25 Aralık 2009 Cuma

Varlık Barışında gayrimenkul için tapu harcı ödenmeyecek

Varlık Barışında gayrimenkul için tapu harcı ödenmeyecek



|Posta Gazetesi| |25.12.2009|















Soru: Varlık Barışı kapsamında gayrimenkul beyan etmeyi düşünüyoruz. Bu gayrimenkulü beyan etikten sonra şirket kayıtlarına alma ve sermayeye ekleme işlemlerinin de süre şartı var mı? Bu işlemleri nasıl yapacağız? Ayrıca, beyan ettiğimiz gayrimenkul için tapu işlemlerinin yapılacağı ve ödenecek tapu harcı ne kadardır?



Cemil



Cevap: Varlık Barışı kapsamında beyan edilen gayrimenkul, öncelikle şirketin yasal defterlerine kaydedilecek. Kayıt için vergi usul kanundaki sürelere uymak gerekiyor. Gayrimenkulü, beyan tarihinden itibaren 10 gün içinde(kayıtlarınızı şirket yetkililerinin imzasını taşıyan muhasebe fişlerine dayandırıyorsanız 45 gün içinde) beyan ettiğiniz rayiç değeri üstünden defter kayıtlarınıza almanız gerekiyor.(gayrimenkulü aktife alarak, karşılığında pasifte fon hesabı oluşturmak suretiyle). Beyan tarihinden itibaren 6 ay içinde de sermayeye eklemeniz lazım. Gayrimenkulün tapuda şirket adına tescili ve sermaye artırımı işlemleri, Harçtan müstesna tutulmuştur. Dolayısıyla Varlık Barışı Kapsamında beyan ettiğiniz gayrimenkulün şirket adına tapu tescilinde, Tapu Harcı ödemeyeceksiniz.



Tapuda yapılacak işlemlerde Tapu Harcı ödemek için yapacağınız işlem; varlık barışı kapsamında gayrimenkul beyanınıza ilişkin beyannameyi verdikten sonra, ilgili vergi dairesinden beyan edilen gayrimenkulün, tapu kayıtlarına ilişkin bilgileri de içerecek şekilde, 5811 sayılı Kanun kapsamında şirket adına beyan edilen gayrimenkulün şirket kayıtlarına almak için yapılacak tapu işleminde harç aranılmayacağı hususunda bir yazı alarak, bu belgeyi ilgili tapu sicil müdürlüğüne ibraz etmekten ibarettir.





8 Aralık 2009 Salı

Ticari yaşamda 'kod'a girme korkusu

Ticari yaşamda 'kod'a girme korkusu / Veysi Seviğ











KDV uygulamasında iade konusu olan işlemlerde haklarında sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge (SMİYB) kullandıkları konusunda tespit bulunanlar için uygulanacak ilkeler 84 seri numaralı MDV Genel Gebliği ile belirlenmiş bulunmaktadır. (23.11.2001 gün ve 24592 sayılı Resmi Gazete).

Bir başka anlatımla "sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge (SMİYB) düzenleme veya kullanma fiili ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgisi bulunan mükelleflerin nakden veya mahsuben iade istemleri" KDV 84 seri numaralı genel tebliğinde yer alan açıklamalar çerçevesinde yapılmaktadır.

Zaman içinde teknolojik geişmelerden yararlanılarak vergi idaresi oldukça geniş bir veritabanı oluşturmuş, sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyen ve bu tür belgeleri kullananlar tespit edilerek bunlarla ticari ilişkide olanlarla, bunların müşterileri hakkında da işlem yapılmaya başlanmıştır.

Vergi idaresi, 84 seri numaralı KDV genel tebliği dışına çıkarak; sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyen ve/veya kullanan mükelleflerle doğrudan ve/veya dolaylı olarak daha açıkçası zincirleme ilişki nedeniyle haklarında mevcut yasal düzenlemeler dışında vergi yasalarında yer almayan bir uygulamayı tercih etmiştir.

İdarece daireye davet edilen mükelleflere satın aldıkları mal veya hizmet nedeniyle düzenlenmiş olan, bu faturayı düzenleyen firmanın kod'a alınmış olması dolayısıyla kendilerinden bu faturalar üzerinde hesaplanmış olan KDV'nin ilgili vergi dairesine bir defa daha gecikme zammı ile birlikte yatırılması istenmekte ve bu konuda da idarece düzenlenmiş bir tutanağın imzalanması öngörülmektedir.

Daireye davet edilen mükelleflerin bu istemi yerine getirmemeleri halinde, kendileri sahte veya yanıltıcı belge düzenlememiş olmalarına rağmen kod'a alınarak "riskli mükellefler" grubuna dahil edilmektedir.

Kod listeleri oluşturulurken yeni kod'a alınanların önemli bir bölümü haklarında yapılan bu işlemin mahiyetini dahi kavrayamamaktadır. Ancak kod'a alınan mükellefler kod'a alındıkları tarihten sonra tüm müşterilerini kaybetmektedir.

Gerçekte KDV iadesi istemi olmayan bir mükellefin alt firmalarında olumsuz tespit ya da kod'a girmiş firma bulunduğu gerekçesiyle 84 seri numaralı tebliğ çerçevesinde açıklamaya ve kendisine adına düzenlenen fatura üzerinde yer alan KDV'sini bir defa daha ödemeye davet edilmesini öngören bir hukuki düzenlemenin bulunmaması dikkate alındığında yapılan işlemin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu söylemek kolaylaşmaktadır. (Daha fazla bilgi için bakınız: Çelik, Ercan. "Alt firmalarında olumsuz tespit (kod'a girmiş) bulunan mükelleflerle ilgili çalışmalar ve konunun hukuki durumu" Dünya Gazetesi, 24.11.2009)

Vergi idaresince oluşturulan kod numaralarının anlamı aşağıdaki tabloda yer almaktadır. (Gündüz, Zeki. Dünya Gazetesi, 23.10.2009)

m Kod 1 - Vergi inceleme raporuna göre sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge (SMİYB) düzenlediği tespit edilen mükellefler ile ortakları ve kanuni temsilcilerinin kurdukları veya ortak oldukları şirketler,

m Kod 2 - Vergi inceleme raporuna göre sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullananlar,

m Kod 3 - SMİYB düzenlediği konusunda haklarında rapor bulunan mükelleflerin ortakları veya kanuni temsilcileri,

m Kod 4 - Bastırdığı belgelerin zayi, çalındığı veya kaybolduğunu bildirenler,

m Kod 5-1 - Haklarında rapor bulunmamakla birlikte SMİYB düzenlediği konusunda tespit bulunan mükellefler. (Haklarında rapor bulunmamakla birlikte SMİYB düzenlediği vergi inceleme raporuyla tespit edilen şirketlerin ortakları ve kanuni temsilcileri tarafından kurulan şirketler, işçi sayısı, makine teçhizat ve işyeri durumu yetersiz olmasına rağmen KDV matrahları yüksek olan, bu nedenle beyanları gerçeği yansıtmayan ve buna benzer tespitler nedeniyle SMİYB düzenleme ihtimali olan mükellefler)

m Kod 5-2 - Haklarında rapor bulunmamakla birlikte SMYB kullandığı konusunda tespit bulunan mükellefler,

m Kod 5-3 - Adresinde bulunmayanlar ile sarih adresi tespit edilemeyenler,

m Kod 5-4 - Defter, belge ibraz etmeyen veya incelemeye sevk edilenler ile fazla döneme ilişkin olarak KDV beyannamesini (süresinden sonra verenler hariç) vermeyen mükellefler,

m Kod 6 - (Taklit edilen belge) Vergi numarası ve unvanı gibi mükellefiyet bilgileri kullanılarak başkaları tarafından belgeleri taklit edilen mükellefler,

m Kod 7 - Mükellefiyeti olmadığı halde SMİYB düzenledği vergi inceleme raporları ya da benzer yöntemlerle tespit edilen, (Sahte organizasyonu içinde bulunanlar ve SMİYB ticareti yapanlar)

m Kod 8 - 2004/13 sayılı iç genelgede belirtilen esaslar çerçevesinde vergi dairelerince mükellefiyeti re'sen terk ettirilen mükellefler,

m Kod 9-1 - SMİYB düzenlediği konusunda hakkında rapor bulunan ve bakanlık makamı tarafından oluşturulan olumsuz mükellefler listesinde yer alan mükellefler,

m Kod 9-2 - SMİYB kullandığı konusunda hakkında rapor bulunan ve bakanlık makamı tarafından oluşturulan olumsuz mükellefler listesinde yer alan mükellefler,

Kod 5-1 listesinde yer alan mükellefler tarafından düzenlenen belgelerle kod 5-3 listesinde yer alan mükelleflerin adresinde bulunamadıkları dönemlerde düzenledikleri belgelerin sahte olma ihtimali son derece yüksektir.

Kod 2, kod 9-2, kod 5-2 ve kod 5-4 listesinde yer alan mükellefler tarafından düzenlenen belgeler aksine bir tespit olmadığı müddetçe sahte belge olarak nitelendirilmemelidir.





İspark'tan eve ceza dönemi

İspark'tan eve ceza dönemi

>

> İSPARK, otopark alanlarına park ederek ücretini ödemeyen araç sahiplerinin

> evlerine borç faturası gönderiyor

>

> Otopark görevlisi yok diye rahat rahat park etme dönemi sona erdi. İSPARK,

> yönetiminde bulunan otopark alanlarına park ederek ücretini ödemeyen araç

> sahiplerinin evlerine borç faturası göndermeye başladı.

>

> Araç sahipleri ceza, faiz ve icra masraflarıyla karşılaşırken İSPARK da

> internet sitesi üzerinden araç plakası ile borç sorgulaması yapılabilecek

> bir uygulamayı hizmete soktu. Bu sayfanın adı 'kara liste' olarak

> anılıyor.

>

>

>

>

>

>

7 Aralık 2009 Pazartesi

Varlık Barışı kapsamındaki sermayeye artırımında stopaj yok

Varlık Barışı kapsamındaki sermayeye artırımında stopaj yok



|Posta Gazetesi| |07.12.2009|















Soru: 2005-2007 yıllarında mal aldığımız bazı firmalarda muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullanımı tespit edildiği, bu firmalardan aldığımız mallara ilişkin 140.000 TL lik KDV leri 30 gün içinde yatırmamız istendi. 5811 yararlanmak için dilekçe verdim. 140.000 TL Varlık beyan edip, bu varlıkların sermaye ilavesinde, kurum stopaj durumu nedir? Bu varlıkları sermaye ilave ederken stopaj ödeyecek miyiz? Ve varlık olarak gayrimenkul beyan edebilir miyiz? Ayrıca ödemeler çek ve banka havalesi ile yapıldı. Ancak defter açısından durumu bilmiyorum.



Ahmet CEBE



Cevap: Şirketinizin, mal alımı yaptığı firmaların “muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge” kullandığından dolayı KOD a alınması nedeniyle, yaptığınız mal alımları nedeniyle yüklendiğiniz ve indirme konu ettiğiniz 140.000 TL KDV nin indirimi kabul edilmeyerek, tekrar ödemenizi istemişler. Varlık Barışı kapsamında varlık beyan ederek, yakayı kurtarmanız mümkün. Bunun için en geç yıl sonuna kadar, yaklaşık 780.000 TL tutarında varlık beyan edip, bunun yüzde 5 i olan 39.000 TL yi ödemeniz gerek. Vergi incelemesi yapılarak 140.000 TL KDV indiriminiz kabul edilmeyerek 777.777 TL matrah farkı bulunsa dahi, beyan edeceğiniz varlık tutarı olan 780.000 TL bu matrah farkından düşüleceğinden, ortada vergi hesaplanacak fark matrah kalmayacak ve vergi, ceza ve faiz ödemekten kurtulacaksınız. Varlık olarak para, döviz, altın, menkul kıymet, diğer sermaye piyasası araçları ve taşınmaz(gayrimenkul) beyan etmeniz mümkün. Bilanço esasına göre defter tutan mükellefler, kanun hükümlerine göre yasal defterlerine kaydettikleri varlıklar için pasifte özel bir fon hesabı açacaklar. Bu fon hesabı, sermayenin cüz’ü addolunacak ve beyan tarihinden itibaren altı ay içinde sermayeye ilave edilecektir. Sermaye artırımında mükellefe ek yükümlülük getirilmiyor. Kurum stopajı ödenmesi söz konusu değil.

4 Aralık 2009 Cuma

KOD uygulaması mükellefin korkulu rüyası oldu

KOD uygulaması mükellefin korkulu rüyası oldu



|Posta Gazetesi| |04.12.2009|















Soru: Vergi dairesinden bir yazı geldi. Yazıda 2005 yılında mal aldığımız firmanın adresinde bulunamadığından KOD a alındığı, bu firmadan aldığımız faturalardaki KDV’leri düzeltme beyannamesi vererek tekrar ödememiz isteniyor. Firmayı Devlet adresinde bulamıyorsa burada bizim suçumuz ne? 2005 de çalışan işletme, belki ekonomik kriz nedeniyle işleri bozulmuş, belki batmış, belki kaçmıştır. Bunda bizim suçumuz ne? Devlet, vergi veren mükellefini iyi izleseydi, işlerinin bozulmaması, batmaması ve kaçmaması için önlem alsaydı. Yaklaşık 5 yıl önceki bir mal alımımız nedeniyle bugün tekrar KDV istenebilir mi? Tekrar KDV ödememek için ne yapabiliriz?



