31 Ağustos 2010 Salı

YAPILAN BİR VERGİ İNCELEMESİNDE 100 KASA HESABINDA ÇOK YÜKSEK TUTARLARDA NAKİT GÖRÜLMESİ HALİNDE KARŞILAŞILACAK DURUMLAR

YAPILAN BİR VERGİ İNCELEMESİNDE 100 KASA HESABINDA ÇOK YÜKSEK TUTARLARDA NAKİT GÖRÜLMESİ HALİNDE KARŞILAŞILACAK DURUMLAR



Yapılan bir vergi incelemesinde 100 Kasa Hesabında çok yüksek tutarlarda nakit görülmesi durumunda mükellef; Kurumlar Vergisi, Katma Değer Vergisi ve Gelir Vergisi açılarından, ayrı ayrı cezalandırılacaktır.



A-KURUMLAR VERGİSİ AÇISINDAN



1-GENEL USULSÜZLÜK CEZASI



100 Kasa Hesabında ortalama ihtiyacın çok üzerinde nakit bulundurulduğu ve söz konusu nakdin ortaklara kullandırılmak suretiyle transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı yapıldığı takdirde;

Söz konusu fiil, Vergi Usul Kanunu’ nun 352/I-3’üncü maddesi gereğince mükellef kurum adına birinci derece usulsüzlük cezası kesilmesini gerektirmektedir. Öte yandan aynı fiil VUK’ nun 30/4’üncü maddesinde, re’sen takdir nedeni olarak da sayıldığından, kesilecek birinci derece usulsüzlük cezasının VUK’un 352’nci maddesinin birinci fıkrası gereğince iki kat olarak uygulanması, ancak ceza uygulamasında aynı Kanunun 336’ıncı maddesi hükmünün de dikkate alınması gerekmektedir.



2-ÖZEL USULSÜZLÜK CEZASI (VUK Madde 353/6 )



Mükelleflerin, kurum ortaklarına borç olarak verdiği tutarları ilgili hesaplara kaydetmeyerek ‘100 Kasa’ hesabında izlemesi durumunda;

Vergi Usul Kanunu’nun 353/6’ıncı maddesi uyarınca; Vergi Usul Kanunu’ na göre belirlenen muhasebe stndartlarına, tek düzen hesap planına ve mali tablolara ilişkin usul ve esaslar ile muhasebeye yönelik bilgisayar programlarının üretilmesine ve kullanılmasına ilişkin kural ve standartlara uymayanlara özel usulsüzlük cezası verilir.

Vergi Usul Kanunu’nun 353/6’ıncı maddesi uyarınca; tek düzen hesap planına uymamaktan dolayı kesilmesi gereken özel usulsüzlük cezası 393 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nde 01.01.2010’ dan itibaren 3.500,00 TL’ dir.



2.1- 8.000 TL.’ Yİ AŞAN TAHSİLAT VE ÖDEMELERİN BANKA, BENZERİ FİNANS KURUMLARI VEYA POSTA İDARELERİ’ NCE DÜZENLENEN BELGELERLE TEVSİK(BELGELENDİRMEK) ETME ZORUNLULUĞUNA UYULMAMASI



Kendi aralarında yapacakları ticari işlemleri ile nihai tüketicilerden mal veya hizmet bedeli olarak yapacakları 01.05.2004 tarihinden itibaren 8.000,00.-TL’yi aşan tahsilat ve ödemelerin, banka veya özel finans kurumları aracı kılınarak yapılması ve bu kurumlarca düzenlenen dekont veya hesap bildirim cetvelleri ile tevsiki(belgelendirilmesi) zorunludur. Ayrıca; 323 sıra no’lu VUK Genel Tebliği’yle Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü(PTT), aracılığıyla yapılacak tahsilat ve ödemeler de tevsik kapsamına alınmıştır.

Tespit edilen tutarların altında kalan tahsilat veya ödemelerin banka veya özel finans kurumları aracılığıyla yapılması ihtiyaridir. Havale, çek, kredi kartı ve bu kurumlar aracılığıyla tahsil edilen senetler gibi bankacılık araçları kullanılarak yapılan ödemeler ve tahsilatlar, bunlar karşılığında dekont veya hesap bildirim cetvelleri düzenlendiğinden; belgelendirilmiş sayılacaklardır. Banka ve özel finans kurumlarının internet şubeleri üzerinden yapılan işlemler de aynı kapsamdadır.

Tevsik kapsamında olan mal ve hizmet bedelinin, yukarıda belirtilen tarihler için geçerli olan Türk Lirası cinsinden tevsik sınırını aşması yeterli olacaktır. Bir başka ifadeyle; faturada gösterilen meblağın tevsik kapsamındaki tutarı aşması yeterlidir. Bu bedelin farklı tarihlerde ödenmesinde her bir ödemenin, tahsilat ve ödemenin yapılacağı kurumlardan geçirilmesi gerekmektedir.

İşletmelerin kendi ortakları ile diğer gerçek ve tüzel kişilerle olan ve herhangi bir ticari içeriği olmayan nakit hareketlerinde işlem tutarı 8.000,00.-TL tevsik sınırını aşıyorsa, bunlarda tevsik kapsamında olacağından; bu ödeme ve tahsilatlarında banka, özel finans kurumları veya PTT aracılığıyla yapılması gerekmektedir. Tespit edilen tutarın üzerinde kalan işlemlerin tevsik zorunluluğundan kaçınmak amacıyla parçalara ayrılması kabul edilmeyecek, aynı günde aynı kişi veya kurumlarla yapılan işlemler tek bir ödeme veya tahsilat kabul edilecektir.

(5228 Sayılı Kanun’un 10. uncu maddesiyle eklenen fıkra, Yürürlük: 03.08.2004)

Tahsilat ve ödemelerini banka, benzeri finans kurumları veya posta idarelerince düzenlenen belgelerle tevsik etme zorunluluğuna uymayan mükelleflerden her birine, her bir işlem için bu maddeye göre uygulanan cezalardan az olmamak üzere(1.600,00.-TL), işleme konu tutarın %5’i nispetinde özel usulsüzlük cezası kesilir.

VUK’ un mükerrer 355’inci maddesinde yer alan hükme göre; mükerrer 257’nci madde ile getirilen zorunluluklara uymayanlara, özel usulsüzlük cezası kesilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, belirtilen tutarın üzerindeki tahsilât ve ödemelerinde tevsik zorunluluğuna uymayan mükelleflere; her bir işlem için özel usulsüzlük cezası kesilecektir. Yine, anılan maddede; bu zorunluluğa uymayanlar için kesilecek özel usulsüzlük cezasında asgari bir tutar belirlenmişken, anılan ceza ile ilgili azami bir tutar(sınır) belirlenmemiştir. Dolayısıyla; kesilecek özel usulsüzlük cezasında öncelikle 8.000,00TL.- üzeri ödeme ve tahsilatlarda % 5’lik bir tutar hesaplanacak ve daha sonra bu tutar kesilecek asgari ceza tutarı ile karşılaştırılarak bu yükümlülüğe uymayanlar adına yüksek tutarda olan özel usulsüzlük cezası kesilecektir.



2.2- MÜKELLEF KURUM AÇISINDAN TRANSFER FİYATLANDIRMASI YOLUYLA ÖRTÜLÜ KAZANÇ DAĞITIM MÜESSESESİNİN İŞLERLİĞİ



Şirketle ticari bir ilişki içinde bulunan ortak üçüncü kişilerle aynı konumdadır. Dolayısıyla; ticari şirket ortaklarından birisi, şirketle ticari bir ilişkiye girdiğinde, ortaklık bağından ötürü ortak lehine şirket aleyhine olacak biçimde, ortağa üçüncü kişilerden ayrı özel bir tasarrufta bulunmanın mümkün olmadığının; yani ortağın böyle bir ilişkide herhangi bir ayrıcalığa sahip olmadığının gözden kaçırılmaması gerekir.

Kasada yüksek tutarda nakit bulundurmak iktisadi, ticari ve teknik icaplara aykırı bir durum teşkil eder. Zira Mükellef Kurum kasada yüksek tutarlarda nakit bulundurmakla söz konusu atıl fonların alternatif yatırım alanlarında değerlendirilmesinden doğacak kazançtan vazgeçmektedir. Ticari faaliyetin amacı kazanç elde etmek olduğuna göre, elde edilecek kazançtan vazgeçmek ticari icaplara aykırı bir durumdur.

100 kasa Hesabı aracılığıyla herhangi bir menfaat elde etmeksizin ortaklarına para kullandırmak Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımıdır.

Karşılıksız ödünç para verilmesi işlemi KVK’ nın 13’üncü maddesinin birinci fıkrasına göre transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımına konu olabilecek bir işlemdir. Anılan maddenin anılan fıkrasında ödünç para verilmesi veya alınması işleminin her hal ve şartta transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımına konu mal veya hizmet alım ya da satımı olarak değerlendirileceği açıkça belirtilmiştir.

Kurumun, ortaklarına kullandırdığı paralar karşılığında faiz veya herhangi bir menfaat temin etmemesi KVK’ nın 13’üncü maddesi açısından mümkün bulunmamaktadır. Çünkü kurumların KVK’nın 13’üncü maddesinde sayılan ilişkili kişilere emsallerine uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden ödünç para vermeleri durumunda, kazanç kısmen veya tamamen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılır.















B-KATMA DEĞER VERGİSİ AÇISINDAN (KDVK 1/1’inci Madde ve KDVK 4.Madde 1.Bendi)



Sermaye şirketlerinin kendi kaynaklarından cari hesap yoluyla ortaklarına veya ilişkili firmalara borç para vermesi işleminin katma değer vergisine tabi olup olmadığının belirlenebilmesi için, öncelikle konunun Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi (BSMV) yönünden irdelenmesi gerekir. Çünkü Katma Değer Vergisi Kanunu’ nun 17/4-e maddesi uyarınca, BSMV konusuna giren işlemler KDV’ den istisna edilmiştir.

Bilindiği üzere Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi, 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu’nun 28 ve izleyen maddelerinde düzenlenmiştir. Sözü edilen kanunun 30’uncu maddesinde, banka ve sigorta muameleleri vergisinin mükellefleri; bankalar, bankerler ve sigorta şirketleri olarak belirlenmiş bulunmaktadır.

Bu durumda, olayın Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi karşısındaki durumunun belirlenebilmesi için söz konusu şirketlerin bankerlik müessesesi yönünden değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir.

Ortaklarına veya ilişkili firmalara cari hesap yoluyla borç para veren ya da kullandıran sermaye şirketlerinin banka veya sigorta şirketi olarak kabul edilmesi ve bu kapsamda değerlendirilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla sermaye şirketi mükellef kurumun, işletmede bulunan bir parayı, çeşitli şekillerde değerlendirmek suretiyle elde edebileceği bir gelirden mahrum kalarak kurum ortaklarına kullandırması işlemi, kurumun ortaklarına finansman hizmeti sunmakta olduğunu göstermekte olup, bu finansman hizmeti karşılığı tahakkuk ettirilmesi gereken faiz gelirlerinin katma değer vergisine tabi tutulması gerekmektedir.

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’ nun 1/1’inci maddesine göre, Türkiye’ de yapılan ticari, sınai, zirai ve mesleki nitelikteki teslim ve hizmetler katma değer vergisine tabi bulunmaktadır. Aynı kanunun 8’inci maddesinin (a) alt bendinde de katma değer vergisi mükellefinin, mal teslimi ve hizmet ifasında, bu işleri yapanlar olduğu belirtilmiştir.

