29 Nisan 2011 Cuma

Kasa Ve Ortaklar Cari Hesabı İçin Torba Yasadan Yararlanan Mükellefleri Bekleyen İki Büyük Tehlike

Kasa Ve Ortaklar Cari Hesabı İçin Torba Yasadan Yararlanan Mükellefleri Bekleyen İki Büyük Tehlike

I- GİRİŞ Bilindiği üzere 25.02.2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve kamuoyunda Torba Yasa olarak bilinen 6111 Sayılı Kanun ile mükelleflere 31.12.2010 tarihi itibariyle kayıtlarda yer aldığı halde işletmede bulunmayan kasa ve ortaklardan alacaklar tutarları için %3 vergi ödenmek suretiyle kayıtların düzeltilmesi imkânı sağlanmıştır.

Bu kapsamda söz konusu Kanunun 11. maddesi 2 inci fıkrasında yer alan düzenlemeye göre bilanço esasına göre defter tutan kurumlar vergisi mükellefleri, 31.12.2010 tarihi itibariyle düzenlenen bilançolarında görülen ancak gerçekte var olmayan kasa mevcutları ve işletmenin esas faaliyet konusu dışındaki işlemleri için ortaklardan alacaklı bulunulan tutarlar ile ortaklara borçlu olunan tutarlar arasındaki net alacak tutarını 31 Mayıs 2011 tarihine kadar vergi dairelerine beyan etmeleri ve beyan edilen bu tutar üzerinden %3 oranında hesaplanan vergiyi ödemeleri şartıyla kayıtlarını düzeltebileceklerdir.

Ancak bahse konu düzenlemenin cazibesine kapılarak bu uygulamadan yararlanan mükelleflerin birçoğunun atladığı ve ileride kendileri için büyük vergisel risk doğuracak olan iki husus bu yazımızın konusunu oluşturmaktadır.

II- ORTAKLARDAN ALACAKLAR HESABI BAKİYESİNİ TORBA YASADAN YARARLANARAK GİDER YAZAN FİRMALARA BORÇ VEREN GRUP FİRMALARIN ORTAKLARA BORÇLAR HESABINDA YER ALAN TUTARLARI GELİR YAZMA

6111 Sayılı Kanun uygulaması hakkında açıklamaların yer aldığı 1 Seri No’lu Genel Tebliğ’in VII-C/3 bölümünde bilançoda görülmekle birlikte işletmede bulunmayan ortaklardan alacaklar hakkında Kanun hükümlerinden yararlanılması halinde yapılacak muhasebe kayıtlarına yer verilmiştir.

Örneğin; (X) Limited Şirketi ile (Y) Limited Şirketi ortaklık yapıları benzer grup şirketler olup, (X) Limited Şirketi herhangi bir mal veya hizmet alışverişine dayanmaksızın (Y) Limited Şirketi’ne zaman zaman borç para vermektedir. Bu çerçevede (X) Limited Şirketi’nin 31.12.2010 tarihi itibariyle (Y) Limited Şirketi’nden olan alacaklarını izlediği ortaklardan alacaklar hesabında yer alan 150.000 TL’lik tutar için 6111 sayılı Kanundan yararlanmaya karar verdiğinde beyan tarihi itibariyle X) Limited Şirketi ile (Y) Limited Şirketi’nin yapması gereken yevmiye kayıtları ve bu kayıtların doğurabileceği vergisel neticeler aşağıdaki gibi olacaktır.



A- ALACAKLI (X) LİMİTED ŞİRKETİ’NİN YEVMİYE KAYITLARI;

______________________________ /_________________________________________

689 DİĞER OLAĞANDIŞI GİDER VE 150.000,00

ZARARLAR

(6111 sayılı Kanunun 11/2 Maddesi)

(Kanunen Kabul Edilmeyen Gider)



131 ORTAKLARDAN ALACAKLAR 150.000,00

_____________________________ /___________________________________________



- % 3’lük verginin muhasebeleştirilmesine ilişkin yevmiye kaydı:



______________________________ /__________________________________________

689 DİĞER OLAĞANDIŞI GİDER VE 4.500,00

ZARARLAR

(Kanunen Kabul Edilmeyen Gider)



360 ÖDENECEK VERGİ VE FONLAR 4.500,00

_______________________________ /___________________________________________



- Bilançoda görülmekle birlikte işletmede bulunmayan ortaklardan alacaklardan kaynaklanan giderlerin nazım hesaplara (kanunen kabul edilmeyen gider olarak) kaydı:



________________________________/___________________________________________

950 KANUNEN KABUL EDİLMEYEN 154.500,00

GİDERLER



951 KANUNEN KABUL EDİLMEYEN 154.500,00

GİDERLER ALACAKLI HESABI

______________________________/______________________________________________



B- BORÇLU (Y) LİMİTED ŞİRKETİ’NİN YEVMİYE KAYITLARI VE OLASI VERGİSEL RİSK;

(X) Limited Şirketi’nin yukarıda açıkladığımız 6111 sayılı Kanunun 11/2. Maddesi hükmünden yararlanmasının işlemin diğer bir tarafı olan ve (X) Limited Şirketi’ne 31.12.2010 tarihi itibariyle 150.000 TL borcu bulunan (Y) Limited Şirketi için doğuracağı vergisel sonuçlar ve yapması gereken yevmiye kayıtları ise şu şekilde özetlenebilir.

Bilindiği üzere temel muhasebe mantığı çerçevesinde 6111 sayılı Kanunun 11/2. Maddesi hükmünden yararlanan (X) Limited Şirketi’nin 31.12.2010 tarihi itibariyle 131- Ortaklardan Alacaklar hesabında yer alan tutar aynı zamanda borçlu taraf olan (Y) Limited Şirketi’nin 331-Ortaklara Borçlar hesabında yer alan tutardır. Bu durumda 6111 sayılı Kanunun 11/2. Maddesi hükmü çerçevesinde alacağını kanunen kabul edilmeyen gider olarak kayıtlarından çıkaran (X) Limited Şirketi’nin aksine bu işlem sonucunda (X) Limited Şirketi’ne olan 150.000 TL borcundan kurtulan (Y) Limited Şirketi için aynı tutarda kurumlar vergisine tabi tutulması gereken bir gelir doğmuş olacak ve bahse konu gelirin aşağıdaki şekilde muhasebeleştirilmesi gerekecektir.

________________________________/___________________________________________

331 ORTAKLARA BORÇLAR 120.000,00

679 DİĞER OLAĞANDIŞI GELİR 120.000,00

VE KARLAR

________________________________/___________________________________________



Konuya bir başka açıdan bakacak olursak, (Y) Limited Şirketi söz konusu tutarı doğrudan gelir yazması yerine üç yıllık vergi ertelemesi imkânından yararlanmak amacıyla vazgeçilen alacak olarak kayıtlara alması da alternatif bir yol olarak düşünülebilir. Bilindiği üzere vazgeçilen alacakların gelir yazılma prosedürüne ilişkin olarak yasal düzenleme Vergi Usul Kanun’un 324. maddesinde ifade edilmiş olup, söz konusu madde de, “Konkordato veya sulh yoluyla alınmasından vazgeçilen alacaklar, borçlunun defterlerinde özel bir karşılık hesabına aktarılır. Bu hesabın muhteviyatı alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan başlayarak üç yıl içinde zararla itfa edilmediği takdirde kâr hesabına naklonulur” hükmü yer almaktadır. Dolayısıyla bir alacağın vazgeçilen alacak olarak değerlendirilebilmesi, söz konusu alacağın alacaklısı tarafından konkordato ya da sulh yoluyla tahsilinden vazgeçilmesine bağlıdır. Konkordato, ödeme kabiliyeti azalan bir borçlunun alacaklıları ile anlaşmak suretiyle borcundan kısmen kurtulmasıdır. Konkordato sözleşmesi ticaret mahkemesinin tasdikine tabi olduğundan dolayı, söz konusu sözleşmenin inandırıcılığından ve resmi bir evrak olarak sayılmasında kanunen herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.

Buna karşılık alacaklı tarafın alacağından sulh yoluyla vazgeçilmesinde ise, söz konusu sulhnamenin inandırıcılığı ve ispatı açısından gerekli olan düzenlemelere 284 Seri No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nde yer verilmiştir. Söz konusu Tebliğ’de yapılan düzenleme ile, alacaklı ile borçlu arasında düzenlenecek olan sulhnamenin herhangi bir muvazaa içermemesi ve noter huzurunda yapılması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla bu şartları taşıyan sulhnamelere bağlı olarak alacaklının tahsilinden vazgeçtiği tutarlar ile ilgili olarak, borçlu taraf vazgeçilen alacak hükümleri çerçevesinde hareket edebilecektir.

Buna göre gerek konkordato gerekse sulh yoluyla alacaklısı tarafından tahsilinden vazgeçilen alacak tutarının, borçlunun yasal defterlerinde özel bir fon hesabında 3 yıl süre ile tutulması gerekmektedir. Söz konusu fon hesabında tutulan tutarı borçlu 3 yıl içerisinde zararla itfa etmek zorundadır. 3 yılın sonunda söz konusu tutarı zararla itfa edemediği durumda ise, zarar ile itfa edilemeyen kısmı kâr/gelir olarak yazmak zorundadır.

Bu noktada yukarıda yer alan (Y) Limited Şirketi’nin 331-Ortaklara Borçlar hesabında kayıtlı olan tutarının vazgeçilen alacak sayılması halinde Vergi Usul Kanununun 324. maddesinde belirtildiği gibi özel bir fon hesabına alınması ve üç yılın sonunda zarar ile itfa edilmezse kar/gelir olarak yazılarak vergilendirilmesi gerekmektedir. Bu durumda yapılacak muhasebe kaydı aşağıdaki gibidir.

_____________________________/________________________________________

331 ORTAKLARA BORÇLAR 120.000,00



549 ÖZEL FONLAR 120.000,00

(VAZGEÇİLEN ALACAK)

______________________________/_________________________________________



Tüm bu açıklamalar ışığında 6111 Sayılı Kanundan yararlanılarak 131-Ortaklardan Alacaklar hesabının kapatılması halinde borç veren taraf açısından bu tutarın 6111 sayılı Kanununda aksine bir düzenleme yer almadığından hareketle kurumlar vergisine tabi bir gelir olduğu tartışmasız iken, bu gelirin vazgeçilen alacak kapsamında 3 yıllık vergi ertelemesi uygulamasından yararlanıp yararlanamayacağı hususunun çıkarılacak bir genel tebliğ veya sirkülerle açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

Son olarak yukarıda açıkladığımız işlemin Maliye Bakanlığı Denetim Elemanlarınca yapılacak olan vergi incelemelerinde Kurumlar Vergisi Kanunu’nun transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı sayılarak cezalı tarhiyat gerekçesi olabileceği hususu da bir başka vergisel risk olarak karşımıza çıkmaktadır.





