24 Şubat 2010 Çarşamba

80 bin muhasebeciden iş dünyasına vergi cezası uyarısı

80 bin muhasebeciden iş dünyasına vergi cezası uyarısı



Son yıllarda muhasebe uygulamalarında teknolojik gelişmelerden de yararlanarak birçok değişiklik oldu. Önceden işletmeler her türlü tahsilat/ödemesini ister kasadan ister bankadan yapabiliyordu. Şimdi 8000 TL üstü işlemler bankadan geçmek zorunda.



Önceden her türlü beyanname vergi dairesine elden veriliyordu. Şimdi işletmelerin büyük çoğunluğu beyannamelerini elektronik postayla iletiyor. Önceden istenilen plakaya benzin faturası alınabiliyordu. Şimdi pompacı önce plakayı yazıyor, sonra depo kapağını açıyor.



Son bir örnek daha vereyim: Önceden yılın ilk aylarına ait fatura dahi (misal ocak ayına ait alış faturası), yıl sonunda (misal aralık ayı) işletme kayıtlarına alınsa da sorun çıkmıyordu. Şimdi, satıcı hangi ayda fatura düzenleyip kendi kayıtlarına alıyorsa (misal ocak) alıcı da aynı ayda (ocakta) aynı faturayı kayıtlarına almak zorunda.



Maliye'nin amacı; vergisel sonuç doğuran her türlü ticari işlemi elektronik ortamda izleyerek işlemlerin tarafı olan kişi ve kurumlarla bu işlemleri ilişkilendirerek olası vergi kayıplarını önlemek. Teknolojik gelişmeleri muhasebe uygulamalarında olabildiğince kullanmak.



Bunları şunun için söylüyorum: Muhasebe uygulamaları vergisel kontrolleri etkinleştirecek şekilde sürekli yenilenirken işletmeler bu yeni durumlara göre kendilerini gözden geçiriyor mu? İşletmeler kendi içlerinde "yeni uygulamalar bizi ne kadar etkiliyor", daha da önemlisi "bu gelişmeler bize ceza olarak döner mi acaba" sorularını soruyor mu?



TÜRMOB geçen hafta iş dünyasına yönelik uyarı niteliğinde bir duyuru yayımladı. Duyuruda özetle; işletmelerin her ay için vergi dairesine verdikleri Ba ve Bs formlarının süresinde verilmediği durumda cezai sonuçlarından bahsetmekte. Formların verilme süresi 4 Şubat'ta yayımlanan tebliğ ile daha da kısaldı.



Ba ve Bs formlarında; işletmelerin hem alış hem satış faturaları (5000 TL üstü tutarları) firma bazında yer aldığından satıcılardan alınan faturaların alıcının kayıtlarına alınmasında, önceden gösterilen tolerans gösterilemeyecek. Satıcının ocak ayına kaydettiği fatura, alıcıda da ocak ayında gözükmesi gerektiğinden postadaki gecikmeler vb durumlar alıcı firmaları cezai duruma düşürebilecektir.



Her ay tekrarlanan bu riskli yükümlülüğün cezai sonuçlarını öngören TURMOB, 80 bin muhasebe meslek mensubu (SM, SMMM, YMM) adına internet sitesi ve gazete ilanları aracılığıyla söz konusu duyuruyu yaptı. "İş Dünyası ve Bütün Vergi Mükelleflerinin Dikkatine" başlığıyla yapılan duyuruda özetle şunlar vurgulandı:



Ba ve Bs formlarının süresinde hiç verilmemesi halinde; 2010 yılında her ay için 1000 TL özel usulsüzlük cezası söz konusu. Bildirimlerin süresinde verilmesi koşulu ile ilk 10 gün içinde düzeltme yapılırsa ceza uygulanmazken, 10 günü takip eden 15 gün içinde verildiği durumda ise ceza 500 TL olarak uygulanmaktadır.



Daha önce, takip eden ikinci ayın 5'ine kadar verilebilen formların teslim tarihi izleyen ayın sonuna çekilmiştir.



İşletmeler irsaliyesini kestiği mal satışları için 7 gün içinde fatura düzenlemek, hizmet satışları için anında fatura düzenleyerek alıcıya vermek zorundalar.



KDV Kanunu'nun 29/3 maddesine göre "Takvim yılı aşılmamak kaydı ile mükelleflerin almış oldukları fatura ve benzeri evraklardaki KDV'lerini indirim hakkı" olmasına karşın, Ba ve Bs formlarının düzeltilmesinden dolayı ceza uygulaması işletmeleri zor durumda bırakacaktır.



Muhasebe bürolarına veya firmalardaki muhasebe departmanlarına, yasalarda belirtilen sürelerde intikal etmeyen evraklardan dolayı meslek mensuplarının sorumlulukları bulunmamaktadır

Komisyon Faturası

Komisyon Faturası







KDV







Türkiye’den ihraç edilecek mallar için yurt dışındaki gerçek ve tüzel kişiler tarafından verilen mümessillik komisyonu, pazarlama, masraf aktarımı, reklam hizmeti bedeli ile aracılık komisyonu gibi hizmet bedellerinin, yurt dışında ifa edilmesi ihracatçı firmanın bu hizmetlerden yurt dışında faydalanması ve hizmetin yurt dışında tüketilen ihraç malına yönelik olması nedeniyle Katma Değer Vergisinin konusuna girmemektedir.









STOPAJ







GVK’nın 94. maddesi kapsamında yapılacak stopajı sadece ilgili maddede sayılan gerçek veya tüzel kişiler yaparlar. KVK’nın 30. maddesi kapsamında stopaj yapacak gerçek kişi veya kurumlar ise sayılmamıştır. Burada stopajı yapacak olan kazanç ve iratları sağlayanlardır.







Buna göre, yurt dışında mukim kişi veya kuruluşlara yapılan;









Her nevi komisyon ödemeleri,





Yurt dışında yapılan ilan veya reklam bedeli ödemeleri,





Yurt dışında gerçekleşen taşıma bedeli ödemeleri,





Sigorta primi ödemeleri,





Yurt dışında yaptırılan fason iş bedeli ödemeleri,





Gözetim ücreti ödemeleri,





Yurt dışı seyahatlerde ortaya çıkan ödemeler (otel, lokanta, ulaşım, haberleşme vs.),





Fuar katılım ücreti ödemeleri,





Uydu kirası ödemeleri,

ile sair benzeri ödemeler, “ticarî” nitelikli olduklarından stopaj kapsamına girmemektedirler.





BELGESİ TEMİN EDİLEMEYEN HARCAMALARIN GİDER KAYDI VE KATMA DEĞER VERGİSİ İNDİRİMİ

BELGESİ TEMİN EDİLEMEYEN HARCAMALARIN GİDER KAYDI VE KATMA DEĞER VERGİSİ İNDİRİMİ



Tarih: 24.02.2010



I- GİRİŞ



Türk vergi sistemi esas itibariyle mükellefin beyanına dayanır. Bu sistemde vergi idaresinin görevi beyan edilen verginin doğruluğunun tespiti üzerinde şekillenir.



Beyana dayalı vergilendirmede en önemli süreç; vergiye tabi olayların belgelendirilmesidir. Mükellef, her bir olaya ilişkin belgeyi saklamak ve ilgililerin isteği halinde ibraz etmekle yükümlüdür.



