir.



S.16.”Varlık Barışı” Kanunu hangi amaçla çıkarılmıştır?

C.16. Yurt içi ve yurt dışında kayıt dışı bırakılmış nakit, altın, menkul kıymet, gayrimenkul gibi servetlerin milli ekonomiye kazandırılarak küresel krizin etkilerinin azaltılması başta olmak üzere yurtiçinde bulunan ancak işletmelerin envanterinde yer almayan varlıkların işletme özkaynakları içerisine alınarak şirketlerin sermaye yapılarının güçlendirilmesi amaçlanmaktadır.



S.17. Yeni Varlık Barışı Kanunu ile indirimi reddedilen KDV’ler de kanun kapsamına alınmıştır. 02 Mart 2009 tarihinden önce yapılan varlık barışı başvuruları, indirimi reddedilen KDV’den mahsup hakkını kapsamakta mıdır? Yoksa tekrar başvuru yapılması gerekir mi?

C.17. 5811 Sayılı yasa kapsamında varlık barışına dahil olmuş gerçek ve tüzel kişilerin varlık barışı kanunu kapsamında gerçekleştirdikleri beyanlar, reddedilen KDV tutarının, beyan ettikleri varlık matrahından indirilmesini kapsamayacaktır. Dolayısıyla yeni düzenlemeyle getirilen bu haktan faydalanmak isteyen mükelleflerin 5917 sayılı yasa kapsamında 30.09.2009 tarihine kadar yeni bir başvuru yapmayı ihmal etmemeleri gerekmektedir.



S.18. “Reddedilen KDV kapsamında varlık beyanından düşülecek miktar nasıl hesaplanacaktır?

C.18. İndirimi reddedilen katma değer vergisine ilişkin mahsup edilecek matrah tutarı, indirimi reddedilen vergiye esas teşkil eden bedeldir. Şu kadar ki, indirimi reddedilen vergiye ilişkin bedelin tespit edilememesi halinde mahsup edilecek matrah tutarı, % 18 KDV oranı dikkate alınarak hesaplanacaktır.



S.19. “Varlık Barışı”’na başvurulduğu halde, mahsup edilemeyecek vergi ve cezalar var mıdır?

C.19. Emlak Vergisi, Damga Vergisi, Gümrük ve Kambiyo mevzuatı, Ö.T.V, Ö.İ.Vergileri kapsamında yapılacak vergi incelemelerinde ortaya çıkacak olan vergi ve matrah farkları bu uygulamadan yararlanamayacaktır.

Usulsüzlük veya özel usulsüzlük cezaları da mahsup uygulaması kapsamında değerlendirilmeyecektir.



S.20. Olumsuz mükellefler (Kod Listesi) yer alan mükellefler “Varlık Barışı” uygulamasından yararlanabilirler mi?

C.20. Mükelleflerin mal ve hizmet alımında bulunduğu tedarikçi firmalarının, maliyenin olumsuz mükellefler listesinde yer alması ve bu alımlarından dolayı tahakkuk ettirilen vergi farkları için de mahsup imkanı bulunmaktadır.



Bu soruyu bir örnek ile açıklamak gerekirse, 19 Haziran tarihinden sonra başlamış bir vergi incelemesi neticesinde 2003-2007 takvim yıllarından herhangi bir dönemde muhasebe kayıtlarında 100.000.-TL. tutarında naylon fatura tespit edilen bir mükellef, 30.09.2009 tarihine kadar 100.000.- TL. değerinde varlık beyanında bulunur ve vadesinde tahakkuk edecek olan 5.000.-TL. vergisini öderse, ileride doğacak olan (takribi 5 katı) 500.000 .-TL. civarındaki vergi ve buna bağlı cezaları ödemekten kurtulmuş olacaktır.



S.21. Konuyu hürriyeti bağlayıcı cezalar ve varlık barışı hükümleri ışığında irdeler misiniz?

C.21. Olumsuz mükellefler listesinde yer alan bir firmadan mal veya hizmet alındığının 19.06.2009 tarihinden sonra tespit edilmesi durumunda varlık barışından faydalanmış bir mükellef, kanunen korunma kalkanı içerisinde yer almış durumdadır. Fakat yalnızca vergi cezası ve faizleri açısından korunabilecektir. Halbuki bu fiiller karşısında VUK’nun 359.maddesi 3 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasını da öngörmektedir.

Gerek 5811 sayılı yasada gerekse 5917 sayılı yasada sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyen veya kullananlara ilişkin uygulanacak hapis cezalarını engelleyici bir hüküm mevcut değildir.



S.22. İşi terk etmiş mükelleflerin uygulama karşısındaki durumları nedir?

C.22. Şu anda işini terk etmiş veya tasfiyeye girmiş olan mükellefler, tekrar mükellefiyet tesis ettirdikleri takdirde, 01.01.2008 tarihi öncesi dönemlerdeki mükelleflere sağlanan kolaylıklardan faydalanabilecektir.



S.23.Yurt içindeki varlıklarının beyanında bulunan şirketler, ilgili beyan ettikleri değeri bilançosunda ne şekilde kayıt altına alacaktır?

C.23. Bilançonun pasifinde, özsermaye grubu içerisinde yer alacak şekilde özel bir hesapta takip edilmesi gerekmektedir. Varlık barışı kapsamında beyan edilmiş yurt içi varlıkların matrahı, beyan tarihinden itibaren 6 (altı) ay içerisinde sermayeye eklenmesi gerekmektedir.



S.24.Yurt dışındaki varlıklarının beyanında bulunan şirketler, ilgili beyan ettikleri değeri bilançosunda ne şekilde kayıt altına alacaktır?