KDVK’ nın 4’üncü maddesi 1’inci bendinde ise hizmet, ‘teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemlerdir. Bu işlemler; bir şeyi yapmak, işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmamayı taahhüt etmek gibi şekillerde gerçekleşebilir.’ Şeklinde tanımlanmıştır. Bu madde hükmünde geçen ‘gibi’ edatı ile hizmetin ortaya çıkış biçimlerinin sayılan unsurlarla sınırlı olmadığı vurgulanmış, hizmet kapsamına giren işlemler tadadi olarak sayılmayarak, teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışındaki her türlü ticari mahiyeti haiz işlem, hizmet olarak tanımlanmıştır.

Aynı kanunun 5’inci maddesinde, vergiye tabi hizmetten işletme sahibinin, işletme personelinin veya diğer şahısların karşılıksız yararlandırılmasının hizmet sayılacağı hükme bağlanmış bulunmaktadır.

Cari hesap kullanılarak ortaklara veya ilişkili kişilere para kullandırılması işleminde Katma Değer Vergisi yönünden vergiyi doğuran olayın tespitinde ilke olarak kurum ile ortağı arasında yapılmış bir sözleşme varsa, sözleşme hükümleri dikkate alınır. Vergiyi doğuran olayın, borç para verilip tahsil edilme işleminin aynı yıl içinde gerçekleşmesi halinde, borç verilen paranın ortaktan tahsil edildiği tarihte faizi tahakkuk ettirilmelidir. Borç verme ve tahsil etme işlemlerinin farklı yıllara sirayet etmesi halinde ise tahsil edilip edilmemesine bakılmaksızın borç paranın verildiği yılsonuna kadar tahakkuk etmesi gereken faiz tutarı yönünden ilgili yılsonunda meydana geldiği kabul edilmeli ve bu işlem borcun tamamı tahsil edilinceye kadar her yılsonunda tekrarlanmalıdır.



C-GELİR VERGİSİ AÇISINDAN (GVK 94.Madde 6/b-i Bendi)



Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı müessesesi 5520 sayılı kurumlar vergisi Kanunu(KVK)’ nun 13’üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde ile kurumların, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunması durumunda, kazancın tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılacağı hükme bağlanmıştır.

Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı müessesesinin mantığı, kazancın dönem sonu beklenmeksizin, gizli bir şekilde ve vergilendirilmeksizin dağıtıldığı şeklindedir.

KVK’ nın 13’üncü maddesinin (6) numaralı fıkrasında bu husus aşağıdaki gibi ifade edilmiştir.

‘Tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazanç, Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulanmasında bu maddedeki şartların gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibariyle dağıtılmış kar payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılır.’

Karın bu şekilde gizli olarak dağıtıldığı bu müessese ile ortaya konulduğuna göre: gizli olarak dağıtılan bu karın da, Gelir Vergisi Kanununun 94’üncü maddesinin 6/b-i bendi gereğince stopaja tabi tutulması gerekmektedir.

Gizli kar dağıtımı üzerinden hesaplanması gereken bu stopajın tespitinde, 1 seri Nolu Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel Tebliği’nde belirtilen esasların temel alınması gerekmektedir.

Sonuç Olarak ;

Kurumlar Vergisi açısından VUK’ un 353/6 Maddesi uyarınca 3.500,00 TL ve VUK’ un mükerrer 355’inci maddesi uyarınca 8.000,00TL.- üzeri ödeme ve tahsilatlarda % 5’lik bir tutar hesaplanacak ve daha sonra bu tutar kesilecek asgari ceza tutarı (1.600,00) ile karşılaştırılarak bu yükümlülüğe uymayanlar adına yüksek tutarda olan özel usulsüzlük cezası kesilecektir.

Katma Değer Vergisi açısından 100 Kasa Hesabı aracılığıyla karşılıksız para kullandırmak suretiyle Transfer Fiyatlandırması yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı yapılmış ve bu yolla finansman hizmeti sunulmuş olmaktadır. Dağıtımı yapılan tutarın ilgili vergilendirme dönemi Katma Değer Vergisi Beyanına eklenmesi ve üzerinden VUK’un 30/4’üncü maddesi uyarınca re’sen % 18 oranında katma değer vergisi hesaplanması gerekir.

Gelir Vergisi açısından tespit edilen matrah üzerinden GVK’nın 94/6-b-i maddesi uyarınca %15 oranında gelir vergisi stopajı mükellef kurum adına VUK’un 30/4’üncü maddesi uyarınca re’sen tarh edilir. Mükellef kurum adına re’sen tarh edilecek geçici vergi tutarına istinaden, VUK’un 341’inci ve 344’üncü maddeleri uyarınca ziya uğratılan verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilir.



AMAN DİKKAT!!!



27 Ağustos 2010 Cuma

Mali idarece mükellefin izahat taleplerinin cevaplandırılması - Özelgeler ve sirkülerler

Mali idarece mükellefin izahat taleplerinin cevaplandırılması - Özelgeler ve sirkülerler

Bilindiği üzere, Vergi Usul Kanunu'nun 413'üncü maddesinde yer alan hüküm uyarınca, mükellefler, Maliye Bakanlığı'ndan veya Maliye Bakanlığı'nın bu hususta yetkili kıldığı makamlardan vergi durumları ve vergi uygulanması bakımından müphem ve tereddüdü mucip gördükleri hususlar hakkında izahat isteyebilmekte ve yetkili makamlar da yazı ile istenecek bu izahat talebini "mukteza (ya da özelge)" olarak adlandırılan bir yazı ile veya bu tür izahat taleplerine toplu cevap niteliği taşıyan ve tereddütlü hususları açıklayan, Gelir İdaresi'nin internetteki sitesinde duyurulan "sirküler" aracılığıyla cevaplandırmakta idiler.

Öte yandan, anılan hükümde belirtildiği üzere; alacakları bu cevaplara göre hareket eden mükelleflerin bu hareketleri cezayı istilzam etse dahi ceza kesilmemekte idi. Keza, anılan kanunun 369'uncu maddesinde yer alan düzenleme uyarınca, yetkili makamların mükellefin kendisine yazı (mukteza) ile yanlış izahat vermiş olmaları ya da bir hükmün uygulama tarzı hususunda yetkili makamların görüş ve kanaatini değiştirmiş veya bu hükme ait bir içtihadın değişmiş olması halinde "vergi cezası" kesilmemekte idi. Ancak, bu durumda, yasal olarak vergi cezaları arasında yer almadığı için ceza olarak kabul edilmeyen ve ödemesi gecikmiş vergi alacağına belli oranda uygulanan faiz niteliği taşıyan "gecikme faizi" uygulanmakta idi.



1 Ağustos 2010 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 6009 sayılı Kanun ile yukarıda belirtilen maddelerde değişiklikler yapılmış ve 413'üncü maddede yer alan izahatı verecek makam olarak Maliye Bakanlığı yerine halen bu görevi yerine getirmekte olan Gelir İdaresi Başkanlığı ifade edilmiştir. Keza, yapılan değişiklikle; önceki uygulamada görülen dağınıklığın ve farklı merkezlerden verilen aynı konuya ilişkin çelişkili açıklamaları içeren görüşlerin verilmesinin önüne geçilmesi amacıyla, mükellefe verilecek izahatın yöntemi konusunda kapsamlı düzenleme yapılmıştır.

Bu çerçevede, özelge ve sirkülerlerin Gelir İdaresi Başkanlığı bünyesinde kurulacak bir komisyon tarafından oluşturulması ve oluşturulan sirküler ve özelgelerin internet ortamında yayımlanması hüküm altına alınmış, Gelir İdaresi Başkanlığının taşra teşkilatınca verilecek özelgelere sınırlamalar getirilmiş ve bu hükümlerin uygulamasına ilişkin usul ve esasların bir Yönetmelikle belirlenmesi öngörülmüştür.



Öte yandan, anılan kanunun "yanılma hali" başlığı altında yer alan 369'uncu maddesinde yapılan değişikliklerle ise; yetkili makamların mükellefin kendisine yazı ile yanlış izahat vermiş olmaları veya bir hükmün uygulanma tarzına ilişkin bir içtihadın değişmiş olması halinde vergi cezasının kesilmemesi yanı sıra, gecikme faizinin de hesaplanmaması benimsenmiştir.

Keza, bir hükmün uygulanma tarzı hususunda yetkili makamların tebliğ veya sirkülerde değişiklik yapmak suretiyle görüş ve kanaatini değiştirmesi halinde, yeni görüş geriye yürütülmeyecek, yeni görüş, buna ilişkin tebliğ veya sirkülerin yayımlandığı tarihten itibaren geçerli olacaktır. Dolayısıyla, bir konu hakkında görüş değiştirildi ise, geçmişte eski görüşe göre yapılan vergilendirmeler aynen kalacak, geriye yönelik ilave vergi tarhiyatı ve ceza uygulaması yapılmayacaktır.(Ancak, bu hüküm, yargı mercileri tarafından iptal edilen genel tebliğ ve sirküler hakkında uygulanmayacaktır.)



413'üncü madde hükmüne dayanılarak Maliye Bakanlığınca hazırlanan özelge ve sirkülerle ilgili yönetmelik ise Resmi Gazete'de yayımlanmak üzere gönderilmiştir. Anılan Yönetmelikte belirtildiği üzere;

Özelge: Mükelleflerin ve vergi sorumlularının vergi durumları ve vergi uygulaması bakımından, kendilerince açık olmayan ve tereddüt ettikleri konular hakkında yetkili makamlardan yazılı olarak açıklama talebinde bulunmaları üzerine yetkili makamlarca kendilerine verilen yazılı görüşü,







Sirküler: Mükelleflerin ve vergi sorumlularının vergi durumları ve vergi uygulaması bakımından, kendilerince açık olmayan ve tereddüt ettikleri konular hakkında Gelir İdaresi Başkanlığı'nca aynı durumda olan tüm mükellefler için uygulamaya yön vermek ve açıklık getirmek üzere yayımlanan görüşü, ifade etmektedir.



Yönetmelikle belirlenen Özelge ve Sirküler uygulama usul ve esasları ise aşağıdaki gibi özetlenebilir:



Özelge ve sirküleri oluşturacak birim



Gelir İdaresi Başkanı ya da belirleyeceği başkan yardımcısı başkanlığında oluşacak komisyon, mükelleflerin ve vergi sorumlularının özelge taleplerine uygun olarak özelge tayinine yetkili makamlarca hazırlanan özelge taslaklarını değerlendirerek tayin edilecek özelgeleri ve gerekli görmesi hâlinde vergi uygulamalarına ilişkin olarak tüm mükellefler bakımından uygulamaya yön vermek ve tereddüt edilen hususlara açıklık getirmek amacıyla yayımlanacak sirkülerleri oluşturacaktır. Komisyon, özelge taslaklarını oy çokluğu ile aynen veya değiştirerek onaylayacaktır.



Özelge talebinin kapsamı



(1) Özelge, mükelleflerin ve vergi sorumlularının vergi durumları ve vergi uygulaması bakımından müphem ve tereddüdü mucip gördükleri hususlar hakkındaki izahat taleplerine ilişkin olarak verilir.