Mükelleflerin, vergiye tabi her bir olayı belgelendirmede çeşitli zorluklarla karşılaştıkları bir vakıadır. Vergiye tabi olay, çeşitli sebeplerle kimi zaman belgelendirilemezken kimi zaman da temin edilen belge kaybolabilmektedir.



Belge temininde karşılaşılan en büyük sorun; elektrik, su, telefon veya doğalgaz gibi hizmetler karşılığında ilgili kurum tarafından düzenlenen faturaların mükellefe ulaşamamasıdır. Uygulamada sıklıkla karşılaşılan böyle durumlarda kullanılan hizmetin gider kaydı ve katma değer vergisinin indirime konu edilip edilemeyeceği tartışmalara yol açabilmektedir.



II- BELGESİ TEMİN EDİLEMEYEN HARCAMALARIN GİDER KAYDI VE KATMA DEĞER VERGİSİ İNDİRİMİ



A- Vergi Mevzuatımızda Kayıtların Tevsiki



213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 227. maddesine göre; aksine bir hüküm olmadıkça Vergi Usul Kanunu’na göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki[1] mecburidir. Bu genel kuralın istisnaları bulunmaktadır. Söz konusu istisnalar Vergi Usul Kanunu’nun 228. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre;



1- Örf ve teamüle göre bir vesikaya istinat[2] ettirilmesi mutat[3] olmayan müteferrik giderler[4],



2- Vesikanın teminine imkan olmayan giderler,



3- Vergi kanunlarına göre götürü olarak tespit edilen giderler,



Herhangi bir belgeye dayandırılmadan gider yazılabilir. Bu istisnaların dışında kalan tüm harcamaların tevsik edici belgelere dayandırılması gerekmektedir.



Tevsik edici belgeler Vergi Usul Kanununda aşağıdaki gibi sayılmıştır;



1- Fatura,



2- Perakende satış vesikaları,



3- Gider pusulası,



4- Müstahsil makbuzu,



5- Serbest meslek makbuzu,



6- Ücret bordrosu,



7- Taşıma irsaliyesi,



8- Yolcu listeleri (taşıma işletmelerince düzenlenen),



9- Günlük müşteri listeleri (otel, motel ve pansiyon gibi konaklama yerlerine ait),



10- Muhabere evrakı,



Bu sayılanların dışında; çek, senet, bono, poliçe, tahvil, hisse senedi, finansman bonosu, kar ortaklığı belgesi ve benzeri kıymetli evraklarla, mukavelename, taahhütname, kefaletname, mahkeme ilamları, ihbarname, karar örnekleri, vergi makbuzları ve diğer vergi evrakları kayıtların belgelendirilmesinde tevsik edici evrak olarak kullanılabilecektir.



Buna göre; ticari iş ve işletmeyle ilgili olarak yapılan giderlerin yasada öngörülen belgelerle ispatlanması vergi hukukunun gereğidir.



B- Belgesi Temin Edilemeyen Harcamaların Gider Kaydı



Ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderler safi kazancın tespitinde gider olarak indirilebilir. Ancak bu giderlerin Vergi Usul Kanunu’nun 227. maddesi hükmüne göre tevsik edilmesi önemli bir zorunluluktur. Buna göre; “Bu kanunda aksine hüküm olmadıkça bu kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir.



(205 sayılı kanunun 14. maddesiyle eklenen fıkra) Defter tutmak mecburiyetinde olmayan mükellefler vergi matrahlarının tespiti ile ilgili giderlerini tevsike mecburdurlar. (Götürü usulde tespit edilen giderler hariç.)



(3505 sayılı Kanunun 3. maddesiyle eklenen ve 10.12.1988 tarihinden itibaren yürürlüğe giren fıkra) Bu Kanuna göre kullanılan veya bu Kanunun Maliye ve Gümrük Bakanlığına verdiği yetkiye dayanılarak, kullanma mecburiyeti getirilen belgelerin, öngörülen zorunlu bilgileri taşımaması halinde bu belgeler vergi kanunları bakımından hiç düzenlenmemiş sayılır.



(3505 sayılı Kanunun 3. maddesiyle eklenen ve 10.12.1988 tarihinden itibaren yürürlüğe giren fıkra) Maliye ve Gümrük Bakanlığı, düzenlenmesi mecburi olan belgelerde bulunması gereken zorunlu bilgileri belirlemeye ve bu belgelerden uygun gördüklerine, düzenlenme saatinin yazılması mecburiyetini getirmeye yetkilidir.



Mükelleflerin belgelemek zorunda bulunduğu işlemler doğal olarak vergi kanunlarına aykırılık teşkil etmeyen işlemlerinden ibarettir. Kanunen gider kabul edilmeyen bir harcamanın belgeye dayandırılması sadece ticari karın saptanmasında dikkate alınır.”. Görüleceği üzere, mükelleflerin üçüncü şahıslarla olan tüm muamele ve münasebetlerini tevsik edici belgelerle (fatura, sevk irsaliyesi, gider pusulası, perakende satış fişi, giriş ve yolcu taşıma bileti, müstahsil makbuzu, serbest meslek makbuzu vb.) kayıt altına almaları gerekmektedir.



Danıştay Vergi Dava Daireleri’nin bir kararına göre; tevsik edilemeyen kur farklarının ticari kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınabilmesi mümkün değildir[5].



Konu ile ilgili bir özelge hükmüne göre; ““Buna göre, ............ Kooperatifi tarafından düzenlenen ve kooperatif tarafından verilmiş bir hizmetin karşılığı olarak düzenlenmiş bulunmayan elektrik bedellerinin tahsilatında kullanılan “Aidat Makbuzu” Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre düzenlenmiş bir belge niteliğinde bulunmadığından bu belgeye dayanarak yapılan ödemelerin gider olarak indirim konusu yapılması mümkün görülmemiştir.[6]”. Aidat makbuzu, Vergi Usul Kanununda düzenlenmiş bulunan tevsik edici evraklar arasında bulunmadığından, söz konusu makbuzla belgelendirilmiş olan harcamanın ticari kazancın tespitinde indirilemeyeceği bu özelgede açıkça belirtilmektedir.



Vergi Usul Kanununun 228. maddesinde düzenlenen ve yukarıda belirttiğimiz, tevsik edilmesine gerek olmayan giderlerin dışında kalan tüm harcamaların ve muamelelerin tevsik edilmesi gerekmektedir. Aksi halde, söz konu giderlerin ticari kazancın tespitinde giderleştirilmesi mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla uygulamada sıklıkla rastlanılan ve belgesi temin edilemeyen elektrik, su, telefon veya doğalgaz gibi hizmetlerin ticari kazançtan düşülmesi mümkün olmayacaktır. Söz konusu hizmetleri sunan işletmelerden alınan cari hesap dökümleri, fatura dökümleri vb. yazılarla da bu giderlerin safi kazancın tespitinde gider olarak indirilebilmesi mümkün olmayacaktır. Zira söz konusu belgeler, Vergi Usul Kanunu’nda belirtilen tevsik edici evraklar arasında yer almamaktadır.



C- Belgesi Temin Edilemeyen Harcamaların KDV İndirimi



3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 29/1. maddesine göre; “Kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisi” mükelleflerin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden indirilebilir. İndirimin gerçekleşebilmesi için faturanın düzenlenmiş olması ve söz konusu fatura üzerinde katma değer vergisinin gösterilmiş olması gerekmektedir.