C.24. Gerçek veya tüzel kişilerce, 01.10.2008 tarihi itibariyle sahip olunan ve yurt dışında bulunan varlıklar, Türk Lirası cinsinden beyan edilir. Bu kıymetler, 213 sayılı kanun uyarınca defter tutan mükellefler tarafından beyan tarihi itibariyle kanuni defterlere kaydedilir. Bilanço esasına göre defter tutan mükellefler, bu kanun hükümleri uyarınca kanuni defterlerine kaydettikleri kıymetler için pasifte özel fon hesabı açarlar. Bu fon hesabı, sermayenin cüz’ü addolunur, sermayeye ilave dışında başka bir amaçla kullanılamaz. işletmenin tasfiye edilmesi halinde ise vergilendirilmez.

Serbest meslek kazanç defteri ile işletme hesabı esasına göre defter tutan mükellefler, sözkonusu kıymetleri defterlerinde ayrıca gösterirler. Bu varlıklar dönem kazancının tespitinde dikkate alınmaz.



S.25. Kanun’daki yurt dışı tabiri tüm ülkeleri kapsamak tamıdır?

C.25. Hayır. Mesela vergi cenneti olarak bilinen Anguilla, Andora, Antıqua, Aruba, Bahamalar, İngiliz Virjin Adaları, Isle of Man, Seyşeller, Turks and Caicos, Amerikan Virjin Adaları ve ayrıca aramızda vergi anlaşması bulunmayan Cayman adaları, Bermuda Adaları, Amerikan Virjin Adaları, Kıbrıs Rum Kesimi, Malta ve İsviçre gibi ülkelerde varlığı bulunan ve bu varlıklarını getirmek isteyen kişi ve kurumlar 5917 sayılı yasa hükümlerinden faydalanamayacaklardır. Konu hakkında detaylı bilgi edinmek isteyenler, E.Hesap Uzmanı Ercan Akbay’ın Yaklaşım Dergisi’nin Ocak 2009 sayısının 123-127.sayfalarında yer alan makalesinden faydalanabilirler.



S.26. Bu şirketlerin ödediği vergilerin muhasebe kaydı nasıl olacaktır.?

C.26. “Varlık Barışı” kapsamında ödenen vergiler Kanunen kabul Edilmeyen Giderler Hesabına intikal ettirilecektir. Vergi matrahını azaltıcı unsur olmasına izin verilmediği gibi başka bir vergiden de mahsup edilemeyecektir.



S.27. Süresinde kıymet bildiriminde bulunan ve vadesinde ödemesini yapan mükelleflere sağlanan hakların ifade edildiği, 3.maddenin 5.fıkrasının tam metnine önemine binaen yer verir misiniz?

C.27. Mad.3/5- Birinci ve ikinci fıkralar kapsamında bildirilen veya beyan edilen varlıklar nedeniyle 1/1/2008 tarihinden önceki dönemlere ilişkin hiçbir suretle vergi incelemesi ve vergi tarhiyatı yapılmaz. Ancak, diğer nedenlerle bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra başlayan 1/1/2008 tarihinden önceki dönemlere ilişkin vergi incelemeleri sonucu gelir, kurumlar ve katma değer vergisi yönünden tespit edilen matrah farkından, bu Kanun kapsamında beyan edilen tutarlar mahsup edilerek tarhiyat yapılır.



S.28. Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerinin beyan ettiği gayrimenkuller üzerinden yüzde kaç amortisman ayrılabilecektir?

C.28. Bilanço usulünde defter tutan Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerinin beyan ettiği gayrimenkuller üzerinden amortisman ayırma imkanı bulunmamaktadır.



S.29. “Varlık Barışı” kapsamında bulunulan bildirim veya beyanlardan hareketle vergi incelemesi veya tarhiyat sözkonusu mudur?

C.29. Yurt içi ve yurt dışından beyan edilen kıymetlerden hareketle herhangi bir inceleme söz konusu değildir. Ancak, Bakanlık 4811 ve 5917 sayılı kanun kapsamı dışında başka herhangi bir nedenle vergi inceleme yetkisini 2003-2007 dönemleri için saklı tutmaktadır. İlgili yıllar için yapılacak vergi incelemeleri neticesinde tespit edilecek matrah farkından, bu yasa kapsamında bildirilen veya beyan edilen tutarların mahsup edilebileceği tabiidir.

Yine tekraren belirtmek gerekir ki, 16.09.2009 tarihinden önce haklarında vergi incelemesine başlanmış mükellefler, bahse konu yasal düzenlemeden yararlanamazlar.



S.30. Yurt dışında elde edilmiş (kayıtlı) kazançların Türkiye’ye getirilmesi halinde sağlanan vergi avantajları nelerdir?

C.30. Tam mükellefiyet tabi gerçek kişi ve kurumların 01.05.2009 ile 31.12.2009 tarihleri arasında;

i) Kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumlara ilişkin iştirak hisselerinin satışından doğan kazançlar,

ii) Kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumlardan elde edilen iştirak kazançları,

iii) Yurtdışında bulunan işyeri ve daimi temsilcileri aracılığıyla elde ettikleri ticari kazançlar,

28.02.2010 tarihine kadar Türkiye’ye transfer edilmesi durumunda gelir ve kurumlar vergisinden müstesnadır.



S.31. Yurt içi veya yurt dışındaki paralarını beyan edenler, daha sonra bu paraların kaynağının sorulması durumunda ne yapacaklardır?

C.31. Uygulamadaki yasal mevzuat bu paraların kaynağının sorgulanmasına müsaade etmemektedir. Ancak İdare, kaynağını sorgulayamadığı bu paralardan elde edilen gelirlerin beyan edilip edilmediğini sorgulama hakkına sahiptir.

Dolayısıyla faiz ve kira benzeri gelirleri olduğu halde bu gelirlerini beyan etmemiş kişi ve kurumların para veya kıymet tutarının toplamını değil, sadece beyan dışı bıraktığı gelir tutarını “Varlık Barışı” kapsamında beyan etmesi, vergi sigortası bağlamında yeterli olacaktır.



S.32. 5917 sayılı kanundan da süresinde faydalanamayan mükellefler için süre uzatımı olabilir mi?

C.32. İlgili kanun hükmü, bildirim ve beyan sürelerini, izleyen üçüncü ayın sonuna kadar uzatmaya bakanlar kuruluna yetki vermiştir.