III -ORTAKLAR CARİ VE KASA HESABI İÇİN TORBA YASADAN YARARLANAN MÜKELLEFLERİN KAMU İHALLERİNDE RASYO ENGELİNE TAKILMA RİSKİ

Bilindiği üzere kamu ihalelerine giren firmaların ticari mevcudiyetlerini sürdürebilmesinin olmazsa olmaz şartlarından birisi de kamu ihale mevzuatı çerçevesinde uygulamaya konulan asgari rasyo oranlarının üzerinde rasyo değerlerine sahip olunmasıdır. 6111 Sayılı Torba yasa kapsamında fiktif mahiyetteki ortaklar cari ve kasa tutarlarını düzelten mükellefler için bir diğer önemli risk özellikle inşaat-taahhüt sektöründe faaliyet gösteren ve ihaleye giren firmaların finansal rasyolarında ortaya çıkabilecek olumsuzluklardır.

Şöyle ki; torba yasa öncesinde bilançoda görülmekle birlikte gerçekte var olmayan kasa ve ortaklardan alacaklar tutarları fiktif olup olmadığına bakılmaksızın dönen varlıklar arasında yer almakta ve şirket rasyolarının istenilen düzeyde olmasını sağlamaktayken yasa kapsamında kasa ve ortaklardan alacaklar tutarlarının düzeltilerek gider yazılması halinde şirket rasyolarının bozulması ve ihale yeterlik şartlarının sağlanamaması riski söz konusu olabilecektir.

Konuyu bir örnekle açıklayacak olursak; (C) İnşaat Taahhüt Limited Şirketi’nin 31.12.2010 itibariyle hazırlanan bilançosunun;

100- Kasa hesabında 525.000 TL,

131- Ortaklardan Alacaklar hesabında ise 1.000.000 TL bulunmaktadır.

Bu tutarların da dahil olduğu dönen varlıklar toplamı ise 2.580.000 TL’dir.

Söz konusu işletmenin kısa vadeli yabancı kaynaklar toplamı ise 2.200.000 TL’dir.

İhale başvurularında en çok kullanılan rasyolardan olan cari oran Dönen Varlıklar / Kısa Vadeli Yabancı Kaynak olarak hesaplanmaktadır.

Buradan hareketle söz konusu işletmenin torba yasanın ortaklar cari ve kasa ile ilgili hükümlerinden yararlanmadan önce cari oranı 1,17 ( 2.580.000 / 2.200.000 ) olup geçerli ihale mevzuatına göre bu rasyo yeterli olduğundan bu yönüyle ihaleye girmesine engel bir durum bulunmamaktadır.

(C) İnşaat Taahhüt Limited Şirketi’nin fiktif mahiyetteki kasa ve ortaklardan alacaklar hesabı için torba yasadan toplam 1.500.000 TL tutarında yararlanıldığı varsayıldığında kasa hesabı 25.000 TL’ye düşmüş, ortaklardan alacaklar hesabı ise sıfırlanmış olacaktır. Buna göre şirketin dönen varlık tutarı 1.080.000 TL’ye cari oranı ise 0,49’a ( 1.080.000 / 2.200.000 ) düşmüştür ki, bu oran hali hazırda geçerli kamu ihale mevzuatı hükümleri çerçevesinde örnekteki şirketin kamu ihalelerine girememe sonucunu doğurabilecektir.

Benzer bir durum şirketlerin kredibilitesi açısından da geçerlidir. Daha önce de açıkladığımız üzere kanun kapsamında düzeltilen ortaklardan alacaklar ve kasa bakiye tutarları 689- Diğer Olağan Gider ve Zararlar hesabına kaydedilmektedir. Dolayısıyla şirket bilançolarında kasa veya ortaklardan alacaklar hesabı için 6111 Sayılı Kanun kapsamında yapılan düzeltme tutarı kadar gider yazılmakta, bu durum mükellef şirketin kredibilitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Her ne kadar zarar yazılan bu tutar daha sonra kanunen kabul edilmeyen gider olarak matraha ilave oluyorsa da bu durum sadece mali karı etkilemekte, bankalar ve kredi sağlayan kuruluşların kredi verirken dikkate aldıkları; bilanço ve gelir tablosunda yer alan ticari kar rakamının gider yazılan tutar kadar düşüş göstereceği gerçeğini değiştirmemektedir.

Buradan anlaşılacağı gibi torba yasa kapsamında kasa ve ortaklar cari hesaplarının düzeltilmesi işleminin 2011 yılı dönem karını ve rasyoları olumsuz yönde etkileyeceği muhakkaktır.

6111 Sayılı Kanunun getirmiş olduğu en önemli avantajlardan biri olan bilançoda yer aldığı halde işletmede bulunmayan yani fiktif nitelikteki kasa ve ortaklardan alacaklar tutarlarının düzeltilmesi olmakla birlikte bu işlemin, bilanço ve gelir tablosunda yer alan ticari kar rakamının gider yazılan tutar kadar düşüşüne, bu durumunda hem ihalelere giren inşaat-taaahüt firmalarının rasyo yeterliklerine hem de banka ve kredi kuruluşları nezdindeki kredibilitelerine olumsuz etki yapabileceği unutulmamalıdır.

Aynı düzenlemeden yararlanan mükelleflerden alacaklı olan mükellefleri ilgilendiren bir diğer vergisel risk ise 6111 Sayılı Kanundan yararlanılarak 131-Ortaklardan Alacaklar hesabının kapatılması halinde borç veren taraf açısından bu tutarın 6111 sayılı Kanununda aksine bir düzenleme yer almadığından hareketle kurumlar vergisine tabi bir gelir olarak vergilendirme zorunluluğunun ortaya çıkması olmaktadır.

Bu durumdaki mükelleflerin ortaklara borçlar hesabındaki tutarları 679- Diğer Olağandışı Gelir ve Karlar hesabı aracılığıyla kurumlar vergisi matrahına dahil etmeleri esas olmakla birlikte, söz konusu tutarların vazgeçilen alacak kapsamında olup olmadığının idarece değerlendirilerek bu konuda bir düzenleme yapılması uygun olacaktır.

Kaynak: www.MuhasebeTR.com



28 Nisan 2011 Perşembe

2011 Yılı Birinci Geçici Vergi Döneminde Uygulanacak Yeniden Değerleme Oranı % 2,34 Olarak Tespit Edilmiştir

2011 Yılı Birinci Geçici Vergi Döneminde Uygulanacak Yeniden Değerleme Oranı % 2,34 Olarak Tespit Edilmiştir.





26.04.2011 tarih ve KVK-19/2011-1 / Yatırım İndirimi – 13 Sayılı 19 Seri No.lu 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu Sirküleri’nde; 2011 yılı birinci geçici vergi döneminde uygulanacak yeniden değerleme oranı % 2,34 (yüzde iki virgül otuzdört) olarak tespit edilmiştir.



T.C.

MALİYE BAKANLIĞI

Gelir İdaresi Başkanlığı

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu Sirküleri/19

Konusu :Geçici Vergi Dönemlerinde Yeniden Değerleme Oranı



Tarihi : 26.04.2011



Sayısı : KVK-19/2011-1 / Yatırım İndirimi - 13



İlgili olduğu maddeler : Vergi Usul Kanunu Mükerrer Madde 298 Gelir Vergisi Kanunu Geçici Madde 69



İlgili olduğu kazanç türleri : Ticari Kazanç, Zirai Kazanç



213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesinin (B) fıkrasına istinaden yıllık olarak hesaplanan ve Bakanlığımızca ilan edilen yeniden değerleme oranına, vergi kanunlarından kaynaklanan nedenlerden dolayı geçici vergi dönemlerinde de ihtiyaç duyulmaktadır.

2011 yılı birinci geçici vergi döneminde uygulanacak yeniden değerleme oranı % 2,34 (yüzde iki virgül otuzdört) olarak tespit edilmiştir.

Duyurulur.

Mehmet KİLCİ

Gelir İdaresi Başkanı



27 Nisan 2011 Çarşamba

İşletme defteri kalkıyor mu?

İşletme defteri kalkıyor mu? / Prof. Dr. Şükrü Kızılot

KİMSE farkında değil ama yüz binlerce vergi mükellefini ilgilendiren önemli bir gelişme var.



Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun “muhasebe uygulamaları” ile ilgili maddeleri, 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren yürürlüğe giriyor. Bu maddeleri dikkatle incelediğimizde, tutulacak defterler arasında, eski Ticaret Kanunu’nda yer alan işletme defterine yer verilmiyor. Konu son derece önemli ve hassas.



Şu aşamada Vergi Usul Kanunu’nda bir değişiklik yapılmadı ama 2013’e kadar yapılmayacağı anlamına gelmiyor.



Yeni Türk Ticaret Kanunu ile Türkiye Muhasebe Standartları arasında tam bir uyum sağlandı. Bu olumlu bir sonuç. Aynı uyumun Vergi Usul Kanunu ile de sağlanması gerekiyor.

Kaynak: Hürriyet Gazetesi



26 Nisan 2011 Salı

Matrah artırımı KDV iadesini de kolaylaştıracak

Matrah artırımı KDV iadesini de kolaylaştıracak

KDV bir malın üretilmesinden nihai tüketiciye ulaşıncaya kadar geçirdiği her evrede hesaplanan bir vergidir. Her aşamada hesaplanan bu vergiler toplamı nihai tüketiciden tahsil edilir.



Mükellefler bu vergileri yük olarak algılamasın, maliyetler şişmesin diye tahsil ettikleri KDV ile ödedikleri KDV'yi birbirinden mahsuplaştırır. Geriye ödenecek bir rakam kalırsa vergi dairesine öderler. Ancak ihracat, indirimli oran gibi bazı durumlarda KDV tahsil edilememiş veya çok az tahsil edilmiş olabiliyor. Bu gibi hallerde mükellefler aldıkları mal veya hizmetler için ödedikleri (yüklendikleri) KDV'leri tahsil edecekleri KDV'den mahsup edemiyor, dolayısıyla da mükellefi olmadıkları vergiyi yüklenmek zorunda kalıyor. İşte bu gibi vergiden istisna satışlarda yüklenilen verginin, vergi dairesince iade edilmesi yoluna gidiliyor. Ancak iade işlemlerinin sürati mükellefler için çok büyük önem arz ediyor. Sermaye temininin zor ve pahalı olduğu bir ortamda devletten alacağı iade ile kendini finanse eden mükellefler, bu iadeyi en hızlı bir şekilde almak için çaba sarf ederken, vergi dairesi de haksız ve yersiz iade vermemek için kılı kırk yararak araştırmalar yapıyor. İdare, tüm işlemleri düzgün olan ve belirli ciro, çalışan sayısı gibi kriterleri taşıyan mükelleflere hızlı sistemi sayesinde anında iade yapabiliyor. Fakat daha önce hakkında olumsuz tespitler bulunan mükelleflere de ağır şartlarla iade yapma yoluna gidiyor. Başka bir ifade ile hakkında herhangi bir olumsuz tespit bulunmayan mükellef, iade işlemlerinde genel esaslara tabi tutulurken, sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge (SMİYB) düzenleme veya kullanma fiili ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgisi bulunan mükelleflerin iade talepleri özel esaslara göre yerine getiriliyor.