Bunun yanı sıra aynı kanunun 34. maddesine göre; “1. Yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve hizmetlere ait Katma Değer Vergisi, alış faturası veya benzeri vesikalar ve gümrük makbuzu üzerinden ayrıca gösterilmek ve bu vesikalar kanuni defterlere kaydedilmek şartıyla indirilebilir.



2. Katma Değer Vergisinin fatura ve benzeri vesikalarda ayrıca gösterilmesine gerek görülmeyen işlemlerde vergi indiriminin nasıl belgelendirileceği Maliye ve Gümrük Bakanlığınca tespit olunur.”



Buna göre, yüklenilen katma değer vergisinin vergiye tabi işlemlerden hesaplanan katma değer vergisinden indirilebilmesi için;



- Alış faturası veya benzeri bir vesika üzerinde ayrıca gösterilmeli,



- Vesikalar kanuni defterlere kaydedilmelidir.



Bir özelge hükmüne göre; “Buna göre; şirketinizin T.C.D.D.’dan almış olduğu hat işgali hizmeti ve vagon taşıma veya bu vagonların şirketinizce üçüncü kişilere kiralanması işlemleri katma değer vergisine tabi olup kiraya veren tarafından hizmetin ifa edildiği vergilendirme dönemleri itibariyle düzenleyeceği faturalarda kira bedelleri üzerinden katma değer vergisinin hesaplanıp beyan edilmesi gerekmektedir.







Kira bedellerine ilişkin olarak düzenlenen söz konusu faturalarda yer alan katma değer vergisinin kiralayanlar tarafından indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.







Ancak, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu gereğince “Muhtelif Hasılat Makbuzu” fatura yerine geçen belge olarak kabul edilmediğinden bu belgeye istinaden KDV indirimi mümkün bulunmamaktadır.[7]” Dikkat edilecek olursa, katma değer vergisi indiriminin kabul edilebilmesi için, verginin fatura veya belge üzerinde ayrıca gösterilmesi gerektiği açıkça kayıt altına alınmıştır.







Aynı yöndeki bir başka özelgede de; “Buna göre, belediyeden kiralamış bulunduğunuz çöp araçlarının kiralanması ile ilgili düzenlenen dilekçeleriniz ekinde örnekleri bulunan yazı veya tahakkuk müzakeresi KDV Kanunu’nun 34/1 maddesinde yazılı olan fatura ve benzeri vesika anlamında değerlendirilemeyeceğinden söz konusu belgelerin indirim için geçerli belge sayılması mümkün bulunmamaktadır.[8]” denilerek aynı hususa vurgu yapılmıştır.







İzmir Vergi Dairesi Başkanlığına ait bir başka özelgede de yine aynı yönde görüş beyan edilmekte ve; “Yukarıda yer alan kanun hükmü ve tebliğler kapsamında; … Ltd. Şti.'nden almış olduğunuz yapım işi karşılığında adı geçenin borcundan dolayı ... İcra Müdürlüğüne yapmış olduğunuz ödemeye isabet eden Katma Değer Vergisini indirim konusu yapabilmeniz için ödemeye ait fatura veya benzeri vesikanın … Ltd. Şti tarafından düzenlenerek tarafınıza verilmesi gerekmektedir. Alınan fatura veya benzeri vesikanın yılı içinde kanuni defter ve kayıtlarınıza intikal ettiği dönemde indirim konusu yapılması mümkün bulunmakla birlikte ... Ltd. Şti. adına düzenlenen …… tarihli tutanak, Vergi Usul Kanunu'na göre kabul edilen bir belge olmadığından söz konusu işlem için ödenen katma değer vergisinin indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.[9]” denilmektedir.







Buna göre, yüklenilen verginin hesaplanan katma değer vergisinden indirilebilmesi için;







- Fatura veya benzeri vesikada ayrıca gösterilmeli,



- Fatura veya benzeri vesika yasal defterlere kaydedilmelidir.







Aksi halde yüklenilen katma değer vergisinin vergiye tabi olan ve hesaplanan katma değer vergisinden indirilebilmesi mümkün olmayacaktır.



III- SONUÇ



Gerek Vergi Usul Kanunu ve gerekse de Katma Değer Vergisi Kanunu’nda, üçüncü kişilerle olan muamele ve münasebetlerin belgelendirilmesi mecburidir.



213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’na göre; örf ve ticari muamelelere göre belgelendirilmesi gerekmeyen müteferrik giderler, belgelendirilmesi mümkün olmayan giderler, götürü giderler, PTT’den alınan pullar, şehir içi ulaşım giderleri ve boğaz köprüsü geçiş ücretleri vb. giderler dışındaki tüm harcamaların, aynı kanuna göre tevsik edici belge olarak tanımlanmış belgelerle kayıt altına alınması gerekmektedir.



Çeşitli sebeplerle belgesi temin edilemeyen elektrik, su, telefon veya doğalgaz gibi hizmetlerin ticari kazançtan düşülmesi mümkün değildir. Söz konusu hizmetleri sunan işletmelerden alınan cari hesap dökümleri, fatura dökümleri vb. yazılarla da bu giderlerin safi kazancın tespitinde gider olarak indirilebilmesi mümkün olmayacaktır. Zira söz konusu belgeler, Vergi Usul Kanunu’nda belirtilen tevsik edici evraklar arasında yer almamaktadır.



3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanununa göre ise, fatura veya benzeri vesikalarda ayrıca gösterilmeyen ve yasal defterlere kaydedilmeyen yüklenilen katma değer vergisinin, vergiye tabi olan ve hesaplanan katma değer vergisinden indirilmesi mümkün olmayacaktır.

80 bin muhasebeciden iş dünyasına vergi cezası uyarısı

80 bin muhasebeciden iş dünyasına vergi cezası uyarısı



Son yıllarda muhasebe uygulamalarında teknolojik gelişmelerden de yararlanarak birçok değişiklik oldu. Önceden işletmeler her türlü tahsilat/ödemesini ister kasadan ister bankadan yapabiliyordu. Şimdi 8000 TL üstü işlemler bankadan geçmek zorunda.



Önceden her türlü beyanname vergi dairesine elden veriliyordu. Şimdi işletmelerin büyük çoğunluğu beyannamelerini elektronik postayla iletiyor. Önceden istenilen plakaya benzin faturası alınabiliyordu. Şimdi pompacı önce plakayı yazıyor, sonra depo kapağını açıyor.



Son bir örnek daha vereyim: Önceden yılın ilk aylarına ait fatura dahi (misal ocak ayına ait alış faturası), yıl sonunda (misal aralık ayı) işletme kayıtlarına alınsa da sorun çıkmıyordu. Şimdi, satıcı hangi ayda fatura düzenleyip kendi kayıtlarına alıyorsa (misal ocak) alıcı da aynı ayda (ocakta) aynı faturayı kayıtlarına almak zorunda.



Maliye'nin amacı; vergisel sonuç doğuran her türlü ticari işlemi elektronik ortamda izleyerek işlemlerin tarafı olan kişi ve kurumlarla bu işlemleri ilişkilendirerek olası vergi kayıplarını önlemek. Teknolojik gelişmeleri muhasebe uygulamalarında olabildiğince kullanmak.



Bunları şunun için söylüyorum: Muhasebe uygulamaları vergisel kontrolleri etkinleştirecek şekilde sürekli yenilenirken işletmeler bu yeni durumlara göre kendilerini gözden geçiriyor mu? İşletmeler kendi içlerinde "yeni uygulamalar bizi ne kadar etkiliyor", daha da önemlisi "bu gelişmeler bize ceza olarak döner mi acaba" sorularını soruyor mu?