S.33. Siz bu düzenlemelerin hedeflenen sonuçlara ulaşacağına inanıyor musunuz?

C.33. Sözkonusu düzenleme, mükelleflerin hiç düşünmeden bildirim veya beyanda bulunmasını sağlamaktan uzaktadır.

Zira bu düzenleme neticesinde, emlak vergisi, ÖTV, ÖİV, usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları, kambiyo ve gümrük mevzuatı hakkında herhangi bir hukuki koruma bulunmaması ayrıca yukarıdaki soru ve cevaplarda göreceğiniz üzere bilhassa 19.06.2009 tarihinden önce nezdinde vergi incelemesine başlanılan mükelleflerin yasal düzenlemenin kapsamı dışında yer alması, kanunun hedeflediği barışa katkıda bulunmasına engel olacak düzeydedir.

28 Eylül 2009 Pazartesi

Bu başka bir ilmühaber

Bu başka bir ilmühaber

|Hürriyet Gazetesi| |26.09.2009|



YOLDA yürüyen birini durdurup “İlmühaber nedir?” diye sorarsanız, herhalde o da size “ilmühaber dediğiniz, ikametgah ilmühaberi mi?” diye karşı bir soru yöneltir.



100 kişiden 99’unun “ilmühaber” denilince anladığı, ikametgah ilmühaberidir.

Oysa bir başka ilmühaber daha var.

Bu günkü konumuz, işte o ilmühaberle ilgili.



GEÇİCİ MEZUNİYET GİBİ

Üniversite’de fakülte ya da yüksek okuldan mezun olunca, diploma hemen verilmez. “Geçici mezuniyet belgesi” diye bir belge verilir. Bu belge diploma yerine geçer. Aylar sonra, geçici belge iade edilip, normal diploma alınır.

Öyle ki bazıları okulu bitireli 20-30 yıl geçmesine hatta emekli olmalarına rağmen, geçici mezuniyet belgesini verip, normal diplomalarını almamıştır. Örneğin, eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’da 1970’lı yılların başında “geçici mezuniyet belgesi”ni aldıktan sonra, sınavı kazanarak hesap uzmanı olmuş. Aradan 30 yıl geçtikten sonra, Gazi Üniversitesi’nde düzenlenen benim de oturum başkanlığını yaptığım bir törende, kep giyip diplomasını almış kepini de heyecanla havaya fırlatmıştı…

Geçici mezuniyet belgesinin dışında bir de “geçici ilmühaber” diye bir belge var.

Bu da anonim şirket hissedarlarına yani ortaklarına, hisse senedi ile değiştirilmek üzere veriliyor. Geçici mezuniyet belgesi, nasıl normal mezuniyet belgesi yani diploma olarak kabul ediliyorsa, geçici ilmühaber de hisse senedi olarak kabul ediliyor. Herhangi bir süre sonra, hisse senedi ile değiştiriliyor. Tıpkı diplomada olduğu gibi…

Bu arada, KDV Kanunu’nda da “Hisse senetlerinin teslimi KDV’ye tabi değildir” diye açık ve net olarak yazıyor (KDV Kanunu Md.17/4-g). Zaten aksini iddia eden de yok.



PEKİ SORUN NE?

Şimdi diyeceksiniz ki “Buraya kadar olay anlaşıldı. Peki sorun ne?”

Sorun şu; birkaç inceleme elemanı “Geçici ilmühaber, hisse senedi olarak kabul edilmez, bu nedenle teslimi yüzde 18 KDV’ye tabidir” diye iddia ediyor. Ardından da bu gerekçeyle düzenlenen rapora istinaden 2,3 milyar lira (eski parayla 2,3 katrilyon lira) KDV ve vergi ziyaı cezası (gecikme faizi hariç) isteniyor. “İlmühaber yerine hisse senedi bastırılmış olsa, bu 2,3 milyar TL istenmeyecekti” deniliyor. Yani biçimsel bir olayla ilgili, yorumun faturası bu!..

İş dünyasının da kafası karıştı.

Yüzlerce iş adamı arıyor ve “Hocam, sizin yazıları kesip saklıyoruz. Biri altı yıl diğeri de üç yıl önce, geçici ilmühaber hisse senedi yerine geçer, diye yazmıştınız. Şimdi kafamız karıştı doğrusu ne?” diye soruyorlar.

Hadi bakalım, ne olacak şimdi?

Hiçbir şey olmayacak. Yazdığımızın arkasındayız. Olay çok açık ve net.

1. Türk Ticaret Kanunu diye bir kanun var. Bu Kanun’un 411. maddesinde, “Geçici ilmühaber hisse senedinin yerini alır” diye net olarak yazıyor. Anlamak için okur-yazar olmak yeterli. Türkiye bir hukuk devleti, ortada açık ve seçik bir kanun hükmü varsa, yoruma itibar edilmez.

2. Maliye Bakanlığı’nın 232 No’lu Gelir Vergisi Genel tebliği var. Maliye Bakanlığı da bu tebliğinde, “İlmühaber, hisse senedi yerine geçer” diye net bir açıklama yapıyor.

3. Maliye Bakanlığı’nın “mukteza (özelge)” diye adlandırılan, yazılı açıklamaları var. Hem de bir sürü… Hepsinde de “Geçici ilmühaber, hisse senedi yerine geçer. Geçici ilmühaberin teslimi KDV’ye tabi olmayacaktır” deniliyor.

4. Yargıtay’ın Hukuk Genel Kurulu Kararı var. Yargıtay’da “İlmühaber, hisse senedinin yerine geçer” diyor (Örneğin; Yarg.HGKK. 4 Temmuz 2007 tarih ve E.2007/13-332, K.2007/446).

5. Danıştay da “İlmühaber, hisse esnedi yerine geçer” diyor (Dn.7.D.14.12.1999 Tarih ve E.1999/70,K.1999/4120).



NE OLACAK ŞİMDİ?