T. METE



Cevap: KOD uygulaması tüm vergi mükelleflerinin korkulu rüyası haline geldi. Yıllar önce mal alınan bir firmanın sahte belge düzenlediği, kullandığı, adresinde bulunamadığı, incelemeye defter ve belge ibraz etmediği vb. yönde yapılan tespitler varsa, bu firma öncelikle KOD adı verilen, bir kara listeye alınıyor. Sonra, sizde olduğu gibi bu firmadan mal alan firmalara bir yazı tebliğ edilerek, bu firmadan alınan mala ilişkin KDV indirimlerinin kabul edilmediği, KDV beyannamelerinin düzeltilerek, indirime konu edilen KDV lerin tekrar ödenmesi isteniyor. KDV den kurtulmak için Varlık Barışı kapsamında varlık beyanı öneriliyor. Nereden bakarsanız bakın sıkıntılı bir konu. Ancak 2005 den mal aldığınız firma adreste bulunama nedeniyle KOD a alındığından( 8 nolu Koda) işiniz kısmen kolay sayılabilir. Çünkü; Adreste bulunmama veya mükellefiyetin kapatıldığı dönemden önceki dönemler için, yani mükellefin faal olduğu dönemlerde yapılan alışlar için herhangi bir sorumluluk bulunmadığından, şayet adreste bulunama tarihi, mal aldığınız tarihten sonraysa Vergi dairsine bir dilekçe vererek, işletmenin adresinde faal olduğu dönemde mal aldığınızı, adresinde bulunamadığı tarihten sonra adı geçen işletmeden mal almadığınızı beyan etmeniz ve mal alım faturanızın bir fotokopisini dilekçenize belge olarak eklemeniz halinde, KDV ödemezsiniz. Ancak, incelme yoluyla yersiz olarak indirimleriniz kabul edilmeyerek KDV tahakkuku yaparlarsa da, Vergi Mahkemesine dava açarak yargı yoluyla KDV ödemekten kurtulursunuz. Şayet, adreste bulunamama



tarihinden sonra mal almışsanız, durum kötü. Bu takdirde ya istenen KDV yi ödeyerek, ya istenen KDV nin matrahı kadar Varlık beyanında bulunup, beyan ettiğiniz varlığın yüzde 5’i kadar vergi ödeyerek(bu seçenek daha uygun) yakayı kurtarabilirsiniz. Bir diğer yolda istenen KDV nin 4 katı kadar teminat vererek(para, banka mektubu vb. gibi) KOD a girmekten kurtulup, yapılacak vergi incelemesinin sonuçlarını beklemektir.







Defter ve belge ibraz etmemenin hapis cezası ve 3 kat vergi cezası riski var



Soru: Vergi inceleme elemanının istediği defter ve belgeler ibraz edilmezde ne kadar ceza kesilir?



A.E



Cevap: Defter ve belgelerin vergi incelme elemanına ibraz edilmemesinin kesilecek cezadan öte, hapis cezası var. Vergi Usul Kanunu 359/a-2 maddesinde; defter ve belgenin inceleme elemanına ibraz edilmemesi “gizleme” fiili olarak tanımlanmıştır ve defter ve belgelerini gizleyenlere 18 aydan 3 yıla kadar hapis cezası verilmesi hüküm altına alınmıştır. Defter ve belgelerini inceleme elemanına ibraz etmeyenler, öncelikle 18 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasını göze almaları gerekir. Ayrıca; vergi ziyaına VUK 359 ncu maddesinde sayılan fiillerle yol açılması halinde, vergi ziyaı cezası 3 kat uygulandığından, defter ve belgelerini incelemeye ibraz etmeyenler, 3 kat vergi ziayı cezasına da hazırlıklı olmalılar.





3 Aralık 2009 Perşembe

Kod gribi’ne İstanbul Yaklaşımı

Kod gribi’ne İstanbul Yaklaşımı



|Hürriyet Gazetesi| |03.12.2009|







DOMUZ gribinden daha hızlı yayılan “kod gribi” ile ilgili haberler, yazılarımız ve vatandaşın tepkisinin de etkisiyle, bu gribe yakalananların önemli bir kısmına “aşısız çözüm” geldi.





OLAY NEYDİ?



Bilmeyenlerin de olabileceği düşüncesiyle, olayı kısaca özetleyelim.



Son birkaç aydır, onbinlerce vergi mükellefine “Eller yukarı, yakalandın. Ya canını ya malını” dercesine, bir yazı gönderiliyor ve “Siz koda giren bir firmadan (örneğin sahte ya da kapsamı itibariyle yanıltıcı belge kullanan veya adresinde bulunamayan ya da defterlerini kaybeden veya ibraz etmeyen bir firmadan) mal almışsınız. Yakaladık sizi… Vergi incelemesine alacağız. Hapse de girebilirsin. Ayrıca sizi kod listesine de dahil edeceğiz, sizden mal alanlar da koda girecek ve onları da incelemeye alabileceğiz. Bu olaydan kurtulmak istiyorsanız, aldığınız malın KDV’sini düzeltme beyannamesi ile vergi dairesine bildirip, faiziyle ödeyin” deniliyordu.



Yazıyı alanlar ya muhasebecisine ya da vergi dairesine (bazıları her ikisine de) gidip;



“Bir yanlışlık olmasın, mal aldığımız firma, Türkiye’nin üç büyük markasından biri” ya da



“Biz 2005’te yönetimi devletin kontrolünde olan Telsim’e cep telefonu görüşmesi için ödeme yaptık. Telsim naylon fatura aldıysa yani devlet naylon fatura aldıysa, bizim suçumuz ne? Biz niye koda giriyoruz?”



“Efendim, mal aldığım firma yıllar sonra adresini değiştirmiş ve bulunamıyorsa veya defterlerini kaybetmişse, ibraz etmiyorsa bizim suçumuz ne?”



demesi de bir işe yaramıyordu. Maliye’nin görüşü geriye doğru dört firmanın kod uygulamasına tabi tutulacağı yönünde. Vergi daireleri, bu durumda olanları (2004-2007 yılları için) Varlık Barışı’ndan yararlanmaya yönlendiriyordu.







ÇÖZÜM NE OLDU?



Kod gribinin onbinlerce mükellefe doğru hızla yayılması ve artan tepkiler üzerine, olaya İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı duyurusu ile “aşısız bir çözüm” getirdi.



Tam metnine www.yaklasim.com dan ulaşabileceğiniz iki ayrı duyuruya göre;(Duyuruya ulaşmak için TIKLAYINIZ)



1) Sahte ya da kapsamı itibariyle yanıltıcı fatura kullananlardan, (yani Kod-2’dekilerden) alınan belgeler için (ödemelerin bankadan veya çekle yapılmış olması koşuluyla), KDV beyan edilip faiziyle ödenmesi talep edilmeyecek.



2) Kod-2’deki mükelleflerin, Kod-1’den (sahte ya da kapsamı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyenlerden) aldıkları belge nedeniyle, Maliye’nin kaybını telafi etmeleri halinde, Kod-2’dekilerden mal alanlar ya da hizmet yaptıranlar (ödemelerini nakit yapmış olsalar dahi) düzeltme yolu ile KDV beyan edip ödemekten kurtulabilecekler.



3) Adresinde bulunmayan ya da defterlerini ibraz etmeyenlerden mal ya da hizmet alanların; adreste bulunmama veya mükellefiyetin kapatıldığı dönemden önceki dönemler için (yani mükellefin faal olduğu dönemde yapılan alışlar için) herhangi bir sorumluluğu olmayacak. Defter belge ibraz edilmeyen alışların, ödemeleri banka kanalı ya da çekle yapılmışsa, ikinci kez KDV beyan etmekten kurtulabilecekler.







NE YAPILMALI?



Sahte ya da kapsamı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyen veya kullananların, hem para hem de hapis cezası ile cezalandırılması doğru bir uygulama. Ancak, bu olayda, iyi niyetli (bilmeden kullanan ya da onlardan mal alan) mükellefleri mağdur etmemek gerekiyor.



Kod uygulaması, başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere, ülke genelinde büyük panik yarattı. Böylesine önemli bir uygulamanın; bazı yazılar ve açıklamalarla değil, yasa ve tebliğlerle düzenlenmesi ve açıklamaların da Maliye Bakanlığı tarafından yapılması daha anlamlı olurdu.



İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı, duyarlı davranarak gerekli açıklamayı yaptı.



Şimdi sıra, ülke genelindeki sorunlara çözüm ve uygulama esaslarını belirleyecek Maliye Bakanlığı açıklamasında...









varlık barışı

varlık barışı



Yurtçi Varlıklar:



-önce para Bankaya yatırılacak(5811 sayılı kanun kapsamında yatırıldığı bankaya söylenecek

banka ayrı bir hesap açıyor ve dekonta 5811 sayılı kanun yazıyor)



-31.12.2009 tarihine kadar e-beyanname ile beyan ediliyor



-beyan tarihinden itibaren 30 gün içinde tahakkuk eden % 5 vergi ödeniyor



-6 ay iÇinde yatırılan para sermayeye ilave edilmesi gerekiyor.





Yurtdışı Varlıklar;





-önce 1 no'lu 5811 say. kanun Tebliği ekindeki form ile paranın getirileceği bankaya

bildirimde bulunuluyor ve hesap açtırılıyor.



-hesap açtırıldıktan sonra e-beyanname ile beyanda bulunuluyor.



-beyan edilen tutar 1 ay içinde yurtiçine transfer edilmesi gerekiyor.



-Banka gelen tutarın %2 vergi kesiyor vergi dairesine ödüyor.



-Gelen para sermayeye ilave edilmesi gerekiyor(süre sınırı yok)







2 Aralık 2009 Çarşamba

Şirketlerin yeni derdi virüs gibi yayılan

Şirketlerin yeni derdi virüs gibi yayılan



Geriye dönük KDV incelemesi birçok şirkette 'kara liste' korkusu başlattı. Vergide kuraldışı işlem yapan firmaları inceleyen Maliye, bunlarla iş yapan şirketlerin KDV indirim talebini yok sayıyor. Tüccar, 'Bu denetim domuz gribi virüsü gibi hızlı yayılıyor, hepimizi vuracak' diyor...



Son zamanlarda çok sayıda şirket Maliye fobisi yaşıyor. Maliye Bakanlığı, daha önce de kullandığı 'Kod' uygulamasını yaygınlaştırınca binlerce şirket KDV şoku yaşamaya başladı. Maliye Bakanlığı, defterlerini ibraz etmeyen, sahte fatura kullanan kısaca vergi yasalarına aykırı davranan şirketleri 'Kod' adını verdiği kara listeye alıyor ve şirketlerin faaliyetlerini izliyor.



Uzmanlar bunun tüm çağdaş ülkelerde yapılan bir uygulama olduğunu belirtiyor ancak Türkiye'de durum biraz farklı işliyor. Kod listesinde bulunan şirketlerle ticari ilişkide bulunan, mal ve hizmet alan şirketlerin KDV indirimi uygulamasından yararlanmasına izin verilmiyor. Geçmiş tarihli bir işlemse ve KDV indiriminden faydalanılmışsa da Maliye o tutarı yasal faiziyle birlikte ödemesini istiyor. Maliye'nin geriye dönük bu işlemleri artırması nedeniyle binlerce firma ne yapacağını bilemez bir halde muhasebecilerin kapısını çalıyor.



Vergi uzmanları bu konunun bir zincir gibi uzayacağını ve kayıtlı çalışan binlerce firmayı etkileyebileceğini söylüyor. Ekonomik kriz nedeniyle binlerce firmanın zor durumda olduğunu belirten uzmanların görüşü şöyle: Daha önce düzgün çalışıyor olsa bile krizle birlikte birçok firma yükümlülüğünü yerine getiremiyor. Maliye de bu firmaları izliyor ancak bunlar ticari ilişkide bulunan şirketlerin sorumlu tutulması dünyanın hiçbir yerinde görülmez. Bu tüm şirketleri suçlu ilan etmek anlamına gelir. Bir hizmeti ya da alım satımı yok saymak mümkün değil. Maliye ya KDV indiriminden vazgeç, bu faturayı kayıtlarından çıkar diyor ya da daha önce almış olduğun KDV indirimini faiziyle birlikte yatır...



İşte bir örnek

OLAYI bir örnekle açıklamak gerekirse: A firması, Türkiye'nin önde gelen bir market zincirine mal satmış. Maliye'den bir yazı geliyor: X firmasına 2005-2006 yılları arasında mal satmışsınız ve KDV indiriminden yararlanmışsınız. Bu şirket, kod listesinde bulunuyor, KDV indirimini cezasıyla birlikte iade edin.

X firmasıyla ticari ilişkisi olan binlerce şirkete bu yazı gidiyor, eğer talep edilen miktar yatırılmazsa o şirket de kara listeye alınıyor. Bir perakende zincirine yüzlerce firmanın mal sattığı düşünüldüğünde tüm firmalar aynı uygulamayla yüz yüze kalıyor.



Birçok firma batabilir

l Tanıl Küçük-İstanbul Sanayi Odası Başkanı: Son dönemde mükellefler arası faturaların geriye dönük olarak çapraz kont- rolle incelenmesi uygulaması yaygınlaştı. Çapraz inceleme sonunda, Kod listesine giren şirketlerle yapılan tüm işlemler şüpheli kabul edilmekte ve o işleme ait KDV'nin faizi ile birlikte yeniden ödenmesi isteniyor.



Yaşadığımız ağır ekonomik kriz ortamında pek çok şirket faaliyetine ara vermek zorunda kalmıştır. 4-5 yıl önce olağan koşullarda yapılan bir işlemin, bugün, karşı tarafın işlerinin bozulması veya başka bir nedenle alıcıyı da şüpheli konuma getirmesi ve daha önce ödenen KDV'nin, faizi ile birlikte tekrar tahsili yoluna gidilmesi kabul edilemez. Bu, birçok firmayı sıkıntıya sokacak hatta iflasa götürebilecek bir uygulamadır.



Maliye geri adım atmalı

l ŞÜKRÜ Kızılot-Vergi Uzmanı: Türkiye'de 600 bin şirket, 2 milyona yakın vergi mükellefi var, Maliye bu yaklaşımında ısrar ederse tüm şirketlerin Kod'a girmesi kaçınılmaz bir son olur. Vergi Kanunu'nda böyle bir durum olmamasına karşın Maliye inisiyatif kullanarak Kod'a girmiş şirketlerle iş yapanları da zor durumda bırakıyor.



Bu yaklaşımından geri adım atması kaçınılmaz. Ben bunun adını 'Kod Gribi' koydum, çünkü domuz gribinden daha tehlikeli ve hızla yayılıyor. Türkiye'nin önde gelen, kayıtlı çalışan büyük firmaları da dahil olmak üzere en küçük firmaya kadar yayılan bir virüs gibi bu. Bu durumla karşı karşıya olan mükellefler dava açsalar kazanma olasılıkları çok yüksek, yani yargıdan döner bu uygulama. Ancak şirketler, Maliye ile karşı karşıya kalmak istemiyor.