TÜRMOB geçen hafta iş dünyasına yönelik uyarı niteliğinde bir duyuru yayımladı. Duyuruda özetle; işletmelerin her ay için vergi dairesine verdikleri Ba ve Bs formlarının süresinde verilmediği durumda cezai sonuçlarından bahsetmekte. Formların verilme süresi 4 Şubat'ta yayımlanan tebliğ ile daha da kısaldı.



Ba ve Bs formlarında; işletmelerin hem alış hem satış faturaları (5000 TL üstü tutarları) firma bazında yer aldığından satıcılardan alınan faturaların alıcının kayıtlarına alınmasında, önceden gösterilen tolerans gösterilemeyecek. Satıcının ocak ayına kaydettiği fatura, alıcıda da ocak ayında gözükmesi gerektiğinden postadaki gecikmeler vb durumlar alıcı firmaları cezai duruma düşürebilecektir.



Her ay tekrarlanan bu riskli yükümlülüğün cezai sonuçlarını öngören TURMOB, 80 bin muhasebe meslek mensubu (SM, SMMM, YMM) adına internet sitesi ve gazete ilanları aracılığıyla söz konusu duyuruyu yaptı. "İş Dünyası ve Bütün Vergi Mükelleflerinin Dikkatine" başlığıyla yapılan duyuruda özetle şunlar vurgulandı:



Ba ve Bs formlarının süresinde hiç verilmemesi halinde; 2010 yılında her ay için 1000 TL özel usulsüzlük cezası söz konusu. Bildirimlerin süresinde verilmesi koşulu ile ilk 10 gün içinde düzeltme yapılırsa ceza uygulanmazken, 10 günü takip eden 15 gün içinde verildiği durumda ise ceza 500 TL olarak uygulanmaktadır.



Daha önce, takip eden ikinci ayın 5'ine kadar verilebilen formların teslim tarihi izleyen ayın sonuna çekilmiştir.



İşletmeler irsaliyesini kestiği mal satışları için 7 gün içinde fatura düzenlemek, hizmet satışları için anında fatura düzenleyerek alıcıya vermek zorundalar.



KDV Kanunu'nun 29/3 maddesine göre "Takvim yılı aşılmamak kaydı ile mükelleflerin almış oldukları fatura ve benzeri evraklardaki KDV'lerini indirim hakkı" olmasına karşın, Ba ve Bs formlarının düzeltilmesinden dolayı ceza uygulaması işletmeleri zor durumda bırakacaktır.



Muhasebe bürolarına veya firmalardaki muhasebe departmanlarına, yasalarda belirtilen sürelerde intikal etmeyen evraklardan dolayı meslek mensuplarının sorumlulukları bulunmamaktadır

19 Şubat 2010 Cuma

Bağış ve yardım nasıl muhasebeleştirilir

Bağış ve yardım nasıl muhasebeleştirilir



Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz 17 Şubat 2010 Çarşamba - Referans



Bağış ve yardımlar beyanname üzerinde ‘Kanunen kabul edilmeyen gider' olarak gösterilir ve beyanname üzerinde yer alan ‘kazancın bulunması halinde indirilecek istisna ve indirimler' içinde gösterilerek indirim konusu yapılır.



Kurumlar Vergisi'ne tabiyiz. Yapmış bulunduğumuz bağış ve yardımlar şirketimiz aktifinden nakit veya ayın olarak çıkmaktadır. Oysa söz konusu bağış ve yardımlar defterlerimize gider olarak kayıt edilmemekte, beyanname üzerinde indirim konusu yapılmaktadır. Söz konusu bağış ve yardımları nasıl muhasebeleştireceğiz?



Kurumlar Vergisi Yasası'nın 10'uncu maddesinde "Diğer İndirimler" başlığı altında birinci fıkrasının c, ç, d, e ve f bentlerinde bağış yapımı ile ilgili hükümler yer almaktadır.



Bir işletmenin yönetim fonksiyonları, işletme politikasının tayini, organizasyon ve kadro kuruluşu, büro hizmetleri, kamu ilişkileri, güvenlik, hukuk işleri, personel işleri, kredi ve tahsilatı da kapsayan muhasebe ve mali işler servislerinin giderleri Tekdüzen Hesap Planı'nda 770 hesaplarda izlenmektedir. Bu hesaba işletme yönetiminin bağış ve yardımlara ilişkin kararları doğrultusunda yapılan bağışlar da kaydedilebilmektedir.



Ancak söz konusu bağış ve yardımların bilahare beyanname üzerinde "Kanunen Kabul Edilmeyen Gider" olarak gösterilmesi ve aynı zamanda beyanname üzerinde yer alan "Kazancın bulunması halinde indirilecek istisna ve indirimler" içinde gösterilerek indirim konusu yapılması gerekmektedir.



Örneğin, Sağlık Bakanlığı'na ait bir hastaneye yeni bir bina yapımına katkı sağlamak amacıyla yapılan 1.000.000 TL'lik banka hesabından bağış için aşağıdaki muhasebe kayıtlarının yapılması gerekmektedir.



Söz konusu paranın banka üzerinden verilmesi halinde ilk yapılacak "770 Genel Yönetim Giderleri" bağış ve yardımlar alt hesabı borçlu, "120 Bankalar" hesabı alacaklı olacaktır. Bu madde ile eşanlamlı olarak;



"971. Matraha İlave Edilecek Tutarlar" borçlu, "972. Matraha İlave Edilecek Tutarlar" aynı miktarda alacaklı olarak kayıt işlemi yapılacaktır.



"Genel Yönetim Giderleri" arasında gösterilen söz konusu ödeme beyanname üzerinde nazım hesaplardaki kayıtlar esas alınarak indirim konusu yapılacaktır. Buna paralel olarak beyanname söz konusu miktar kanunen kabul edilmeyen gider olarak matraha eklenecektir.



Yasal düzenleme gereği ilgili dönem içerisinde yapılan bağış ve yardımlar geçici vergiye tabi kazanç tespiti sırasında da dikkate alınmaktadır. Dolayısıyla Kurumlar Vergisi Yasası'nın 10'uncu maddesi kapsamında yapılan bağış ve yardımlar yapıldığı tarih dikkate alınarak, geçici vergi beyanı ile ilgili dönemlerde de alınabilecektir. Ancak ileri tarihlerde dönem kazancında ortaya çıkan değişiklikler sonucunda eğer yapılan bağış ve yardımın yıl içerisinde tamamının indirim konusu yapılıp da dönem sonunda söz konusu indirimin tamamını kapsayacak matrahın oluşmaması halinde, ancak beyanname üzerinde indirim konusu yapılabilecek kısmı indirime konu edilecektir. (V. Seviğ)





17 Şubat 2010 Çarşamba

Yanlış faturayı iade faturası ile düzeltebilirsiniz

Yanlış faturayı iade faturası ile düzeltebilirsiniz



Ekrem Sarısu - 16 Şubat 2010 Salı - Posta



Soru: 31 Ocak 2010’da müşterimize 8500 lira olarak düzenleyeceğimiz hizmet faturasını yanlışlıkla 28 bin 500 lira olarak düzenlemişiz. Müşteri de yanlışlığı fark etmeyerek, fatura bedelini 8 Şubat’ta banka hesabımıza havale ederek borcunu ödemiş. Ancak yapılan yanlışlığın yeni farkına varan müşteri, haklı olarak fazla ödediği paranın iadesini istiyor. Bunun için de faturayı göndereceğini, bu faturayı iptal ederek, 8500 liralık yeni bir fatura düzenlememizi öneriyor. Cezalı duruma düşmemek için bu yanlışlığı nasıl düzeltebiliriz? Müşterimizin önerdiği gibi faturayı iptal ederek yeni bir fatura düzenleyip fazla aldığımız parayı iade edebilir miyiz? Y.Ş.