DÖRT KAT TEMİNAT



Özel esaslara tabi tutulan mükelleflerin nakden veya mahsuben iade talepleri dört kat teminat karşılığında, teminat gösterilmemesi halinde münhasıran vergi inceleme sonucuna göre yerine getiriliyor. Vergi incelemeleri uzun ve ayrıntılı yapıldığı için ya iade istendiği zamanda alınamıyor ya da beklenen iade tutarından düşük bir iade yapılıyor.



İade talepleri özel esaslara göre yerine getirilecek mükellefler kapsamına şu durumdakiler dahil ediliyor:



Sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenledikleri ya da kullandıkları konusunda haklarında rapor bulunan mükellefler, bu mükelleflerin raporun ait olduğu dönemdeki ortakları ve kanuni temsilcileri ile bunların kurdukları veya ortak oldukları şirketler ve rapor bulunanlardan mal alanlar,



Haklarında rapor olmamakla birlikte olumsuz tespit bulunan [SMİYB düzenledikleri ya da kullandıkları, adreslerinde bulunmadıkları, mücbir sebep sayılan haller dışındaki sebeplerle defter ve belgelerini ibraz etmedikleri veya birden fazla döneme ilişkin olarak KDV beyannamesini (süresinden sonra verilenler hariç) vermedikleri hususunda tespit bulunanlar] veya bu tespitler sebebiyle incelenmesi istenilenler ile bunlardan mal alanlar,



Kendileri hakkında KDV açısından ihtiyati tahakkuk ve ihtiyati haciz uygulananlar,



İşletme kapasitesi ile iş hacmi arasında bariz nispetsizlik bulunanlar.



6111 sayılı vergi affı kanununda yer alan matrah artırımına başvuran mükelleflerden bazıları özel esaslardan genel esaslara dönüş yapabilecek. Böylece daha düşük teminatla veya yeminli mali müşavir raporu ile iade alma imkânı elde etmiş olacaklar. Getirilen düzenlemeyle, mükelleflere KDV artırımında bulunmaları halinde, kanunun sağladığı diğer imkânlara ek olarak, özel esaslar kapsamından çıkma imkânı sağlanıyor. Bu haktan sahte belge düzenleyenler faydalanamıyor. Zaten sahte belge düzenleyenler, matrah artırımından da faydalanamıyor.



Geçen hafta yayımlanan tebliğe göre, Aralık 2009 ve öncesi vergilendirme dönemlerine ilişkin olarak haklarında 'sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge' kullanma, beyanname vermeme, adresinde bulunamama, defter ve belge ibraz etmeme gibi olumsuz tespitler bulunan ve bundan dolayı özel esaslara tabi olan mükellefler 2006, 2007, 2008 ve 2009 takvim yıllarında faaliyette bulundukları dönemlerin tamamına ilişkin olarak KDV artırımında bulunurlarsa vergi iadeleri genel esaslara göre yapılacak. Tabii ki bunun gerçekleşmesi için artırım tutarlarının tamamı ödenmeli veya teminat gösterilmeli.



Sahte fatura düzenleyenler faydalanamıyor



Mükelleflerin kendileriyle ilgili olumsuz rapor veya tespit bulunmamakla birlikte alım yaptıkları mükellefler ile daha alt safhalarda yer alanlarla ilgili olumsuz rapor veya tespit bulunduğu için özel esaslara alınmışlarsa, sadece alım yaptıkları dönemleri içeren takvim yılı itibarıyla KDV artırımında bulunmaları yeterli olacak. Bu durumdaki mükellefler ilgili yılda matrah artırımına başvurur ve çıkan verginin tamamını öderse (veya teminat gösterirse) genel esaslara dönebilecek. Ancak haklarında 'sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge' düzenleme ve kullanma raporu bulunduğu, bu belgeleri düzenlediğine ilişkin rapor bulunmamakla beraber bu yönde tespit bulunduğu ve işletme kapasitesi ile iş hacmi arasında açık nispetsizlik tespit edildiği için özel esaslara tabi tutulan mükellefler yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde başvuru yapsa bile genel esaslara dönemeyecek. Bu durumdaki kişilerin genel esaslara dönebilmeleri için haklarında tanzim edilen rapor ve tespitleri mahkeme yoluyla iptal ettirmeleri, olumlu tespitleri ihtiva eden yeni bir rapor tanzim edilmesi gerekiyor.

Kaynak: Zaman Gazetesi

22 Nisan 2011 Cuma

Naylon fatura düzenleyenlerin affedilmesi söz konusu değil

HABER



Şimşek: “Naylon fatura düzenleyenlerin affedilmesi söz konusu değil"

20 Nisan 2011 Çarşamba

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, KDV iadelerinde özel esaslara göre takip sistemini yeniden düzenleyen tebliğ ile naylon faturacıların affedilmesinin kesinlikle söz konusu olmadığını söyledi.





Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, KDV iadelerinde özel esaslara göre takip sistemini yeniden düzenleyen tebliğ ile naylon faturacıların affedilmesinin kesinlikle söz konusu olmadığını söyledi.

Şimşek, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Başbakanlığa gönderilen KDV Genel Tebliği ile, son 4 yıl için KDV artırımına gitmeleri halinde daha önce KDV iadelerinde özel esaslara göre takip edilen mükelleflere genel esaslara geçme hakkı tanındığını bildirdi. Bunun naylon faturacılara yönelik bir af olmadığının altını çizen Şimşek, "Naylon fatura düzenleyenler hiç bir şekilde bu haktan yararlanamayacak. Biz yeni düzenlemeyle naylon faturaları bilmeden kullanan mükellefler lehine bir kolaylık sağlıyoruz. Naylon fatura düzenleyenler bundan sonra da özel esaslara tabii olmaya devam edecek" dedi.

-SANAYİCİ VE İHRACATÇIYA DA KOLAYLIK-

Maliye Bakanı Şimşek, KDV Genel Tebliğinin KDV iadeleriyle ilgili sağlayacağı kolaylığın sadece yanıltıcı belgeyle ilgili olmadığını, beyanname vermediği adreste bulunamadığı, defter ve belgelerini ibraz etmediği için özel esaslara göre takip listesine giren mükellefleri de yakından ilgilendirdiğini ifade etti.

Bu durumdaki mükelleflerden mal alan sanayici ve ihracatçıların da bu durum nedeniyle KDV iadelerinde büyük sıkıntı yaşadığını kaydeden Şimşek, şöyle devam etti: "Düzgün çalışan sanayici ve ihracatçımız, adreste bulunmadığı, beyanname vermediği ya da belge ibraz etmediği için özel esaslar kapsamına giren mükelleflerden mal aldığında KDV iadelerinde sıkıntıyla karşı karşıya kalıyordu.

Yeni düzenlemede bu sıkıntıları da ortadan kaldırmayı amaçladık. Tebliğle getirilen hak, düzgün çalışan çok sayıdaki ihracatçı ve sanayicimizi de rahatlatacak. Matrah artırımı yoluyla daha önce ağırlaştırılmış özel esaslara göre takip edilen çok sayıdaki mükelleflerimiz genel esaslara tabii olacak.

Bilindiği gibi risk analizine dayalı denetim modeline geçiyoruz. Bu model öncesi böyle bir düzenleme mükelleflerimiz için de bir fırsattır."



Ek Mali Tabloların

Ek Mali Tabloların



Kurumlar Vergisi Kanunu uyarınca mükellefler, bir önceki yılın kurum gelirleri için 25 Nisan’a kadar beyanname vermek zorundalar. Ancak söz konusu tarihin hafta sonuna denk gelmesi halinde, takip eden ilk iş günü son gün olarak kabul edilmektedir. Tahakkuk eden kurumlar vergisi 30 Nisan akşamına kadar ödenmesi gerekmektedir. 30 Nisan bu yıl hafta tatiline denk gelmesi sebebiyle Kurumlar vergisi ödemeleri 2 Mayıs Pazartesi akşamına kadar yapılabilecektir.



Bilindiği gibi Kurumlar Vergisi Beyannamesi ile birlikte; bilanço ve gelir tablosunun karşılaştırmalı ve dipnotlu verilmesi istisnasız her mükellef için mecburidir.

Bunun yanı sıra bazı durumlarda; “Ek Mali Tabloların da beyannameyle birlikte verilmesi gerekmektedir.



Ek Mali Tabloların Kurumlar Vergisi Beyannamesine eklenmesinin; firmanın aktif toplam ve net satışlarının tutarına bağlı olduğunu görmekteyiz.

2010 yılı aktif toplamı 9.800.258 TL ve net satışları 21.778.274 TL’nin altında kalan mükellefler, Kurumlar Vergisi Beyannamesi ekinde hiçbir ek mali tablo vermeyeceklerdir.

Bu tutarlardan herhangi birini aşan mükellefler ise, sadece “Kâr Dağıtım” tablosunu beyannamelerine ekleyeceklerdir.

Maliye Bakanlığı, “Satışların Maliyeti Tablosu” ve “Nakit Akım Tablosu”nun verilmesini, Vergi Usul Kanunu’nun 175’nci maddesinin Bakanlığa vermiş olduğu yetkiyi kullanarak, 10 sıra no.lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği ile kaldırdı.



Bu mecburiyete uymayanlar; VUK 353/6’ya göre 3.700 TL ceza ödemek zorunda kalırlar.



Beyannameye eklenmesi gereken diğer belge ve ekler:



* Yurtiçinde kesinti yoluyla ödenen vergilere ilişkin belgeler,

* Yurtdışında ödenen vergilere ilişkin belgeler,

* Kurum ortaklarına ve yönetim kurulu üyelerine ilişkin bildirim,

* Ortakları arasında dar mükellef ortağı bulunan kurumların, bu ortakları gösterir liste,

* Diğer indirim ve istisnaları açıklayan bildirim,

* Yatırım indirimini ve diğer indirimi açıklayan bildirim,

Beyannamedeki tabloların yetersizliği nedeniyle düzenlenen bildirimler.

Bu saydıklarımın dışında, “Örtülü Kazanç” ve “Örtülü Sermaye” olarak adlandırdığımız ilişkiler zinciri “Transfer Fiyatlandırması” adıyla karşımıza yeni Kurumlar Vergisi Kanunu ile getirildi. Bu bildirimleri de unutmayınız!



Engin MALAY



21 Nisan 2011 Perşembe

Vergi levhası hakkında yeni düzenlemeler

Vergi levhası hakkında yeni düzenlemeler / 21.04.2011

Bilindiği gibi iş ortamının güven içinde olmasının önemi göz önünde tutularak Vergi Usul Kanunu'nun 5'incimaddesi ile vergi mahremiyeti hükmü getirilmiştir. Ancak vergi güvenliği de önemli olduğundan, mahremiyet hükmüne bazı istisnalar getirilmiştir. Buna göre gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerinde gösterilen kazançlarla vergilerin vergi dairelerinde ilanı, iş yerlerine vergi levhası asılması, sahte veya yanıltıcı belge düzenleyen ve kullananların meslek odalarına bildirilmesi, kesinleşen ancak zamanında ödenmeyen vergi ve cezaları ödemeyenlerin ilanı mahremiyet hükmünün ihlali sayılmaz.