Yukarıda 5 madde halinde, “ilmühaberin hisse senedi yerine geçtiğini ve KDV’den müstesna olduğunu” hepsinin de dayanağını göstererek açıkladık.

Zaten, bu güne kadar bir tek yetkili ya da uzman ortaya çıkıp da “Efendim, açıklamalar doğru değil. Geçici ilmühaber hisse senedi yerine geçmez” demedi daha doğrusu diyemedi.

O halde olay çok açık ve net.Vergi Usul Kanunu diyor ki; “Açık olarak vergiden müstesna bulunan gelir, servet, madde, kıymet ve işlemler üzerinden vergi istenmesi” vergilendirme hatasıdır. Düzeltilmesi gerekir (VUK.Md.118/3). Olmayan KDV’ye ceza da uygulanamaz. O da hatadır ve düzeltilmesi gerekir (VUK Md. 375).

Geçmiş yıllarda, bir kısmı milyarlarca lira vergi ve cezayı kapsayan inceleme raporları, “hata var” diye düzeltilmiştir ya da sorun uzlaşmada çözümlenmiştir.

Sonuç olarak, geçici ilmühaberi hisse senedi olarak kabul etmeyip, KDV alınması olayında, Maliye öteden beri sergilediği duruşu korumalı ve yasa ne diyorsa o olmalıdır.



14 Eylül 2009 Pazartesi

15 günde dava açmayan selzede şirketi, yüklü vergi cezası bekliyor

15 günde dava açmayan selzede şirketi, yüklü vergi cezası bekliyor

Bumin Doğrusöz - 14 Eylül 2009 Pazartesi - Referans



Sel mağduru mükelleflerin ileride vergi ve cezalarla karşılaşmamaları için ilk etapta dilekçeyle vergi dairelerine başvurmaları ve yetkili ticaret mahkemelerinde dava açmaları gerekiyor.



Ülkemiz son günlerde çeşitli bölgelerde oluşan sel felaketleri ile boğuşuyor. Bu felaketlerin sonucunda işletmelerde oluşan maddi kayıpların boyutunun birkaç milyar doları bulacağı şimdiden belli.

Bu felaketlerin oluşumundaki sebepler üzerinde önemle durulması, sebebin sadece aşırı yağışa bağlanarak diğer unsurların görmezden gelinmemesi, sorumlu ve sorumlulukların tartışılması, hiç şüphesiz hem gelecek felaketlerin önlenmesi açısından hem de tazminat hukuku açısından son derece önemli.

Küresel ısınmaya bağlı olarak hazırlanan çeşitli raporların, hava anormalliklerinin ve dolayısıyla buna bağlı felaketlerin süreceğine işaret ettiği unutulmamalıdır.

Ancak görünüşe bakılırsa bu tartışma, imar ruhsatlarının verilmesi ve imar planlarının yapılmasının hangi partili belediye başkanı zamanında yapıldığı noktasına indirgenmiş durumda. Oysa tartışılması gereken, sistem ve yerel yönetimlerin yetkileri ve yapılanmaları. Demek ki sistem, belediye başkanlarına dilediği şekilde hareket olanağı veriyor. O halde bu yapının değişmesi gerekir. Çarpık kentleşmenin önüne mutlaka geçilmesi, bu konuda yerel yönetimlerin ve gerektiği ölçüde merkezi idarenin dahi yetkilerinin sınırlandırılması ve çok katı kurallara bağlanması ve bu kuralların özellikle kamu görevlileri açısından ceza hukuku kuralları ile güçlendirilmesi gerekir.

Bu konular, şimdilik yazımızın konusu değil. Biz bu noktada, sel dolayısıyla zarara uğrayan mükellef ve işletmelerin yapması gerekenler üzerinde durmak istiyoruz.



Takdir komisyonuna müracaat edilmeli

Mükelleflerin veya işletmelerin sel dolayısıyla oluşan zararlarını kanıtlayabilmeleri ve kayıtlarına intikal ettirebilmeleri için öncelikle, vergi daireleri aracılığıyla takdir komisyonlarına müracaat etmeleri ve zayi olan malların ve diğer varlıkların takdiri ve tespitini istemeleri gerekmektedir. Bu müracaatta dilekçeye zayi olan malların (ticari mallar, hammadde, yardımcı madde, mamul madde vb, demirbaşlar, araçlar, tesis ve makineler) listesi, itfaiyeden, belediye zabıta müdürlüğünden veya mahalli karakoldan alınacak tespit tutanağının da eklenmesi gerekmektedir.

Maliye Bakanlığı daha basit bir usul belirlemedikçe, takdir komisyonlarının yıl sonuna kadar bu takdiri yapmaları veya zararı rakamsal boyutu ile tespit etmeleri zor görünmektedir.

Bu nedenle bizim önerimiz, hem takdir komisyonuna işini kolaylaştıracak verilerin sunulabilmesi hem de takdir komisyonu kararı kısa sürede alınmazsa ihtirazi kayıtla verilecek beyannamelere veri oluşturabilmesi amacıyla zarar tespitinin ayrıca ve hemen yetkili ve görevli mahkemelere de yaptırılmasıdır.



Mahkemeden zayi belgesi alınmalı

Mükelleflerin, bu felaket içerisinde defter ve belgelerinin de zarar görmüş olması halinde yapmaları gereken bir başka işlem de yetkili ve görevli asliye ticaret mahklemesine müracaatla "zayi belgesi" almaları gereğidir. Zira ileride yapılacak incelemelerde bu belge olmaksızın defter ve belgeler ibraz edilemezse, mükellefler suçlu durumuna düşebilirler.

Zayi belgesi almak için mahkemeye müracaatın on beş gün içerisinde yapılması gerekmektedir. Bu süre, zayi olma halinin öğrenilmesinden itibaren işlemeye başlamaktadır.