Cevap: Fatura düzenlenen gün içinde farkına varılan yanlışlıklar, müşterinizin önerdiği gibi düzeltilebilir. Ancak, düzenlenme tarihi üstünden 15 günden fazla süre geçen ve gerek faturayı düzenleyen, gerekse müşteri kayıtlarına giren, bedeli bankacılık sistemi üstünden ödenen bir fatura, müşterinizin önerdiği şekilde düzeltilemez. Yapmanız gereken işlem, müşterinin size ‘iade faturası’ kesmesidir. Müşteri, yanlışlıkla fazla fatura edilen 20 bin lira için fatura keser ve faturanın üstüne ‘iade faturasıdır’ ibaresi yazıp, faturanın bir yerine yanlış kestiğiniz fatura ilgili gösterilerek yapılan yanlışlığı kısaca not ederse, bu, iade faturası olur. Bu faturayı kayıtlarınıza geçtiğinizde, fatura bedeli olan 20 bin lirayı müşteri hesabına havale ettiğinizde yanlışlık da düzeltilmiş olur.



Yabancı bankadan alınan faizde beyan haddi 1.070 lira



Soru: Yurtdışında yabancı bankadan elde edilen mevduat faizlerinin beyan edilmesi gerekiyor mu? Gerekiyorsa 2009’da elde edilen mevduat faizi nasıl beyan edilecek? Örneğin, 2000 dolarlık bir faiz gelirinin beyan edilmesi zorunlu mu? Sadullah KILIÇ



Cevap: Yabancı ülkelerdeki bankalardan elde edilen faiz gelirlerinin, stopaja tabi tutulmadığından beyan edilmesi gerekiyor. Ancak gerek vergi dairelerinin iş yükünü gereksiz yere artırmamak, gerekse mükellefleri küçük tutarlar için beyan külfetinden kurtarmak için, yabancı ülkede elde edilen faiz tutarının belli tutarı aşması gerekiyor. 2009 yılında yabancı ülkelerdeki bankalardan elde edilen ve tutarı 1.070 lirayı (2010’da 1.090 lirayı) aşan faiz gelirlerinin beyanı zorunlu. 1.070 lirayı aşmayan faiz gelirinin beyan edilmesi gerekmiyor. Yurtdışında yabancı bankadan 2009 yılında elde edilen 2000 dolarlık faiz gelirinin 1-25 Mart 2010 tarihleri arasında beyan edilmesi ve tahakkuk eden Gelir Vergisi’nin de Mart ve Temmuz 2010 aylarında olmak üzere iki eşit taksitte ödenmesi gerekiyor

12 Şubat 2010 Cuma

KDV iade taleplerinde bazı belgelerin elektronik ortamda alınması ve değerlendirilmesi

KDV iade taleplerinde bazı belgelerin elektronik ortamda alınması ve değerlendirilmesi



İki hafta önceki "Kod uygulamasından vazgeçildi mi?" başlıklı yazımızda; kod uygulamaları ile ilgili olarak Maliye Bakanı sayın Mehmet Şimşek tarafından yapılan açıklamalara değinilmişti.



Anılan yazımızda, yapılan bu açıklamalardan; kod uygulamalarının değiştirileceği, katma değer vergileri uygulamalarında eskiye oranla daha çabuk sonuç alınacak ve vergi dairelerindeki işlemleri azaltacak yeni bir sisteme geçileceği, basına yansıdığı kadarıyla, kod sisteminin kaldırılacağının ifade edildiği ve katma değer vergisi iadesi talebinde bulunan firmaların bu taleplerinin artık bilgisayar ortamında alınacağı, katma değer vergisi iadesi talebinde bulunan firmaların güvenilirlik derecelerine göre üç ayrı grupta sınıflandırılacağı, Risk Analiz Merkezinin kurulacağı ve iade taleplerinin bu merkez aracılığıyla ve yeni bilgisayar programlarıyla bir kaç dakika gibi çok kısa sürelerde analiz edilerek ilgili vergi dairesine VEDOP ortamında bir rapor verileceği ve bu raporda iadenin yapılmasında sakınca olup olmadığının ya da riskler varsa bunların neler olduğunun yer alacağı, sorun yoksa vergi dairesince diğer işlemlerin tamamlanarak iadenin yapılacağı, eğer sorun varsa riskin nereden doğduğu da dikkate alınarak ilgili denetim birimlerine bildirim yapılacağının anlaşıldığı ifade edilmişti.



Keza, anılan yazımızda; henüz yeni uygulama ile ilgili daha ayrıntılı bilgiler ya da yasal düzenlemelerin açıklanmadığı, ancak, bugüne kadar oluşturulmuş kod listelerinin her il için farklı olmaktan çıkartılarak merkezileştirileceği ve bu listelerin iade talep eden mükelleflerin sınıflandırılmasında dikkate alınacak unsurlardan biri olacağı ve iade talep eden mükelleflerin indirim katma değer vergileri listelerinde yer alan alt firmaların çapraz kontrollere tabi tutulacağı, hatta yeni bilgisayar programları vasıtasıyla, önceki sistemde 2 alt basamağa kadar olan alt firmalara kadar inilerek yapılabilen çapraz kontrollerin 16 alt basamağa kadar inilerek yapılabileceği ve bu anlamda kod listesi uygulamasının değişik bir versiyonuyla süreceği açıklanmıştı.



27.01.2010 tarihinde Gelir İdaresi Başkanlığınca internet sitesinde yayımlanan 53 Seri Nolu Katma Değer Vergisi Sirkülerinde konuyla ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Yapılan bu düzenlemeler ile



KDV Kanununun;



(8/2) maddesi uyarınca fazla ve yersiz ödenen vergilerden,



(9/1) maddesi ile Maliye Bakanlığına tanınan yetki kapsamında getirilen sorumluluk uygulamalarından,



(29/2) maddesi uyarınca indirimli orana tabi işlemlerden,



32'nci maddesine göre de bu maddede sayılan istisna kapsamındaki işlemlerden



kaynaklanan KDV iade taleplerinde "indirilecek KDV listesi", "yüklenilen KDV listesi" ve "satış faturaları listesi" ile iade için ibrazı istenilen durumlarda "gümrük (çıkış) beyannamesi listesi"nin elektronik ortamda alınması uygun görülmüştür.



Bu itibarla, Ocak/2010 vergilendirme döneminden itibaren gerçekleşen iade hakkı doğuran işlemleri için geçerli olmak üzere, KDV mükellefleri bu işlemlerine yönelik iade taleplerinde, indirilecek KDV listeleri ve yüklenilen KDV listeleri ile satış faturaları listesini ve iade için ibrazı istenilen durumlarda gümrük (çıkış) beyannamesi listesini internet vergi dairesi üzerinden göndereceklerdir.



Vergi daireleri, mükelleflerin iade taleplerini, iade için gerekli belgelerin tümü ve elektronik ortamda alınacak olan sistem tarafından üretilecek "KDV İadesi Kontrol Raporu" çerçevesinde değerlendirerek ilgili KDV Genel Tebliğlerinde belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde sonuçlandıracaktır.