Uzun yıllar uygulanmakta olan vergi levhasına ilişkin düzenlemeler Torba Yasa olarak da adlandırılan 6111 Sayılı Kanun'la değiştirilmiştir.



Bu gün yazımızda mayıs ayı içinde tasdik ettirilerek ilgili yerlere asılma zorunluluğu getirilmiş olan vergi levhasına ilişkin yeni düzenlemeler üzerinde duracağız.



Vergi levhası asma zorunluluğunun kaldırılması



VUK'un 5'inci maddesinin değiştirilen son fıkrasının yeni haline göre "Gelir vergisi mükellefleri (Kazancı basit usulde tespit edilenler dahil) ile sermaye şirketleri her yıl mayıs ayının son gününe kadar vergi tarhına esas olan kazanç tutarları ile bunlara isabet eden vergi miktarlarını gösteren levhayı almak zorundadırlar. İlan ve levhalara ilişkin diğer hususlar Maliye Bakanlığınca belli edilir." Hükmü yer almaktadır.



Vergi levhasının elektronik ortamda alınması, e-vergi levhası sorgulaması, vergi kimlik numarası doğrulama servisi ve vergi levhası doğrulama servisine ilişkin düzenlemeler Kanun'un Maliyle Bakanlığı'na verdiği yetkiye dayanılarak, 408 Sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile yapılmıştır.



Vergi levhası almak mecburiyetinde olanlar



Gelir vergisinde



1. Ticari kazanç sahipleri,



2. Zirai kazanç sahipleri (Gelir Vergisi Kanununun 52.maddesinin altıncı fıkrasında sözü edilen yazıhaneyi açmış olanlar)



3. Serbest meslek erbabı,



4. Adi şirketler,



5. Kolektif şirketler,



6. Adi Komandit şirketler.



Kurumlar vergisinde



1. Anonim şirketler,



2. Limited şirketler,



3. Eshamlı komandit şirketler



4. İş Ortaklıkları.



Vergi levhalarında bulunacak bilgiler



Mükellefin;



a) Adı ve soyadı,



b) Ticaret ünvanı,



c) İşyeri adresi,



d) Vergi kimlik numarası,



e) Bağlı bulunduğu vergi dairesi,



f) Vergi türü,



g) İşe başlama tarihi,



h) Faaliyet kodu (NACE kodu) ve faaliyet türü,



i) Faaliyet durumu (faal, terk, tasfiye halinde vb.)



j) Beyan edilen son üç yıla ait matrahlar ve bu matrahların ait olduğu takvim yılı için tahakkuk eden vergi,



k) İnternet vergi dairesi tarafından üretilecek onay numarası ve onay tarihi.



Vergi levhasının alınması



Gelir kurumlar vergisi mükellefleri tarafından gelir / kurumlar vergisi beyannamelerinin kanuni süresi içinde verilmesi halinde vergi levhası, Gelir İdaresi Başkanlığı bilgi işlem sistemi tarafından söz konusu beyannamelerde yer alan bilgilere göre otomatik olarak oluşturulacak ve mükellefin internet vergi dairesine aktarılacaktır.



Mükellefler tarafından gelir / kurumlar vergisi beyannamelerinin kanuni süresi içinde verilmediği ancak beyannamelerin vergi levhasının kanuni alınma süresi içerisinde verilmesi durumunda, vergi levhası sistem tarafından otomatik olarak mükellefin internet vergi dairesine aktarılacaktır. Her iki durumda da mükellefin vergi levhasını süresinde aldığı kabul edilecektir.



Vergi levhasını yazılı almak isteyen mükellefler, ilgili dönem beyannamelerini vermiş olmak kaydıyla internet vergi dairesinden bizzat kendileri veya 3568 Sayılı Kanun uyarınca yetki almış olup bağımsız çalışan serbest muhasebeci mali müşavir ve yeminli mali müşavirler (meslek mensupları) aracılığıyla internet vergi dairesinden yazdırabilirler.



Bu şekilde alınan vergi levhalarının ayrıca vergi dairesine veya meslek mensuplarına imzalattırılmasına veya tasdik ettirilmesine gerek bulunmamaktadır. İnternet vergi dairesinden erişilebilen vergi levhası üzerinde yer alan, sistem tarafından verilen onay numarası ve tarihi, vergi levhasının tasdiki hükmündedir.



Gelir / kurumlar vergisi mükellefi olup yıl içinde işe yeni başlayan mükelleflerin vergi levhalarında yukarıda sayılan bilgilere yer verilecek, ancak matrah kısmında da "Yeni işe başlama" ifadesi yer alacaktır. Söz konusu mükelleflerin, mükellefiyet tesisiyle birlikte vergi levhası, sistem tarafından otomatik olarak internet vergi dairesine aktarılacaktır.



Kazancı basit usulde tespit edilen mükellefler, vergi levhalarına yukarıda belirtildiği şekilde erişebilecekleri gibi mesleki yönden bağlı bulundukları meslek odaları bünyesindeki 3568 Sayılı Kanuna göre yetki almış serbest muhasebeci mali müşavirler aracılığıyla da internet vergi dairesi üzerinden erişebilirler.



Mükellefler tarafından matrah artırıcı düzeltme beyannamesi verilmesi halinde, tahakkuk fişi düzenlenmesiyle birlikte yeni vergi levhası, sistem tarafından otomatik olarak internet vergi dairesine aktarılacaktır.



Mükellefler tarafından matrah azaltıcı düzeltme beyannamesi verildiğinde ise düzeltme fişinin kendilerine tebliği tarihinde yeni vergi levhası, sistem tarafından otomatik olarak internet vergi dairesine aktarılacaktır.



Mükellefler, başka kurumlara ibraz edecekleri vergi levhalarının internet vergi dairesinden yazdırılmış nüshasının fotokopi yoluyla çoğaltılan örneklerini herhangi bir onaya gerek kalmadan kullanabileceklerdir.



Vergi levhasının asılma zorunluluğu bulunmamasına karşın isteyen mükellefler kendilerine ait vergi levhalarını iş yerlerine asabilir veya web sitelerinde yayımlayabilirler.



Vergi levhasında yer alan bilgilerin değişmesi



Yukarıda sayılan mükelleflerin, ticaret unvanı, iş yeri adresi, bağlı oldukları vergi dairesi, faaliyet kodu (NACE Kodu) veya faaliyet türünün değişmesi halinde yeni vergi levhası sistem tarafından otomatik olarak internet vergi dairesine aktarılacaktır.



E-vergi levhası sorgulaması



Mükellefler internet vergi dairesini kullanarak e-vergi levhası sorgulaması yapabileceklerdir. E-vergi levhası sorgusuyla bir mükellefin vergi levhasında yer alan bilgilerine ulaşılabilecek, ancak bu uygulama bireysel sorgulamalar için hizmet verecektir. Çoklu sorgulamalar için ise vergi levhası doğrulama servisinden yararlanılabilecektir.



Vergi kimlik numarası doğrulama ve vergi levhası doğrulama servisleri



Vergi kimlik numarası doğrulama servisi



Maliye Bakanlığı, özel / kamu kurum ve kuruluşlarına bilgi paylaşım servisleri aracılığıyla vergi kimlik numarası doğrulama hizmeti sunabilir. Bu servis ile fatura veya işlemlerinde vergi kimlik numarası kullanan kurum ve kuruluşlar, sorgulama yapılan mükellefin vergi kimlik numarası veya TC Kimlik numarası anahtar alan olmak kaydıyla sorgulanan mükellefin; vergi kimlik numarasının doğruluğunu, faal mükellef olup olmadığını ve unvanını sorgulayabileceklerdir.



Vergi levhası doğrulama servisi



Özel / kamu kurum ve kuruluşları, bu servisi kullanarak kendilerine sunulan vergi levhasının onay kodu ile vergi levhasının doğruluğunu ve güncelliğini sorgulayabilirler.



Bu servisten yararlanan özel/kamu kurum ve kuruluşlarına, sorgulama yaptıkları vergi levhası güncel değilse "Bu mükellefin yeni vergi levhası bulunduğu" kendilerine mesajla bildirilecektir. İstenmesi durumunda da güncel vergi levhası gösterilecektir.



Vergi levhası doğrulaması yapılan mükellefin sorgulama anı itibariyle işi terk etmiş olduğu durumlarda, bu servisten yararlananlara sorgulama yapılan vergi levhası ile birlikte mükellefin işi terk ettiği hususu, terk tarihi de belirtilerek sorgulama sonucunda gösterilecektir.



Maliye Bakanlığı, uygun gördüğü özel/kamu kurum ve kuruluşlarına bu servisi vergi kimlik numarası veya TC kimlik numarası anahtar alan olmak üzere kullandırabilir.

Kaynak: Dünya Gazetesi





ÖDENMEMİŞ SSK PRİMLERİNİN GELİR VERGİSİ VE KURUMLAR VERGİSİ UYGULAMASINDA GİDER OLARAK KABUL EDİLMEMESİ VE MUHASEBE İŞLEMLERİ

ÖDENMEMİŞ SSK PRİMLERİNİN GELİR VERGİSİ VE KURUMLAR VERGİSİ UYGULAMASINDA GİDER OLARAK KABUL EDİLMEMESİ VE MUHASEBE İŞLEMLERİ



I.GİRİŞ



Ticari kazancın tespitinde, “safi kazancın tespit edilmesi için indirilecek giderler” başlığını taşıyan 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun [1] 40’ıncı maddesinin 2’nci bendine göre; hizmetli ve işçilerin iş yerinde veya iş yerinin müştemilatında iaşe ve ibate giderleri, tedavi ve ilaç giderleri, sigorta primleri ve emekli aidatı, Türkiye'de kain sigorta şirketlerine veya emekli ve yardım sandıklarına ödenmiş olması ve emekli ve yardım sandıklarının tüzel kişiliği haiz bulunmaları şartıyla, ticari kazancın tespitinde gider olarak indirilebileceği hüküm altına alınmıştır.



3917 sayılı Kanun [2] ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun [3] 80’inci maddesinde yapılan değişiklikle; ve en son 01.01.2007 tarihinde yürürlüğe girecek olan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun [4] 88’inci maddesi ile işveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden, bu kanun gereğince hesaplanacak sigortalı hissesi prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi ayın sonuna kadar kuruma ödemeye mecbur olduğu Kuruma fiilen ödenmeyen prim tutarlarının Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi uygulamasında gider olarak yazılamayacağı hüküm altına alınmıştır.



3917 sayılı Kanunla 506 sayılı Kanun’un 80. maddesi ve 5510 sayılı Kanun’un 88’inci maddesine konulan ödeme mecburiyeti ile tartışmalar sona ermiş bulunmaktadır. Artık, sigorta primleri işçi ve işveren payı dahil olmak üzere kuruma fiilen ödenmeden ticari, zirai veya mesleki kazancın tespitinde gider olarak indirilemeyecektir.



II.ÖDENMEMİŞ SSK PRİMLERİ İLE İLGİLİ MEVZUAT VE UYGULAMASI



193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazancın tespitinde, safi kazancın tespit edilmesi için indirilecek giderler başlığın taşıyan 40’ıncı maddesinin 2’nci bendi aşağıdaki gibi düzenlenmiş bulunmaktadır.