(2) Mükelleflerin aşağıdaki başvuruları özelge kapsamında değerlendirilmez



a) Başkalarının vergi durumları hakkında bilgi ve izahat talepleri



b) Yargıya intikal etmiş olaylara ilişkin izahat talepleri



c) Hakkında vergi incelemesi yapılmakta olan mükelleflerce veya vergi sorumlularınca incelemeye konu olan işlemlerle ilgili izahat talepleri,



ç) Somut bir olaya dayanmayan, teorik hususlara ilişkin bilgi ve izahat talepleri,



d) Mücbir sebep hâli ilanı, vergi borçlarının terkini, belge düzenine ilişkin yetkilerin kullanılması gibi kanunlarla uygulamanın tespitine dair Maliye Bakanlığına yetki verilen konulara ilişkin talepler,



e) Mükelleflerin ve vergi sorumlularının vergi uygulamaları ile ilgili işlemlerinin gerçekleşmesinden sonra yaptıkları başvuruları ile Kanunun 122'nci maddesine göre vergi hataları ile ilgili yapılan düzeltme talepleri ve 124'üncü maddesine göre Maliye Bakanlığı'nca incelenecek olan şikâyet yoluyla müracaatlar



f) Sözlü veya yazılı olarak veya internet aracılığıyla, 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun veya 4982 sayılı Bilgi Edinme Kanunu uyarınca yapılan talepler.



Özelge talep edebilecekler



1) Özelge talepleri, mükellefler ile vergi sorumluları, bunların mirasçıları, yetki belgesine sahip kanuni temsilcileri veya vekillerince yapılır.



2) Odalar ve birlikler gibi mesleki kuruluşlar, kendi mükellefiyetleri ile ilgili olanlar hariç olmak üzere, üyelerine ilan etmek amacıyla özelge talebinde bulunamazlar. Ancak, bu kuruluşlar Gelir İdaresi Başkanlığından, vergilendirme ile ilgili konularda özelge niteliğinde olmayan görüş talep edebilirler.





Özelge Talep Edilecek Merci



1) Özelge, mükelleflerin gelir veya kurumlar vergisi bakımından sürekli mükellefiyetlerinin bulunduğu vergi dairesi başkanlıkları ile vergi dairesi başkanlığı bulunmayan illerde defterdarlıklardan talep edilir.



2) Diğer mükellef veya vergi sorumluları özelge talepleri için, ikametgâh veya kanuni merkezlerinin bulunduğu vergi dairesi başkanlıkları ile vergi dairesi başkanlığı bulunmayan illerde defterdarlıklara; ikametgâhı veya kanuni merkezi bulunmayanlar ise Ankara, İstanbul ve İzmir Vergi Dairesi Başkanlıklarından herhangi birine başvurur.



3) Özelge talepleri, Başkanlığın internet sitesinde bir örneği yer alan "Özelge Talep Formu" kullanılmak suretiyle yapılır. Söz konusu form kullanılmaksızın yapılacak özelge talepleri kabul edilmez.



Taleplerin Değerlendirilmesi ve Özelge Tayini



1) Vergi dairesi başkanlıkları ile vergi dairesi başkanlığı bulunmayan illerde defterdarlıklar özelge taleplerini yukarıda belirtilen hususlar kapsamında değerlendirir. Söz konusu hususlara aykırı bir durumun varlığı hâlinde, başvuru sahibine yazılı olarak gerekli bildirim yapılır.



2) Birinci fıkrada belirtilen makamlarca; konu, kapsam ve ilgili olduğu mevzuat bakımından ilk defa özelge talep edilen hususlara ilişkin olarak özelge taslağı hazırlanarak Gelir İdaresi Başkanlığına gönderilir ve Komisyonun onayından sonra özelge tayin edilir.



3) Komisyonca onaylanmış özelgeler emsal teşkil etmek üzere Özelge Otomasyon Sisteminde bu amaçla hazırlanan emsal özelge havuzuna konur.



4) Vergi dairesi başkanlıkları ile vergi dairesi başkanlığı bulunmayan illerde defterdarlıklar, Komisyonda oluşturulmuş sirküler veya özelgeler ile konu, kapsam ve ilgili olduğu mevzuat bakımından tamamen aynı mahiyeti taşıyan bir hususta özelge talebinde bulunulması hâlinde, Komisyon tarafından oluşturulan sirküler veya emsal özelge havuzunda yer alan özelgelere uygun olmak şartıyla özelge verebilir.



Sirküler



1) Gelir İdaresi Başkanlığı, mükelleflerin ve vergi sorumlularının vergi durumları ve vergi uygulaması bakımından müphem ve tereddüdü mucip gördükleri hususlar hakkında tüm mükelleflere yönelik olarak uygulamaya yön vermek ve açıklık getirmek üzere sirküler yayımlayabilir.



2) Komisyonca hazırlanarak Bakan veya Başkan tarafından imzalanan sirkülerler Başkanlığın internet sitesinde yayımlanır

Sakatlık vergi indirimi

İŞ HUKUKU VE SOSYAL GÜVENLİK



Sakatlık vergi indirimi



Resul Kurt - - 27 Ağustos 2010 Cuma - Dünya



Gelir Vergisi'ndeki sakatlık indirimi, sosyal hukuk devletinin en önemli müesseselerinden birisidir.



Gelir Vergisi Kanunu'nun 31'inci maddesine göre, "Çalışma gücünün asgari %80'ini kaybetmiş bulunan hizmet erbabı birinci derece sakat, asgarî %60'ını kaybetmiş bulunan hizmet erbabı ikinci derece sakat, asgarî %40'ını kaybetmiş bulunan hizmet erbabı ise üçüncü derece sakat sayılır ve aşağıda sakatlık dereceleri itibariyle belirlenen aylık tutarlar, hizmet erbabının ücretinden indirilir."



265 Seri No'lu GVGT'ne göre 01.01.2010 tarihinden itibaren uygulanmak üzere sakatlık dereceleri itibariyle ücretlerinden indirilecek olan tutarları;



- Birinci derece sakatlar için 680 TL



- İkinci derece sakatlar için 330 TL



- Üçüncü derece sakatlar için 160 TL



Olarak belirlenmiştir.



Diğer taraftan GVK'nın 89'uncu maddesinin 3'üncü bendi hükmüne göre, "Serbest meslek faaliyetinde bulunan veya basit usulde vergilendirilen özürlülerin beyan edilen gelirlerine, 3l'inci maddede yer alan esaslara göre hesaplanan yıllık indirim uygulanır. Bu indirimden, bakmakla yükümlü olduğu özürlü kişi bulunan serbest meslek erbabı ile hizmet erbabı (tevkifat matrahı dahil) da yararlanır.



Bu durumda GVK'nın 3l'inci ve 89/3'üncü maddelerine göre sakatlık indiriminden yararlanacak olanlar şunlardır:



- Özürlü hizmet erbabı ile bakmakla yükümlü olduğu özürlü kişi bulunan hizmet erbabı,



- Özürlü serbest meslek erbabı ile bakmakla yükümlü olduğu özürlü kişi bulunan serbest meslek erbabı,



- Basit usulde vergilendirilen özürlüler.



Bakmakla yükümlü olunan kişi özürlü kişinin tabi olduğu çalışma mevzuatı veya bağlı bulunduğu sosyal güvenlik kurumunun mevzuatına göre bakmakla yükümlü sayılan anne, baba, eş ve çocukları olup, çocuklarda yaş sınırlamasına gidilmeyecektir.



Sakatlık indiriminden yararlanacakların yapacakları işlemler, sakatlık indirimi uygulaması ve bu uygulamada bakmakla yükümlü olma tabiri ve sakatlığın belgelendirilmesi ile ilgili olarak "Sakatlık İndiriminden Yararlanacak Hizmet Erbabının Sakatlık Derecelerinin Tesbit Şekli İle Uygulanmas Hakkında Yönetmelik" ile "Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik" olmak üzere iki yönetmelik yayımlanmıştır.



Vergi Dairesi Başkanlığı Mükellef Hizmetleri grup müdürlükleri, defterdarlık gelir müdürlükleri, vergi dairesi müdürlükleri ve mal müdürlükleri kendilerine başvuran özürlülerin kişisel bilgilerini "Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkındaki Yönetmelik" ekindeki rapor formuna yazacaklar ve bu formları bir yazıya ekleyerek, özürlüleri yetkili sağlık kurulundan en yakın olanına sevk edeceklerdir.



Yetkili sağlık kuruluşu tarafından verilen raporlar ilgili maliye müdürlüklerince Maliye Bakanlığı Merkez Sağlık Kurulu'na gönderilecektir. Merkez Sağlık Kurulu tarafından incelenen ve sakatlık dereceleri belirlenen raporlar, ücretlilerde işverene, diğerlerinde kendilerine verilmek üzere Defterdarlığa gönderilecektir.



Sakatlık indiriminden yararlanan bir ücretlinin gelir vergisi matrahı hesaplanırken sakatlık indirimi mahsup edilecek, sakatlık indiriminin mahsubundan sonra kalan gelir vergisi matrahı üzerinden hesaplanan gelir vergisi tutarından da yıllık asgari geçim indirimi tutarının 1/12'sinin mahsup edilmesi gerekmektedir

25 Ağustos 2010 Çarşamba

VERGİ MÜKELLEFLERİNİN DİKKAT EDECEKLERİ HUSUSLAR

VERGİ MÜKELLEFLERİNİN DİKKAT EDECEKLERİ HUSUSLAR



Tarih: 25.08.2010

Vergi Kanunlarında yaşanan hızlı değişimler MUHASEBE ve MÜŞAVİRLİK hizmeti veren biz MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİR ve YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLERE aşağıdaki konularda Siz MÜKELLEFLERİMİZİ uyarıda bulunma ZORUNLULUĞU getirmiştir.



2010 Yılı Başında Çıkan Vergi Usul Kanunu Düzenlemeleri, BA – BS formlarının verilme zamanı ve şekline ilişkin değişiklikler ise Fatura Kayıtlamalarına ilişkin köklü değişiklik meydana getirmiştir.



Siz mükelleflerimizin ve biz MESLEK MENSUPLARININ CEZAİ duruma düşmememiz için aşağıdaki konularda 01.01.2010 tarihinden sonraki işlemlerde AZAMİ dikkat etmenizi, Tüm VERGİ MÜKELLEFLERİMİZİ aşağıdaki konularda daha ÖZENLİ davranmalarını tavsiye ederiz.



1- Alış ve Satış Faturalarının mutlaka Düzenlendiği aydaki MUHASEBE dosyası ile, Muhasebe Departmanınıza Ulaştırılmalıdır. Vergi Usul Kanununa göre FATURALAR 7 gün içerisinde düzenlenmelidir. 7 (Yedi) günü aşmış şeklinde düzenlenen veya hiç düzenlenmeyen faturalar için Fatura Bedelinin % 10’u oranında (En az 149 TL) Ceza kesilmektedir.



2- Alış – Satış Faturalarınızı Muhasebe departmanına DÜZENLENDİĞİ/ALINDIĞI ayda veriniz. Geç Verilmesi veya hiç verilmemesi durumunda, Bilanço Usulüne göre Defter tutan mükelleflerin vermek zorunda olduğu BA ve BS formlarında eksik beyana sebep olacağından, BA ve BS formlarının DÜZELTMESİNE sebep olacaktır. Verilen her bir Düzeltme Beyannamesi için 1.490 TL Usulsüzlük Cezasının Ödenmesi gerekecektir.



3- Yazar Kasa kullanan Mükelleflerin Mutlaka Günlük Z Raporlarını akşam işyerlerini kapatmadan almaları gerekmektedir. Ayrıca Her Bir satışı 690 TL aşmayanlar için YAZAR KASA fişi düzenlemeleri gerekmekte, 690 TL’yi aşanlar için MUTLAKA FATURA DÜZENLEMEK zorundadırlar. Bu zorunluluğa uymayanlar HER BİR FİŞ ve FATURA için % 10 oranında CEZA ödemek durumundadırlar. Ayrıca Her Ay sonu AYLIK Z Alınmalıdır. Muhasebe Dosyasına konmalıdır.