Mahkemeye yapılacak müracaatta da dilekçeye zayi olan defter ve belgelerin listesi ile itfaiyeden, belediye zabıta müdürlüğünden veya mahalli karakoldan alınacak tespit tutanağının da eklenmesi gerekmektedir. Ayrıca zayi olan defterlerin tasdikli olduğuna ilişkin ilgili noter yazılarının eklenmesi gerekmekteyse de bu yazılar dava açıldıktan sonra da mahkemeye sunulabilir. Selde zarar gören defter ve belgeler, okunamayacak halde de olsa, mahkemece bilirkişi incelemesi yapılması ihtimaline karşılık saklanmalıdır.



Yitirilen malların KDV açısından durumu

Burada üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da zayi olan mallara ilişkin daha önce indirim konusu yapılmış KDV'nin, bu dönem KDV'sine eklenerek beyan edilmesinin gerekip gerekmediğidir. Bu konuda KDV Kanunu'nun 30/c maddesine göre "(...), sel felaketi (...) sonucu zayi olanlar hariç olmak üzere, zayi olan mallara ait Katma Değer Vergisi mükellefin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan Katma Değer Vergisi'nden indirilemez". 282 sıra no'lu VUK Genel Tebliği'nin 7. bölümünde "Deprem ve sel felaketi sonucu zayi olduğu takdir komisyonlarınca tespit olunan mallara ilişkin olarak yüklenilip önceki dönemlerde indirim konusu yapılan katma değer vergileri ile ilgili olarak Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 30/c maddesine göre işlem yapılmayacak, diğer bir ifade ile bu mallarla ilgili olup önceki dönemlerde indirilen katma değer vergileri düzeltme yoluyla mükelleflerden istenilmeyecek, henüz indirilememiş olan katma değer vergileri ise takip eden dönemlerde indirilebileceği" açıklanmıştır.

Bu nedenle sel felaketi sonucu zayi olan ticari mallara ve demirbaşlara ait olarak yüklenilmiş ve daha önce indirim konusu yapılmış KDV açısından yapılacak bir şey yoktur. Yukarıda söz konusu ettiğimiz takdir komisyonuna müracaat, KDV açısından da kendiliğinden sonuç doğuracaktır

Selzede 15 gün içinde dava açsın vergi cezası yemesin



İstanbul ve çevresinde yaşanan sel felaketinde mal kaybına uğrayan işletmelerin, mali ve hukuki sorunlarla karşılaşmamak için yetkili ticaret mahkemelerine 15 gün içinde dava açması gerekiyor. İSMMMO Başkanı Yahya Arıkan, “Mağdur mükellefler bu sürede dava açmadığı takdirde defter ve belgelerini ibrazdan kaçınmış sayılır” dedi.





İSTANBUL ve çevresinde yaşanan sel felaketinde mal kaybına uğrayan işletmelerin, mali ve hukuki sorunlarla karşılaşmamak için vergi idaresine başvurması ve ticaret mahkemesine 15 gün içinde dava açması gerekiyor. Selzede vergi mükelleflerinin bir dizi yasal işlem yapmasının gerekli olduğunu söyleyen İstanbul Serbest Muhasebeciler Mali Müşavirler Odası (İSMMMO) Başkanı Yahya Arıkan, “Henüz yaraları taze olan ticari işletmelerin adeta zamanla yarışarak 15 gün içinde dava açması gerekiyor” dedi.



23 Eylül’e kadar



Selzedeleri, yasayla belirlenen süreyi kaçırmama konusunda uyaran İSMMMO Başkanı Arıkan, mağdurların vergi idaresine ve ticaret mahkemesine zamanında başvururmasının önemine değinerek şu bilgileri verdi: “Takdir komisyonu selde kaybedilen malların ve diğer varlıkların bedelini tespit eder. Ancak selzede mükelleflerin sadece bu bedeli tespit ettirmesi yeterli olmuyor. Mükelleflerin ayrıca dilekçeyle vergi dairesine başvurması gerekiyor. Selzede işletmelerin, yetkili ticaret mahkemesine 15 gün içinde dava açması gerekiyor. Yani olayın olduğu 07 Eylül’den itibaren 23 Eylül’e kadar ki süre içinde bu davayı açabilir. Aksi takdirde ileride yüklü vergi ve cezalar ile karşılaşmaları olası. Mağdur mükellefler bu sürede dava açmadığı takdirde defter ve belgelerini ibrazdan kaçınmış sayılır.”



Dilekçeyle başvurulacak



Arıkan, selzede mükelleflerin herhangi bir cezayla karşılaşmamaları için hangi başvuruları yapacağını şöyle anlattı:

Mükellefler, bağlı oldukları vergi dairesine bir dilekçe ile müracaat ederek takdir komisyonundan zayi olan malların ve diğer varlıkların takdiri ve tespitini istemeli.



Dilekçeye zarar gören malların listesi, itfaiyeden ve belediye zabıta müdürlüğünden alınacak tespit tutanağı ve selde kaybolan veya bozulan ticari defterler ve belgelerin de eklenmesi gerekiyor.



Vergi mükelleflerinin, işyeri merkezinde yetkili olan ticaret mahkemesine yine dilekçe ile dava açarak zayi olan ticari defter ve vesikaların zayi olduğuna ilişkin belge alması gerekiyor.



Mallarını ve diğer varlıklarını sigorta ettiren vergi mükelleflerinin ilgili sigortaya müracaat ederek ekpertiz aracılığıyla değer tespiti yaptırması ve sigortadan alınan tazminatın da muhasebe kayıtlarına gelir olarak aktarılması gerekiyor.



Yürekli: 40 ton kâğıt yok oldu



İSTANBUL’da Basın Ekspres yolundaki sel felaketinin ardından Ayamama Deresi yatağındaki şirketler zararlarını açıklamaya devam ediyor. Bu yolda yer alan Yürekli Kağıtçılık da ciddi zarar gördü. Firma atık kağıtlarını toplayarak, geri dönüşümüne yardımcı olan Yürekli Kağıtçılık, İkitelli bölgesinde 3 bin 600 metrekarelik bir alanda kurulu. Yürekli Kağıtçılık Ortağı Ercan Yürekli, “Tesiste sel sonrası kapalı olan ofisler, yemekhane ve depo kulanılamaz durumda. Sel suları şirkete ait 9 kamyonu, 1 iş makinesi ve 1 adet forklifti sürükleyerek kullanılamaz hale getirdi. Açık alandaki 30-40 ton kağıt tamamen yok oldu. 70-80 ton kağıdın yüzde 50’si sel suları ile kullanılamaz durumda” diye konuştu.