Davanın en az bir yıl sürdüğünü düşündüğümüzde mükellef o dönemde kara listeye alınırsa ticari itibarını kaybeder ve dava bitene kadar varlığını devam ettiremez. Konuyla ilgili olarak kısa bir süre yaşadığım bir olayı paylaşayım. Bayramdan önce İstanbul'da önde gelen inşaat şirketlerinden birinin sahibiyle sohbet ediyorduk. Kod olayını anlattım ve 'İyi ki biz böyle sorunlar yaşamıyoruz' dedi.



5 dakika sonra muhasebecisi geldi. Şirket sahibi benim söylediklerimi anlatınca muhasebeci 'Aman efendim biz de aynı durumdayız; aylardır Maliye'den yazı geliyor, yıllar önce iş yaptığımız firmalarla ilgili. Ne yapacağımızı şaşırdık' dedi.



MAĞDUR FİRMALARIN İSYANINI AKŞAM YAZIYOR

Biz polis miyiz?

17 çalışanımız var ve ne yapacağımızı şaşırmış durumdayız zaten, ekonomik kriz ve iş sıkıntısı ile personel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz durumdayız, bir de başımıza kod komedisi geldi.



Aslında bu zamanda iş yokluğunda ve krizde bir tek eleman çıkarmadan çalışmaya uğraşmaktan bizi tebrik etmeleri gerekirken bunlar ile muhatap oluyoruz. Nasıl öderiz ne yaparız bilen yok. Tüm bunlar aslında kaçak çalışmaya itiyor işletmeleri farkında mısınız?



Sayın Başbakanımız ve yetkililer bas bas bağırıyor eleman istihdam edin diye.



Bunları mı hak ediyor eleman istihdam eden bizler?



Geçen gün Maliye'den gelen bir yazı ile araştırdık ve öğrendik ki 2007 yılında ve 2008 yılında alım yaptığımız 4 firma yerinde bulunamamış veya yanıltıcı belge düzenlemiş olduğundan bizden bu firmalara ödediğimiz faturaların KDV'leri isteniyor. Biz polis miyiz? Nasıl araştıralım mal aldığımız işletmeyi veya mal ya da hizmet alırken ne diyelim firmalara veya desek ne olur ki? Adam batmış, kaçmış veya terk etmiş başkalarına devretmiş işletmesini sonrasını bilemez ki! Lütfen bir şeyler yapın en azından dürüst işletmeler kurtulsun bu komediden, inanın çoğumuz da bu yüzden batacağız.



Aziz Nesinlik bir hikaye!

2 YIL önce bir reklam firmasından tanıtım hizmeti aldık. 10 ay boyunca her ay 11.800 TL bankadan ödeme yaptık ve faturamızı aldık. Hizmeti aldığımız firmanın inceleme sırasında naylon fatura kullandığı Maliye tarafından tespit edilmiş. Maliye şimdi bizden yaptığımız ödemelerin KDV'sini faizi ile birlikte istiyor. Söylenecek bir söz bulamıyoruz. Yaşasaydı bu maili Sayın Aziz Nesin'e gönderirdik.



Devletteki şirketin bile faturası problem oldu!

BU örnek çok daha ilginç. Mağdur olan vergi mükellefinin gönderdiği mail şöyle: Grup firmalarımızdan birine iş yaptığımız bir firmanın kodda olduğu bilgisi geldi. Bu şirket Telsim... Telsim'in 2005 yılı aralık döneminde gelen telefon faturaları için düzeltme istediler. Şirketin usulsüz fatura kullandığı, bizim de ödemeleri banka aracılığıyla değil, tahsilat bürosu aracılığıyla yaptığımız için 7 bin liralık KDV'yi ödememizi istediler.



Ancak Telsim'in bize telefon faturası kestiği tarih, çok ilginçtir TMSF yönetiminde yani devlet tarafından yönetildiği tarih. Bunu Vergi Dairesi'ne anlattık ancak herhangi bir yanıt alamadık, ödemeyi yaptık. Dava açsak en az iki yıl sürecek o süre içinde de Maliye'nin bizi listeye alma ihtimali olacaktı, göze alamadığımız için parayı ödeyip kurtulduk. Şimdi soruyorum T.C Devleti'nin de koda girmesi mi gerekir?..



Batan bir şirket, bizi de vurdu

BİR başka çarpıcı örnek ise Türkiye'nin en büyük perakende zincirlerinden biriyle ilgili. İstanbul'da kurulu bir firma, Migros, Gima, Carrefour gibi zincirlere mal satıyor. Maliye'den gelen bir yazı ile 2006 yılında Gima ile yaptıkları işlemlerden oluşan KDV'yi Maliye'ye ödenmesi isteniyor. Maliye, söz konusu şirkete Gima'nın 'kod'a alındığını söylüyor. Gima 2005 yılında Sabancı Grubu tarafından satın alındı ve Carrefoursa ile birleştirildi.



Şirket, bu gelişme üzerine yetkililerle görüşüyor ve yaklaşık 3 yıl önce Gima'nın yanı sıra başka marketlere de mal satan bir firmanın vergi kurallarına aykırı davrandığı için listeye alındığını öğreniyor. Maliye de bu şirketle iş yapan tüm firmaları incelemeye alıyor. Şirket yetkilisi diyor ki; Bizim iş yaptığımız bir firmayla iş yapan başka bir firma batıyor ve biz mağdur oluyoruz. Bu işin muhatabı neden biz olalım, böyle davranılmaya devam edilirse Türkiye'deki tüm şirketler listeye girer? Söz konusu şirket batmamış ama Maliye bizi de olaya katmaya çalışıyor.



'Kayıtdışını artıracaktır'

l Halil Başağaç-Ankara Yeminli Mali Müşavirler Odası Başkanı:



Maliye Bakanlığı'nın son dönemde yoğunlaştırdığı 'kod uygulaması”nın iki temel sıkıntısı var. Birincisi bu listelerin nasıl oluşturulduğu konusu. Her ülkenin bir vergi istihbaratı olması gerekir, Maliye, bu listeye giren firmaları belirli aralıklarla incelemelidir. Ancak bu o işletmeleri izlemek için kullanılır, o firmayla iş yapanları da incelemek ya da suçlamak doğru değildir.



Örneğin, bir şirketin naylon fatura düzenlediği tespit edilmişse o şirket izlenir ama onunla yasal koşullarda iş yapan firmalara da suçlu muamelesi yapmak doğru değil. İkinci sıkıntı konusu da şu: Maliye, bir hizmet ya da mal almış olan şirketten bunu yok saymasını istiyor. Şirkete diyor ki sen A firmasından mal almışsın ancak bu firma listede, dolayısıyla ondan aldığın malın karşılığında talep ettiği KDV indirimini isteme yani yok say. Bu yasal olarak mümkün değil, böyle bir talep olamaz.



Diyelim ki firma un satın aldı, o undan yaptığı ürünleri de yok sayması gerekir. Bu durum doğal olarak biz mali müşavirleri de yasal yükümlülük altına sokuyor. Biz hizmet verdiğimiz kişi ve şirketlere ve İdare'ye karşı sorumluyuz var olan bir işlemi yok saymamız mümkün değil. Maliye'nin bir an önce bu yaklaşımını değiştirmesi gerekir evet istihbaratı olsun, bir listesi olsun ama bu yasal ve çağdaş standartlar içinde yapılsın. Bu yaklaşım, kayıtlı çalışan firmaları da kayıtdışına itiyor, bu nedenle de dikkat edilmesi gerekiyor

23 Kasım 2009 Pazartesi

soru-cevap

Soru : İyi günler üstadım. bir şirketimiz varlık barışından yararlanmak üzere parayı bankaya yatırdı. ancak beyan etmeden şöyle bir problem karşımıza çıktır. yurtiçi Varlık barışından yararlanarak ayrılan özel fon 6 içinde sermayeye ilave edilecek. ancak biz kısa bir süre önce sermayeye artırımı yaptık ve 2 yıl içinde ödenmesi gereken sermaye taahhüdümüz var. 6 içinde özel fonu sermayeye ilave aşamasında önceki sermayenin tamamen ödeme şartı(2 süresi olan) aranacak mı?



Cevap :, Bahsettiğiniz konu 5811 Sayılı Yasanın 2 Seri Nolu Tebliğinde açıklanmış olup, ilgili kısım aşağıdadır. 2. “3.5.2.1. Bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerce yapılacak işlemler" bölümüne üçüncü paragraftan sonra gelmek üzere aşağıdaki paragraflar eklenmiştir. “Türk Ticaret Kanununun 391 inci maddesi hükmü uyarınca, esas sermayeye karşılık olan hisse senetlerinin bedelleri tamamen ödenmedikçe genel kurulca yeni hisse senetleri çıkarmak suretiyle sermayenin artırılmasına karar verilemeyeceği, sermaye artırımının şartları arasında sayılmıştır. Diğer taraftan, 5811 sayılı Kanunun belirli bir süreyle uygulanacak olması, bu Kanuna göre beyan edilen varlıklar nedeniyle oluşan fon hesabının sermayenin bir cüz’ü addolunacağı ve beyan tarihinden itibaren altı ay içinde sermayeye ilave edileceği hükme bağlandığından, ayrıca pay sahiplerine ilave bir ödeme yükümlülüğü de getirmediğinden daha önce ortaklarca taahhüt edilen sermaye ödenmeden de söz konusu fonların sermayeye ilave edilmesi mümkün bulunmaktadır. Ancak, Kanun kapsamında beyan edilen varlıklar nedeniyle oluşan fonların şirket ortaklarınca taahhüt edilen sermaye taahhüt borçlarının kapatılmasında kullanılması mümkün değildir." Dolayısıyla önceki sermayenin ödenip ödenmemesine bakılmaksızın 5811 Sayılı Yasayla ilgili ayrılan fonun sermayeye ilavesi mümkündür. Danışma Birimi



ALIŞ İADELERİ VE KDV ORANLARINDAKİ DEĞİŞİKLİĞİN İADE FATURASINA ETKİSİ

ALIŞ İADELERİ VE KDV ORANLARINDAKİ DEĞİŞİKLİĞİN İADE FATURASINA ETKİSİ



Tarih: 23.11.2009



Alış iadesi, fiyat farkı, tüketicinin yaptığı iadeler, gider pusulası düzenlenirken satış fişinin veya faturanın eksik olması, iade yapıldığı dönemlerde KDV oranının değişmesi gibi birbirinden çok farklı ve çeşitli soru ve sorunlarla karşılaşmaktayız.



Her olayı kendi mahiyeti içerisinde değerlendirmek ve çözümlemek gerekir. Alış iadeleri ile alakalı olarak temelde karşılaştığımız ancak bir kaç konuyu makalemizin konusuna dahil ederek, mesleki sorunlara yüzümüzü dönmek istedik. Devam eden çalışmalarımızda önümüze gelen sorunları değerlendirmeye devam edeceğiz.







Satın alınan bir mal veya hizmetin aynı yıl içerisinde iade edilmesi ile takip eden takvim yıllarında iade edilmesi arasında satıcı ve alıcının gerçekleştireceği muhasebe kayıtlarının mali tablolara etkisi bakımından ciddi farklılıklar bulunmaktadır.







Alış İadesinin Aynı Yıl İçerisinde Gerçekleşmesi :



Satıcı firma YZB Mobilya şirketi tarafından 1 adet banyo dolabı % 8 KDV ile vadeli olarak satılmıştır.







Satıcının Muhasebe Kaydı Alıcının Muhasebe Kaydı



----------------------15.09.2009----------------- ------------------15.09.2009------------



120.01. Kozuva İnşaat Ltd. 108 .- 153.01.Dolap 100 .-



600.01. Yurtiçi Satışlar 100 .- 191.01.İndirilecek KDV 8 .-



391.01.Hesaplanan KDV 8 .- 320.01.YZB Mobilya 108 .-



---------------------------------------------------- --------------------------------------------



Aldığı malı iade eden alıcının, iade kaydını işlerken kullanacağı hesaba ilişkin tekdüzen hesap planında bir belirleme yapılmamıştır.



Bunun nedeni yapılan iade işleminin, satın alıma bağlı olarak bir tashih kaydı olarak kabul edilmesinden ileri gelmektedir. Alış iadesini ilk alımdan bağımsız bir işlem olarak değerlendirdiğimizde uygulamacıların tereddütlerine neden olmakta ve farklı muhasebe kayıtlarının yapılmasına yol açmaktadır.



Aynı malın alıcı firma Kozuva İnşaat tarafından Kasım ayında iade edildiği durumda satıcı ve alıcının muhasebe kayıtlarına aşağıda yer verelim.







Satıcının Muhasebe Kaydı Alıcının Muhasebe Kaydı



---------------------10.11.2009---------------- ------------------10.11.2009------------



610.01. Satışlardan İadeler 100 .- 320.01.YZB Mobilya 108 .-



191.03. Satış İadeleri KDV 8 .- 153.01.Dolap (Tic.Mal) 100 .-



120.01. Kozuva İnşaat Ltd. 108 .- 391.03.Alış İadesi KDV 8 .-



------------------------------------------------- -------------------------------------------



İadeye konu fatura bedeli, gelir tablosunda 61.Satış İndirimleri (-) hesap grubunda yer alan 610.Satıştan İadeler (-) hesabına işlenerek satıcının brüt satışlarından tenzil edilmiştir.







Satıcı firmanın mali tablo döneminde başka bir satış işlemi olmadığını kabul edersek Gelir Tablosunun Net Satışlar kısmı aşağıdaki şekilde oluşacaktır.







600. YURTİÇİ SATIŞLAR 100 .-



610. SATIŞTAN İADELER (-) -100 .-



NET SATIŞLAR 0 .-







Alıcının muhasebe kaydında ise dikkat edileceği üzere, alış iadesi işlemine ilişkin olarak herhangi özel bir hesap kullanılmamaktadır. Stoklarına aldığı ürünü, herhangi bir sebeple satıcı ile anlaşarak iade etmiş, iade faturasını düzenlemiş ve stoklarından düşürmüştür.







Alış İadesinin Sonraki Yıl İçerisinde Gerçekleşmesi :







Kozuva İnşaat Ltd.şirketi aldığı ürünleri sonraki yılda iade etmiş olsaydı, satıcı ve alıcının yapacağı muhasebe kayıtlarının yukarıdakinden çok farklı olması gerekirdi. Çünkü, 2009 yılında gerçekleştirilen alım veya satım faaliyeti, 31.12 tarihinde her iki tarafın mali tablolarına yansıtılmıştır. Satıcı, satış tutarını hasılat (600) hesabına aktarmış, sattığı ürünün maliyetini ise ilgili maliyet hesaplarına (620/621/622) intikal ettirmiştir.