Yazar Kasa Fişlerinde KDV Oranları hatalı olanlar düzelttirmelidir. Silik Raporlar için 1.490 TL Ceza kesilmektedir.



4- Alış ve Satış Faturalarınızı AYLIK DOSYALAR halinde düzenlemeniz gerekmektedir. Vergi Dairesinden Gelen Memurlara O AYA AİT Dosyanın mutlaka gösterilmesi gerekmektedir. Bu nedenle Evraklarını Memurlara göstermeyenlere 1.490 TL Ceza kesilmektedir.



5- Muhasebe Departmanlarınıza Alış-Satış Faturalarınızı, Tahsilat Makbuzlarınızı, Satıcı Ödeme Makbuzlarınızı, Gider Pusulalarınızı, Serbest Meslek Makbuzunuzu, Banka Ekstrenizi, Sigorta Poliçelerinizi, Z Raporlarınızı ve Diğer Masraf Evraklarınızı HER AY DÜZENLİ ulaştırınız. Aksi Halde Verilecek beyannamelerde eksik beyan verilmesine sebep olacaktır. Eksik Verilen Beyannameler için Düzeltmeler Mutlaka Ait olduğu Ayda yapılmalıdır. Ancak bilinmelidir ki, Verilen her düzeltme veya yapılan her hata Vergi Dairesi tarafından İncelenme Riskinizi arttırmaktadır.



6- Giren Personeli 1 gün önceden, Çıkan Personellerinizi Mutlaka aynı gün içerisinde Muhasebe Departmanınıza iletiniz. Muhasebe Departmanı Çıkış işlemini 10 gün içerisinde SGK'ya bildirmek zorundadır. Bu işlemlerin süresinde verilmemesi halinde her bir personel için ASGARİ ÜCRET tutarında CEZA ödenmektedir. Ayrıca Viziteye çıkan personelinizin İşbaşı Kağıdını veya var ise Raporu en geç 3 iş günü içerisinde MUHASEBE Departmanınıza iletiniz.



7- Aylık SGK HİZMET DÖKÜMÜNÜ işyerinize ASINIZ. Ayrıca sizlere verilen BORDROLARI ve Hesap Pusulalarını da personellerinize mutlaka imzalatınız. İmzalatmadığınız taktirde personelin itirazında MAAŞINI tekrar ödemek zorunda kalırsınız . Hizmet Dökümlerinin işyerinde Asılmaması Durumunda Asgari Ücretin 2 katı 1.458 TL Ceza ödersiniz. Personeli 10 kişiyi aşan işyerleri Personel maaşlarını BANKADAN ödemek ZORUNDADIR.



8- İşyeri Kiralarının tutarı ne olursa olsun BANKADAN ÖDENMEK ZORUNDADIR. Ödeme Makbuzlarını Mutlaka MUHASEBE Dosyalarınıza koyunuz. Bankadan Ödenmeyen Her bir Kira için 1490 TL Usulsüzlük Cezası Kesilmektedir.



9- Faaliyetiniz ile ilgili olmayan MASRAF BELGELERİNİN Muhasebe Dosyanıza koymayınız. Bu tür bir Masraf Belgesi yanlışlıkla işlenir ise, Vergi İncelemesinde, Belgenin 3 Katı tutarında CEZA ÖDERSİNİZ.



10- Alış Faturaları veya Masraf Belgeleri Geç Verilmemelidir. Muhasebe Dosyalarına ÖNCEKİ AYA AİT MASRAF faturaları konmamalıdır.



11- Satış Faturalarınızda ve İrsaliyelerde Mutlaka Seri ve Tarih takip etmelidir. Etmediği taktirde 1.490 TL Ceza Kesilmektedir. Ayrıca Faturalarda 8.000 TL aşması halinde AÇIK kesilmeli, Açık kesilen faturalar Mutlaka BANKA ile ödenmelidir. Fatura ile Ödeyen Mutlaka Aynı kişi olmalıdır. Özellikle Kredi Kartı ile yapılan tahsilatın faturası kesilmelidir. Kesilecek Fatura KART SAHİNİNE KESİLMELİDİR.



12- Banka Hesaplarınızdan Firmanıza ait olmayan ödemeler yapılmamalıdır. Tespitinde 1.490 TL Ceza kesilir.



13- İşyerinizde Vergi Levhası, SGK Hizmet Dökümü, Yazar Kasa Levhası, KDV Dahildir Tabelası, Asgari Ücret Uygulanmak Zorundadır Tabelası, Sigara İçilmez Tabelası asılmak zorundadır. Asılmaz ise 1.490 TL CEZA ödenmektedir.



14- Muhasebe Evrakları Her ay düzenli MUHASEBE DEPARTMANINA İLETİLMELİDİR. Evrakları Gelmeyen firmaların Beyannameleri VERİLEMEZ BU yönden Muhasebeciniz sorumlu olmaz.



Siz Vergi Mükelleflerinin sorun yaşamamaları için yukarıdaki konulara duyarlı olmalarını öneririz.



Kaynak: www.MuhasebeTR.com



19 Ağustos 2010 Perşembe

YATIRIM TEŞVİK BELGESİ KAPSAMINDA MAKİNE VE TECHİZAT TESLİMİNDE KDV İSTİSNASI UYGULAMASI

YATIRIM TEŞVİK BELGESİ KAPSAMINDA MAKİNE VE TECHİZAT TESLİMİNDE KDV İSTİSNASI UYGULAMASI



Tarih: 19.08.2010



Yatırım Teşvik Belgesi kapsamında teslimi gerçekleşen makine ve teçhizat için KDV istisnası 01/08/1998 tarihinden beri uygulanmaktadır. Uygulamanın yıllardır yapılıyor olmasına rağmen her sorulduğunda tekrar bakmam gereken konulardan birisi olmuştur bu konu. Bir mükellefim “Makine satacağım. Alıcının Yatırım Teşvik Belgesi varmış. Ne yapmam lazım“diye sordu. Tabi ki tekrar baktım. Hazır araştırıp bilgilerimi tazelemişken yazayım da istedim.



Konu ile ilgili yasal mevzuat.



Katma Değer Vergisi Kanunu madde:13/d, 69,87,99 numaralı tebliğler ve 2 numaralı sirküler.



Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Kararın Uygulanmasına İlişkin 1 numaralı tebliğ.



Açıklamalar.



*4369 sayılı kanunla KDV kanunun 13.maddesine eklenen hüküm ve bu hükme bağlı olarak yayınlanan 69 seri numaralı KDVK genel tebliğ hükümleri çerçevesinde 01/08/1998 tarihinden beri bu istisna uygulanmaktadır.



*İstisnadan, mal veya hizmet üretiminde kullanılan, sabit kıymet niteliğinde olan makine ve teçhizat teslimleri yararlanabilir.



*KDV mükellefiyeti olanlara yapılan teslimler istisnadan yararlanacak olup alıcı konumunda olan, başka bir ifade ile Yatırım Teşvik Belgesi sahibi olanlar KDV mükellefi olduklarını bağlı oldukları vergi dairesinden alacakları “Katma Değer Vergisi Mükellefi Olduklarına İlişkin” yazı ile belgelemeleri gerekir.



*Yatırım Teşvik Belgesinin ekini oluşturan yerli ve ithal global listede yer alan ve istisnadan yararlanabileceği şerhi bulunan makine ve teçhizat istisnadan yararlanabilir. İthal listede yer alan bir sabit kıymetin tesliminin istisnadan yararlanabilmesi için ithal edilmesi, yerli global listede yer alan bir sabit kıymetin tesliminin istisnadan yararlanabilmesi için yurtiçinden alınması gerekir. Örneğin, ithal listede



yer alan bir sabit kıymet yurtiçinden alınırsa istisnadan yararlanamaz. Ancak ilgili global listeler,ihtiyaca göre revize ettirilip istisnadan yararlanılabilir.



*Teşvik belgesi sahibi,sabit kıymet alacağı işletmeye belgenin ve global listenin aslını, KDV mükellefi olduğuna ilişkin olan yazının ise noter veya Yeminli Mali Müşavir onaylı nüshasını ibraz eder.Satıcı kendisine ibraz edilen belgeleri inceleyip istisna kapsamında teslim yapıp yapamayacağını tespit eder.



* Global listelerde yer alan her bir makine ve teçhizat için %30’a kadar olan artış veya azalışlarda liste tadilatı yapılmaksızın KDV istisnasına ilişkin doğrudan işlem yapılabilir. Örneğin, yerli global listede bedeli 100.000.-TL olan yer bir makine 70.000.-TL ile 130.000.-TL arası bir tutara alınırsa liste değişikliği yapmaksızın KDV istisnadan yararlanılabilir. Aksi halde KDV istisnadan yararlanabilmek için global listenin revize edilmesi gerekir.



*Satıcı konumunda olan ve istisna kapsamında sabit kıymet teslimini gerçekleştiren kişi veya kurum global listenin uygun olan bir yerine “ "Listenin ..... sırasındaki ...... adet makina ve teçhizat ....... tarih ve ...... sayılı fatura ile satılmıştır." şerhini koyup imza ve kaşe tatbiki suretiyle onaylar. Bu şerh düşüldükten sonra satıcı, ilgili global listenin ve yatırım teşvik belgesinin alıcı tarafından kaşelenip imzalanmış fotokopisini alır ve zaman aşımı süresinin sonuna kadar saklar.



*KDV iadesinden yararlanmak için diğer ibraz edilmesi gereken evraklara ek olarak, yatırım teşvik belgesi sahibi tarafından kaşelenip imzalanmış yatırım teşvik belgesi, global liste ve noter veya yeminli mali müşavir tarafından onaylanmış “alıcının KDV mükellefi olduğuna ilişkin” vergi idaresinin yazısı ilgili vergi dairesine ibraz edilir.



Değerlendirme.



*Yukarıda ilgili olan mevzuat düzenlemelerini aktardım. Kısa da olsa açıklamalar yaptım. Mevzuat düzenlemelerinin yoruma müteallik bir tarafı da yok. Ancak uygulamada satış işlemini müteakip yerli global listeye düşülmesi gereken şerhin unutulması ve satıcının kendi uhdesine alması gereken evrakları almayı unutması hususları ile sık karşılaşılmakta.



*Özellikle satış işlemini müteakip "Listenin ..... sırasındaki ...... adet makina ve teçhizat ....... tarih ve ...... sayılı fatura ile satılmıştır." ibaresinin yazılmasının unutulması iade işleminin yapılmasına,başka bir ifade ile KDV istisnasından yararlanılmasına engel oluşturacak sonuçlar doğurabilmektedir.Bu ibare unutulduğu zaman, yatırım teşvik belgesi sahibi söz konusu makine ve teçhizatı KDV istisnasından yararlanarak başka yerden de tekrar alabilir. Böyle bir durum,işi içinden çıkılmaz hale getirebilir.İade talebi yerine getirilmez.



Anadolumuzda karışık işler için söylenen sözler vardır.



“Hadi bakalım,ayıkla pirincin taşını”. Veya “Birisi bir kuyuya taş atmış 49 akıllı çıkaramamış”



Kaynak: www.MuhasebeTR.com



HİZMET İHRACATINDA KDV İSTİSNASI UYGULAMASI

HİZMET İHRACATINDA KDV İSTİSNASI UYGULAMASI



Tarih: 20.05.2010



Mal ihracatında KDV istisnası uygulamasında pek tereddüt yaşanmazken hizmet ihracında KDV istisnası uygulamasında tereddütler yaşanabilmektedir. Uygulamada yaşanan tereddütlerin temel nedeni, hizmet ihracatının gümrükten geçme gibi bir şarta bağlanamamasından kaynaklanmaktadır.