Tekirdağ’ın sel faturası 2 milyon lirayı buldu



İSTANBUL ekonomisine tahmini 300 milyon TL’ye yakın zarara neden olan sel felaketi, Tekirdağ ekonomisine de 2 milyon dolar zarar verdi. Tekirdağ Ticaret ve Sanayi Odası(TTSO) Başkanı Mustafa Yurdanur, selin şehir merkezine bir zararının olmadığını vurgulayarak, “Seralar ve Kumbağ’daki tuğla fabrikalarına verdiği zarar 2 milyon doları buldu. Tuğla fabrikaları halen sular altında temizlenmeleri on günü bulur” dedi. 20 gün fabrikalara girilemeyeceğini aktaran Yurdanur, 80 seranın da su altında kaldığını kaydetti.



KDV ilave edilmiyor



YİTİRİLEN malların KDV açısından durumuna da değinen Yahya Arıkan şunları söyledi: “KDV Kanunu’nun 30. maddesinin c bendine göre selde zayi olan mallara ait yüklenilen ve indirilen KDV’nin daha sonra ilave edilmesi gerekmiyor. Konuya ilişkin olarak, Maliye Bakanlığı’nın 282 sıra nolu V.U.K. Genel Tebliği’nin 7’nci bölümünde de KDV Kanunu’nun 30/c maddesine göre bu mallarla ilgili önceki dönemlerde indirilen katma değer vergilerinin düzeltme yoluyla mükelleflerden istenilmeyeceği, henüz indirilememiş olan katma değer vergilerinin ise takip eden dönemlerde indirilebileceği açıklandı.”



14 Eylül 2009 Hürriyet



11 Eylül 2009 Cuma

İlmühaberin hisse senedi yerine geçer

İlmühaberin hisse senedi yerine geçer

|Posta Gazetesi| |11.09.2009|



Soru: Anonim şirketler, hisse senedi çıkartana kadar hisse senedi yerine geçen ilmühaber bastırıyor. İlmühaberi, hisse senedi gibi işleme tabi tutuyor. Bu hemem hemen her şirketin başvurduğu çok yaygın bir uygulama. Maliye, bir medya grubuna, ilmühaberi hisse senedi saymayarak 5 milyar TL civarında vergi ve ceza kesmesi gündemden düşmüyor. Yeni kanun mu çıktı? Artık ilmühaber hisse senedi yerine geçmiyor mu? İlmühaberle hisse devri yapılması sakıncalı mı? Kapsamlı açıklama yaparsanız hem bizi, hem de bizim gibi gelişmelerden oldukça tedirgin olan binlerce şirketi ve hissedarlarını rahatlatırsınız.

M.S

Cevap: Maliye Bakanlığı 23 Mart 2000 tarihli Resmi gazetede yayımladığı 232 nolu Gelir Vergisi Kanunu Genel Tebliğinde yaptığı açıklamada, ilmühaberi; “anonim şirketler tarafından hisse senedinin yerini tutmak amacıyla çıkartılan menkul kıymetlerdir. Sahiplerine genel kurul toplantılarına katılmak, oy kullanmak, kar payı almak gibi pay sahipliği haklarını kazandıran ilmühaberler, ilgili anonim şirketçe hisse senetleri düzenlenip ortaklara teslim edildiği anda geçerliğini kaybetmektedir. ” şeklinde tanımlamıştır. Ayrıca adı geçen genel tebliğde ilmühaberin elden çıkartılmasından sağlanan kazancın vergilendirilmesine ilişkin olarak da ;“ …ilmühaberlerin elden çıkartılmasından doğan kazançların vergilendirilmesinde, Gelir Vergisi Kanunun hisse senetlerinin elden çıkartılmasından doğan kazançların vergilendirilmesine ilişkin hükümlerin uygulanması gerekmektedir.” şeklinde açıklama yapmıştır. Maliye gerek ilmühaberin tanımında gerekse ilmühaberin elden çıkartılmasından sağlanan kazancın vergilendirilmesinde ilmühaberi hisse senedini gibi değerlendirmektedir. Başka bir ifade ile ilmühaberin hisse senedi yerine geçeceğini açıklamaktadır. Esasında Maliyenin Tebliğde yaptığı açıklamanın yasal dayanağını Türk Ticaret Kanununun 411 nci maddesi oluşturmaktadır. Söz konusu maddede hisse senedi yerini tutmak için ilmühaber çıkartılabileceği hüküm altına alınmıştır.

Medyada yer alan haberlerden öğrendiğimiz kadarıyla gündemdeki medya grubuna kesilen vergi ve ceza, vergi inceleme elemanının yukarıda belirttiğimiz Maliye Tebliği ve TTK nın 411 nci madde hükmüne aykırı olan “ilmühaberin hisse senedi sayılamayacağı” yorumu yol açmıştır. Şahsi yorum ve kanaate dayalı olarak vergi salınamayacağı, nihai yargı merci olan Danıştay’ın yerleşik görüşüdür. İşin esası basında yer aldığı gibiyse, salınan vergi ve kesilen cezalar ya düzeltme yoluyla idari aşamada, ya da Mahkeme yoluyla yargı aşamasında kaldırılır. Sizin ve sizin gibi şirketlerin tedirgin olmalarına gerek yok. İlmühaber hisse senedi yerine geçmekte, sahibine hisse senedinin sağladığı hakları sağlamakta, ilmühaber devrinden sağlanan kazanç da, hisse senedi devrinden sağlanan kazancın tabi olduğu vergilendirme rejimine tabi tutulmaktadır.