Alıcının almış olduğu dolaplar ise, 31.12 tarihli mali tablolarının stoklar hesabının (153) ilgili kaleminde yerini almıştır.



Satın alınan bir ürünün sonraki takvim yılında iade edilmesi durumunda, muhasebe kaydının ve buna bağlı olarak mali tablolara etkisinin farklı olması, öncelikle satıcı tarafı etkilemektedir. Bu etkilenmeden alıcının uzak kalabilmesi mümkün olmadığından, satıcıya bağlı olarak alıcının da iade kaydı önceki döneme göre değişiklik arz etmektedir.



Başka bir deyişle, sonraki dönemde yapılan alış iadesi işlemi, satıcı açısından yepyeni bir alış (iade değil) olarak kabul edileceğinden iadeyi yapan tarafta (ilk alıcı) bu durumdan etkilenerek yeni satıcı pozisyonuna geçmektedir.



Hülasa, artık bu işlem kendi başına bir satış işlemidir. 3065 sayılı KDV.Kanunu’nun 35.maddesi, malların iade edilmesi durumunda değişikliğin mahiyetine uygun şekilde düzeltme yapılması gerektiği açıkça belirtmektedir.







Alış iadesinin sonraki yılda yapılması durumunda yapılması gereken muhasebe kayıtlarına aşağıda yer verilmiştir.



Alıcı firma, 04.01.2010 tarihinde malı iade ederek satıcı firma YZB Mobilyaya faturası ile beraber göndermiştir. Bu durumda düzenlenen fatura, yukarıda bahsedildiği üzere normal bir satış faturası olarak hazırlanır, herhangi bir yerine “iade faturası “ ibaresi eklenemez.







Satıcının (Yeni Alıcı) Muh. Kaydı Alıcının (Yeni Satıcı) Muh. Kaydı



----------------------04.01.2010----------------- ------------------04.01.2010------------



153.01. Dolap (Tic. Mal) 100 .- 320.01.YZB Mobilya 108 .-



191.01. İndirilecek KDV 8 .- 600.01. Yurtiçi Satışlar 100 .-



120.01. Kozuva İnşaat Ltd. 108 .- 391.01.Hesaplanan KDV 8 .-



--------------------------------------------------- -------------------------------------------







Alış iadesinin sonraki yılda yapılması durumunda, satıcı geri aldığı ürünü ticari mal stoklarına girmek durumunda kalmıştır. Alıcının muhasebe kaydını da etkileyen faktör budur zaten. Sebebine gelince, satıcının dönem sonunda düzenlediği gelir tablosunda, sattığı malın satış bedeline ve satılan malın maliyetine (maliyeti 75.-TL. kabul edelim) yer vererek 25 .-TL. kâr elde etmiş ve bu kârı beyan ederek vergisini de ödemiştir.











Bu durumda satıcının 31.12 tarihli gelir tablosu aşağıdaki şekilde oluşmuştur.







600. YURTİÇİ SATIŞLAR 100 .-



610. SATIŞTAN İADELER (-) - 0 .-



NET SATIŞLAR 100 .-



620 SATILAN MAMUL MAL. -75.-



BRÜT SATIŞ KARI 25 .-







Dolayısıyla, 2009 yılında gerçekleştirilen ticari faaliyetin alımı, satımı, envanter çalışması, maliyetlemesi, vergi beyanı, tahakkuku, ödemesi gibi hususlar tamamlanmıştır. Aynı ürünün 2010 yılında iade edilmesi teknik olarak ters yönde (alıcıdan satıya doğru) yeni bir satış işleminden ibarettir.







Mal İadelerinde Belge Düzeni







Malların miktar ve bedel üzerinden takibi, cari hesapların sağlıklı işlemesi bakımından mal iadelerinin fatura düzenlenerek gerçekleştirilmesi icab eder.



Ancak Vergi Usul Kanunu’nun belge düzeni hakkındaki amir hükümlerinde, iade faturası hakkında herhangi bir kanun maddesi ihdas edilmemiştir.



Dolayısıyla bu konudaki yasal boşluğu Maliye Bakanlığı’na yöneltilen sorular karşılığında alınan özelgeler doldurmaktadır.



Nitekim, Maliye Bakanlığı’nın 16.08.2004 tarih ve 37556 sayılı özelgesinde;







“213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 229. maddesinde faturanın tanımı yapılmıştır. Buna göre; fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır.



Aynı Kanun’un 231. maddesinin 5 numaralı bendinde ise; faturanın, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği ve bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.



Diğer taraftan, 03.04.1986 tarih ve 19067 Resmi Gazete’de yayımlanan 178 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nin (C) bölümünde “Satılan mallara ilişkin faturaların malın tesliminden önce düzenlendiği ve malın daha sonra sevk edildiği durumlarda faturayı düzenleyenler faturada malın daha sonra sevk edileceğini belirteceklerdir.” hükmü yer almaktadır.



Bu itibarla, anılan Kanun’da “iade faturası” şeklinde bir düzenleme yer almadığından, mal iade işlemlerinin de teslim kapsamında değerlendirilmesi ve yukarıda bahsi geçen hükümler çerçevesinde fatura düzenlenmesi gerekmektedir.” şeklinde idari görüş belirtmiştir.







KDV Oranlarındaki Değişikliğin İade İşlemine Etkisi







2009/15081 Karar Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 30 Eylül 2009 tarihine kadar uygulanmak üzere mobilyada KDV oranı % 8 çekilmiştir. Dolayısıyla iadenin gerçekleştiği edildiği Kasım ayında alım satıma konu olan dolabın KDV oranı % 18’e yükselmiştir.





Alım işlemi 15.09.2009 tarihinde yani dolabın KDV oranının % 8’e çekildiği tarihte olmuştur. Alış iadesi ise KDV oranının tekrar eski seviyesine % 18’e çekildiği dönemde gerçekleşmiştir. Bu durumda alıcının düzenleyeceği iade faturasında hangi KDV oranı kullanılacaktır?







Bu sorun KDV oranlarının değiştirildiği dönemlerde sürekli olarak ortaya çıkmaktadır. Maliye Bakanlığı’nca verilen 16.08.2004 tarih ve 37556 sayılı özelgede;



“Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 35. maddesinde malların iade edilmesi, işlemin gerçekleşmemesi, işlemden vazgeçilmesi veya sair sebeplerle matrahta değişiklik vuku bulduğu hallerde, vergiye tabi işlemleri yapmış olan mükellefin bunlar için borçlandığı vergiyi, bu işlemlere muhatap olan mükellefin ise indirme hakkı bulunan vergiyi değişikliğin mahiyetine uygun şekilde ve değişikliğin vuku bulduğu dönem içinde düzelteceği hükme bağlanmıştır.



Bu çerçevede, malların iade edilmesi “Matrahta değişikliğin vuku bulduğu hal” olarak kabul edildiğinden, malların iadesi halinde ilk teslimin tabi olduğu oran geçerli olacak ve karşılıklı düzeltmeler bu oran üzerinden gerçekleştirilecektir.” şeklinde idari görüş bildirilmiştir.







Detayına yer verilen özelgeden de anlaşılacağı üzere; satın alınan malın iadesi esnasında KDV oranlarının değişiklik arz edebilir. İade işleminde baz alınacak KDV oranı, ilgili malın alım faturasında yer alan KDV oranı olacaktır.







Son olarak, satılan bir ürünün irsaliyesi VUK.Md.231/5.bendi hükmü gereğince 7 gün içinde düzenlenebilir. Bu yedi günlük süre içerisinde satılan malın KDV oranı indirilmiş veya artırılmış olabilir. Bu durumda, katma değer vergisini doğuran olay, malın teslim edildiği başka bir ifadeyle sevk irsaliyesinin düzenlendiği tarihtir.



Değişiklik sonrası düzenlenen ancak teslimi oran değişikliği öncesi tamamlanmış bir malın KDV oranı, sözkonusu değişiklikten etkilenmeyecektir

KDV mahsup işlemlerinde yaşanan sorunlar

KDV mahsup işlemlerinde yaşanan sorunlar / Veysi Seviğ











Katma Değer Vergisi (KDV) Yasası'nın 29'uncu maddesinin ikinci fıkrası hükmü uyarınca "bir vergilendirme döneminde indirilecek KDV toplamı, mükellefin vergiye tabi işlemleri dolayısıyla hesaplanan KDV toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki fark sonraki dönemlere devrolunur ve iade edilmez." Ancak sözü edilen yasanın 28'inci maddesi uyarınca "Bakanlar kurulu tarafından vergi nispeti indirilen teslim ve hizmetlerle ilgili olup teslim ve hizmetin gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirilemeyen ve tutarı bakanlar kurulunca tespit edilen sınırı aşan vergi, bu mükellefin vergi ve sosyal sigorta prim borçları ile genel ve katma bütçeli idareler ile belediyelere olan borçlarına ya da döner sermayeli kuruluşlar ile sermayesinin yüzde 51'i veya daha fazlası kamuya ait olan veya özelleştirme kapsamında bulunan işletmeler ile organize sanayi bölgelerinden temin ettikleri mal ve hizmet bedellerine ilişkin borçlarına mahsuben ödenir."

Diğer yandan KDV Yasası'nın 32'nci maddesinin ikinci fıkrası gereği olarak "Maliye Bakanlığı KDV iadesini, hak sahiplerinin vergi ve sosyal sigorta prim borçları ile genel ve katma bütçeli daireler ve belediyelere olan borçlarına ya da döner sermayeli kuruluşlar ile sermayesinin yüzde 51'i veya daha fazlası kamuya ait olan veya özelleştirme kapsamında bulunan işletmelerden temin ettikleri mal ve hizmet bedellerine ilişkin borçlarına mahsup suretiyle" sınırlayabilmektedir.

Uygulamada mahsup yoluyla iade işlemlerinde öncelikle mükellefler KDV alacaklarını gösteren, biharede mevcut borçlarını da mahsup dilekçelerine yazmak suretiyle bağlı bulundukları vergi dairesinden mahsup isteminde bulunabilmektedirler.

Bu dilekçeye örneğin Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı'nın Sigorta İşleri Genel Müdürlüğü tahakkuk fişinin aslını eklemeleri gerekmektedir.

Vergi dairesi söz konusu dilekçede yer alan istemi uygun görürse bu takdirde mükellefin mevcut KDV alacağının; örneğin sosyal sigortalar prim borcuna mahsubu için ilgili bankaya "gönderme emri" ile talimat vermektedir.

Gönderme emri üzerine mahsuben vergi dairesince gönderilen miktar yazılmakta ve söz konusu gönderme emri üzerine ayrıca gönderilen saymanlığın adı, gönderilecek bankanın adı, nereye gönderildiği ve aktarıldığı yazılacaktır.

Söz konusu belge üzerine mahsuben gönderilen bedelin banka hesap numarasının doğru yazılması gerekmektedir. Aksi takdirde ilgili hesaba geçmeyen bedelin mahsup işlemine tabi tutulması mümkün değildir.

Uygulamada çoğu kez, alacaklı idarenin banka hesap numarasının gönderme emri üzerine doğru yazılmaması sonucu söz konusu mahsup işlemi süresinde yapılamamaktadır.

Örneğin ilgili vergi dairesinden sosyal sigortalar prim borcuna mahsup isteminde bulunan bir mükellefin gönderme emrine yazılı hesap numarasında yapılacak bir yanlışlık nedeniyle mahsup işlemi yapılamamakta, bunun sonucunda ilgili sosyal güvenlik kurumu birimi tarafından mükellef hakkında yasal işlemler yapılarak cebri icra yoluna gidilebilmektedir.

Böyle bir durumda iki kamu kurumu nezdinde gelişen bu tür hatalar nedeniyle mükellefler zarar görebilmektedir. Bir başka anlatımla gönderme emri üzerindeki hataların maliyetini çoğu kez mükellef üstlenmek zorunda kalmaktadır.

Mükellefin alacaklı olduğu kamu kurumu ile borçlu bulunduğu kurumun kamu kurumu özelliği taşımasına rağmen araya giren bankanın özel hukuk kurallarına tabi bir kurum özelliği taşıması dolayısıyla bu tür uyuşmazlıklar yine çoğu kez ticaret mahkemelerince çözümlenmeye çalışılmaktadır.

Vergi daireleri tarafından gönderme emirleri üzerine yazılan bilgilerin eksik veya hatalı olmasından dolayı ortaya çıkan ve ek mali yük getiren hallerde dahi gönderme emrinin hukuki özelliği nedeniyle çoğu kez bu tür olaylarda lehine ödeme emri düzenlenen mükellef üzerinde kalmaktadır.

Kanımızca KDV mahsuplarında, düzenlenen gönderme emirlerinin mükelleflerce de incelenmesi sağlanmalı, doğruluğu konusunda emin olunduktan sonra gerekli işlemlerin gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Yaşadığımız bir örnek olayda gönderme emri üzerine yazılan yanlış şube kodu nedeniyle gerekli mahsup işlemi yapılamamış, bunun sonucunda süresi içinde mahsup isteminde bulunan mükellef üzerine alacaklı konumundaki kamu kuruluşları tarafından haciz işlemi yapılmış, mükellefin haberi olmadan tüm mal varlıklarına tedbir konulmuştur.

Örnek olayımızda yargı mercii belirlenmesinde de sorun yaşanmış olup, seçilen yargı organları uyuşmazlığın çözümlenmesinde çekimser kalmışlardır.

Diğer yandan yine uygulamada mahsup işlemleri, bu tür yaşanan olaylar dışında mahsup işleminin yapılması sırasında bazı tercihlerin kullanılmasında da farklılık göstermektedir.

Bir başka anlatımla yasal düzenleme gereği yapılması gereken mahsup işlemleri uygulamada birçok sorunu da beraberine getirmiştir. Kanımızca konunun tüm yönleri ile gözden geçirilmesi ve yeniden genel bir düzenlemenin yapılması artık kaçınılmaz hale gelmiştir.