Konu ile ilgili yasal mevzuat.



KDV Kanunu:11.12.ve 32.madde. Ayrıca aynı kanuna bağlı olarak yayınlanan 17, 26, 30 ve 113 seri numaralı tebliğler.



A-Hizmet İhracatında KDV İstisnası Uygulanabilmesinin Şartları.



1-Hizmet Türkiye’de, yurtdışındaki bir müşteri için yapılmış olmalıdır.



2-Fatura veya benzeri belge yurtdışındaki müşteri adına düzenlenmiş olmalıdır.



3-Hizmetin bedeli döviz olarak Türkiye’ye getirilmelidir.



4-Hizmetten yurtdışında yararlanılmalıdır.



Dört şarttan ilk üç şartın anlaşılmasında ve uygulamasında pek tereddüt yaşanmamaktadır. Ancak, 4.şart olan “Hizmetten yurtdışında yararlanılmalıdır” şartının anlaşılmasında ve uygulamasında ciddi anlamda tereddütler yaşanabilmektedir.



26 ve 30 seri numaralı tebliğlerde verilen örnekler de çoğunlukla bu şartın anlaşılmasına dönüktür. Gerek sözü geçen tebliğler gerekse verilen muktezalar doğrultusunda aşağıdaki örneklerle konuyu açıklığa kavuşturmaya çalışalım.



KDV istisnasında yararlanılabileceğine ilişkin örnekler.



Örnek:1 Almanya'da yerleşik bir firma Türkiye'den beyaz eşya ithal etmektedir. Türkiye'de yerleşik (A) firması da söz konusu beyaz eşyanın temini, kalite kontrolü gibi işleri yabancı firma adına yapmaktadır.



(A) firması, bu hizmetleri ile ilgili olarak yaptığı harcamaları ve komisyon ücretini yabancı firmaya fatura etmekte ve karşılığını döviz olarak Türkiye' ye getirmektedir.



İhraç edilen mal yurt dışında tüketildiğinden, (A) firmasının yaptığı bu hizmet karşılığında aldığı komisyon, hizmet ihracatı istisnası kapsamında değerlendirilecektir.



Örnek:2 Irak'ta yerleşik bir firma sulama projesini üstlenen (A) Türk firması hakkında, (B) Türk danışmanlık firmasından, bu firma ile ilgili olarak yeterlilik araştırmasının yapılmasını istemiştir.



(B) danışmanlık firması bu hizmeti ile ilgili olarak yaptığı harcamaları ve komisyon ücretini yabancı firmaya fatura etmekte ve karşılığında döviz olarak Türkiye’ye getirmektedir.



(A) firmasının hizmetinden yurt dışında faydalanılacağından, (B) danışmanlık firmasının yaptığı bu hizmet karşılığında aldığı komisyon hizmet ihracatı istisnası kapsamında değerlendirilecektir.



Örnek:3 Türkiye'de tam mükellef durumunda olan (X) Mühendislik Ltd. Şti. Ürdün'de bulunan bir firma ile yaptığı anlaşma uyarınca bu firmaya bir tekstil fabrikası projesi çizimini yapmış ve buna ait bedeli T.C. Merkez Bankası aracılığı ile tahsil etmiştir.



Bu proje çiziminde yukarıda belirtilen şartların tümü gerçekleştiğinden, bu hizmet işi, hizmet ihracatı istisnasından yararlanacak ve (X) firması, keseceği faturada katma değer vergisi hesaplamayacaktır.



Örnek:4



Türkiye'de yerleşik olan ve seyahat acenteliği yapan (B) A.Ş. yurt dışında bulunan bir seyahat acentesinin gönderdiği turist grubuna konaklama, tur düzenleme ve yeme-içme hizmeti vermektedir. Bu mükellef, söz konusu hizmeti karşılığında, 15.000 lira para almıştır. Türkiye'deki seyahat acentesi aldığı bu paranın 13.500 liralık kısmını, turist grubunun Türkiye'deki konaklama, yeme-içme gibi masraflarında kullanmıştır. Yaptığı bu masraflardan sonra kendisine 1.500 TL’si kalmıştır.



Bu durumda bu mükellef yabancı seyahat acentesine 1.500 TL’lik hizmette bulunmuştur. Bu hizmetten yabancı seyahat acentesi yararlandığından bu tutara katma değer vergisi uygulanmayacak ve hizmet ihracatı kapsamında işlem yapılacaktır. 13.500.-TL’lik kısım için ise genel esaslara göre KDV hesaplanacaktır.



KDV istisnasından yararlanılamayacağına ilişkin örnekler.



Örnek 1:Yabancı bir firma mallarının pazarlanmasını sağlamak amacıyla Türkiye'de bir büro açmıştır. Bu büro, pazarlama hedeflerini tam olarak tayin edebilmek için satışını yaptığı mallara olan talebin araştırılmasını Türkiye'de yerleşik (A) Danışmanlık firmasına vermiştir.



Bu Danışmanlık firmasının, sözü edilen yabancı firmanın Türkiye'deki bürosuna verdiği hizmet, bu büronun Türkiye'deki faaliyetlerini ilgilendirdiğinden, hizmet, ihracat istisnasından yararlanamayacaktır.



Örnek 2: Türkiye’de yerleşik olan ve aracılık faaliyetinde bulunan (A) Şirketi, Japonya'da yerleşik bir firmanın mallarına Türkiye'de müşteri bulmaktadır.



Bu şirket aracılık faaliyetine ilişkin olarak, faturayı yabancı firma adına düzenlemiş ve hizmet bedelinin Türkiye'ye döviz olarak gönderildiğini döviz alım bordrosu ile tevsik etmiştir. Ancak, adı geçen şirketin yaptığı hizmetten Türkiye'de yararlanıldığından, bu hizmetin ihracat istisnası kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.



Örnek:3 Almanya’da yerleşik (X) firması Türkiye’ye sattığı makinelerin arızalanması halinde tamir edilmesi işini Türkiye’de yerleşik (D) firmasına vermiştir. (D) firması arızalanan makinelerin tamir bedeline ilişkin tutarı (X) firmasına fatura etmekte ve bedelini de Türkiye’ye getirmektedir.



Bu durumda, hizmetten Türkiye’de faydalanıldığından KDV istisnasından yararlanılamayacaktır.



B-HİZMET İHRACATINDA KDV BEYAN DÖNEMİ



KDV Kanunu 113 seri numaralı tebliğ yayınlanıncaya kadar istisnadan fatura düzenlendiği ya da bedelin tahsil edildiği dönemde mi yararlanılacağı konusunda tereddütler vardı. Ancak bu tebliğ İle konu açıklığa kavuşmuştur.



Bu tebliğ hükmüne göre, yurt dışındaki müşteriler için ifa edilen hizmetlerin karşılığı olarak düzenlenen fatura bedelleri, hizmetin ifa edildiği dönemde, bedelin döviz olarak Türkiye'ye gelmesi beklenilmeden ihracat istisnası kapsamında beyan edilecektir.



Ancak, bu şekilde beyan edilen işlemlerle ilgili yüklenilen ve indirim konusu yapılamayan vergilerin iadesi hizmet bedeli döviz olarak Türkiye'ye gelmeden yerine getirilmeyecektir.



DEĞERLENDİRME.



*Yurtdışında yerleşik kişi veya kurumlar için ifa edilen hizmet bedellerinin KDV istisnasından yararlanıp yararlanılamayacağı konusunda bazen duraksamalar yaşanılabilmektedir. Yukarıda aktarılan 4 şartın tamamının aynı anda gerçekleşmesi durumunda istisnadan yararlanılabileceği aksi halde yararlanılamayacağı unutulmamalıdır.



*”Hizmetten yurtdışında yararlanılması” şartını yukarıda örneklerle anlatmaya çalıştım. Genelde duraksamalar bu şartın yerine getirilip getirilmediği konusunda yaşanmaktadır. Bu sebeple her somut olayı kendi içinde değerlendirmek gerekir. Tereddüt halinde idari görüş talep edilmesini tavsiye ederim.

13 Ağustos 2010 Cuma

PERSONELE RAMAZAN PAKETİ VEREN İŞVERENE VERGİ VAR

PERSONELE RAMAZAN PAKETİ VEREN İŞVERENE VERGİ VAR



Tarih: 13.08.2010



I – GİRİŞ



İşyerlerinin, gerek toplu iş sözleşmesi hükümleri gereğince, gerekse bayram, yılbaşı gibi özel günlerde personele yaptığı ayni yardımlar, vergi mevzuatı ve sosyal güvenlik mevzuatı uygulamalarına göre farklılıklar göstermektedir. Bu çerçevede işyerlerinin hangi mevzuata göre nasıl bir uygulama yapacağı ile ilgili hem yasal boyutunun hem de muhasebe kaydının nasıl uygulanacağı ile ilgili açıklamalar yazımızın konusunu oluşturmaktadır.



II- VERGİ KANUNLARINA GÖRE AYNİ YARDIMLAR



GVK 61. maddede, işçiye ayın olarak verilen ekonomik değerlerin ücret sayılacağı, ücretin değer tespitinin hesaplanmasında ise bulunulan yerdeki ortalama perakende fiyatların dikkate alınarak yapılacağı ifade edilmektedir.



Ayrıca KDVK 3/a’ya göre, vergiye tabi malların işletme personeline ücret, prim, ikramiye, hediye, teberru gibi namlarla verilmesi” teslim sayılan koşullar arasında sayılmıştır. Ancak



Katma değer vergisi uygulamasında personele sağlanan menfaatlerden aşağıda sayılanlar KDV’ne tabi tutulmayacak, bunların dışında personele sağlanacak menfaatler KDV’ne tabi olacaktır.



a) Personele işyerinde veya müştemilatında yemek verilmesi,



b) Personele yatacak yer veya konut tahsisi,



c) Personelin toplu olarak işyerine gidip gelmesini sağlamak amacıyla yapılan taşıma hizmetleri,



d) Demirbaş olarak verilen giyim eşyası.



İşletmenin iktisadi faaliyetini yürütebilmesi için yapılan ve işletmede yaratılan katma değerin bir unsuru olan bu masraflar maliyetin bir parçası olduğundan, personele tahsis sırasında vergiye tabi tutulmayacak, bu mal ve hizmetlerin iktisabında yüklenilen vergiler ise genel hükümlere göre indirim konusu yapılabilecektir.



Damga Vergisi Kanunu’nda ise, ücretlerle ilgili bir istisnaya yer verilmemiştir. Bu nedenle, GVK’nda istisna kapsamına girmeyen personele ödenen her türlü ayni ve nakti değerlerin damga vergisine tabi tutulacağı sonucuna varabiliriz.



III-SOSYAL GÜVENLİK KANUNLARINA GÖRE AYNİ YARDIMLAR



5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 80/b maddesinde; ayni yardımların hem sigorta primlerinin hem de işsizlik sigortası primlerinin hesaplanmasında brüt ücrete dahil edilmeyeceği açıkça ifade edilmiştir. Ancak, 80/c maddesinde; ayni yardım amacıyla bile olsa yapılacak nakdi ödemelerin, prime esas kazanca tabi tutulacağı ifade edilmiştir.