KDV mükelleflerinin tamamı yukarıda belirtilen iade taleplerini bu uygulama kapsamında yapacaklardır.



Anılan Sirkülerde açıklanan, konuya ilişkin diğer hususlar ise şöyledir:



1. Söz konusu listelere, fatura düzenleme limitinin altında kalsa dahi her bir belge kaydedilecektir.



2. Aynı mükelleften yapılan alımlar belge bazında bu listelere ayrı ayrı girilecektir.



3. İade talebine ilişkin olarak ibrazı gereken ve bu listelerin dışında kalan diğer belgeler, önceden olduğu gibi, vergi dairesine intikal ettirilecektir.



4. Elektronik ortamda alınan indirilecek ve yüklenilen KDV listeleri ile satış faturaları listesinin ve iade için ibrazı istenilen durumlarda gümrük (çıkış) beyannamesi listesinin ayrıca kâğıt ortamında verilmesine gerek bulunmamaktadır.



5. Bu mükelleflerin iade talepleri, iade için aranılan diğer tüm belgelerin vergi dairesine ibraz edildiği tarih itibarıyla geçerlilik kazanacaktır.



6. Vergi daireleri, mükelleflerin iade taleplerini iade için gerekli belgelerin tümü ve elektronik ortamda alınacak, sistem tarafından üretilecek KDV İadesi Kontrol Raporu çerçevesinde değerlendirerek ilgili KDV Genel Tebliğlerinde belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde sonuçlandıracaktır.



Bu listelerin doldurulmasında uyulacak kurallara internet vergi dairesinden ulaşılması mümkündür.



Yapılan bu düzenlemelerin yeni olması bazı eksiklik ve zorlukları da beraberinde getirmektedir. Örneğin, daha önceki kdv iadeleri ile ilgili uygulamaya yönelik yayımlanmış Tebliğlerde, yukarıda belirtilen listelerde fatura düzenleme limitinin altında kalan alımlara ilişkin bilgilere topluca yer verilmesi öngörülmüşken, anılan Sirkülerde; söz konusu listelere, fatura düzenleme limitinin altında kalsa dahi her bir belgenin kaydedilmesi istenilmektedir.



Bu husus, anılan Tebliğ düzenlemelerinde bir değişikliğe de gidilmediği halde, Tebliğ düzenlemesinin aksine bir isteğin Sirkülerle yapılması sonucunu doğurmakta ve işlemin hukukiliğini sorgulanır hale getirmektedir. Daha da önemlisi; fatura düzenleme sınırının altında kalan alımlarla ilgili pek çok belgenin tek tek internet ortamında kayda girilmesi muhasebe işlemleri ile uğraşanların üzerinde, bir nevi angarya gibi, önemli yükler oluşturmakta ve uzun zaman alabilmektedir.



Öte yandan, söz konusu uygulamanın Ocak / 2010 vergilendirme döneminden itibaren gerçekleşen iade hakkı doğuran işlemler için geçerli olduğu belirtilmesine rağmen, geçmiş yıla ilişkin indirimli orandaki mal teslimlerinden doğan iade taleplerinde ne yapılacağı konusunda tereddütler ortaya çıkmakta ve bu hususun bir an önce açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Geçmiş yıla ilişkin bu türden iade taleplerinde, geçmiş seneye ilişkin tüm belgelere ait bildirimlerin yeni sistem çerçevesinde yeniden istenmesi halinde önemli sıkıntılar doğabilecektir.



Keza, internet ortamında alınan bu bilgilerin değerlendirilmesi sonrasında alt firmalarda ya da onların da altındaki firmalarda çıkacak olumsuzluklar iadelerin yapılmasında önemli tıkanıklıklar yaşanmasına neden olabilecektir. Kim bilir, belki de arzulanan, bu yolla iadelerin mümkün mertebe azaltılması ya da iade sürecinin uzatılmasıdır. Ama umarız ki; gerekli idari düzenlemeler süratle yapılabilsin ve gerçek anlamda iadeye hak kazananlar olabilecek en kısa sürede iadelerini alabilsinler.



11.02.2010 / Dünya

2 Şubat 2010 Salı

İŞYERİNDE 50 VE ÜZERİNDE İŞÇİ ÇALIŞTIRAN İŞVERENLERE YENİ MALİ KÜLFETLER VE YASAL YÜKÜMLÜLÜKLER GETİRİLMİŞTİR

İŞYERİNDE 50 VE ÜZERİNDE İŞÇİ ÇALIŞTIRAN İŞVERENLERE YENİ MALİ KÜLFETLER VE YASAL YÜKÜMLÜLÜKLER GETİRİLMİŞTİR

Tarih: 02.02.2010



I- GİRİŞ :



İşyeri Sağlık Ve Güvenlik Birimleri İle Ortak Sağlık Ve Güvenlik Birimleri Hakkında Yönetmelik, daha önce yayımlanarak yürürlüğü girmişti. Bu Yönetmeliğin Uygulanmasına Dair Tebliğ ise, 09.12.2009 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu uygulama tebliği ile, 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında bulunan ve devamlı olarak en az 50 ve daha fazla işçi çalıştırılan ve altı aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde en az bir işyeri hekimi, sanayiden sayılan işlerin yapıldığı işyerlerinde ise ayrıca en az bir iş güvenliği uzmanının çalıştırılması zorunluluğu getirilmiştir.



Ayrıca, söz konusu yönetmelik ve uygulama tebliğe göre, devamlı olarak en az 50 işçi çalıştırılan işyerlerinde, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini yerine getirmek üzere, işyeri tehlike derecesine ve işçi sayısına göre işyerinde işyeri sağlık ve güvenlik birimi (İSGB) kurulması gerektiği hükme bağlanmıştır.



İşverenlere getirilen bu ilave, yeni mali külfetler ve yasal yükümlülükleri düzenleyen söz konusu tebliğin uygulanmasında çok ciddi zorlukların ve büyük karışıklıkların yaşanacağı sinyallerini vermektedir. Bunu şimdiden tahayyül ve hissettiğimi belirterek görüşlerimi yansıtmak istiyorum.



II- İŞYERİ SAĞLIK VE GÜVENLİK BİRİMİ :



İşyerinde kurulacak İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi’nde, (SGB, devamlı olarak 50 ve daha fazla işçi çalıştırılan bütün işyerlerinde en az bir işyeri hekimi, sanayiden sayılan işlerin yapıldığı işyerlerinde ise en az bir iş güvenliği uzmanının görevlendirilmesi zorunlu bulunmaktadır.



Bunun dışında, 25.11.2009 tarihli resmi Gazetede yayımlanan İş Sağlığı Ve Güvenliğine İlişkin Tehlike Sınıfları Listesi Tebliği ile işyerleri; az tehlikeli, tehlikeli, ve çok tehlikeli olmak üzere üç ayrı sınıfa ayrılmıştır. Üç değişik tehlike derecesinde bulunan işyerlerinde, işyerinde koruyucu sağlık hizmetlerinin sürekliliğini sağlamak üzere işverence hekim dışındaki diğer sağlık personeli de görevlendirilebilecektir.