Katma Değer Vergisi (KDV) Yasası'nın 29'uncu maddesinin ikinci fıkrası hükmü uyarınca "bir vergilendirme döneminde indirilecek KDV toplamı, mükellefin...





soru cevap

Soru : İyi günler üstadım. bir şirketimiz varlık barışından yararlanmak üzere parayı bankaya yatırdı. ancak beyan etmeden şöyle bir problem karşımıza çıktır. yurtiçi Varlık barışından yararlanarak ayrılan özel fon 6 içinde sermayeye ilave edilecek. ancak biz kısa bir süre önce sermayeye artırımı yaptık ve 2 yıl içinde ödenmesi gereken sermaye taahhüdümüz var. 6 içinde özel fonu sermayeye ilave aşamasında önceki sermayenin tamamen ödeme şartı(2 süresi olan) aranacak mı?



Cevap :, Bahsettiğiniz konu 5811 Sayılı Yasanın 2 Seri Nolu Tebliğinde açıklanmış olup, ilgili kısım aşağıdadır. 2. “3.5.2.1. Bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerce yapılacak işlemler" bölümüne üçüncü paragraftan sonra gelmek üzere aşağıdaki paragraflar eklenmiştir. “Türk Ticaret Kanununun 391 inci maddesi hükmü uyarınca, esas sermayeye karşılık olan hisse senetlerinin bedelleri tamamen ödenmedikçe genel kurulca yeni hisse senetleri çıkarmak suretiyle sermayenin artırılmasına karar verilemeyeceği, sermaye artırımının şartları arasında sayılmıştır. Diğer taraftan, 5811 sayılı Kanunun belirli bir süreyle uygulanacak olması, bu Kanuna göre beyan edilen varlıklar nedeniyle oluşan fon hesabının sermayenin bir cüz’ü addolunacağı ve beyan tarihinden itibaren altı ay içinde sermayeye ilave edileceği hükme bağlandığından, ayrıca pay sahiplerine ilave bir ödeme yükümlülüğü de getirmediğinden daha önce ortaklarca taahhüt edilen sermaye ödenmeden de söz konusu fonların sermayeye ilave edilmesi mümkün bulunmaktadır. Ancak, Kanun kapsamında beyan edilen varlıklar nedeniyle oluşan fonların şirket ortaklarınca taahhüt edilen sermaye taahhüt borçlarının kapatılmasında kullanılması mümkün değildir." Dolayısıyla önceki sermayenin ödenip ödenmemesine bakılmaksızın 5811 Sayılı Yasayla ilgili ayrılan fonun sermayeye ilavesi mümkündür. Danışma Birimi



18 Kasım 2009 Çarşamba

Ortaklar alacaklarıyla sermaye artırabilir

Ortaklar alacaklarıyla sermaye artırabilir / Bumin Doğröz, Veysi Seviğ



SORU: Şirketimiz ortaklar cari hesabında benim ve ağabeyimin alacağı görünmektedir. Bu alacaklarımızı sermayeye eklemek istiyoruz. Bu alacaklarımızı sermayeye eklerken nasıl hareket etmemiz gerekmektedir. Yapacağımız sermaye artırımı ile biz de "Varlık Barışı Yasası"ndan yararlanabilir miyiz? Yapacağımız bu sermaye artırımı için biz de yüzde 5 oranında vergi ödemek zorunda mıyız?







YANIT: Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkındaki Yasa'nın 3'üncü maddesinin ikinci fıkrası hükmü gereği olarak Gelir veya Kurumlar Vergisi mükelleflerince sahip olunan ve Türkiye'de bulunan ancak yasal defter kayıtlarında işletmenin öz kaynakları arasında yer almayan para, altın, döviz, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları ile taşınmazlar Türk Lirası cinsinden rayiç bedelle vergi dairesine beyan edildikleri takdirde söz konusu yasa hükümlerinden yararlandırılmaktadır. Yasal düzenleme gereği bilanço esasına göre defter tutan mükellefler Varlık Barışı Yasası hükümlerinden yararlanabilmek için yasal defterlerine taşınmazlar dışındaki varlıklarını banka ve aracı kurumlardaki hesaplara yatırmak suretiyle kaydederek pasifte özel fon hesabı açmak zorundadırlar. Bu fon hesabı sermayenin cüz'ü olarak kabul edilir ve beyan tarihinden itibaren altı ay içinde sermayeye ilave edilir.



Konuya ilişkin olarak yayımlanan 5811 Sayılı Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkındaki Kanuna ilişkin 1 seri No'lu tebliğde yer alan açıklamalarda "5.4 ortaklar cari hesabında yer alan borçların durumu" başlığı altında "İşletmelerin bilançolarında, ortaklar cari hesabında yer alan ortaklara borç tutarlarının kanunun 3'üncü maddesinin ikinci fıkrası kapsamında bankalara işletme adına yatırılmak suretiyle beyan edilmesi halinde bahse konu borç tutarlarının bilanço pasifinde açılacak özel fon hesabına" kaydedilebileceği ve sermayeye ilave edilmek suretiyle yasa hükümlerinden yararlandırılabileceği belirtilmiştir.



Dolayısıyla bilançonun pasifinde cari hesaplar arasında yer alan ve ortakların alacağı olarak gözüken miktarların bankaya şirket adına nakden yatırılması halinde söz konusu miktarlar da "Varlık Barışı" yasası hükümlerinden yararlandırılacaktır. Başka bir anlatımla işletmelerin bilançolarında, ortaklar cari hesabında yer alan ortaklara borç tutarlarının;



* Bankalara işletme adına yatırılması,



* Vergi dairesine beyan edilerek yüzde 5 oranında vergisinin ödenmesi,



* Bilanço pasifinde özel fon hesabına kaydedilmesi,



* Süresinde sermayeye eklenmesi,



Halinde yasa hükümlerinden faydalanabileceklerdir.



Yasa koyucu, bu şekilde bilançoda yer alan ortaklara borçlar hesabının bankalara işletme adına nakit olarak yatırılması halinde, söz konusu yasa kapsamında değerlendirilmesini kabul etmiş bulunmaktadır. (V. Seviğ)









16 Kasım 2009 Pazartesi

20 SORUDA VARLIK BARIŞI YASASI

20 SORUDA VARLIK BARIŞI YASASI

Tarih: 16.11.2009

1. Varlık barışı yasası neyi amaçlıyor ?

Cevap) Varlık barışı yasası şirketler açısından 1/1/2008 tarihi önceki dönemler için bir nevi sigorta işlevi görmektedir. Varlık barışından yararlanmaya karar veripte 1/6/2009 tarihi itibariyle sahip olduğu ve şirket özkaynakları arasında yer almayan varlıkları yurt içinde ise yüzde 5 yurt dışında ise yüzde 2 vergisini ödeyerek sahibi olduğu şirkete koyanlar için 2004-2005-2006-2007 yılları arasında yapılacak vergi incelemelerinde bu getirdiği varlığın bedeli kadar vergi matrahı silinecektir.



2- Varlık barışı yasasından sahip olduğumuz hangi varlıkları yararlandırabiliriz?

Cevap) Yurt dışında sahip olunan para, döviz, altın, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları ile varlığı kanaat verici bir belgeyle ispat edilen taşınmazlar,

− Yurt içinde sahip olunan ancak işletmelerin özkaynakları içinde yer almayan bu türden varlıklar ile

− Yurt dışı iştiraklerden ve şubelerden elde edilen kazançlar, yurt dışı iştirak hisselerinin satışından ya da yurt dışında bulunan kurumların tasfiyesinden doğan kazançlar



3- Varlık barışından yararlanmak istiyorum ve babamın üstüne olan daireyi yasadan yararlandırabilir miyim?

Cevap) Maalesef hayır. Yasa koyucu 1 Haziran 2009 tarihi itibariyle varlık gayrimenkul ise o varlığa sahip olduğunuzu tapu belgesi vs..ile tevsik etmenizi istiyor. Zira, varlık barışından yararlanmaya karar verdikten sonra başkalarının üzerine olan gayrimenkulleri kendi üzerinize almanız ve yasadan yararlanmanız şimdilik mümkün görünmüyor. Kısacası yasadan yararlandıracağınız varlık 1 Haziran 2009 tarihi itibariyle şirket özvarlıkları içersinde yer almayacak ve yine 1 Haziran 2009 tarihi itibariyle o varlığa zaten sahip olduğunuzu ispatlamanız gerekecektir.



4- Yurt dışında sahip olduğumuz varlıkları ispatlamada kullanacağımız kanaat verici vesikalar nelerdir?

Cevap) Bunlar, devlet tarafından veya devlet güvencesinde tutulan kayıt ve sicilleri; banka, banker, aracı kurumlar ve benzeri mali kurumlar, posta idaresi, noter gibi kurum ve kuruluşların kayıt ve belgelerini ifade eder.

5- Kanunda geçen kanaat verici vesikalardan başka bunlara sahip olduğumuzu ispatlamada kullanacağımız belgeler nelerdir?

Cevap)

− Bankalar ile bankerlerin yaptıkları işlemlerle ilgili kayıtlar ve düzenledikleri belgeler,

− Aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, sigorta şirketleri ve benzeri mali kurumların kayıtları ve düzenledikleri belgeler,

− Posta idaresi nezdindeki çek hesabı ve düzenlenen diğer belgeler,

− Noter gibi kurum ve kuruluşların düzenledikleri senetler ve sözleşmeler ile diğer kayıt ve belgeler,

− Defter tutan mükelleflerin kayıtları ile bu kayıtlarda yer alan ve Vergi Usul Kanununun ikinci kitabının üçüncü kısmında belirtilen belgeler ile muadili belgeler,

− Şirketlerin ortaklık ve kooperatiflerin üyelik kayıtları



6- Varlık barışından yararlanabileceğimiz gayrimenkul/taşınmazlar nelerdir?

Cevap)

− Arazi,

− Tapu siciline ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar,

− Kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümlerdir.



7- Varlık barışından yararlandığımız takdirde bunun muhasebesel boyutu nasıl olacaktır?

Cevap) Örneğin varlık barışından yararlandığınız tutar 1.000.000 TL olsun ve bunu nakit yerine gayrimenkul olduğunu düşünelim.

Öncelikle bu varlığın yurt içinde sahip olunan bir bir varlık olduğu ve yüzde 5 vergi alınacağını hatırlatmak gerekir. Böylece 1.000.000 TL için ödenen vergi ;

1.000.000 * 0,05 = 50.000 TL olacaktır,

----------------------------------------------/-------------------------------------------

689 KKEG 50.000

102 50.000

Varlık barışı vergisinin ödeme kaydı

------------------------------------------------------------------------------------------

-----------------------------------------------/-------------------------------------------

252 1.000.000,00

549 1.000.000,00

--------------------------------------------------------------------------------------------

Daha sonra 6 ay içersinde şirkete getirdiğiniz varlık kadar sermaye artışı yapmanız gerekmekte olup aşağıdaki kaydı yapmalısınız,

-----------------------------------------------/------------------------------------------

549 1.000.000,00

500 1.000.000,00

-------------------------------------------------------------------------------------------

8- Türkiye’de sahip olduğumuz varlıkları nasıl ve ne zamana kadar beyan edeceğiz?

Cevap) Gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerince sahip olunan ve Türkiye’de bulunan ancak 1/6/2009 tarihi itibarıyla yasal defter kayıtlarında işletmelerin özkaynakları arasında yer almayan;

− Para, altın, döviz,

− Menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları,

− Taşınmazlar,

Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren (31 Aralık 2009 Perşembe akşamına) kadar Türk Lirası değeriyle elektronik ortamda beyan edilebilecektir.



9- Şirketlerin kanuni temsilcileri, ortakları veya vekilleri adına görünen varlıklar da bu kanundan yararlanabilecek midir?

Cevap) Şirketlerin kanuni temsilcileri, ortakları ya da şirket veya şirketin ortakları adına Kanun kapsamına giren varlıkları 1/6/2009 tarihinden önce yetkili kuruluşlarca düzenlenen bir vekalet veya temsil sözleşmesine istinaden değerlendirmeye yetkili olanların, bu tarih itibarıyla sahip oldukları ve yurt dışında bulunan varlıklarının, şirket adına bildirim ve beyana konu edilerek Türkiye’ye getirilmesi veya Türkiye’deki banka veya aracı kurumlarda açılacak bir hesaba transfer edilmesi halinde Kanun hükümlerinden yararlanabilmesi mümkün olacaktır.



10- Varlıkların bildirim ve beyan değeri ne olacaktır?

Cevap) Gerek yurt dışında gerekse Türkiye’de bulunan varlıkların, vergi dairelerine beyan edilmesi ile banka veya aracı kurumlara bildirilmesinde ya da yasal defterlere kaydedilmesinde, bu varlıkların rayiç bedelinin Türk Lirası karşılığı esas alınacaktır.

Rayiç bedel, söz konusu varlıkların sahiplerince bildirim veya beyan tarihi itibarıyla belirlenen alım-satım bedeli olup bu bedelin gerçek durumu yansıtması gerekmektedir.



11- Serbest meslek kazanç defteri ile işletme hesabı esasına göre defter tutan mükellefler nasıl bir kayıt işlemi yapacaklardır?

Cevap) Serbest meslek kazanç defteri ile işletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin, taşınmazlar dışındaki varlıklarını öncelikle banka veya aracı kurumlardaki hesaplara yatırmaları gerekmektedir. Bu şekilde banka veya aracı kurumlara yatırılarak varlığı ispatlanan varlıklar ile taşınmazların, beyan edilen değerleri üzerinden serbest meslek kazanç defteri ile işletme hesabı defterine kayıt edilmesi gerekmektedir.

Bu varlıklar dönem kazancının tespitinde gelir unsuru olarak dikkate alınmayacaktır.



12- Varlık barışından yararlandırdığımız varlıklar için ödene vergiler ile amortisman uygulaması ve gider boyutu nasıl olacaktır?

Cevap) Ödenen vergilerin, hiçbir suretle gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınması ya da başka bir vergiden mahsup edilmesi mümkün değildir.

Bildirilerek veya beyan edilerek yasal defter kayıtlarına intikal ettirilen taşınmazlar hakkında 213 sayılı Kanunda yer alan amortismanlara ilişkin hükümler uygulanmayacaktır.

İşletmeye kaydedilen bu varlıkların daha sonra elden çıkarılmasından doğan zararlar, gelir veya kurumlar vergisi uygulaması bakımından gelirin veya kurum kazancının tespitinde gider veya indirim olarak kabul edilmeyecektir.