“Hizmetli ve işçilerin iş yerinde veya iş yerinin müştemilatında iaşe ve ibate giderleri, tedavi ve ilaç giderleri, sigorta primleri ve emekli aidatı (Bu primlerin ve aidatın istirdat edilmemek üzere Türkiye'de kain sigorta şirketlerine veya emekli ve yardım sandıklarına ödenmiş olması ve emekli ve yardım sandıklarının tüzel kişiliği haiz bulunmaları şartiyle), …..”



3917 sayılı Kanun ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 80’inci maddesinde yapılan değişiklikle ve en son 5510 sayılı Kanun’un 88’inci maddesi ile kuruma fiilen ödenmeyen primlerin vergi uygulamasında gider kabul edilmeyeceği aşağıdaki şekilde hükme bağlanmış bulunmaktadır.



“İşveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak sigortalı hissesi prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi ayin sonuna kadar Kuruma öder.



Prim borçları, katma değer vergisi iade alacağından mahsubu suretiyle de ödenebilir. Bu takdirde katma değer vergisi iade hakkı sahibi ; kendisinin, mal ya da hizmet satın aldığı veya iştirak veya ortaklık ilişkisi içinde bulunduğu işverenlerin prim borçları için de mahsup talep edebilir. Kurumun Maliye Bakanlığının uygun görüşü ile bu uygulamadan faydalanacak işverenleri, iştigal konusu, işletme türü ve işletme büyüklüğü itibariyle belirlemeye ve lehine mahsup talebinde bulunulan işverenlerin prim borcu ödeme süresini (otuz günü) aşmamak üzere uzatmaya yetkilidir.



Hak edilen ve fakat ödenmemiş olan ücretler üzerinden hesaplanacak primler hakkında da yukarıdaki hüküm uygulanır



Kuruma fiilen ödenmeyen prim tutarları Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi uygulamasında gider yazılamaz”.



A. Aralık Ayına Ait Sigorta Primi İle Yıllık Beyanname Verilinceye Kadar Ödenen Primlerin Durumu



Gelir Vergisi Kanunu 174 seri no.lu Genel Tebliği [5] ile; Sigorta primleri ertesi ayın sonuna kadar ödenebileceğinden, Aralık ayına ait olan sigorta primlerinin ertesi yılın Ocak ayı içinde ödenmesi durumunda, bu primler Aralık ayının gideri olarak dikkate alınabilecektir.



506 sayılı Kanun’un 80’inci ve 5510 sayılı Kanun’un 88’inci maddesinde sigorta primlerinin hangi tarihe kadar Kuruma ödenmesi gerektiği belirtilmemiştir. İndirimin fiilen ödemeye bağlanmasındaki amaç, sigorta prim tahsilatını sağlamaktır. Mükellefler vergi beyannamesini verinceye kadar kayıtlarda düzeltme yapabilirler. Bu nedenle gelir veya kurumlar vergisi beyannamesi verilinceye kadar ödenen sigorta primlerinin de vergi uygulamasında gider olarak dikkate alınması gerektiği görüşündeyiz.



B. Ödemenin Daha Sonraki Yıllarda Yapılması



Gelir Vergisi Kanunu 174 seri no.lu Genel Tebliği ile; ödenmemiş olan sigorta primleri, dönemine ve ait olduğu yıla bakılmaksızın fiilen ödendiği dönemde beyanname üzerinden mali karın tespitinde gider olarak dikkate alınabilecektir. İlgili Tebliğde bir süre sınırlaması öngörülmediği için, tahsil zamanaşımı içinde ödenen sigorta giderleri vergi matrahının tespitinde indirim olarak dikkate alınabilecektir. Bu konuda GVK’nun 88 ve KVK’nun 14/7. maddelerindeki zarar mahsubuna ilişkin 5 yıllık süre geçerli değildir.



C. Yıllara Sari İnşaat ve Onarma İşlerinde Ödenmeyen Sigorta Primlerinin Kaydı



Yıllara sari inşaat ve onarma işlerinde kazanç işin bittiği yılda beyan edileceğinden, cari yılda ödenmeyen sigorta primlerinin giderlerden çıkarılmasına gerek yoktur. Ancak, işin bittiği yılda beyan o işe ait ödenmeyen primlerin mali karın hesabında dikkate alınması gerekir.



D. Süresinde Ödenmeyen SSK Primleri Nedeniyle Ödenen Gecikme Zamlarının Durumu



506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 80. maddesinde de; 5458 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle değiştirilen ve 1.4.2006 tarihinden itibaren yürürlüğe giren fıkrası ile ve en son 01.01.2007 tarihinde yürürlüğe girecek olan 5510 sayılı Kanun’un 88’inci maddesinde,



“Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 51., 102. ve 106. maddeleri hariç diğer maddeleri uygulanır.”



Denilmek suretiyle, bu kanuna göre süresi içerisinde ödenmeyen prim ve diğer alacakların 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a göre takip edileceği hüküm altına alınmıştır.

Nitekim İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen konu hakkındaki bir özelgede [6],



“Bu hükme göre, sigorta primlerinin vadesinde ödenmemesi nedeniyle ilgili mevzuat gereğince ödenen gecikme zamlarının kayıtlara gider olarak yazılması mümkün değildir. Zira gider kaydı yönünden bunların 6183 sayılı Kanun uyarınca ödenen gecikme zammından bir farkı yoktur.”

denilmektedir.



Zamanında ödenmeyen sigorta primleri için kuruma ödenen gecikme zamlarının, gelir veya kurumlar vergisinin hesabında gider olarak dikkate alınabilmeleri de mümkün değildir. Zira bu zamların, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 11/d maddesinde belirtilen zamlar kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. [7]



III.SSK ALACAKLARINDA ZAMANAŞIMI UYGULAMASI



5502 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu’nun [8] 1. maddesinin 2. fıkrasında kurumun özel hukuk hükümlerine tabi bulunduğu belirtilmektedir.



Sosyal Sigortalar Kurumu’nun alacaklarının 6183 sayılı Kanun [9] kapsamına alınması nedeni ile kurum alacaklarındaki tahsil zamanaşımının kamu alacaklarında olduğu gibi duraksamaya düşülmektedir.Bilindiği gibi 6183 sayılı Kanunu’nun 102. maddesinde tahsil zamanaşımı 5 yıl, Borçlar Kanunu’nun 125. maddesinde 10 yıldır.



506 sayılı Kanun’un 80’inci maddesi ve en son 01.01.2007 tarihinde yürürlüğe girecek olan 5510 sayılı Kanun’un 88’inci maddesinde kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır hükmü nedeni ile, kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, özel hukuk hükümleri yerine kamu hukuku dalında yer alan 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüş ise de, bu hüküm kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsili ile ilgilidir.



IV.ÖDENMEMİŞ SİGORTA PRİMLERİNİN MUHASEBELEŞTİRİLMESİ



Sigorta primleri ödensin veya ödenmesin ilgili olduğu dönemde gider veya maliyet hesabına borç 361 no.lu hesaba alacak kaydedilerek tahakkuk ettirilir.



Örnek: Bir hizmet erbabının ücret gideri aşağıdaki gibi muhasebeleştirilir. Ücret gideri maliyet unsuru ise 720 (7/B seçeneğinde 791) no.lu hesaba borç yazılır.

_______________________________/_____________________________

770-GENEL YÖNETİM GİDERLERİ



335-PERSONELE BORÇLAR/VEYA 381- GİDER TAHAKKUKLARI

360-ÖDENECEK VERGİ VE FONLAR

360.01-Gelir Vergisi

360.02-Damga Vergisi

361-ÖDENECEK SOSYAL GÜVENLİK KESİNTİLERİ

361.01-SSK İşveren Payı

361.02-SSK İşçi Payı

361.03-Tasarruf Fonu

______________________________/_____________________________











A. Kurumlar Vergisi Mükelleflerinde Ödenmeyen Primlerin Muhasebeleştirilmesi



1. Zamanında Ödenmeyen Sigorta Primlerinin Muhasebeleştirilmesi



Tahakkuk ettirilen ücret gideri yukarıdaki şekilde gider yazıldıktan sonra dönem sonunda halen ödenmemişse aşağıdaki kaydın yapılması ve ödenmeyen bu giderin kanunen kabul edilmeyen gider olarak muhasebeleştirilmesi gerekir. Vergi matrahının tespiti yönünden ödenmeyen sigorta priminin işçi veya işveren payı olup olmamasının bir önemi yoktur. 361 veya 368 no.lu hesap bakiyesi topluca dikkate alınacaktır.



_____________________________31/12/__________________________

361-ÖDENECEK SOSYAL GÜVENLİK GİDERLERİ

368-VADESİ GEÇMİŞ ERTELENMİŞ

VEYA TAKSİTLENDİRİLMİŞ VERGİ VE

DİĞER YÜKÜMLÜLÜKLER

_________________________________/____________________________

950-KANUNEN KABUL EDİLMEYEN GİDERLER

950.01-Ödenmeyen SSK Primi



951-KANUNEN KABUL EDİLMEYEN

GİDER KARŞILIĞI

________________________________/______________________________



Ödenmeyen sigorta primleri tahakkuk tarihinde gider kaydedildiği için kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği tarihte kazanca ilave yapılınca 950 ve 951 no.lu hesaplar karşılıklı olarak kapatılır.



2. Daha Sonra Ödenen Sigorta Priminin Muhasebeleştirilmesi

________________________________/_______________________________

368-VADESİ GEÇMİŞ ERTELENMİŞ VEYA

TAKSİTLENDİRİLMİŞ VERGİ VE DİĞER

YÜKÜMLÜLÜKLER



100-KASA / BANKA

________________________________/______________________________

960-İNDİRİLECEK GELİRLER

960.10-Geçmiş Yıla Ait SSK Primleri



961-İNDİRİLECEK GELİRLER KARŞILIĞI

________________________________/______________________________



Ödenmeyen sigorta primlerini ödemenin yapıldığı yılda mali karın tespitinde “indirim” olarak dikkate alabilmek için, ilgili olduğu dönemde ticari kazancın tespitinde indirilmiş ve mali kara ilave edilmiş olmalıdır. Ticari kazançta dönemsellik ilkesi ve tahakkuk esası geçerli olduğu için ödenmeyen sigorta primleri kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınacaktır. Bu durum Tekdüzen Muhasebe Sisteminin de bir gereğidir. Bu bakımdan mali kara ilişkin düzenlemeler beyanname üzerinde yapılmalıdır. Gider kaydedilen tutarın fiilen ödeme yapılmadığı için giderlerden çıkartılıp başka bir hesaba alınması (Gelecek Yıl Giderleri veya Ortaklardan Alacaklar gibi…) mümkünse de, bu tür kayıtlar işletmecilik prensiplerine, Tekdüzen Muhasebe Sistemine ve uluslar arası muhasebe standartlarına uygun değildir. [10]







B. Gelir Vergisi Mükelleflerinde Ödenmeyen Sigorta Primlerinin Muhasebeleştirilmesi



1. Bilanço Esasına Göre Defter Tutan Mükellefler



Yıllık gelir vergisi beyannamesi üzerinde, kurumlar vergisi beyannamelerinde olduğu şekilde “Diğer İndirimler” adı altında bir satır yoktur. Ancak bu mükelleflerin 4 no.lu MSU Genel Tebliği uyarınca Ticari Kardan Mali Kara ulaşmak için yapılan hesaplamayı gösteren bildirimin doldurup beyanname ekinde vergi dairesine vermeleri gerekmektedir. Ödenmeyen sigorta primleri bu bildirimi 2. bölümdeki Faaliyet Giderleri grubundaki ilgili satıra kaydedilerek beyan edilecek mali karın hesabında dikkate alınacaktır.