Buna göre;



a – Az tehlikeli sınıfta yer alan ve 1000 ve daha fazla işçi çalıştıran,



b – Tehlikeli sınıfta yer alan ve 750 ve daha fazla işçi çalıştıran,



c – Çok tehlikeli sınıfta yer alan ve 500 ve daha fazla işçi çalıştıran



işverenler, işyerlerinde, İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi kurmakla yükümlüdür. Bu işyerlerinde işyeri hekimi ve sanayiden sayılan işlerde ise iş güvenliği uzmanı tam gün çalıştırılır. Tehlike sınıfına göre yukarıda belirtilen sayıların altında işçi çalıştıran işverenler ise iş sağlığı ve güvenliği hizmetinin tamamını dışarıdan aldığı takdirde işyerlerinde bir ilkyardım ve acil müdahale odası ve bir ilkyardımcı bulunduracaktır.



d- İşyeri sağlık ve güvenlik birimi kurulması zorunlu olan işyerlerinden; az tehlikeli sınıfta yer alan ve 1000’ e kadar işçi çalıştırılan işyerlerinde, tehlikeli sınıfta yer alan ve 750’ ye kadar işçi çalıştırılan işyerlerinde ve çok tehlikeli sınıfta yer alan ve 500’ e kadar işçi çalıştırılan işyerlerinde, işverenlerin, sağlık ve güvenlik hizmeti verme yükümlülüklerinin tamamını ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden hizmet almak suretiyle yerine getirmeleri durumunda, işyerlerinde bir ilkyardım ve acil müdahale odası ve ilkyardım yönetmeliğinde belirtilen sayıda ilkyardımcı olması kaydıyla bina ve donanım şartı aranmayacaktır.



e- Devlet memuru olarak çalışırken kendi kurumunda işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanı olarak görevlendirilen kişilerin görevlendirme yazıları, Çalışma ve Sosyal Genel Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğe gönderilmesi gerekir.



III- (A) SINIFI İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLIĞI BELGESİ KİMLERE VERİLİR:



(A) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesi alabilmek için aşağıdaki koşulların gerçekleşmiş olması gerekmektedir.



1) İş sağlığı ve güvenliği alanında en az üç yıl teftiş yapmış iş müfettişlerine istekleri halinde verilir.



2) Genel Müdürlük ve bağlı birimlerinde iş sağlığı ve güvenliği alanında en az sekiz yıl görev yapmış iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarına istekleri halinde verilir.



3) (B) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesiyle en az beş yıl fiilen görev yaptığını iş güvenliği uzmanlığı sözleşmesi ile belgeleyerek eğitim kurumları tarafından düzenlenen iş güvenliği uzmanlığı eğitim programlarına katılanlardan, Genel Müdürlükçe yaptırılan (A) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı sınavında başarılı olan mühendis veya teknik elemanlara verilir.



B Sınıfı Uzmanlık belgesi alabilmek için en az iki yıl C sınıfı iş güvenliği uzmanlığında çalışmış olması gerekmektedir.



Yukarıda da görüldüğü üzere, A sınıfı İş Güvenliği Uzmanlık Belgesini alabilmek için en az yedi yıllık bir süreye ihtiyaç bulunmaktadır. Şu anda Türkiye’de A sınıfı İş Güvenliği Uzmanlık belgesine sahip toplam 680 kişi bulunmaktadır Bunların 430 kişisi Kamu işyerinde çalışmaktadır. Geriye kalan 250 kişi ise serbest çalışmaktadır.



Türkiye’de sanayiden sayılan, işyerinde 50 ve üzerinde işçi çalıştıran 1.917 kamuya ait, 13.945 özel sektöre ait işyeri olmak üzere toplam 15.862 işyerinin mevcut olduğu göz önüne alındığında, A sınıfı uzmanlık belgesine sahip olanların yeterli sayıda olmadığı açıktır. Bu durumda söz konusu tebliğ hükümlerinin uygulanmasında sıkıntıların yaşanacağı şimdiden gözükmektedir. Bu bağlamda A sınıfı iş güvenliği uzmanı çalıştırmak zorunda olan işverenlerin, bu belgeye sahip birisini bulmaları oldukça zor ve hatta imkânsız olacaktır.



IV- ORTAK SAĞLIK VE GÜVENLİK BİRİMİ :



Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi, yönetmelikle getirilmiş yeni bir birimdir. Bu birim, bir veya birden fazla işyerlerine iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini vermek üzere işyeri dışında kurulan, gerekli donanım ve personele sahip olan ve İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü tarafından yetkilendirilen kamu kurum ve kuruluşları ile özel ve tüzel kişiler tarafından kurulabilmektedir.



Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi, kurucularından biri veya yöneticisi işyeri hekimi veya (A) sınıfı iş güvenliği uzmanı olmak ve kuruluş talebi sırasında işyeri hekimliği veya iş güvenliği uzmanlığı belgelerini ibraz etmeleri zorunludur. Bir OSGB’de kurucu ortak olan işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanı, yeni kurulacak veya kurulmuş olan başka bir OSGB’ye kurucu ortak olamayacaktır. Kurucu olmayan işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanının tam süreli iş sözleşmesi ile istihdam edildiği belgelendirilir. OSGB’de istihdam edilmesi zorunluluğu bulunan işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanının işten ayrılması halinde bir başka işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanının istihdam edilmesi zorunludur. Aksi takdirde 15 gün içinde bu noksanlığı yerine getirmeyen OSGB’nin yetki belgesi yönetmeliğin 17. maddesi gereğince iptal edilir.



V- İŞYERLERİNİN, DAHİL OLDUKLARI TEHLİKE DERECE VE SINIFLARI:



25.11.2009 tarih ve 27417 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İş Sağlığı Ve Güvenliğine İlişkin Tehlike Sınıfları Listesi Tebliği’ne göre işyerleri üç ayrı kategoride değerlendirilmiş ve yapılan işin özelliğine ve tehlike derecesine göre sınıflandırılmıştır. Buna göre;



a) Az Tehlikeli İşler :



1) Gazete, mecmua yönetim yerleri, yayın evlerinde yapılan işler



2) Kereste ve her türlü inşaat malzemesi ve pencere camı toptancılığı



3) Her türlü makine ve taşıtlarla yedek parçaları toptancılığı



4) Her türlü madeni, cam eşyası, elektrik malz., radyo, buzdolabı, benzeri eşya toptancılığı



5) Madeni yağların satışı.



Gibi toplam 138 muhtelif benzeri işyerlerinde yapılan işler, az tehlikeli işler olarak,



b) Tehlikeli İşler:



1) Denizlerde balık ve diğer hayvanların ve bitkilerin avlanması, toplanması ve dalyan işleri



2) Nehir ve göllerde balık ve diğer su hayvanlarının, avlanması, toplanması ve üretimi



3) Elle yapılan maden ayıklama işleri



4) Pamuk ipliği imali ve pamuklu dokuma sanayii, pamuk işleme işleri (çırçır)



5) Hububat silolarındaki faaliyetler



Gibi toplam 117 muhtelif benzeri işyerlerinde yapılan işler, tehlikeli işler olarak,



c) Çok Tehlikeli İşler:



1) Bina inşaatı ve tamiratı, bina yıkımı işleri



2) Elektrik enerjisinin üretimi



3) Bina dışı elektrik, gaz, telgraf, telefon, tesisatı ve havai hat boru hattı inşaat, tamirat ve bakım işleri



4) Bina, liman, iskele, köprü, baraj, ve benzeri inşaat dolayısıyla müstakilen yapılan tetkik ve deneme mahiyetindeki sondaj işleri



5) Nikelaj kaplama ve galvanoplasti işleri, kalaycılık



6) Demiryolu, metro, tünel ve yeraltı inşaatı ve tamiratı



7) Isıtma ve enerji amacıyla buhar üretimi ve dağıtım işleri.