13- Varlık barışından yararlandıracağımız gayrimenkuller için damga ve harç vergisi ödeyecekmiyiz?

Cevap) Sermayeye ilave edilmek üzere anonim, eshamlı komandit ve limited şirketlerin aktifine kaydolacak taşınmazlara ilişkin tapuda yapılacak işlemler ile diğer sermaye artırımı işlemleri, damga vergisinden istisnadır.

Tapuda yapılacak işlemlere ilişkin istisna hükmünün uygulanabilmesi için mükellefler, Kanunda belirtilen beyannamenin verilmesini müteakiben, ilgili vergi dairesinden beyan edilen taşınmazların, tapu kayıtlarına ilişkin bilgileri de içerecek şekilde 5811 sayılı Kanun kapsamında şirket adına beyan edilerek özel fon hesabına alınan tutarın sermaye artırımında kullanılacağı ve bu çerçevede tapu işleminde harç ve damga vergisi aranılmayacağı hususunda bir yazı alarak, bu belgeyi ilgili tapu sicil müdürlüğüne ibraz edeceklerdir.”



14- Varlık Barışı Yasasının vergi incelemesinde nasıl bir avantajımız olacaktır.

Cevap) Bu yasa 1/1/2008 tarihinden ÖNCEKİ incelemelere bir avantaj getirmiştir. Bunu bir örnekle açıklayalım;

Örneğin şirketinize 2.000.000 TL gayrimenkul koydunuz ve bunun 100.000 TL vergisini ödeyerek 6 ay içersinde sermayeye ilave ettiniz. İleride bir vergi incelemesinde tarafınıza 3.000.000 TL matrah farkı çıktı. Böyle bir durumda vafrlık barışı ile ilgili şartları yerine getirmeniz halinde bu 3.000.000 TL matrah farkının varlık barışından yararlandığınız tutar kadar olan kısmı yani 2.000.000 TL’si silinecek olup kalan 1.000.000 TL üzerinden KDV ve Kurumlar Vergisi tarhiyatı yapılacaktır.



15- Kapsama girmeyen incelemeler ve tarhiyatlar hangileridir?

Cevap) 1/1/2008 tarihinden önceki dönemlerle ilgili olarak Kanunun yürürlük tarihinden önce başlayan vergi incelemeleri sonucu bulunan matrah farkları üzerinden gerekli tarhiyatlar yapılacak ve bulunan matrah farklarından, bildirilen veya beyan edilen varlıklara ilişkin tutarların mahsup edilmesi söz konusu olmayacaktır.



16- Türkiye’de sahip olunan varlıklara ilişkin şartlar nelerdir?

Cevap) Bilanço esasına göre defter tutan gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerince Türkiye’de sahip olunan ve beyan edilen taşınmazlar dışındaki varlıklara ilişkin tutarların banka veya aracı kurumlarda açılacak hesaplara yatırılmak suretiyle yasal defter kayıtlarına intikal ettirilmesi ve beyan tarihinden itibaren altı ay içerisinde sermayeye ilave edilmesi gerekmektedir.

Herhangi bir nedenle, belirlenen süre içerisinde söz konusu varlıklara ilişkin tutarların sermayeye ilave edilmemesi halinde, bu yasadan yararlanılamayacaktır.



17- Serbest meslek kazanç defteri ile işletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflere ilişkin şartlar nelerdir?

Cevap) Serbest meslek kazanç defteri ile işletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerce Türkiye’de sahip olunan ve beyan edilen taşınmazlar dışındaki varlıklara ilişkin tutarların banka ve aracı kurumlardaki hesaplara yatırılması ve yasal defter kayıtlarına intikal ettirilmesi gerekmektedir.

Dolayısıyla, söz konusu varlıklara ilişkin tutarların banka ve aracı kurumlara yatırılmaması ve yasal defter kayıtlarına intikal ettirilmemesi halinde, bu yasadan yararlanılamayacaktır.



18- Beyan edilen verginin ödeme süresi ne zamana kadardır?

Cevap) Vergi dairelerine beyan edilen varlıkların değerleri üzerinden, vergi dairelerince % 5 oranında vergi tarh edilecektir. Bu şekilde hesaplanan vergi, tarhiyatın yapıldığı ayı izleyen ayın sonuna kadar ödenecektir.



19- 19 Haziran 2009 öncesinde vergi incelemesine başlamış olanlar bu yasadan yararlanabilirler mi?

Cevap) Maalesef hayır. Bu tarihten önce vergi incelemesine girenler bu yasadan yararlanamayacaktır.



20- Bütün vergi ve cezalar bu kanundan yararlanabilecek midir?

Cevap) Özel Tüketim Vergisi, Özel İletişim Vergisi, Emlak vergisi, Damga vergisi, Gümrükten alınan vergiler ile Usulsüzlük ve Özel Usulsüzlük cezaları bu kanun kapsamında mahsup edilemeyecektir

13 Kasım 2009 Cuma

Ayni Olarak Yapılan Bağış ve Yardımlar İçin Nasıl Bir Yol İzlemek Gerekir ?

Ayni Olarak Yapılan Bağış ve Yardımlar İçin Nasıl Bir Yol İzlemek Gerekir ?





Cevap:

Ayni olarak yapılan desteğin işletmeden çekilerek bağış ve yardımı alan kişi, kurum ve kuruluşlara teslim edilmesi halinde, işletmeden çekilerek teslim edilen değerler için fatura düzenlenmeli. Faturada teslimin bağış ve yardım amaçlı olduğuna, teslimi yapılan değerlerin cinsi, nev’i ve miktarına ilişkin bilgilere yer verilmesi, faturanın hizmeti alanlar adına düzenlenmiş olması, faturanın arka yüzünün de hizmeti alan kişi veya kanuni temsilciye imzalatılması lazım. Ayni yardımı alan taraf ise buna mukabil alındı makbuzu tanzim etmeli.



Makbuzsuz bağışlar indirim konusu yapılamaz. Bağış ve yardımlar karşılıksız yapılmalı ve kazancın yetersiz olmaması dolayısıyla indirim konusu yapılamayan tutarlar gelecek yıllara devredilemez.



Ayni değerler, mükelleflerce dışarıdan alınarak kamu kurum ve kuruluşlarına bağışlandığında, kurum ve kuruluşlar tarafından teslim alınacak değerler için bir belge düzenlenmesi yeterli. Ayrıca, bağışlanan değerlere ilişkin düzenlenen faturaların arka yüzünün de kamu kurum ve kuruluş yetkililerince imzalanması gerekli.



Nakdi bağışlarda ise makbuz veya banka dekontuna bağış ve yardım amaçlı yapıldığını belirten bir ibare yazılmalı.





Koray ATEŞ



Ayni Olarak Yapılan Bağış ve Yardımlar İçin Nasıl Bir Yol İzlemek Gerekir ?

Ayni Olarak Yapılan Bağış ve Yardımlar İçin Nasıl Bir Yol İzlemek Gerekir ?





Cevap:

Ayni olarak yapılan desteğin işletmeden çekilerek bağış ve yardımı alan kişi, kurum ve kuruluşlara teslim edilmesi halinde, işletmeden çekilerek teslim edilen değerler için fatura düzenlenmeli. Faturada teslimin bağış ve yardım amaçlı olduğuna, teslimi yapılan değerlerin cinsi, nev’i ve miktarına ilişkin bilgilere yer verilmesi, faturanın hizmeti alanlar adına düzenlenmiş olması, faturanın arka yüzünün de hizmeti alan kişi veya kanuni temsilciye imzalatılması lazım. Ayni yardımı alan taraf ise buna mukabil alındı makbuzu tanzim etmeli.



Makbuzsuz bağışlar indirim konusu yapılamaz. Bağış ve yardımlar karşılıksız yapılmalı ve kazancın yetersiz olmaması dolayısıyla indirim konusu yapılamayan tutarlar gelecek yıllara devredilemez.



Ayni değerler, mükelleflerce dışarıdan alınarak kamu kurum ve kuruluşlarına bağışlandığında, kurum ve kuruluşlar tarafından teslim alınacak değerler için bir belge düzenlenmesi yeterli. Ayrıca, bağışlanan değerlere ilişkin düzenlenen faturaların arka yüzünün de kamu kurum ve kuruluş yetkililerince imzalanması gerekli.



Nakdi bağışlarda ise makbuz veya banka dekontuna bağış ve yardım amaçlı yapıldığını belirten bir ibare yazılmalı.





Koray ATEŞ



banka hesabı olanlar dikkat

Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Mehmet Yörükoğlu, 1 Ocak 2010 tarihinden itibaren para transferine konu olan hesap numaralarının değişeceğini ve uluslararası standartlara göre oluşturulan (IBAN), 26 karakterli hesap numaralarının kullanılacağını söyledi.



Yörükoğlu, Türkiye Bankalar Birliği Genel Sekreteri Ekrem Keskin ile birlikte, Merkez Bankası'nda düzenlediği basın toplantısında, 1 Ocak 2010 tarihinde yürürlüğe girecek olan Uluslararası Standartlar Teşkilatı'nın (ISO) çıkarmış olduğu standarda göre oluşturulan yeni banka hesap numaraları (IBAN) uygulaması hakkında bilgi verdi.



Daha sonra Merkez Bankası Bankalar ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürü Rifat Günay, IBAN'ın yeni bir hesap çeşidi veya banka kodu olmadığını, para transferine konu olan her hesaba ait bir IBAN'ın olacağını söyledi.



Mevcut uygulamada bankalardaki hesap numaralarında bir standardın olmadığını, 1 Ocak tarihinden itibaren hesap numaralarında bir standardın sağlanacağını ifade eden Günay, IBAN uygulaması ile ulusal ve uluslararası ödeme işlemlerinde para transferlerinin hızlı ve doğru bir şekilde yapılmasının sağlanacağını, ortaya çıkabilecek hatalardan ve gecikmelerden kaynaklanan maliyetlerin azaltılmasının sağlanacağını belirtti.



IBAN'ın matematiksel olarak kontrol edilebildiğinden, hesap numaralarının hatalı yazılması sonucunda oluşan para transferinin gerçekleşmemesi veya paranın yanlış hesaba gitmesi gibi hataların en aza indirildiğini kaydeden Yörükoğlu, IBAN doğrulamasının, sadece geçerli bir IBAN kullanıldığını gösterdiğini, kişi hesap numarasını eşleştirmediğini söyledi.



Türkiye'de IBAN uygulamasına konu olan hesap numaralarının 26 karakterden oluştuğunu belirten Günay, buna bir örnek olarak ''TR 02 00001 0 1111111111111111'' hesap numarasını gösterdi.



TR'nin ülke kodu olduğunu ve iki harften oluştuğunu, devamında gelen iki basamaklı rakamın kontrol basamakları olduğunu, ardından gelen beş basamaklı rakamın kuruluş kodu olduğunu, beş basamaktan oluşmayan kuruluş kodlarının sağa dayalı yazılacağı ve başına sıfır eklenerek 5 basamaklı hale getirileceğini ifade eden Günay, tek basamaklı rakamın rezerv alan olduğu, değiştirilinceye kadar sıfır olacağı, devamında gelen 16 basamaklı hesap numarasının büyük harf ve/ veya rakamlardan oluşacağını bildirdi.



-YENİ HESAP NUMARASI 26 KARAKTERDEN OLUŞACAK''



Mevcut hesap numaralarının 1 Ocak 2010 tarihinden itibaren IBAN'a dönüşeceğini belirten Günay, 10 Ekim 2008 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan ''Uluslararası Banka Hesap Numarası Hakkında Tebliğ'' ile IBAN kullanımında kademeli bir geçiş sürecinin planlandığını belirtti



Buna göre, 10 Ekim 2008 tarihinden itibaren bankaların müşterileri için IBAN üretmek ve hesap sahiplerine bildirmek zorunda olduklarını, 1 Ocak 2009 tarihinden itibarende bankaların mevcut uygulamalarında müşterileri için düzenledikleri ve üzerinde hesap numarası bulunan tüm belgelerde IBAN'ı göstermelerinin gerektiğini hatırlatan Günay şöyle devam etti:



''Her banka, müşterisinin para transferine konu olan hesabı için IBAN'ı üretmiş durumdadır ve müşterisine bildirir. Parayı alacak kişi (alıcı) kendi hesabına ait IBAN'ı parayı gönderecek olan kişiye (gönderici) bildirir.



Gönderici, alıcının IBAN'ını kendi bankasına bildirir ve para transferi emrini verir. Göndericinin bankası bu IBAN'ı doğrular ve alıcının IBA'nına para transferini gerçekleştirir.



Vatandaşlar, hesaplarının bulunduğu banka şubelerinden veya söz konusu bankaların internet sitelerinden IBAN'larını temin edebilirler.



Bankalar dışında başka kişi, kurum ve kuruluşların vatandaşlarının hesaplarına ait IBAN bilgisini sağlama yetkisi bulunmamaktadır.



IBAN bilgisi sağlamak üzere kişisel, finansal veya özel bilgiler gerekmemekte olup, güvenlik açısından elektronik posta vb. yöntemlerle gelebilecek taleplere itibar edilmemesi gerekmektedir.''



-IBAN OLMAYAN HESAPLARA PARA TRANSFERİ GERÇEKLEŞTİRİLMEYECEK''-



Günay, IBAN'ın kullanılması gereken durumların Avrupa Ekonomik Alanı'nda yer alan Avrupa Birliği üyesi ülkeler ile İzlanda, Linchestain ve Norveç'e yapılacak para transferleri, aynı bankanın şubeleri arasında yapılacak para transferlerinin, Elektronik Fon Transferleri (EFT) ile hesaba yapılan para transferleri olduğunu bildirdi.



IBAN'ın kullanılması gerekmeyen durumların kredi kartı hesaplarına IBAN verilmediğinden, kredi kartı ödemeleri, alıcının hesap numaralarının bulunmadığı durumlarda isme yapılan para transferleri olarak sıralayan Günay, IBAN'ın bir para transferine konu olan hesapta kullanılmaması için banka şubesine yazılı olarak başvurulmasının gerektiğini söyledi.