IV-AYNİ YARDIMLARIN MUHASEBE KAYDI



%15 Gelir Vergisi dilimine ve %06 Damga Vergisi kesintisine göre, 1.000,00 TL + 180,00 (%18 KDV) hesaplanarak yapılan ayni yardımın muhasebe kaydı aşağıdaki şekilde olacaktır.



KDV dahil tutar 1.180,00 TL net ücret olarak kabul edilip aşağıdaki formüle göre Gelir Vergisi ve Damga Vergisi’nin hesaplanması ile ilgili önce brüt ücreti hesaplayacağız.



Brüt Ücret = Net Ücret / (1 – (Gelir Vergisi Oranı + Damga Vergisi Oranı)



Brüt Ücret = 1.180,00 / (1 – (0,15 + 0,0066) = 1.399,10



Gelir Vergisi = 1.399,10 * 0,15 =209,86



Damga Vergisi = 1.399,10 * 0,0066 = 9,23





Alım Faturasının Muhasebe Kaydı

----------------------------------------------------------- ./. -----------------------------------------------------------



DİĞER STOKLAR 1.000,00

İNDİRİLECEK KDV 180,00

SATICILAR 1.180,00



----------------------------------------------------------- ./. -----------------------------------------------------------







Ayın Olarak Verilen Yardımın Muhasebe Kaydı

----------------------------------------------------------- ./. -----------------------------------------------------------



GİDER HESAPLARI 1.399,10

Brüt Ücretler

DİĞER STOKLAR 1.000,00

HESAPLANAN KDV 180,00

ÖDENECEK VERGİLER 219,10

Gelir Vergisi 209,86

Damga Vergisi 9,23



----------------------------------------------------------- ./. -----------------------------------------------------------



V – SONUÇ



Vergi mevzuatına göre özel günlerde personele yapılan ayni yardımlar KDV dahil tutar, net ücret olarak kabul edilip, bu tutar üzerinden hem Gelir Vergisi hem de Damga Vergisi hesaplanacaktır. Diğer bir ifade ile işçinin kümülatif Gelir Vergisi matrahı ayni yardıma ilave olarak Gelir Vergisi ve Damga Vergisi toplamı kadar artacaktır. Demek ki, işverenin verdiği ayni yardım nedeniyle işçilik maliyeti, yukarıda yapılan hesaplamalar doğrultusunda; ayni yardım, Gelir ve Damga Vergileri toplamı kadar artmış olacaktır. Sosyal güvenlik mevzuatı açısından baktığımızda ise, ayni olarak yapılan yardımların hem sigorta primlerinin hem de işsizlik sigortası primlerinin hesaplanmasında dikkate alınmamakta fakat ayni yardım amacıyla yapılan nakdi yardımların ise hem sigorta primlerinin hem de işsizlik sigortası primlerinin hesaplanmasında dikkate alınması gerektiği sonucuna ulaşıyoruz.

12 Ağustos 2010 Perşembe

Oruc tutan personele verilen erzakın vergisi

Oruc tutan personele verilen erzakın vergisi



|Akşam Gazetesi| |12.08.2010|







Ramazan ayında en çok aldığımız sorulardan biri, oruç tutan personele verilen erzak paketleri ile ilgili oluyor.



İşveren durumundaki okurlarımız ile şirketlerin insan kaynakları ve muhasebe departmanları, oruç tuttukları için öğle yemeği yemeyen personele yiyecek ve içecek maddelerinden oluşan erzak paketi verdiklerini belirtip, verilen erzak paketlerinin maliyet bedellerini gider yazıp yazamayacaklarını ve söz konusu gıda maddelerinin alımında ödenen katma değer vergisini indirim konusu yapıp yapamayacaklarını soruyorlar. Bu defa, sorular gelmeden cevabını yazalım istedik.



Öncelikle, personele verilen erzak bedellerinin gider yazılmasının mümkün olduğunu belirtelim. Ancak oruç tutan personele dağıtılan erzak paketlerini oluşturan yiyecek ve içecek bedellerinin doğrudan gider yazılması mümkün değil. Buna bağlı olarak, yiyecek ve içecek maddelerinin alımında ödenen katma değer vergisinin de indirim konusu yapılması söz konusu değil.

Gider yazmanın belirli usul ve esasları var.



ÜCRET SAYILIYOR

Gelir Vergisi Kanununda ücret, işverene tabi ve belirli iş yerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler olarak tanımlanmış.

Çalışanlara dağıtılan erzak bedeli de, onlara verilen ayın (mal) hükmünde olup, 'ayni ücret' olarak değerlendiriliyor. Bu bağlamda gelir vergisi ve damga vergisine tabi tutulup, ücret olarak gider kaydedilmesi gerekiyor.



VERGİNİN HESAPLANMASI

Vergilendirilecek tutar, personele verilen erzakın katma değer vergisi dahil bedelinin brüt tutarı olacak. Başka bir anlatımla, her bir personele verilen erzakın maliyet bedeli ile katma değer vergisi tutarının toplamı, o personele ödenen ayni ücretin net tutarı sayılacak. Bu net tutar, personelin ücretinin vergilendirildiği vergi oranı esas alınarak brütleştirilecek. Yani, verilen erzakın katma değer vergisi dahil bedelinin brüt tutarı bulunacak.

Bulunan brüt tutar, o ayın ücreti ile birleştirilerek üzerinden gelir vergisi ve damga vergisi hesaplanacak.



SİGORTA PRİMİ

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre, ayni yardımlar sigorta primine tabi olmadığından, personele verilen erzakın maliyet bedeli üzerinden sigorta ve işsizlik sigortası primi kesintisi yapılmayacak, sigorta primi işveren payı da hesaplanmayacak.



YEMEK PARASI VERİLMESİ

Oruç tuttukları için öğle yemeği yemeyen personele yemek parası verilmesi durumunda, nakit olarak ödenen yemek parasının tamamının gelir vergisi ve damga vergisi kesintisine tabi tutulması gerekiyor.

Ayrıca, günlük yemek parasının Sosyal Güvenlik Kurumu'nca belirlenen tutarı aşan kısmı prime tabi. Buna göre nakit olarak ödenen günlük yemek parasının 1,52 TL'si sigorta primine tabi olmayacak, aşan kısım sigorta primine tabi tutulacak.





FATURAYA İTİRAZ SÜRESİ VE ŞEKLİ

FATURAYA İTİRAZ SÜRESİ VE ŞEKLİ



Tarih: 12.08.2010



Ticari yaşamda kullanılan en önemli belgelerden biride faturadır. Pek çok mali uyuşmazlığın nedeni veya çözümü bu mali belgeden kaynaklanmaktadır.



Yapılan ticari işlemin doğuracağı hukuki sonuçlar fatura ile başlar ve fatura ile biter. Kimi zaman alınan mal veya hizmet ile işlemler karşılığında düzenlenen belgelerin bir birleri ile örtüşmediği görülmektedir. Bu gibi durumlarda faturaya yapılacak itiraz ve itirazın şekli önem arz etmektedir. Önem arz eden bu hususları aşağıda kısaca irdeleyelim.



Hangi Durumlarda Faturaya İtiraz Edilir:



Faturada yazılı olan satılan malın ya da yapılan hizmetin tutarına,



Faturada yazılı mal ile teslim edilen malın farklı olması veya



Malın tutarının ya da yapılan hizmet bedelinin yüksek gösterilmesi gibi nedenlerle yapılmaktadır.



Faturaya İtiraz Süresi:



Faturaya itiraz konusunda, Vergi Usul Kanunu’nda herhangi bir hüküm yer almamıştır. Ancak Türk Ticaret Kanunu’nun 23.maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “Bir faturayı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı (içeriği) hakkında bir itirazda bulunmamışsa, münderecatını (içeriğini) kabul etmiş sayılır” hükümde, faturaya mal veya hizmetin alındığı tarihten itibaren 8 gün içerisinde itiraz etme hakkının bulunduğu anlamı çıkmaktadır.



Türk Ticaret Kanunu’nda, “Faturanın düzenlendiği tarihten itibaren” değil, “Faturanın alındığı tarihten itibaren” 8 gün içinde itiraz edilmesinden söz edildiğinden, 8 günlük sürenin hesaplanmasında, faturanın düzenlendiği tarih önem taşımamaktadır.



Kanun koyucunun, faturanın düzenlendiği değil de alındığı tarihi, itirazın başlangıç tarihi olarak belirlemesinin nedeni, geriye doğru 8 günden önceki tarihin yazılması ya da faturanın 8 gün bekletildikten sonra gönderilerek, itiraz hakkının engellenmesine yönelik eylemleri önlemek içindir.



Faturaya tebliğ tarihinden itibaren 8 gün içinde itiraz edilmemiş olması durumunun, sadece o faturanın miktar ve fiyat yönünden kapsamının kabul anlamını taşıdığıdır. Yoksa o faturada yazılı malın alıcıya mutlaka daha önce teslim edilmiş olduğunu göstermez. Satıcının, faturada yazılı malı alıcıya veya kanuni temsilcisine “fiilen teslim ettiğini” ayrıca kanıtlaması zorunludur.



Faturaya İtirazın Şekli



TTK’ nın 23.maddesinin birinci fıkrasın da, “faturaya karsı itiraz” ın ne şekilde yapılacağına dair herhangi bir açıklık yoktur. Ancak, gerek faturanın tebliğinde ve gerekse ona karsı yapılacak itirazda, tebliğ veya itirazın noter aracılığıyla veya iadeli taahhütlü bir mektupla ya da telgrafla yapılması gerekir.



Yukarıdaki açıklamalardan ve dayanağı olan kanun hükümlerinden de fark edileceği üzere, faturaya itirazın alındığı tarihten itibaren 8 gün içerisinde yapılması gerekir. Söz konusu itirazın ne şekilde yapılacağı konusunda Türk Ticaret Kanunu’nda bir hüküm olmamakla birlikte, “ispat kolaylığı” bakımından, itirazın noter kanalıyla ya da iadeli taahhütlü mektupla yapılmasında yarar vardır.



HAMİLİNE ÇEK YAZARKEN AMAN DİKKAT!



5941 sayılı Kanun’la, çek düzenlenmesine, çek kullanımına, çek hamillerinin korunmalarına, çeklerin ve çek defterlerinin içeriklerine ve kayıt dışı ekonominin denetim altına alınmasına ilişkin önemli tedbirler alınmıştır. Ayrıca çeklerin karşılıksız çıkması ve belirlenen diğer yükümlülüklere aykırılık hallerinde ilgililer hakkında uygulanacak yaptırımlar yeniden belirlenmiş bulunuyor.



Kanunla, bir taraftan araştırma, çek hesaplarının açılmasında izlenecek yol ve yöntemleri ve çek defterleri hususunda bankalara yükümlülükler getirirken, çek kullanıcılarına da; çekin düzenlenmesinden, çek hesabı açmaya, çek nüshalarını saklamaya kadar uymaları gereken kurallar yasal düzenlemeyle açıklığa kavuşturulmuş bulunuyor. 5941 Sayılı Kanun ile Bankalara ve Çek Kullanıcılarına getirilen yükümlülükler aşağıdaki gibidir.



Bankalar ;



1) Çek hesabı açtırmak isteyenlerin yasaklı olup olmadıklarını araştırmak,



2) Çek defterlerini bastırmak,



3) Hamilin talepte bulunması halinde karşılığı bulunmayan çek karşılığında kanunen ödemekle yükümlü oldukları miktarı ödemekle yükümlüdürler.