9 Eylül 2009 Çarşamba

Anonim şirket hisselerinin devrinde vergi

Anonim şirket hisselerinin devrinde vergi / Bumin Doğrusöz

Gerçek kişilerin kapalı veya aile tipi olarak adlandırılan anonim şirketlerde sahip oldukları hisse senetlerini elden çıkarmaları yoluyla sağladıkları kazançlar, Gelir Vergisi Kanunumuzun mükerrer 80. maddesi kapsamında değer artış kazancı olarak kabul edilmiştir. Bu yazımızda bu kazançların vergilendirilmesini irdeleyeceğiz. Borsada işlem gören senetler ise bu yazımızın konusu dışındadır.

Anılan maddede, miras yahut bağış gibi yollarla karşılıksız (ivazsız) olarak iktisap edilenler hariç olmak üzere tam mükellef kurumlara ait hisse senetlerinin iktisap tarihinden itibaren iki yıl içinde veya iktisaptan evvel elden çıkarılmasından sağlanan kazançların değer artış kazancı olarak vergiye tabi olduğu hükme bağlanmıştır. Maddeye göre ivazsız elde olunan hisse senetlerinin elden çıkarılması ile bir bedel (ivaz) karşılığı edinilen hisse senetlerinin iktisap tarihinden itibaren iki yıl geçmesinden sonra sağlanan kazançlar gelir vergisinin konusuna girmemektedir.

Ancak hemen belirtelim ki bu düzenleme, gerçek kişilerin sahibi oldukları hisse senetleri için geçerlidir. Dolayısıyla ticari işletmelere dahil hisse senetlerinin elden çıkarılmasından elde edilen kazançlar için geçerliliği yoktur.

Hisse senetlerinin iktisap tarihinden itibaren iki yıl geçtikten sonra elden çıkarılması halinde doğan kazancın vergilendirilmeyecek olması, hisse senedinin iktisap tarihinin bilinmesini önemli kılmaktadır. Bu nedenle, hisse senedi alım satımı yapanların vergisel yükümlülüklerini tam olarak yerine getirebilmeleri açısından hisse senetlerinin iktisap tarihini bilmeleri gerekmektedir.

Burada karşılaşılan sorunlardan birisi de şirketlerin iç kaynaklı sermaye artırımları dolayısıyla edinilen bedelsiz hisse senetlerinde, iki aylık sürenin nasıl hesap edileceğidir. Maliye Bakanlığı'nın 232 Sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliği'nde kabul ettiği görüşe göre, hisse senetlerinin elden çıkarılmasından doğan kazançların vergilendirilmesinde, şirketlerin yeniden değerleme fonlarını, gayrimenkul satış kazançlarını veya geçmiş yıl kârlarını yahut benzeri iç kaynaklarını sermayeye eklemeleri dolayısıyla sahip olunan hisse senetlerinin iktisap tarihi olarak, daha önceden sahip olunan ve bedelsiz hisse senedinin elde edilmesine kaynaklık eden hisse senetlerinin iktisap tarihi esas alınacak ve süre buna göre hesaplanacaktır.

Şirketlerin dış kaynaklı sermaye artırımlarından edinilen bedelli hisse senetlerinin iktisap tarihini tespit açısından ise bu senetlerin rüçhan haklarına bağlı olarak elde edilip edilmediğine göre bir ayrım söz konusudur. Anılan Genel Tebliğ açıklamasına göre, hisse senedi sahipleri tarafından rüçhan hakkı kullanılmak suretiyle itibari değerleri ödenerek sahip olunan hisse senetleri yönünden iktisap tarihi olarak, sahip olunan ve rüçhan hakkını sağlayan eski hisse senetlerinin iktisap tarihi esas alınacaktır. Buna karşılık ortakların rüçhan hakları sınırlanmak suretiyle yapılan sermaye artırımlarında, bir başka deyişle rüçhan haklarına dayanılmayarak edinilen hisse senetlerinde ise ortaklarca yeni bir alım işleminin gerçekleştiği kabul edilerek, bu satılan yeni hisselerin iktisap tarihine itibar edilecektir.

Belirli bir şirketin hisse senedinden değişik tarihlerde alımlar yapıldıktan sonra, alınan hisse senetlerinin bir kısmının elden çıkarılması halinde mükellefler elden çıkarılan hisse senetlerinin hangi işlemle veya hangi tarihte alınan hisse senetleri olduğunu bizzat kendileri belirleyecektir.

Buradaki kazancın tespitinde, satış bedelinden elden çıkarılan hisse senetlerinin maliyet bedelinin düşülmesi gerekmektedir. Maliyet bedeli, iktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi dolayısıyla yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilumum giderlerin toplamıdır (VUK. md. 262).

Ancak bazı hallerde maliyet bedelinin özel olarak hesaplanması gerektirmektedir. Şirketlerin iç kaynaklarından sermaye yedeklerini sermayelerine eklemeleri yoluyla artırımında bulundukları hallerde, bu işlem sonrasında, gerek önceden sahip olunan gerekse sermaye artırımı dolayısıyla alınan hisse senetlerinin maliyet bedeli, daha önce sahip olunan hisse senetlerinin maliyet bedelinin, sermaye artırımı sonrasında sahip olunan toplam hisse senedi sayısına bölünmesi suretiyle tespit edilecektir. Şirketlerin kâr yedeklerini kullanmak suretiyle sermaye artırımında bulundukları hallerde ise bu işlem dolayısıyla sahip olunan hisse senetlerinin maliyet bedeli, daha önce sahip olunan hisse senetlerinin maliyet bedeliyle yeni alınan hisse senetlerinin itibari değerleri toplamının sermaye artırımı sonrasında sahip olunan toplam hisse senedi sayısına bölünmesi suretiyle hesaplanacaktır.







Geçen yazımızda aile şirketi veya kapalı anonim şirket olarak da adlandırılan anonim şirketlerde hisse senetlerinin devir kazancının vergilendirilmesini irdelemiştik.