-FATURA ÖDEMEDE GEREKLİ DEĞİL-



Gazetecilerin bir sorusu üzerine Günay, elektrik, su, telefon, doğalgaz gibi bir başka hesaba para transferi olmayan otomatik para ödemelerinde söz konusu kuruluşların IBAN'ın bilinmesine gerek olmadığını belirtti.



Türkiye Bankalar Birliği IBAN Çalışma Grubu Başkanı Arif Belgin, bankaların müşterileri için oluşturduğu IBAN numaralarının bir maliyeti olduğunu fakat bunu müşterilerine yansıtmayacaklarını söyledi.



TBB Genel Sekreteri Keskin, bankaların ATM'lerden aldığı ücrette bir standardın sağlanıp sağlanmayacağı konusunda bir sorusu üzerine, bankaların müşterilerinden hizmetleri karşılığında alacakları ücretlerinin belirlenmesinin esas olduğunu belirterek, bu konuda belli bir standardın getirilmesinin rekabete aykırı olacağı düşüncesiyle doğru bulmadıklarını söyledi.



Bununla birlikte Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ile birlikte ATM'lerden müşterilerin ödeyecekleri hesaba ilişkin yürütülen çalışmanın yarın tamamlanmasının beklediğini ifade eden Keskin, burada başka bir bankanın ATM'sinden işlem yapılması durumunda belli bir miktar hizmet bedelinin alınacağı konusunda bir uyarının geleceği ve bunun kabul edilmesi durumunda işleme devam edebileceğini söyledi.



Keksin, söz konusu uygulamanın 2010 yılının ilk yarısında faaliyete geçmesinin beklendiğini bildirdi.

12 Kasım 2009 Perşembe

iflasın ertelenmesinde şüpheli alacak karşılığı uygulama

İcra-İflas Yasası'na göre evvelce takibe hacet (gerek) kalmaksızın doğrudan doğruya iflas halleri iki şekilde olabilmektedir. Bu iki halden birisi "alacaklının talebi" ikincisi ise "borçlunun müracaatıyla" yargı ortamına taşınmaktadır.

Alacaklının istemi üzerine iflas halinin varlığından bahis edilebilmesi için İcra-İflas Yasası'nın 177'nci maddesinde yer alan koşulların bulunması gerekmektedir. İkinci durumda ise borçlunun bizzat müracaatı ile iflasa tabi bir borçlu, aciz halinde bulunduğunu bildirerek yetkili mahkemeden iflasını isteyebilir. Borçlu bu halde bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren mal beyanını iflas istemine eklemek zorundadır. Bu belge mahkemeye ibraz edilmedikçe iflasa karar verilemez.

Yasal düzenleme gereği olarak iflasa tabi bir borçlu aleyhine alacaklılardan birinin haciz yolu ile takibi neticesinde yapılan haciz borçlunun yarı mevcudunun (borçlu varlıklarının yarısının) elinden çıkmasına sebep olup da kalanı muaccal (vadesi dolmuş) ve vadesi bir yıl içinde dolacak diğer borçlarını ödemeye yetişmiyorsa borçlu derhal aczini bildirerek iflasını istemek zorundadır.

İcra-İflas Yasası'nın 179'uncu maddesi uyarınca sermaye şirketleri ile kooperatiflerin borçlarının aktif toplamlarından fazla olması halinde söz konusu şirketi ya da kooperatifi yönetme ve temsil ile görevlendirilmiş kimseler veya şirket ya da kooperatif tasfiye halinde ise tasfiye memurları veya bir alacaklı tarafından beyan ve mahkemece tespit edilirse önceden takibe gerek kalmaksızın bunların iflasına karar verilir. Ancak böyle bir durumun varlığında şirketi veya kooperatifi yönetim veya temsil eden kimseler ya da alacaklılardan biri söz edilen kurumun mali durumunun iyileştirilmesinin mümkün olduğuna dair bir iyileştirme projesini mahkemeye sunarak, iflasın ertelenmesini isteyebilir. Mahkeme, sunulan projeyi ciddi ve inandırıcı bulursa iflasın ertelenmesine karar verebilir.

Ertelenme süresi azami bir yıldır. Bir başka anlatımla mahkeme iflasın ertelenmesi istemini ciddi bulursa yasal olarak en fazla bir yıl erteleyebilir. Bu süre kayyımın verdiği raporlar dikkate alınarak, mahkemece uygun görülecek sürelerle uzatılabilir ancak uzatma süresi toplam dört yılı geçmez.

İcra-İflas Yasası'nın 179/b maddesinin son fıkrası uyarınca iflasın ertelenmesi süresi sonunda iyileşmesi mümkün olmadığının tespiti üzerine mahkeme, şirketin veya kooperatifin iflasına karar verir. Bu bağlamda da "erteleme süresi dolmamakla birlikte, mahkeme kayyımın verdiği raporlardan şirketin veya kooperatifin mali durumunun iyileşmesinin mümkün olmadığı kanaatine varırsa erteleme kararını kaldırarak şirketin veya kooperatifin iflasına karar verir.

İflasın ertelenmesi uygulaması hiçbir şekilde alacaklılar açısından alacaklarının ileri bir tarihte ödeneceğinin ve/veya teminat altına alındığının garantisi değildir.

İflasın açılması ile birlikte iflas masasına giren alacaklarda faiz işlemeye devam eder. (İcra-İflas Yasası, Madde: 196) Rehinle temin edilmemiş alacaklarda ticari olmayan işlerdeki faiz oranı uygulanır. Ancak yasal düzenleme gereği alacaklılara tahakkuk eden faiz ödemeleri daha önce hesaplanan anapara ödendikten sonra bakiyesi üzerinden yapılır.

Her ne kadar İcra-İflas Yasası'nın 195'inci maddesinde "Borçlunun gayrimenkul mallarının rehni suretiyle temin edilmiş olan alacaklar müstesna olmak üzere iflasın açılması müflisin borçlarını muaccel kılar. İflasın açıldığı güne kadar işlemiş faiz ile takip masrafları anaparaya zammolunur" hükmü yer almakta ise de alacaklının söz konusu alacağını tahsil etmesi her vakit mümkün olmayabilir. Kaldı ki iflas kararı ve/veya iflasın ertelenme kararından sonra vadesi dolan borçlar için iflasın başlangıcında herhangi bir işlem yapılmadığı için, alacaklının bu konuda alacağını takip hakkı sınırlandırılmış olmaktadır.

Olayı Vergi Usul Hukuku açısından irdelediğimizde acaba iflas ertelemesine konu olan bir sermaye şirketinden veya kooperatiften alacağı olan ve bilanço esasına göre defter tutan gerçek veya tüzelkişi şüpheli alacak karşılığı ayırabilir mi sorusu uygulamada diğer vergisel konularda olduğu gibi tartışma konusu olmuştur.

Soruya yanıt vermeden önce İcra-İflas Yasası'nın 179/b maddesinin son fıkrasında yer alan "erteleme süresi dolmamakla birlikte, mahkeme kayyımın verdiği raporlardan şirketin veya kooperatifin mali durumunun iyileşmesinin olmadığı kanaatine varırsa, erteleme kararını kaldırarak şirketin veya kooperatifin iflasına karar verir" hükmünün alacağın tahsil olanağında belli bir belirsizliğin varlığını gösterdiğini kabullenmek gerekir.

Ayrıca yapmış olduğumuz açıklamalar çerçevesinde, "İflasın ertelenmesi, şirketi idare ya da temsile görevlendirilmiş olanlar ya da alacaklılar tarafından iyileştirme projesinin hazırlanıp mahkemeye ibrazı ve mahkemenin bu projeyi inandırıcı bulması halinde söz konusudur. Bu kararın verilmesi borçludan alacağı olanların alacaklarını tahsil etme imkânını ortadan kaldırmamakta salt icra takiplerini elgellemektedir." Ancak böyle bir durumda dahi alacağın ileri bir tarihte tahsil edileceği garantisi ve/veya teminata bağlandığını da söylemek ve/veya düşünmek mümkün değildir.

İflasın ertelenmesinde belli bir süre iflasa yönelik işlemler durdurulmakta ve/veya ertelenmektedir. Böyle bir durumda alacağın iflas ertelemesine tabi bir kuruluştan olması durumunda, iflası ertelenen şirketten tahsil edilemeyen ve yasal olarak da takibine imkân bulunmayan alacak için şüpheli alacak karşılığı ayırmak mümkündür. (Aksi görüş için bakınız: Küçük, Muzaffer "İflasın ertelenmesi şüpheli alacak karşılığı ayırmayı engeller mi?" Vergi Dünyası Sayı: 339, Sf: 39-41)

Konuya ilişkin olarak da Gelir İdaresi Başkanlığı, Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı'nın "İflas ertelemesi hükümleri kapsamında dava ve icra takibine konu edilmeyen alacaklar hakkında şüpheli alacak karşılığı ayırabileceği yönünde" verilmiş özelgesi bulunmaktadır. (İstanbul Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı 23.7.2009 gün, sayı: 25281)





Kaynak: Referans Gazetesi





6 Kasım 2009 Cuma

Hem dava açıp hem de uzlaşma istenebilir mi

Hem dava açıp hem de uzlaşma istenebilir mi



|Hürriyet Gazetesi| |27.10.2009|







BAŞLIĞI okuyan çok kişinin “Hayır olmaz öyle şey. Önce uzlaşma istenir. Uzlaşmaya varılamazsa o zaman vergi mahkemesine dava açılır” dediğini duyar gibiyim.





Oysa böyle bir uygulama mümkün.



Mükellef, kendisine tebliğ edilen vergi ve ceza ihbarnamelerine karşı, süresi içinde hem vergi mahkemesine dava açabilir hem de uzlaşma isteyebilir.







GEREKÇESİ NE?



Normal koşullar altında, önce uzlaşma istenir.



* Ardından, belirlenen gün ve saatte uzlaşma görüşmesine gidilir.



* Belli bir tutarda anlaşmaya varılamazsa, vergi mahkemesinde dava açılabilir.



100 uygulamadan 99’u hatta 99.9’u böyle.



* Bazı durumlarda örneğin teminat ve haciz uygulamasının söz konusu olduğu durumlarda, uzlaşmaya başvuru, uzlaşma gününün belirlenmesi ve görüşmelerin yapılması 3-5 ay hatta daha fazla sürebilir.



* Mükellefin aynı anda hem dava açıp hem de uzlaşma istemesi halinde, yargılama süreci ile ilgili savunma, savunmaya cevap vs. gibi dosyanın oluşması ile ilgili işlemler yürüyebilir.



* Uzlaşmanın sağlanması halinde ise, mahkemedeki dava dosyası geri çekilir.







MALİYE’NİN GÖRÜŞÜ



Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı’nın da konuya ilişkin görüşü aşağıdaki gibi:



“Önce vergi mahkemesinde dava açılıp ardından uzlaşma talebinde bulunulması mümkündür VUK Ek Madde 7/2 ve Uzlaşma Yönetmeliği’nin 13. maddesi uyarınca, dava uzlaşma işleminin sonuca bağlanmasından önce vergi mahkemelerince incelenemez. Herhangi bir nedenle incelenir ve karara bağlanırsa bu karar hükümsüz sayılır. Uzlaşma sağlanırsa, durum vergi mahkemesine bildirilir ve dava incelenmeden reddolunur. Uzlaşma sağlanamazsa bu durumda vergi mahkemesine bildirilir. Mükellef uzlaşma gününden önce uzlaşma talebinden vazgeçerse, vergi mahkemesindeki dava kaldığı yerden devam eder.” (Maliye Bak. Özelgesi, 21 Ekim 2009 Tarih ve 27/2792-413/99390 Sayılı).







UZLAŞMA KABULLENMEK MİDİR?



Vergi ve cezalarla ilgili olarak uzlaşma istenilmesi, yapılan vergilendirme işlemin doğru olduğu ve mükellefçe aynen kabullenildiği anlamına gelmez. Uzlaşma isteyen mükellefin, uzlaşamadığı takdirde dava açma hakkı kaybolmamaktadır.



Uzlaşma komisyonlarının, vergi ve ceza tutarını indirme bakımından “sınırsız” bir yetkisi vardır. Örneğin cezanın tamamını sıfıra indirebileceği gibi, vergileri de (hata varsa) sıfıra indirebilmektedir. Özellikle vergide yüksek oranda indirim ya da sıfırlama, yapılan incelemenin sağlam bir dayanağının bulunmadığını gösterir.



Uzlaşma komisyonları, uzlaşma öncesinde dosyayı tetkik edip, vergi inceleme raporunu dikkatle okumakta, Maliye Bakanlığı Merkezi Uzlaşma Komisyonu, ilgili birimden de örneğin KDV konusundaki bir uzlaşmayla ilgili olarak KDV şubesinden görüş almakta, mükellefin iddialarını ve varsa yapılan ciddi hataları değerlendirmekte, buna göre de indirim oranını düşük ya da yüksek tutmaktadır.



Maliye Bakanlığı’nın 2009 yılında yayımladığı faaliyet raporunda yer alan aşağıdaki tablodan da fark edileceği gibi, yüksek tutardaki vergi ve cezaların görüşüldüğü Koordinasyon Uzlaşma Komisyonu ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı bünyesinde oluşturulan Merkezi Uzlaşma Komisyonu’nun;



* Vergi cezalarının ortalama yüzde 99,3’ünü,



* Vergilerin ise ortalama yüzde 74 ve 68’ini kaldırdığı görülmektedir.



Bir kez daha belirtelim buradaki indirim, yapılan vergi indirimlerinin ortalaması. Vergilerde, duruma göre yüzde 10 ya da 30, duruma göre de yüzde 90-99 indirim yapılmakta, ortalamasının da yüzde 74 ya da 68 olduğu göze çarpmaktadır.









4 Kasım 2009 Çarşamba

‘Kod’a girmek bir dert çıkmak iki dert

‘Kod’a girmek bir dert çıkmak iki dert



|Hürriyet Gazetesi| |04.11.2009|







BAŞLIKTA sözünü ettiğimiz kod, geçtiğimiz perşembe açıkladığımız Maliye’nin kara listesi olan kod.





Maliye sahte veya yanıltıcı fatura düzenleyen, kullanan, defterlerini kaybeden, adresinde bulunamayan ya da naylon fatura ticareti yapanları, birden fazla döneme ait KDV beyannamesini vermeyenleri, işçi sayısı, makine teçhizat ve işyeri durumu itibariyle yetersiz olmasına rağmen KDV matrahı yüksek olanları, ayrı ayrı kodluyor. Sonra da tek tek izliyor.