Kullanıcılar;



1) Tacir olan ve tacir olmayan kişiler için aynı çek hesabını ( çek defterini) kullanamayacaklardır. Kanunla getirilen yeni düzenlemeye göre; hamiline düzenlenecek olan çeklerde üzerinde “ hamiline” yazılı matbu çekler kullanılacaktır.



2) Hamiline çek defteri yaprağı kullanmak zorunda oldukları halde, diğer çek defterlerinden hamiline çek kesilmesi halinde bankalar tarafından durumlarının Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulacağını ve aynı şekilde Gelir İdaresi başkanlığına şikayet edileceklerini bilmek durumundadırlar.



3) Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresi içinde ibrazında, çekle ilgili olarak karşılıksız işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında, hamilin şikayeti üzerine, her bir çekle ilgili olarak bin beş yüz güne kadar adli para cezasına hükmolunacaktır.



4) Çek sahibinin tüzel kişi olması halinde, bu tüzel kişinin mali işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesi, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişiler çek karşılığını bankada bulundurmakla yükümlü olacaklardır.



Yeni çek kanunu ile çok önemli düzenlemelerin yapıldığını ve bunların başında da kuşkusuz hamiline çek düzenleme döneminin eskisinden çok ama çok farklı bir yapıya kavuşturulduğunu ifade etmemiz gerekir.



Yasa metninde de yer verildiği üzere bu düzenlemenin özellikle kayıt dışı ekonomi ile mücadelede önemli bir yer tutacağını belirtmemiz gerekiyor.



Tacir tüzel ve gerçek kişilere “ Hamiline Çek “ yazarken aman dikkat diyorum. Çünkü aksi takdirde Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulacağını ve Gelir İdaresi Başkanlığına şikâyet edileceğini ve haklarında inceleme başlatılabileceği hususuna tacir gerçek ve tüzel kişiler önemle dikkat etmelidir.

11 Ağustos 2010 Çarşamba

53 SERİ NUMARALI KDV SİRKÜLERİ KAPSAMINDA İNTERNET ORTAMINDA GÖNDERİLECEK TABLOLAR, YAŞANAN SIKINTILAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

53 SERİ NUMARALI KDV SİRKÜLERİ KAPSAMINDA İNTERNET ORTAMINDA GÖNDERİLECEK TABLOLAR, YAŞANAN SIKINTILAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ



Tarih: 10.08.2010



7.01.2010 tarihinde yayınlan 53 seri numaralı KDV sirkülerinin uygulamaya konulmasından bu yana 5 ayı aşan bir zaman geçmiştir. Sistem hakikaten modern ve reform niteliğindedir. Çağdaş sistemin getirdiğim yenilikler konusunda diyecek hiçbir şeyimiz yoktur. Maliye Bakanlığımızın özverili çalışmaları dolayısıyla sunduğu bu imkanlar mükelleflere ve meslek mensuplarına rahatlama sağlamaktadır.



Buna karşın, KDV iadesi dosyası veya raporu hazırlamak teknik çalışmayı gerektirdiği gibi uzun bir zaman sürecine ihtiyaç vardır. Bilhassa imalatçı olup ta iade isteyen mükellefler açısından durum daha da zordur.



İnternet Vergi Dairesi sistemine konulan yüklenilen KDV listesi, indirilecek KDV listesi,satış faturaları listesi öncelikle ihracat istisnası için tasarlanmış olup, KDV Kanunun 13,14,15,29/2 fıkrası kapsamında alınacak iadeler için sadece örnekler verilmiştir. Bu örneklerde tatmin edici değildir.



İhraç edilen veya yurt içinde KDV Kanunun‘un 8,9,13,14,29 maddeleri kapsamında KDV istisna edilmiş mal ve hizmet tesliminin bünyesine giren malların tedarikçi sıfatıyla alınması halinde bünyeye giren KDV’nin tespiti gayet kolaydır. Buna karşın imal edilerek satılan malın bünyesine giren maliyetlerin tespiti teknik hesaplamalar gerektirmektedir. Bilhassa yüklenilen KDV listesi sıkıntı yaratmaktadır. Yaratmaya devam edecektir.



KDV iadesi risk analiz projesi, sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleme ve kullanma, Ba Bs forumlarının kontrolü, belge basım bilgilerinin araştırılması, gümrük çıkış beyannamelerin de çıkış yapılan malların miktar, kur bazında kontrol ve denetimi gibi bir dizi sistemde kayıtlı veri ambarı bilgileri analizi için uygun olabilir. Ancak, imalat sektöründe yüklenilen KDV yi “ FATURA ‘ya “ odaklandırmak pratik çözüm gibi görülse de teknik alt yapı buna uygun değildir.



İmal edilecek malın bünyesine girecek sarf malzemeleri imalat reçetelerinde belirtilir. Bu reçetelere göre paralandırılır. Maliyet muhasebesi kurallarından yararlanılarak, muhasebe sistemi genel tebliğinde belirtilen hesaplar yardımı ile muhasebeleştirilir. İşletmenin tercihine göre de ortalama maliyet,ağırlıklı ortalama maliyet, lifo, fifo yöntemlerinin biri kullanılarak giren sarf malzemelerinin birim maliyet fiyatları tespit edilir.İmal edilen malın bünyesine KDV harcamalar girdiği gibi KDV siz maliyetlerde girmektedir. Bu kuralları bir kenara bırakarak yüklenilen KDV listelerinin yanlarına ilgili faturanın (E-beyanname kodu olan ) 301-302-308-406-413 gibi kodlardan birini yazılması işi çözecek mi? Akla şu sorular geliyor.



Ayni faturadaki malzemeden hem ihracat için ,hem indirimli orana tabi mal için ,hem diplomatik istisnalar için kullanılmışsa tabloda nasıl gösterilecek? İlgili sarf malzemesine ait miktardan 100 kg ihracat içi, 50 kg indirimli orana tabi mal ve hizmet teslimi için, 75 kg da diplomatik istisna kapsamındaki teslim için kullanılmışsa ve geriye de 500 kg malzeme kalmışsa bunların etkileri tabloda nasıl hissettirilecek?Diğer bir yandan bir malın imali için önerilen reçeteye göre bir çok malzeme ve gider bünyeye girmektedir.Örneğin 17 kg bir teneke peynire süt,kültür,maya,tuz,ambalaj malzemesi, enerji ,işçilik ve v.s.girmektedir.74 ve 76 seri numaralı KDV tebliğ kapsamında pazarlama ve genel yönetim giderlerinden da pay verilebilecektir. Bütün bunların cevabı yüklenilen KDV listelerinde var mıdır?



“İnternet Vergi Dairesine konulan Yüklenilen KDV listesinde yazılı faturalar alt alta dizilmiş biçimsel görüntüden ileri gitmeyen durum arz etmektedir. Aynı faturayı bir daha ki dönem yazmayarak formel bir görüntü yaratıp yüklenilen KDV listeleri hazırlanacaktır. Bu durum olayın gerçek durumunu yansıtmayacaktır.“ İmalat işletmeleri için yüklenilen KDV tablolarının hazırlanmasında başka bir yöntemin geliştirilmesi şarttır. Her ay 200-300 adet fatura bu şekilde sisteme girmek ham maliyetli hem de zaman alıcıdır.Bilgisayar sistemlerinin yeni sisteme uydurulması,yeni eleman istihdamı gibi bir sürü problemi de peşinde getiren YÜKLENİLEN KDV LİSTESİNİN imalatçı işletmeler için önerimiz aşağıdaki gibidir.



İşletmelerin girdileri arasında %1 ,% 8 ,%18 orana tabi alışlar alabilecektir. Bunların bir kısmı (150 HS)direkt ilk madde malzeme bir kısmı (730 Hs) genel üretim girdileri bir kısmı ise 760-770 hesaplarda takip edilen genel yönetim giderleri ve pazarlama giderleri bir kısmı ise 255-254 hesaplarda takip edilen iktisadi kıymet girdileridir. Öncelikle mamulün bünyesine giren 710+720+730 hesapların toplamı (152) mamul maliyeti verecektir. 720 içerisinde KDV siz işçilik giderleri arındırılacaktır. Aylık veya üç aylık üretim miktarını 152 hesabın toplamına böldüğümüzde birim maliyet bulunacaktır Brim maliyet içindeki KDV girdilerini de ayni mantıkla tablo haline getirdiğimizde %1 ,% 8,%18 KDV toplamlarını ayrı ayrı üretim miktarına böldüğümüzde brim KDV tutarını bulacağız.Aylık ve 3 aylık dönem sonunda üretimden satışlar kaç adetse (620 hesap )brim maliyet ve brim KDV ile çarptığımızda dönemin “1.AŞAMA YÜKLENİLEN KDV MATRAHI İLE ,YÜKLENİLEN KDV tutarı bulunacaktır.



Şayet Kurumun tüm satışları ihracat veya indirimli orana tabi satışlarsa veya KDV istisna edilmiş gelirlerden oluşuyorsa teslim hizmet tutarını genel KDV oranını aşmamak kaydıyla ,genel yönetim,pazarlama ,iktisadi kıymet harcamalarından %100 oranında ,KDV ye tabi teslim ve hizmet gelirleri var ise dağıtım anahtarı bulunarak pay verilecektir.2.AŞAMA OLARAK BULUNAN YÜKLENİLEN KDV MATRAHI VE YÜKLENİLEN KDV TUTARI 1.AŞAMA İLE TOPLANIP TOPLAM MATRAH VE KDV BULUNACAKTIR.



Bu kadar önemli çalışma yöntemini nasıl internet ortamına yönlendirebilirsiniz anlamak çok zordur.



Şayet Maliye Bakanlığı üretim işletmelerinin de mutlaka yüklenilen KDV tablolarını internet üzerinden alacağım şeklinde ısrarına devam ederse MALİYET MUHASEBESİNDEN ANLAYAN ve yansıtmaları bilgisayara tanıtacak uzman bir bilgisayar ekibine ihtiyaç vardır. Bu önemli bir programdır. Her bir mamul türü reçetesine göre “GİT” komutu ile “xxxxx “numaralı faturadaki malzemeden 100 kg malzemeyi al ortalama fiyattan paralandır “yüklenilen KDV tablosunun “yyyy “sütüne yüklenilen maliyete yaz % 18 KDV ile çarp yüklenilen KDV sütununa yaz. şeklinde bir program yapılıp imal işletmeleri için ayrı bir tablo oluşturulması gerekir. Stok kartları açılarak daha önce kullanılan faturadan arta kalan malzemeyi (Tercih ettiği maliyet yönetime göre) takibini yapacaktır.Bu durum işletmeler için ayrı bir KDV iadesi bölümünün oluşturulmasına ihtiyaç göstermektedir.Bu da bir maliyettir.



İmalat reçetelerin faturalarla ilişkilendirilmesi pekte koyla bir şey değildir.Yeni bir sistem yaratmanın dezavantajları da vardır.İşin mutfak kısmında da çalışmak önem arz etmektedir.



Diğer bir yandan KDV Kanunun 8,9,11,13,14,15,29/2 maddelerine göre talep edilen iadelerin bir kısmında ve dâhili tevkif at kapsamında teslimlerinin yüklenilen KDV tablosu da yapmaya gerek yoktur.



Örneğin, KDV tevkif atı KDV iadesi tahsil edilemeyen KDV’in geri iadesinden kaynaklanmaktadır. Alınan iade tutarı tevkif edilen KDV miktarını aşamayacaktır. Bu KDV içinde satış karın da KDV si bulunmaktadır.91 seri numaralı KDV tebliğinde hangi amaçla yüklenilen KDV listesinden bahsedilmiştir anlaşılamamıştır.