Sigorta priminin ödendiği yılda gider kaydedilmesi gerekeceğinden, bir önceki yıl tahakkuk eden primin ertesi yıl ödenmesi halinde ise bu defa aynı bildirimde (-) işaretli olarak kaydedilerek, ödemenin yapıldığı yılın gideri bu miktar kadar azaltılarak beyan edilecek mali kara ulaşacaktır. İndirimin gelirler arasında gösterilmesi gerekmekteyse de, bu bölümde uygun bir satır bulunmadığından, indirimin önceki dönem giderleri satırında (-) işaretli olarak gösterilebileceği görüşündeyiz. Muhasebe tekniğine uymayan bütün bu zorlamaların tahakkuk esasının ödeme esasına dönüştürülmesinden kaynaklandığı unutulmamalıdır.



2. İşletme Hesabı Esasına Göre Defter Tutan Mükellefler



İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükellefler dönem sonunda ödenmeyen sigorta primlerini defterlerinin giderler toplamından indirmek suretiyle ödenmeyen sigorta primlerini ticari ve mali karın tespitinde dikkate almayıp, ileriki yıllarda ödemeyi yapınca tekrar gider kaydetmeleri gerekmektedir.



İşletme defteri tutan mükelleflerin sigorta primi giderlerini ödeme yaptıkça gider kaydetmeleri mümkün olmakla birlikte, işçiye ait prim esas ücretin içinde yer aldığından, ayırmakta güçlük bulunmaktadır.Bu nedenle cari yıla ait olup ödenmeyen sigorta primlerinin dönem sonunda giderler toplamından çıkartılarak hesap özeti çıkartılması daha pratik olacaktır.Gelecek yıllarda kuruma fiilen ödeme yapılınca, ödenen tutar tekrar gider olarak kayıtlara alınmalıdır.



V.SONUÇ



506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 80. maddesi ve 5510 sayılı Kanun’un 88’inci maddesinde kuruma ödenen primlerin gelir veya kurumlar vergisinin hesabında gider olarak dikkate alınabilmesi için ödenmiş olması gerektiği hüküm altına alınmış bulunmaktadır. Bundan hareketle Aralık ayına ait olan sigorta primlerinin Ocak ayının sonuna kadar ödenmesi halinde bu primlerin de Aralık ayında gider hesaplarına intikal ettirilmesi mümkündür. Bu konuda verilen Danıştay kararları da mevcuttur.

19 Nisan 2011 Salı

6111 Sayılı Kanuna Göre Mükelleflerin İnternet Ortamında Başvuru Yapabilmesine İlişkin Duyuru



19 Nisan 2011

Gİ 2011 – 15



Sayın Abonemiz,



Bilindiği üzere, 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun 25/2/2011 tarihli ve 1. Mükerrer 27857 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış ve Kanunun bazı alacakların yeniden yapılandırılmasına ilişkin hükümleri yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir.



Mükelleflere daha etkin ve kaliteli hizmet sunulması, vergi dairelerinde oluşabilecek yığılmaların önlenmesi ve kırtasiyeciliğin azaltılması bakımından 6111 sayılı Kanunun 2 nci maddesi kapsamında tüm borçlarını yapılandırmak isteyen mükelleflere Başkanlığımız internet adresinde



https://intvd.gib.gov.tr/internetvd/index.jsp?page=IVD_6111_LOGIN_AC



bağlantısından veyahut http://www.gib.gov.tr adresinde yer alan “Yapılandırma e-Başvuru” bağlantısından elektronik başvuru imkanı getirilmiştir.



Mükellefler;



- İnternet Vergi Dairesi kullanıcısı,

- T.C. Kimlik numarası ve diğer kimlik bilgileri

- Plaka, T.C. Kimlik numarası ve aracın tescil tarihi,



seçeneklerini kullanarak borçlarını yapılandırabileceklerdir.



İnternet vergi dairesi kullanıcıları bu menüden; internet vergi dairesi kullanıcısı olmayanlar ise T.C. kimlik ve diğer kimlik bilgileri menüsünden giriş yaparak 6111 sayılı Kanun kapsamında olan kesinleşmiş tüm borçlarını yapılandırabileceklerdir.



Mükellefler plaka, T.C. Kimlik numarası ve aracın tescil tarihi menüsünden ise adlarına kayıtlı araçlarının motorlu taşıtlar vergileri ile taşıtlarına ilişkin idari para cezalarını yapılandırabileceklerdir.



Yapılandırılması istenen borcun davalı olması halinde, bu davalardan vazgeçildiğine dair yazılı olarak vergi dairesine başvuruda bulunulması gerekmektedir.



Borçların yapılandırılmasına ilişkin elektronik başvuru talepleri en kısa sürede sonuçlandırılacaktır.



Mükellefler, elektronik başvuru sırasında ödeme tablosunu “elden alacağım”, “posta ile istiyorum” ve “elektronik posta ile istiyorum” seçeneklerinden birini tercih edebileceklerdir.



Mükellef ödeme tablosunu elektronik posta ile gönderilmesini istemişse sistem tarafından, e-posta adresine ödeme tablosu iletilecektir. Elektronik başvuruda ödeme tablosu elden alınmak istenilmişse, mükellef tarafından bağlı olduğu vergi dairesinden teslim alınması gerekmektedir. Mükellef posta ile almak istediğini belirtmişse, ödeme tabloları vergi dairesince taahhütlü olarak mükellefin adresine gönderilecektir.



Mükelleflerin ayrıca, elektronik başvurularına istinaden yapılandırılan borçlarına ilişkin ödeme tablolarını, elektronik başvuru yaptıkları alandan da görebilmeleri mümkün bulunmaktadır.

Gelir İdaresi Başkanlığı e-posta hizmeti olan “ e-posta Bilgilendirme Sistemi” ne üye olduğunuz için teşekkür ederiz.

Bu mesaj GİB “e-posta Bilgilendirme Sistemi”ndeki adres listelerine otomatik olarak dağıtılmıştır. Lütfen bu mesajı cevaplamayınız. E-posta Bilgilendirme Sistemindeki aboneliğinizi iptal etmek isterseniz tıklayınız.





18 Nisan 2011 Pazartesi

6111 Sayılı Yasa Tatbikatında Ortaya Çıkan Sorunlar

6111 Sayılı Yasa Tatbikatında Ortaya Çıkan Sorunlar

6111 sayılı kısa adıyla “yeni mali yapılandırma yasası” ile ilgili vergi dairelerine müracaatlarda vergi dairelerinde çeşitli bürokratik engeller ile karşı karşıya gelinmektedir. Karşılaşılan engellerden en önemlisi imza, yetki, vekalet, kaşe vs problemler ile ilgili sorunlar ortaya çıkmaktadır.

Bu çalışmamızda, ortaya çıkan sorunlar ve bu sorunlarla ilgili çözüm önerileri getirilmeye çalışılmaktadır.

1- Dilekçelerin Verilmesi ve Bu Dilekçeler Üzerinde Yaşanan Sorunlar:

Bilindiği gibi, 6111 sayılı yasaya göre düzenlenen dilekçeler daha çok “tip form” şeklinde düzenlenmiş ve yürürlüğe giren 1 Seri Nolu Genel Tebliğe eklice bilgisayar ortamında dizayn edilmiş şablon dilekçelerdir. Dilekçelere baktığımızda EK:1’den başlayıp EK:22’ye kadar bir dizi dilekçe formatı görülmektedir.

Ayrıca her ekin alt açılımlarını içeren örneğin, EK:1/A, 1/B biçiminde de alt dilekçe formatları yer almıştır. Bu dilekçelerin kullanılacağı madde numaraları ve ayrıntılar dilekçe üzerinde yer alan tablolarda şematize edilmiştir. Tabloların yetersizliği nedeniyle her dilekçeye ek ilave liste de eklenebilmektedir. Böylece iş; içinden çıkılmaz bir hal aldığı gibi uygulamada vergi daireleri, dilekçedeki “imza mükellefe ait değildir” diye geri çevirmektedir.

2- Umumi Vekalet ile Mali Müşavir veya Avukatların 6111 sayılı Yasaya Göre Vergi Dairelerine Borç Yapılandırma Müracaatları:

Gerek Avukatlık Yasası hükümlerine göre ve gerekse 3568 sayılı yasaya göre, vergi dairelerinde avukat ve mali müşavirlerin iş takibi yapması mümkündür.

Avukatların umumi vekalet ile vergi davasını açması, davadan feragat etmesi ve davaları başından sonuna kadar her aşamada mahkemelerde ve vergi dairelerinde takip etmesi mümkündür. Bu konuda vergi dairelerinde avukatlara yönelik dilekçelerin engellenmesi ile ilgili işlem yapılamaz.

Diğer yandan, 3568 sayılı yasaya göre, unvan almış ve mükellefi ile sözleşmesi olan bütün meslek mensupları vekaletname ile vergi dairelerinde iş takip etmesi, dilekçe vermesi, borç-taksitlendirme dilekçeleri sonuçlarını takip etmesi, tebellüğ etmesi mümkündür. Bu konuda 6111 sayılı yasaya göre yeni bir vekaletname düzenlenmesine gerek yoktur. Önceden alınmış olan ve geçerliliğini devam ettiren umumi vekaletnameler bu 6111 sayılı yasaya göre yapılacak işlemlerde de geçerlidir.

3- Matrah Artırımı İle İlgili İşlemler:

6111 sayılı yasanın 6,7,8 ve 9. maddelerine göre yapılabilecek, gelir, kurumlar, KDV ve stopaj matrah artırımlarında mükellefin 3568 sayılı yasaya göre unvan almış serbest muhasebecisi, mali müşaviri veya yeminli mali müşaviri şifre, parola ve kullanıcı koduyla bu işlemi internet vergi dairesi üzerinden yapması mümkündür.

Diğer yandan, 3568 sayılı yasa kapsamı dışında kalan ve mali müşaviri ile sözleşme yapma zorunluluğu olmayan mükellefler açısından ise, kendilerinin almış oldukları şifreler varsa bu şifre yardımıyla matrah artırımı yapılabilir. Ya da şirketlerin aldıkları tüzel kişiliğe ait internet şifresi ile matrah artırımı elektronik ortamda yapmaları mümkündür.