Ancak birçok kapalı anonim şirkette hisse senetleri bastırılmamış durumdadır. Bu gibi şirketlerde, iki durum söz konusu olabilmektedir. Birinci durumda, şirket "ilmühaber" adı verilen geçici hisse senedi çıkarmış olabilir. İkinci durumda ise şirketin hisseleri ne ilmühabere ne de hisse senedine bağlanmış olabilir. Yani paylar, senede bağlanmamış durumda, çıplak halde olabilir. Bu yazımızda da bu iki ihtimali irdelemeye çalışacağız.

Gelir Vergisi Kanunu'nun, hisse devir kazançlarını kapsamına alan ve iktisaptan itibaren iki yıl geçtikten sonra satış kazancını verginin konusu dışına çıkaran mükerrer 80. maddesi hükmü, bu konuda devredilenin menkul kıymet olması koşulunu aramıştır. Zaten biz de önceki yazımızda hep, hissenin devri değil, hisse senedinin devri olarak konuyu aktardık.

Anonim şirketlerin hisse senedi bastırmadan önce hisse senetlerini bastırıp dağıtıncaya kadar geçerli olmak üzere ilmühaber çıkarmaları da ihtimal dahilindedir. Pek çok şirket ilmühaber ihracının maliyetsiz olması, hisse senedi gibi tedavül olanağının bu şekilde de sağlanabiliyor olması ve her bir hissedar için birden fazla payı ihtiva eder şekilde birer adet düzenlenebilmesi ve devir için birden fazla payı ihtiva eden birkaç ilmühaberle değiştirilmesinin kolay olması gibi sebeplerle, ilmühaber ihracı yoluna gitmektedir.

Doktrinde baskın görüşün ilmühaberlerin de kıymetli evrak niteliğinde olduğu yönündedir. Ayrıca Ticaret Kanunu'nun ilmühaberlerin hisse senetleri yerine çıkarılacağını kabul etmesi dolayısıyla, ilmühaberlerin devrinde elde edilen kazanç, aynı hisse senetleri gibi vergilendirilir.

Bir başka anlatımla iki yıl veya daha fazla süreyle ilmühabere sahip olan bir kişinin, bu ilmühaberlerin devrinden sağladığı kazançlar, Gelir Vergisi'nin konusuna girmez. Ancak burada önemli olan ilmühabere sahip olunan süredir. Örneğin bir şirkette 20 yıldır ortak olmasına rağmen, devrinden 6 ay önce şirketçe çıkarılarak hissedarlara teslim edilmiş bulunan ilmühaberlerin devir kazancı, bize göre vergiye tabi olacaktır. Burada, hissedarlık süresi değil, hisse senedine veya onun yerine geçen ilmühabere sahip olma süresidir. Çünkü düzenlemenin (geçmişte bir yıllık, sonra üç aylık, şimdilerde iki yıllık vergi dışı bırakma süresinin) getiriliş amacı, hisse devrini teşvik değil, menkul kıymetleştirmeyi teşviktir. Bu madde paralelinde zamanın mevzuatlarında bu amaçlı pek çok düzenleme vardı, ancak bunların çoğu kaldırıldı.

İlmühaberlerin devri, bu kıymetlerin hangi tür hisse senetlerinin yerine çıkarıldığına göre değişir. Nama yazılı hisse senetlerinin yerine çıkarılmış nama yazılı ilmühaberler, ciro (veya alacağın temliki) ve zilyetliğin nakli (kısaca teslim); hamiline yazılı hisse senetlerinin yerine çıkarılmış nama yazılı ilmühaberler alacağın temliki ve zilyetliğin nakli; hamiline yazılı hisse senetlerinin yerine çıkarılmış hamiline yazılı ilmühaberler ise sadece zilyetliğin nakli yolu ile devredilebilir. Nama yazılı ilmühaberlerin devrinde, devrin şirkete karşı ileri sürülebilmesi için ayrıca, pay defterine kayıt koşulu da aranmaktadır.

Yukarıda bahsettiğimiz gibi bir diğer olasılık da anonim şirketin hisse senetlerini veya ilmühaberlerini bastırmamış, yani hisselerin çıplak olması durumudur. Bu şekilde çıplak hisselerin devrinde, artık bir menkul kıymetin devrinden söz edilemeyeceği için, devir dolayısıyla elde edilen kazancın vergilendirilmesinde uygulanacak düzenleme mükerrer 80. Maddenin 1. değil, 4. bendidir. Bu bent ortaklık hak veya hisselerinin devrini vergiye tabi kılarken, 1. bentte söz konusu olan iki yıllık süre gibi bir süre getirmemiştir. Dolayısıyla anonim şirketlerin hisse senedi veya ilmühabere bağlanmış payların devrinde, kazancın vergiye tabi olmasında, iktisap tarihi ile devir arasında geçen süre önem taşımaz.

Bu nedenle anonim şirketin hisselerinin devredilmesinin düşünüldüğü hallerde, kazancın vergi dışı kalması için, iki yıl öncesinden ilmühaber çıkarılarak hissedarlara dağıtılmasında fayda vardır. Aksi halde verginin doğumuna gereksiz yere sebebiyet verilmiş olunur.

Satış kazancının vergiye tabi olduğu hallerde, Gelir Vergisi Kanunu'nun mükerrer 81. maddesine göre, satış kazancının tespitinde, maliyet bedelinin elden çıkarma işleminin yapıldığı ay hariç olmak üzere Devlet İstatistik Enstitüsü'nce belirlenen toptan eşya fiyat endeksindeki artış oranında artırıp revize edilerek dikkate alınması gerekmektedir. Bu suretle, enflasyona tekabül ettiği kabul edilen kazanç kısmı vergi dışına çıkmakta, reel kazancın vergilendirilmesi sağlanmaktadır. Ancak bu endekslemenin yapılabilmesi için artış oranının yüzde 10 veya daha fazla olması gerekmektedir.

2009 yılında elde edilecek değer artış kazançlarının vergilendirilmesinde kazancın 7.600 lirası vergiden istisnadır.