Açıklamış olduğumuz konular kapsamında,

a)G.Ç.B ihracat için siteme konulan tabloların tüm iade türleri için kullanılması mümkün müdür?

b)KDV Kanunun 29/2 fıkrası mucibi mahsuben iade talepleri için zaman gelmiş ve geçmektedir. İndirimli orana tabi mal ve hizmet teslimleri kapsamında istenecek iadeler için G.Ç.B ihracat için önerilen satış faturaları listesi 99 seri numaralı tebliği de açıklanan satış faturaları listesi için uygulanabilirimi?

c)İmalatçı işletmeler için yüklenilen KDV listesinin fatura odaklı olarak düzenlenmesi amaca matufumdur?Yüklenilen KDV bünyesine stoktan (geçmiş yıldan 2008-2009 hammaddelerden de girmişse ne olacak)

d)Risk analiz projesi kapsamında sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı ve belge düzenleme ve kullanma fiili işleyen mükelleflerin kontrolünden ,çok amaçlı analiz ve değerlendirmeler sonucu elde edilen bilgilerden sonra işleme konulan YMM KDV iadesi raporlarında Yeminli Mali Müşavirlerin müteselsil sorumluluğu ortadan kalkacak mıdır? veya hangi konularda sorumluluğu devam edecektir.?



Sonuç olarak, uygulanmasına yeni başlanılan 53 seri numaralı sirkülerin ortaya koyduğu kıstaslara uymak zaman alacaktır. Aksaklıklar olması mümkündür. Ancak biz uygulamacıların görünen aksaklıkları tespit edip ilgililere anlatmak zorundayız.Çünkü ;uygulamayı yapmayan ,nazariyatçılar bizden destek bekleyeceklerdir.



Kısa zamanda sistemin gözden geçirilmesi ve G.Ç.B (tedarikçiler )ihracat dışında ,diğer iade türleri için(imalatçı ihracatçılar dahil) nasıl bir yöntem izleneceği hususunda somut veriler gerek gerekmektedir.



Sorunların bir an evvel çözülmesi mükellef ve idarenin menfaatine icabıdır

3 Ağustos 2010 Salı

Zamanaşımına yeni düzenleme

Zamanaşımına yeni düzenleme

|Akşam Gazetesi| |03.08.2010|







Zamanaşımı, herhangi bir edim için talepte bulunmanın belirli süreye bağlandığı durumlarda sürenin dolmasını ifade eder. Zamanaşımı, özel hukukta borçlu tarafından ileri sürülmek zorundadır. Vergi hukukunda ise mükellefin başvurusu olmaksızın hüküm ifade eder.



Mükellefle devlet arasında ortaya çıkan borç-alacak ilişkisini sona erdiren sebeplerden birisi de zamanaşımıdır. Zamanaşımına uğramış bir vergi borcu, mükellef tarafından ödenmek zorunda değildir.



Vergi hukukunda iki tür zaman aşımı düzenlenmiştir. Bunlardan ilki, Vergi Usul Kanunu'nda düzenlenen 'tarh ve tebliğ zamanaşımı' diğeri ise Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'da düzenlenen 'tahsil zamanaşımıdır'. Tarh ve tebliğ zamanaşımı, vergi alacağının vergi dairesince bir daha tebliğ ettirebilme yetkisini ortadan kaldırır.



SÜRE GEÇMEKLE BORÇ ORTADAN KALKMAZ

Vergi borçlarının zamanaşımına uğraması konusu kamuoyunda çoğu zaman yanlış değerlendiriliyor. Konu hakkında kulak dolgunluğu düzeyinde bilgiye sahip olanlar, 5 yıl geçtiğinde borcun 'otomatik' olarak ortadan kalktığını sanıyor. Oysa tarh ve tebliğ zamanaşımı bazı sebeplerle durmaktadır.

Zamanaşımının durması, işleyen sürenin bir olay sebebiyle yerinde sayması, sebep ortadan kalkınca kaldığı yerden devam etmesi anlamına geliyor. Zamanaşımını durduran sebeplerden birisi, matrah takdiri için takdir komisyonuna başvurulmasıydı. Bu düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. İptal kararının yürürlüğe girmesi için altı aylık süre verildi. (Anayasa Mahkemesi'nin 15.10.2009 tarih ve E: 2006/124, K:

2009/146 sayılı Kararı; 08.01.2010 tarih ve 27456 sayılı Resmi Gazete)



YENİ DÜZENLEME

İptal kararının ardından gecikmeli de olsa konu, kamuoyunda torba yasa olarak bilinen ve 1 Ağustos 2010 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 6009 sayılı Kanunla tekrar düzenlendi. 1.7.2010 tarihinden geçerli olmak üzere 1.8.2010 tarihinde yürürlüğe giren yeni düzenleme sonrası, Vergi Usul Kanunu'nun 114. maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki gibi oldu:

'Şu kadar ki, vergi dairesince matrah takdiri için takdir komisyonuna başvurulması, zamanaşımını durdurur. Duran zamanaşımı mezkur komisyon kararının vergi dairesine tevdiini takip eden günden itibaren kaldığı yerden işlemeye devam eder. Ancak işlemeyen süre her hal ve takdirde bir yıldan fazla olamaz.'



Yani, takdir komisyonundaki bekleme süresinin zamanaşımına olan etkisine sınır konulmuş oldu. Ayrıca, halen takdir komisyonlarında bulunan dosyalar için de hukuka uygunluğu tartışmalı bir geçici düzenleme yapıldı. Vergi Usul Kanunu'na eklenen geçici 28. maddede yer alan düzenlemenin hukuka uygun olmayan yönlerini başka bir yazımızda ele alacağız.

Geriye dönük olarak 1.7.2010 tarihinden geçerli olmak üzere 1.8.2010 tarihinde yürürlüğe giren geçici düzenlemeye göre;

'1.1.2005 tarihinden önceki dönemlere ilişkin olarak, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce matrah takdiri için takdir komisyonuna sevk edilmiş olup, komisyonca takdir edilen matrah üzerinden 31.12.2012 tarihine kadar tarh ve tebliğ edilmeyen vergiler zamanaşımına uğrar. Bu hüküm, 374. maddede yer alan ceza kesmede zamanaşımı açısından da uygulanır.'

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Vergi incelemelerinde yeni dönem

Vergi incelemelerinde yeni dönem







Torba Kanun ile vergi incelemelerine yönelik oldukça önemli düzenlemeler yapıldı.



Yapılan düzenlemeler, genel itibarıyla vergi incelemelerini daha standardize hale getirmeyi ve koordinasyonu sağlamayı hedefliyor.



Vergi incelemeleri esas itibarıyla mükelleflerin korkulu rüyası. İncelemeye alınan mükellefler bazen oldukça uzun süren bu incelemeler karşısında sıkıntılı zamanlar yaşayabiliyorlar. Ayrıca incelemeye alınanların ilk sorusu genellikle "Neden ben?" şeklinde oluyor. Bazen de aynı mükellefin birden fazla kez incelemeye alınması gibi durumlarla karşılaşılabiliyor. Yeni düzenlemeler bu problemleri aşmayı hedefliyor.



1- Vergi incelemelerine süre sınırlaması



Yasaya göre vergi incelemeleri, tam inceleme yapılması halinde en fazla bir yıl, sınırlı inceleme yapılması halinde ise en fazla altı ay içinde bitirilecek. Ancak makul sebeplerin varlığı halinde bu süre 6 ay daha uzayabilecek. Süre şartı uygulamasının başarılı olması bugünkü şartlarda pek kolay gözükmüyor. Zira vergi inceleme elemanlarının iş yükü oldukça ağır. Özlük haklarının yetersizliği sebebiyle istifaların çokluğu iş yükünü iyice artırıyor, Bu iş yükü hafifletilmedikçe incelemelerin istenilen zamanda bitirilmesi zor gözüküyor.



2- Tebliğe ve sirkülere aykırı rapor yazamama



Yasaya göre vergi inceleme elemanları vergi kanunlarıyla ilgili kararname, tüzük, yönetmelik, genel tebliğ ve sirkülere aykırı vergi inceleme raporu düzenleyemeyecekler. Ancak, bu düzenlemelerin vergi kanunlarına aykırı olduğu kanaatine varırlarsa bu hususu bağlı oldukları birimler aracılığıyla Gelir İdaresi Başkanlığı'na düzenleyecekleri bir rapor ile bildirecek.



Düzenleme özü itibarıyla Maliye Bakanlığı'nın belirli bir hususta tüm birimleriyle tek bir görüşte olmasını hedefliyor gibi gözüküyor. Fakat Sirkülere aykırı rapor düzenlenememesi uygulaması, vergi inceleme elemanlarının yasal yetkilerine yönelik bir kısıtlama gibi gözüküyor. Anayasa göre vergi kanunla koyulur, yine kanunla kaldırılır. Kanunlar vergi inceleme elemanlarına yazdıkları Raporlar ile ek vergi tarhiyatı yapma yetkisi veriyor.



Sirküler ise belirli bir hususta Gelir İdaresi Başkanlığı'nın görüşünü yansıtıyor. Yani yasa hükmü değil. Sadece bir görüş. Yeni yasa hükmüne göre, vergi inceleme elemanı sirkülerde belirtilen görüşe katılmayıp, yasanın kendisine verdiği hakkı kullanarak ek vergi tarhiyatı yapmak istediğinde ne olacak? Yeni yasa düzenlemesine göre sirküler (yasa değil), yasanın önüne geçmiş olacak. Yani vergi inceleme elemanı sirkülere aykırı rapor yazamayacak, kanuni hakkını kullanamayacak. Düzenleme bu açıdan tartışmaya açık gözüküyor.



3- Rapor Okuma Komisyonları yasal statüye kavuşuyor



Vergi inceleme elemanlarının yazdıkları raporlar, işleme konmadan önce, kıdemli ve bilgili "Üstatlar"ın oluşturduğu Rapor Okuma Komisyonları'nca okunur ve varsa hatalar giderildikten sonra vergi dairelerine gönderilerek işleme konulur. Yeni kanun, Rapor Okuma Komisyonları'nın ne şekilde oluşturulacağına ve nasıl çalışacağına yönelik düzenlemeler içeriyor. Esasen bu düzenlemeler mevcut durumun yasa hükmü haline getirilmesinden başka bir şey değil.



4- Vergi İnceleme ve Denetim Koordinasyon Kurulu



Maliye Bakanlığı bünyesinde 4 ayrı birim (Maliye Müfettişleri, Hesap Uzmanları, Gelirler Kontrolörleri ve Vergi Denetmenleri) vergi incelemesi gerçekleştirdiği için bu birimlerin koordineli çalışması oldukça önem arz ediyor.



Yasa ile bakanlığın vergi inceleme ve denetim amaçlarına ulaşmasını sağlamak, vergi inceleme ve denetimleri ile raporlamaya ilişkin standart, ilke, yöntem ve teknikleri geliştirmek, inceleme ve denetim rehberleri hazırlamak, vergi incelemesi yapmaya yetkili olanların uyacakları etik kuralları belirlemek, vergi inceleme birimleri arasında koordinasyonu, bilgi akışını ve uygulama birliğini temin etmek gibi sebeplerle Vergi İnceleme ve Denetim Koordinasyon Kurulu adı altında bir kurul oluşturuyor. Kurulun başkanı Maliye Bakanı, veya tevkil ederse müsteşar olacak. Kurul üyeleri, vergi inceleme birimlerinin başkanları olacak. Kurul vergi denetim planını ve standartları belirleyecek. Yani vergi incelemeleri politikasına bu kurul yön verecek.