Ayrıca, kağıt ortamda da matrah artırımı ile ilgili artırımların vergi dairelerine mükellefler bizzat giderek dilekçe verip, bu taleplerini yapabilirler. Örneğin geçmiş dönemle ilgili vergi kaydı olmayan bir kişi dahi bu şekilde vergi incelemesi riskinden kurtulmak amacıyla vergi dairesine başvurup matrah artırımı yapabilir. Böyle bir mükellefin vergi dairesinden geri çevrilmesi ya da “matrah artırımı” işlemini dijital ortamda yapması ile ilgili herhangi bir zorlama söz konusu değildir. [1]

4-Kimler Matrah Artırımı Yapamaz:

6111 sayılı kanunun 6, 7, 8 ve 9. md hükümlerine göre sahte fatura düzenleme raporu olanlar veya hileli vergi suçu raporu olan mükellefler matrah artırımından yararlanamazlar.

Sahte belge kullananlar ise matrah artırımından yararlanabilirler. Konuyla ilgili bakanlık tarafından verilen bir yazıda da bu durum izah edilmiştir.[2]

5- ÖTV Konusunda Veya Kar Dağıtımı İle İlgili Tevkifat Uygulaması Yönünden Matrah Artırımı Yapılabilir Mi?

Özel Tüketim Vergisi mükellefleri bu konuda matrah artırımı yapmaları olanaksızdır. Yine, 2006 ila 2009 yılları için kar dağıtımına bağlı olarak tevkifat uygulaması yönünden matrah artırımının yapılması mümkün değildir.

6- Dava Aşamasında Olan İhtilaflı Dosyaların 6111 Sayılı Kanunun 3. Maddesinden Yararlanması Hakkında Dilekçe Verilmesi Sorunu:

6111 sayılı yasanın ihtilaflı vergilerle ilgili 3. madde hükmünde yararlanmak için verilecek dilekçelerde davanın aşamasına göre 4/A formatında form dilekçenin tanzimi zorunludur.[3]

1 Nolu ihbarnameye dava açılması sırasında vergi aslı ve cezalarını da ödeyerek dava açan mükellefler bu konuda mahkemeden karar çıkmadan veya karar çıktıktan sonra 6111 sayılı kanunun 3. maddesine göre faydalanıp davalarını geri çektikleri takdirde yapılandırma sonucunda çıkan rakamlara göre önceden yatırdıkları paraları geri alabilirler. (Bkz. 6111 sayılı yasa md.20/1).

Öte yandan, YMM ile tam tasdik sözleşmesi kapsamında daha önceki dönemlere ilişkin rapor düzenlemiş olan mükelleflerin 6111 sayılı yasanın 10, 11 md hükümlerine göre yararlanmaları halinde, raporu tanzim eden YMM’nin sorumluluğu kalmayacaktır.

Diğer yandan, davanın geri çekilmesi, davadan feragat gibi konularda ayrıca davanın devam ettiği mercie müracaat edilmesine lüzum bulunmamaktadır. Vergi dairelerine 4/A dilekçesi ile müracaat edilmesi halinde davanın geri çekildiği kabul edilmektedir.

Vergi daireleri, 4/A dilekçesini alıp, ihtilaflı borcu yapılandırıp, buna göre “ödeme çizelgesini” düzenleyip, mükellefe veya mükellef adına hareket eden kimseye vermektedirler. Bu çizelgede yer alan taksit seçeneğine göre ödemelerin eksiksiz olarak yerine getirilmesi yeterli görülmektedir.

Vergi daireleri aldıkları 4/A dilekçesinin bir örneğini ilgili mahkemeye (vergi, bölge idare veya Danıştay) yollamaları halinde, 6111 sayılı yasanın 3. maddesine göre mahkemelerden karar verilmeye mahal bulunmadığına dair kararlar verilmektedir. Böylece, 6111 sayılı yasaya göre davadan feragat dolayısıyla ihtilafın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair kararlar verilmektedir.[4]

7- 6111 Sayılı Yasanın Yürürlüğe Girmesinden Önce E-Haciz Yoluyla Veya İhtirazi Kayıtla Tahsil Edilen Paraların Akıbeti:

Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten önce veya yasanın yürürlüğe girdiği tarihlerde e-haciz veya başka yollarla vergi daireleri tarafından tahsil edilmiş paralar mükelleflerin 6111 sayılı yasaya göre taksitlendirdiği borçlara mahsubu yapılacaktır.

Diğer yandan, mükelleflerin vergi dairelerindeki varsa emanet hesaplarındaki bekleyen paraları da 6111 sayılı yasaya göre ödenecek taksit tutarlarından mahsubu yapılacaktır. Bu nedenle, vergi daireleri tarafından verilen ödeme tabloları üzerinde yer alan rakamların tetkikinde yarar görülmektedir. Herhangi bir mükerrer hesaplama veya hatanın tespiti durumunda dilekçe ile başvurup bu hatanın düzeltilmesi mümkündür. Özellikle mahsup talebi olan mükelleflerin, iade alacağı olan mükelleflerin, tecil-terkin talebi veya düzeltme talebi olan mükelleflerin bu duruma dikkat etmelerinde yarar vardır.[5]

8- Müracaat Süresi İçerisinde 6111 Sayılı Yasadan Faydalananlar İçin Bu Talepten Vazgeçilmesi:

Gelir İdaresince yayımlanan 2011/1 sayılı Genelgede;

a) 6111 sayılı Kanun’un 2 ve 3. maddeleri hükümlerinden yararlanmak üzere başvuruda bulunanların başvuru süresi içinde bu taleplerinden vazgeçmelerinin ya da ödeme seçeneklerini değiştirmelerinin mümkün olduğu,

b) Başvuru sırasında tahsilâta yönelik işlemler nedeniyle açılmış davalardan vazgeçileceği yönünde beyanda bulunulduğu ve bu dilekçelerin vergi dairelerince derhal davanın bulunduğu yargı merciine gönderilerek idarece de başvuruda bulunan mükelleflerle ilgili ihtilafların sürdürülmediği dikkate alındığında, Kanun’dan yararlanmak üzere başvuran mükellefler ile ilgili olarak belirtilen işlemler gerçekleştirildikten sonra ya da idarece ihtilafın sürdürülmeyerek dava açma süresinde dava açılmadığı hallerde mükelleflerin başvurularından vazgeçmelerinin mümkün olmadığı,

c) Pişmanlıkla veya kendiliğinden verilecek beyannamelere, matrah ve vergi artırımına ve stok beyanlarına ilişkin hükümlerinden yararlanmak üzere beyan ve bildirimde bulunanların, bu beyan ve bildirimlerinden vazgeçmelerinin mümkün olmadığı

izah edilmiştir.[6]



15 Nisan 2011 Cuma

01.07.2012 Sonrası Genel Kurul’lar

01.07.2012 Sonrası Genel Kurul’lar

Tarih: 25.03.2011

14.02.2011 tarihinde resmi gazetede yayınlanan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun ticari hayatımıza büyük yenilikler getirdiğini daha önceki yazılarımızda paylaşmıştık. Bugünkü yazımızda ise bu güne kadar sadece A.Ş. ‘lerin gündeminde olan ancak 01.07.2012 tarihinden itibaren Limitet Şirketlerinde gündemine almak zorunda kalacağı Genel Kurul toplantılarından bahsedeceğiz.

Bildiğiniz üzere halen yürürlükte olan Türk Ticaret Kanunumuz gereği Anonim Şirketlerin Genel Kurul toplantıları her yıl hesap döneminden itibaren 3 ay içerisinde yapılmak zorundaydı. Bu zorunluluk aynen devam ediyor hatta genişliyor. Artık limitet Şirketler de her yıl hesap döneminin sona ermesinden itibaren üç ay içerisinde Genel Kurullarını toplamak zorunda.

Toplantıya çağrı usulleri açısından değişen bir şey yok gene tüm ortakların toplantı tarihinden 15 gün önce toplantıya davet edilmesi gerekiyor. Ancak burada limitet şirketler için farklı olarak şirket ana sözleşmesine konacak madde ile bu süre 10 güne kadar kısaltılabiliyor veya uzatılabiliyor. Anonim şirketleri için iki haftalık süre geçerli olmaya devam ediyor.

Bir diğer değişiklik te her iki tür şirket içinde Genel Kurullara Sanayi Bakanlığı Komiseri bulunması zorunluluğu kaldırılıyor. Bu zorunluluk sadece Sanayi Bakanlığı tarafından açıklanacak kuruluşu sanayi bakanlığı iznine tabi şirketler için devam edecek bunun dışındaki tüm şirketler için komiser zorunluluğu kaldırılıyor.

Bir diğer yenilik genel kurul üyeleri yani ortaklar her iki şirket türü için diledikleri takdirde toplantıya elektronik ortamda katılabiliyor ve oy kullanabiliyorlar. Bu katılım ve kullanılan oy fiziken katılım ve bizzat oy kullanma ile hukuken aynı kabul ediliyor. Bahsedilen elektronik ortam nasıl bir elektronik ortam bunu sanayi bakanlığı tebliğleri daha detaylı olarak açıklayacak ancak ilgili şirketin web sitesi üzerinde oluşturulacak bir yapı ile çalışması gerekiyor.

Son sanayi bakanlığı iç genelgesi ile bir şekilde şu anda da uygulamada benzer bir yapı var. Ancak artık kanunla yapılan düzenlemeye göre Anonim Şirket genel kurullarına Denetçi ve Murahhas Aza’nın katılması zorunlu, bu iki gruba dahil olan kişiler toplantıda olmadan genel kurul toplantıları yapılamıyor.

Anonim ve Limitet şirketlerin sanayi bakanlığı tebliğlerini de takip ederek ana sözleşmelerini yenilemek için çalışmalara başlamaları yerinde olacaktır.