Bu arada, ‘kod’a girenlerden bilmeden de olsa mal alanları ve onlara hizmet yaptıranları da izliyor. Bu faturaları KDV beyanlarından çıkarmaları ve KDV’lerini indirim konusu yapmamaları, düzeltme beyannamesi vermeleri aksi takdirde incelemeye alınacakları yönünde uyarıyor.



Birçok mükellef de incelemeye maruz kalmamak için istenileni yapmak zorunda kalıyor.







KODDAN ÇIKMA YOLU



Koda girme sebeplerine göre, ‘kod’dan çıkmanın nasıl olacağını kısaca açıklayalım.



1) Hakkında SMİYB Düzenleme Raporu Bulunanlar:



Kod deyince, SMİYB harfleri bir şifre gibi anlaşılabilir. Bununla “sahte ve muhteviyatı (kapsamı) itibariyle yanıltıcı belge” deyimini kısaltmış oluyoruz.



Hakkında SMİYB düzenleme raporu bulunanların, kod listesinden çıkabilmeleri için en kestirme yol; istenen tutarı ödemek ya da teminat göstermek. Ancak bu da yeterli değil. Bir de o mükellef hakkında “olumlu rapor” yazılması gerekiyor.



Mükellef “dış ticaret sermaye şirketi” veya “sektörel dış ticaret şirketi” ise; SMİYB’lere dayanılarak iade olarak alınan KDV tutarı, aynı döneme ait toplam iade tutarının yüzde 4’ünü aşmıyorsa, istenen vergi, ceza ve faizin tamamını ödemek ya da teminat göstermek gerekiyor. Bu durumda ayrıca olumlu rapor aranmıyor.



Olayın yargıya intikal etmesi durumunda, yargı kararı mükellef lehine kesinleşirse, o mükellef koddan çıkartılıyor.



2) Hakkında SMİYB Kullanma Raporu Bulunanlar:



Koddan çıkmanın en kestirme yolu tarh edilen vergi ile kesilen cezayı, gecikme faizi ile birlikte ödemek ya da bunların tamamı için teminat göstermek oluyor.



Konunun yargıya taşınması durumunda, tarhiyatın en az yüzde 95’inin kaldırılması ya da yargılama devam ederken, vergi dairesine mükellef hakkında “olumlu rapor” intikal etmesi halinde, o mükellef ‘kod’dan çıkartılıyor.



3) Olumsuz Tespit Halinde:



Hakkında olumsuz tespit bulunan ve Kod 5/1’e alınan mükellef ya incelemeye sevk ediliyor ya da vergi dairesince araştırma yapılıyor. Araştırma sonucu SMİYB düzenlediğine dair bir karine bulunamayan mükellef, incelemeye sevk edilmiyor.



Mükellef incelemeye sevk edilmişse, olumlu rapor yazılması halinde, koddan çıkartılıyor.



SMİYB kullandığına dair hakkında olumsuz tespit yapılan mükellef ise Kod 5/2’ye alınıyor. Vergi incelemesi sonucu “olumlu rapor” düzenlenirse, ‘kod’dan çıkartılıyor. Aynı mükellef dilerse, SMİYB’leri indirim listesinden çıkartıp, düzeltme beyannamesi vermek suretiyle, tarh edilen vergi ve cezaları ödeyebilir ya da toplam tutarı kadar “teminat” göstermek suretiyle koddan çıkabilir.



Mükellef dilerse, düzeltme beyannamesi vermeyip, KDV’nin 4 katı kadar teminat göstermek suretiyle de koddan çıkabilir.



4) Diğer Durumlar:



Defter ve belgelerinin kaybolduğunu ya da çalındığını belirtenler, bunları bulmaları halinde, inceleme raporuna dayalı olarak koddan çıkabiliyorlar. Adreste bulunamayanlar, ilgili vergi dairesine başvurup, adreslerinde yoklama yaptırmak suretiyle koddan çıkabiliyorlar.



Başlıkta da belirttiğimiz gibi, koda girmek de çıkmak da dert. En iyisi koda hiç girmeyecek şekilde dikkatli davranmak...









Varlık barışında varlıkların bilgi değişimi yaptığımız 69 yabancı ülkeden getirilmesi gerek

Varlık barışında varlıkların bilgi değişimi yaptığımız 69 yabancı ülkeden getirilmesi gerek



|Posta Gazetesi| |04.11.2009|















Soru: Yurtdışından varlık barışı kapsamında Off-Shore bankalardan döviz, para getirilebiliyor mu?



CAFER



Cevap: Yurtdışından Türkiye getirilen varlıklara 1 Haziran 2009 tarihi itibariyle sahip olunduğu “kanaat verici bir belge” ile ispat edilmesi gerekiyor. 5811 sayılı “Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun” 2 nci maddesinde; yurt dışından getirilen varlıklara sahip olunduğuna ilişkin kanaat verici belgenin tanımı; “….bilgi değişiminde bulunulan yabancı ülkelerde yetkili makamlardan alınarak mahallindeki Türk elçilik ya da konsoloslukları, yoksa ilgili ülkenin Türk menfaatini koruyan aynı nitelikteki temsilcileri tarafından tasdik olunan belgeleri, ifade der.” şeklinde yapılmıştır. Bu tanıma göre, bilgi değişimi yaptığımız yabancı ülkelerden getirilen döviz vd. varlıklar, varlık barışından yararlanmaktadır. Bilgi değişimi; ülkemizle çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarına konan özel hükümlerle sağlanıyor. Aramızda çifte vergilemeyi önleme anlaşması olan 70 ülke var. ABD, Almanya, İspanya, İsrail, İsveç, İtalya, Hollanda, İngiltere, Katar, İran, Norveç, gibi çifte vergilemeyi önleme anlaşması yaptığımız 70 ülkeden sadece Suudi Arabistan’la yapılan anlaşmada bilgi değişimi hükümleri yoktur. Bilgi değişimi yaptığımız diğer 69 ülkeden getirilen varlıklar, Varlık Barışından yararlanmaktadır. Bilgi değişimi yapmadığımız ülkelerdeki banka ve aracı kurumlardan getirilen(Off-Shore bankalar dâhil) döviz ve paranın varlık barışı avantajlarından yararlanması mümkün değil.



Ortağınızın oğlunun otosunu kiralayarak masraflarını gider yazabilirsiniz

Ortağınızın oğlunun otosunu kiralayarak masraflarını gider yazabilirsiniz



|Posta Gazetesi| |29.06.2009|















Soru: İşletme kullandığımız ortağımızın oğluna ait otomobilinin, akaryakıt, tamir-bakım vb. harcamalarını, ticari defterlerimize masraf yazabilir miyiz?



Muhittin EMEL







Cevap: Kiralanarak işte kullanılan motorlu taşıtların giderleri, ticari kazançtan indirilebilmektedir.(GVK md. 40/5) İşinizde kullandığınız ortağınızın oğluna ait olan binek otomobili; kira sözleşmesi ile kiralamanız halinde, taşıta ait akaryakıt, bakım-onarım vb. giderlerini kazancınızdan indirebilirsiniz. Bu giderlere ilişkin KDV’ yi de indirim konusu yapabilirsiniz. Ayrıca; ortağınızın oğluna yapacağınız taşıt kira ödemelerinden yüzde 20 oranında Gelir Vergisi stopajı yapmanız, kira bedeli üstünden sorumlu sıfatı ile KDV si hesaplayıp, 2 nolu KDV beyannamesi ile beyan edip ödemeniz, sonraki ayda 1 nolu KDV beyannamesi üstünde indirim konusu yapmanız gerek. Bir diğer önemli hususta; ödediğiniz aylık kira bedelinin emsalinden fazla olmaması zorunluluğudur. Bu şartların tamamını sağlamanız halinde, işinizde kullandığınız ortağınızın oğlunun otomobilinin masraflarını gider yazarak kazancınızdan indirebilirsiniz.





15 Ekim 2009 Perşembe

Vergi davası açılmasında süreler



Vergi davası açılmasında süreler



Bumin Doğrusöz - 15 Ekim 2009 Perşembe - Referans



İdari yargıda dava açma süreleri, hem kişilerin hak arama özgürlüklerinin kullanımı hem de idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun denetimi açısından son derece önemli bir konudur. Kişiler için önemlidir, çünkü bu süreler hak düşürücü sürelerdir. Süreyi kaçıran, dava hakkını kaybeder.

Bir hukuk devletinde idarenin eylem ve işlemlerinin olabildiğince yargısal denetime tabi tutulması isteniyorsa, bu sürelerin olabildiğince aklıda kalıcı şekilde ve basit hesaplanabilir tarzda olması gerekir. Yoksa mevzuatta, süreleri olabildiğince karmaşıklaştırarak, kişileri hataya düşürüp yargısal denetimin yollarını kısmak da mümkündür.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda, vergi mahkemelerinde dava açma süresi otuz gün olarak belirlenmiştir. İkmalen, re'sen veya idarece yapılacak tarhiyatlarla, idarece düzeltme yoluyla re'sen yapılan tarhiyatlara, ihtirazi kayıtla yapılan beyanlara veya tahakkuklara yahut kesilen cezalara karşı açılacak davalarda bu süre uygulanır.

2577 sayılı kanun, vergi mahkemelerinde açılacak davalarda süreyi belirlerken, özel kanunlarda yer alan düzenlemeleri saklı tutmuştur. Nitekim pek çok kanunda konumuzu ilgilendiren sürelere rastlamak mümkündür.

6183 sayılı kanunda ödeme emrine karşı açılacak davalar, 7 günlük süreye tabi tutulmuştur.

Yine 6183 sayılı kanunda, haklarında ihtiyati haciz uygulanan kişilerin ihtiyati hacze, haklarında ihtiyati tahakkuk uygulanan kişilerin ihtiyati tahakkuka karşı açacakları davalar da 7 günlük süreye tabidir.

Vergi borcundan dolayı haklarında yurtdışına çıkma işlemi uygulanan kişilerin dava açma süreleri de 30 gündür. Ancak bu davaların idare mahkemesinin görev alanına girdiği hallerde süre 60 güne çıkmaktadır.

Emlak Vergisi ile ilgili olarak takdir komisyonlarınca belirlenen arsa ve arazi değerlerine karşı ilgili kurum ve kuruluşlarla mahalle ve köy muhtarlıklarınca açılacak davalarda dava açma süresi 15 gündür.

Aleyhlerine tarhiyat yapılanların uzlaşma yoluna gitmeleri ve uzlaşmanın vaki olmaması halinde, uzlaşmanın vaki olmadığına dair tutanağın kendilerine tebliğinden itibaren dava açma süreleri, uzlaşmaya konu olan ihbarnamenin kendilerine tebliğinden itibaren uzlaşmaya müracaat için harcanan gün sayısının dava açma süresinden düşülmesi suretiyle hesaplanır. Ancak bu sürenin 15 günden az kalması halinde, açılacak davalarda dava açma süresi olarak 15 gün esas alınır.

Dava açma süresi içinde dava açmak yerine koşulları varsa düzeltme talep eden mükelleflerin, düzeltme taleplerinin açıkça veya 60 günlük sürede cevap verilmemek suretiyle zımnen reddedilmesi halinde dava açma süresi, 30 günlük dava açma süresinden düzeltme talep etmek için harcanan gün sayısının düşülmesi suretiyle hesaplanır.

Dava açma süresi geçtikten sonra düzeltme talep eden mükelleflerin, düzeltme taleplerinin açıkça veya 60 günlük sürede cevap verilmemek suretiyle zımnen reddedilmesi halinde, doğrudan dava açma hakları yoktur. Bu mükelleflerin red işlemine karşı şikâyet yolu ile Maliye Bakanlığı'na müracaat etmeleri gerekmektedir. Talebin Maliye Bakanlığı'nca da açıkça veya 60 günlük sürede cevap verilmemek suretiyle zımnen reddedilmesi halinde, dava hakkı doğar ve dava açma süresi 30 gündür.

Vergi hukuku ile ilgili Bakanlar Kurulu Kararı veya Genel Tebliğ gibi genel düzenleyici işlemlere karşı doğrudan açılacak davalarda görevli mahkeme, Danıştay'dır. Danıştay'ın ilgili dairesi bu gibi davalara ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakar. Bu tür soyut veya objektif iptal davalarında dava açma süresi ise 60 gündür.

Bu sürelerin son günü, resmi tatil gününe denk gelirse süre, tatili izleyen ilk iş gününün mesai saati bitimine kadar uzar.

Bu sürelerin son günün adli tatile rast gelmesi halinde süre, İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 6. maddesi ile belirlenmiş olanlarında süre, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılır. Diğer kanunlarda yazılı süreler ise uzamaz. Ancak aksi yönde içtihatlarda vardır.

Dava açma süreleri mali tatil içinde de işlememektedir. (Bu konuyu daha önce yazmıştım.)

Bu sürelerin son günün idari tatil veya idari izin olarak adlandırılan günlere gelmesi halinde ise sürenin tatili izleyen ilk iş günü mesai saati bitimine kadar uzayıp uzamayacağı net değildir. Her iki yönde de içtihatlar mevcuttur.

Görüldüğü gibi basit bir süre konusunu dahi mevzuatta ne kadar karmaşık hale getirmişiz.

Bu süreler, hak düşürücü sürelerdir. Kişilerin bu süreleri kaçırması halinde hem dava hakları ortadan kalkmakta ve aleyhlerine yapılan işlemler kesinleşmekte hem de idare üzerinde yargı denetimi bu yüzden kurulamamış olmaktadır.

Bu süre karmaşası yerine, basit bir veya iki süre belirlesek de bütün vergisel işlemlere karşı açacağımız davalarda bu süreleri uygulasak, ne kaybederiz.

Hukuk sisteminin saygınlığı, karmaşık mevzuatlar yaratarak sağlanamaz.

Bu süre konusunu niçin tekrar gündeme getirdim? Hem değerli okurlarımıza süreleri hak kaybına uğramamaları için bir kez daha hatırlatmak istedim hem de Adalet Bakanlığı'nda İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda "istinaf müessesesinin ihdası" amacıyla bir değişiklik tasarısı hazırlandığını bildiğimden, konu belki orada bu vesileyle gözden geçirilir diye umut ettim.