Kaynak: www.MuhasebeTR.com



8 Nisan 2011 Cuma

Kimler Denetçi Olamazlar TTK Madde 400

Kimler Denetçi Olamazlar TTK Madde 400

04 Mart 2011 Cuma

Şöyle ki, önceki cümlede sayılanlardan biri;

a) Denetlenecek şirkette pay sahibiyse,

b) Denetlenecek şirketin yöneticisi veya çalışanıysa veya denetçi olarak atanmasından önceki üç yıl içinde bu sıfatı taşımışsa,

c) Denetlenecek şirketle bağlantısı bulunan bir tüzel kişinin, bir ticaret şirketinin veya bir ticari işletmenin kanuni temsilcisi veya temsilcisi, yönetim kurulu üyesi, yöneticisi veya sahibiyse ya da bunlarda yüzde yirmiden fazla paya sahipse yahut denetlenecek şirketin yönetim kurulu üyesinin veya bir yöneticisinin alt veya üst soyundan biri, eşi veya üçüncü derece dâhil, üçüncü dereceye kadar kan veya kayın hısmıysa,

d) Denetlenecek şirketle bağlantı hâlinde bulunan veya böyle bir şirkette yüzde yirmiden fazla paya sahip olan bir işletmede çalışıyorsa veya denetçisi olacağı şirkette yüzde yirmiden fazla paya sahip bir gerçek kişinin yanında herhangi bir şekilde hizmet veriyorsa,

e) Denetlenecek şirketin defterlerinin tutulmasında veya finansal tablolarının düzenlenmesinde denetleme dışında faaliyette veya katkıda bulunmuşsa,

f) Denetlenecek şirketin defterlerinin tutulmasında veya finansal tablolarının çıkarılmasında denetleme dışında faaliyette veya katkıda bulunduğu için (e) bendine göre denetçi olamayacak gerçek veya tüzel kişinin veya onun ortaklarından birinin kanuni temsilcisi, temsilcisi, çalışanı, yönetim kurulu üyesi, ortağı, sahibi ya da gerçek kişi olarak bizzat kendisi ise,

g) (a) ilâ (f) bentlerinde yer alan şartları taşıdığı için denetçi olamayan bir denetçinin nezdinde çalışıyorsa,

h) Son beş yıl içinde denetçiliğe ilişkin meslekî faaliyetinden kaynaklanan gelirinin tamamının yüzde otuzundan fazlasını denetlenecek şirkete veya ona yüzde yirmiden fazla pay ile iştirak etmiş bulunan şirketlere verilen denetleme ve danışmanlık faaliyetinden elde etmişse ve bunu cari yılda da elde etmesi bekleniyorsa,

denetçi olamaz;

Ancak, Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği, katlanılması güç bir durum ortaya çıkacaksa (h) bendindeki yasağın kaldırılması için belli bir süreyle sınırlı olarak onay verebilir.

(2) Bir bağımsız denetleme kuruluşunun, bir şirketin denetlenmesi için görevlendirdiği denetçi yedi yıl arka arkaya o şirket için denetleme raporu vermişse, o denetçi en az iki yıl için değiştirilir.

(3) Denetçi, denetleme yaptığı şirkete, vergi danışmanlığı ve vergi denetimi dışında, danışmanlık veya hizmet veremez, bunu bir yavru şirketi aracılığıyla yapamaz.

(4) Bu madde hükümleri, 554 üncü maddede öngörülen işlem denetçilerine de uygulanır. Kanunda veya esas sözleşmede aksi öngörülmemişse, işlem denetçisi genel kurul tarafından atanır ve görevden alınır.

der.



6 Nisan 2011 Çarşamba

Şirket ortaklarına bir iyi, bir kötü haber!

Şirket ortaklarına bir iyi, bir kötü haber! / Resul Kurt 06.04.2011

Doktor, "Dünden beri sizi arıyorum, ama telefonunuzu daha yeni düşürebildim."



Okurlarımızın şirket ortaklarına bir iyi, bir de kötü haber acaba ne olabilir ki dediklerini duyar gibiyim. Ben fıkradakinin tersini yapıp, önce iyi haberi vermek istiyorum.



***



İyi haber

Torba Kanun sosyal güvenlik sistemimizde bugüne kadarki uygulamalardan çok farklı bir uygulama yaptı. Bugüne kadar bir çok kişinin emekliliğinde sorun yaşatan SSK, Bağ-Kur çakışmasının önüne geçmek için TBMM Torba Kanun'la çok önemli bir düzenleme yaptı.



Torba Kanun'la yapılan değişiklikten önceki uygulamada, Bağ-Kur sigortalısı olan bir şirket ortağı ya da vergi mükellefi, şirket ortaklığını devretmeden veya vergi kaydını kapatıp Bağ-Kur sigortasından çıkmadan bir başka yerde SSK sigortalısı olamıyordu. İşçi olarak çalışsa bile, SSK ödenmeden sadece vergiler ödenerek ücret alıyordu.



Torba Kanun'la yapılan ve 1 Mart 2011 tarihinden itibaren yürürlüğe giren uygulamaya göre sigortalıların SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı kapsamında sigortalılık hallerinden birden fazlasına aynı anda tabi olmasını gerektirecek şekilde çalışması halinde, öncelikle 4/c, yani memuriyet kapsamında sigortalı sayılacak.



Ancak sigortalının aynı anda 4/a (SSK) ve 4/b (Bağ-Kur) kapsamında sigortalılık statülerine tabi olacak şekilde kanun kapsamına girmesi halinde ise 4/a (SSK) kapsamında sigortalı sayılacak.



Bu düzenleme ile Bağ-Kur'lular SSK'dan emekli olabilmek için muvazaalı olarak işyerlerini yakınlarına devredip, aynı işyerinde SSK'lı olarak son 3,5 yılda işyerlerini ve ortaklık hisselerini başkalarına devretmek zorunda kalmayacaklar.



İşyerini veya ortaklık hisselerini bir başkasına devretmeden ortağı veya sahibi olmadıkları bir başka işyerinde işçi olarak çalışarak SSK statüsünde sigortalı olabilecekler. Bu durumda da son yedi yıllık prim gününün en az 1260 günü yani 3,5 yılı SSK'lı çalışırlarsa SSK koşullarına göre hem daha erken emekli olabilecekler ve hem de daha yüksek emekli aylığı alabilecekler.



Gerçekten de, insanları muvazaalı işlem yaptırmaktan, Bağ-Kur sigortalısı olanların SSK sigortalısı olarak çalışmalarına izin veren bu yeni uygulamanın son derece olumlu ve güzel bir haber.



Burada özellikle hiç kimsenin kendi şirketinde veya işyerinde SSK'lı olmaması gerektiğini hatırlatmak istiyoruz.



***



Kötü haber

Ancak gelelim kötü habere; SGK henüz bu uygulama ile ne şekilde işlem tesis edeceğini karara bağlayamamış, dolayısıyla 25 Şubat 2011 tarihinde Torba Kanun yayınlanmasına rağmen halen uygulamanın nasıl yapılacağı duyurulmadı.



Bir çok kişi de, bu uygulamayı takip edemediği için, halen çalışanlardan Bağ-Kur primi ödediği için SSK sigortalısı olamayan 1 Mart 2011 tarihinden geçerli işe giriş bildirgesi veremedi.



Dolayısıyla işe giriş bildirgesi veremeyen bu durumdaki kişiler için idari para cezası uygulanması, hatta daha ötesi bu kapsamda bildirimi yapılmayan kişilerin müfettişlerce tespiti halinde bir yıl boyunca beş puan prim teşviki, 6111 teşviki gibi bazı istihdam teşviklerinden de yararlanamaması tehlikesi ortaya çıktı.



SGK'nın bu durumdaki kanun çıktığında Bağ-Kur sigortalılığı devam ettiği için SSK'lı olamayan kişilerin durumunu bir an önce açıklığa kavuşturması ve bu haksızlığı gidermesi gerekiyor. Yoksa çok kişi bu kötü haberden dolayı üzülecek.

Kaynak: haber7.com



5 Nisan 2011 Salı

KAYITLARDA YER ALDIĞI HALDE İŞLETMEDE BULUNMAYAN EMTİA, KASA MEVCUDU ve ORTAKLARDAN ALACAKLAR İÇİN MALİ AF YASASI İLE GETİRİLEN DÜZENLEMELER

KAYITLARDA YER ALDIĞI HALDE İŞLETMEDE BULUNMAYAN EMTİA, KASA MEVCUDU ve ORTAKLARDAN ALACAKLAR İÇİN MALİ AF YASASI İLE GETİRİLEN DÜZENLEMELER

6111 sayılı Yasanın 11’inci maddesinin birinci fıkrası hükmü ile gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerine kayıtlarında yer aldığı halde işletmelerinde mevcut olmayan emtialarını, bu Yasanın yayımlandığı ayı izleyen üçüncü ayın son iş günü olan 31 Mayıs 2011 tarihine (bu tarih dahil) kadar fatura düzenlemeleri ve her türlü vergisel yükümlülüklerini yerine getirmek suretiyle kayıt ve beyanlarına intikal ettirmeleri ve böylece kayıtlarını fiili duruma uygun hale getirmeleri imkanı verilmiştir.

Bu hüküm, bütün gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerini kapsamaktadır. Uygulama kapsamına; ferdi işletmeler, adi ortaklıklar, kollektif şirketler, adi komandit şirketler ile sermaye şirketleri, kooperatifler, iktisadi kamu müesseseleri, dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmeler ve iş ortaklıkları dahil bulunmaktadır. Madde kapsamında düzenlenecek faturalarda alıcıya ilişkin bilgiler yerine, "Muhtelif Alıcılar (6111 sayılı Kanunun 11/1 maddesi çerçevesinde düzenlenmiştir)" ibaresi yazılacaktır. Fatura değeri üzerinden hesaplanan katma değer vergisinin de faturanın düzenlendiği tarihe ait vergilendirme dönemi katma değer vergisi beyannamesinde beyan edilmesi gerekmektedir.

Kayıtlarda yer aldığı halde işletmede bulunmayan kasa mevcudu ve ortaklardan alacaklar hakkında ise aşağıdaki hükümler uygulanacaktır:

a) Bilanço esasına göre defter tutan kurumlar vergisi mükellefleri, 31/12/2010 tarihi itibarıyla düzenleyecekleri bilançolarında görülmekle birlikte işletmelerinde bulunmayan kasa mevcutları ve işletmenin esas faaliyet konusu dışındaki işlemleri dolayısıyla (ödünç verme ve benzer nedenlerle ortaya çıkan) ortaklarından alacaklı bulunduğu tutarlar ile ortaklara borçlu bulunduğu tutarlar arasındaki net alacak tutarlarını bu Yasanın yayımlandığı tarihi izleyen üçüncü ayın sonuna kadar (31/05/2011) vergi dairelerine beyan etmek suretiyle kayıtlarını düzeltebileceklerdir.

b) (a) bendi kapsamında beyan edilen tutarlar üzerinden % 3 oranında hesaplanan vergi, beyanname verme süresi içinde ödenecektir.

c) Bu fıkra kapsamında ödenen vergiler, gelir veya kurumlar vergisinden mahsup edilmez; beyan edilen tutarlar ve ödenen vergiler, kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak kabul edilmez. Bu fıkra uyarınca beyan edilen tutarlar nedeniyle ilave bir tarhiyat yapılmaz.

Maliye Bakanlığı, bu maddenin uygulanması ile ilgili olarak yılı içerisinde ödenmesi gereken vergilerin ödeme sürelerinde değişiklik yapmaya, 213 sayılı Kanun hükümlerine göre bildirimde bulunma zorunluluğu getirmeye ve uygulamaya ilişkin diğer usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.

Kurumlar vergisi mükelleflerinde Yasa maddesi uyarınca yapılan kasa ve ortaklar cari hesabı düzeltimiyle ilgili beyanlara ilişkin olarak söz konusu tutarların ortaklara dağıtılıp dağıtılmadığına bakılmaksızın kar dağıtımına bağlı vergi kesintisi dahil olmak üzere geçmişe yönelik herhangi bir tarhiyat yapılmayacaktır.

İşletmenin esas faaliyet konusu dışındaki işlemleri dolayısıyla (ödünç verme ve benzer nedenlerle ortaya çıkan) ortaklarından alacaklı bulunduğu tutarlar ile ortaklara borçlu bulunduğu tutarlar arasındaki net alacak tutarı dikkate alınacaktır

Ahmet AKIN