Gibi toplam 72 muhtelif benzeri işyerlerinde yapılan işler, çok tehlikeli işler olarak,



Belirlenmiştir.



VI- TAŞERONUN İŞYERİ SAĞLIK VE GÜVENLİK BİRİMİ KURMASI:



Örnek olarak, Sanayiden sayılan, ayrıca çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde devamlı olarak 530 işçi çalıştıran asıl işveren ile bu işletmedeki alt işverenin (Taşeron) işyerinde 55 işçisinin bulunması halinde; asıl işveren İSGB’de tam gün bir işyeri hekimi ile en az biri (A) sınıfı olmak üzere iş güvenliği uzmanını görevlendirmek zorundadır.



Aynı işyeri içinde faaliyet gösteren alt işverenler; asıl işverenin izni ile işçi sayısı oranında masraflara katılarak asıl işveren tarafından kurulan İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi’nden yararlanabilir.



İSGB’de tam gün çalışan işyeri hekimi ve (A) sınıfı iş güvenliği uzmanı sadece asıl işverenin koruyucu ve önleyici hizmetlerini vermekle yükümlüdür. Bunun dışında asıl işverenin kalan 30 işçisi ve taşeronun- alt işverenin 55 işçisi olmak üzere toplam 85 işçi için yönetmelikte belirtilen sürelere uygun ilave işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı görevlendirilir.



Taşeronun işçi sayısının 50’nin olması halinde, işçilerin periyodik sağlık kontrolleri İSGB’nde görevli işyeri hekimlerince yapılabilir. Bu hizmetlere yönelik ücretler asıl işverenlerle yapılacak mutabakata göre belirlenir. Hizmet sürelerinin hesaplanmasında taşeronlara ait işçi sayıları, işyeri hekimleri ile yapılan sözleşmede dikkate alınır.



Diğer yandan, bir işyerinde asıl işverenin 48 işçisi, taşeronun 40 işçisi bulunması halinde, her iki işverenin de İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi kurma mecburiyeti yoktur.



Buna mukabil, asıl işverenin işçi sayısı 50’nin altında, taşeronun işçi sayısı 50’nin üstende olması durumunda, taşeron tarafından İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi kurmak zorunluluğu vardır. Bunun için asıl işveren, taşerona yer göstermek – vermek zorundadır.



VII- SONUÇ:



4857 sayılı İş Kanunu kapsamında bulunan ve devamlı olarak en az 50 ve daha fazla işçi çalıştırılan ve altı aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde en az bir işyeri hekimi, sanayiden sayılan işlerin yapıldığı işyerlerinde ise ayrıca en az bir iş güvenliği uzmanının çalıştırılması, çok tehlikeli sınıfta yer alan ve 500 ve daha fazla işçi çalıştıran işverenler, işyerlerinde İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi kurmakla zorunlu tutulmuşlardır. İşverenlere getirilen bu ilave yeni mali külfetler ve yasal yükümlülükleri düzenleyen söz konusu tebliğin uygulanmasında çok ciddi zorlukların ve büyük sıkıntıların yaşanacağı, halen yeterli sayıda A sınıfı iş güvenliği uzamanı bulunmadığından, çok tehlikeli sınıfta yer alan ve 500 ve daha fazla işçi çalıştıran işverenlerin, tam gün çalıştırmak üzere A sınıfı İş Güvenlik Uzmanı bulmakta zorlanacağı muhakkaktır.



Yukarıda belirtilen mevcut durum muvacehesinde, iş sağlığı ve güvenliğinin denetlenmesi ve gerekli önlemlerin alınması ile ilgili yetkinin, işyerinde zaten fiilen bu konularda görevli bulunan inşaat ve elektrik mühendislerine verilmesi daha pratik ve uygulanabilirliği daha kolay olacaktır.

1 Şubat 2010 Pazartesi

Kayıt dışıyla mücadele için özel birim oluşturuldu

Kayıt dışıyla mücadele için özel birim oluşturuldu



Kayıt dışı ekonomiyle mücadele müdürlüğü, yeni politikalara dönük analiz çalışması yapacak



Kayıt dışı ekonomiyle mücadele edilmesi ve denetimlerin daha etkin hale getirilmesi için Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) tarafından yeni bir birim oluşturuldu.



Alınan bilgiye göre, GİB bünyesinde oluşturulan "Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Müdürlüğü", kayıt dışı ekonominin kayda alınabilmesi ve politikaların üretilebilmesi için alınacak önlemlerin fayda maliyet analizlerini yapmak ve öneriler geliştirmekle görevli olacak.



Söz konusu müdürlük, kayıt dışı ekonomiyle mücadeleye ilişkin olarak gerekli araştırmalar yapacak, alınan sektörel, kurumsal ve ekonomik tedbirleri değerlendirerek, önerilerde bulunacak.



Yeni birim, Kayıt dışı Ekonomiyle Mücadele Stratejisi Eylem Planının uygulama sürecini izlemek, değerlendirmek, Eylem Planını ihtiyaçlar çerçevesinde güncellemek, yenilemek, gecikme ve hedeften sapmaları belirleyerek ve araştırarak gerekli önlemlerin alınmasını sağlayacak.



Kayıt dışı ekonomiyle mücadelede sektörel ve bölgesel mücadele stratejileri geliştirmek ve uygulanmasını sağlamakla yetkili Müdürlük, ayrıca üniversiteler, kamu kurum ve kuruluşları ile işbirliği yaparak, çalışmalara katılacak ve öneriler geliştirecek.



Müdürlük, kayıt dışı ekonomiyle mücadele konusunda diğer ülkelerin de çalışmalarını inceleyecek ve bu ülkelerle işbirliği yapacak.



Vergi uyum stratejisi hazırlanacak



Gelir İdaresi Başkanlığının "Vergi Uyum Stratejisini" hazırlamak, mükellef türleri, sektörler ve bölgeler itibariyle uygulanmasını sağlamakla görevli olacak Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Müdürlüğünün sorumlulukları arasında şunlar da yer alıyor:



Kayıt Dışı ekonomiyle mücadeleye ilişkin olarak Kalkınma Planları, Hükümet Eylem Planı, Yıllık Programlar ile AB müktesebatına uyum programı kapsamında yer alan politika önceliklerine ilişkin faaliyetler yürütmek,



Kayıt dışı ekonomiyle mücadele konusunda gerekli toplumsal ve kurumsal desteği sağlamak, kayıt dışının önlenmesine yönelik çalışmalar, eğitim ve toplum desteğini güçlendirici kampanyalarla sağlamlaştırmak, kamu ve özel sektör ile çalışmalar yürütmek,



Kayıt içi faaliyetleri özendirmek, kayıt içini cazip kılmak için geliştirilen yöntemlerin sağlıklı uygulanabilmesi açısından kayıt dışı ekonomik faaliyetlerde bulunanları saptama ve cezalandırma kapasitesini güçlendirmek için Gelir İdaresi Başkanlığı bünyesinde ilgili Daire Başkanlıkları ile işbirliği yapmak ve çalışmaları koordine etmek,



Vergi kanunlarına gönüllü uyumu sağlamak amacıyla denetimlerin daha etkin hale getirilmesi, mükelleflerin beyanlarının sürekli denetim altında bulundurulması, denetim sonucunda ortaya çıkacak suçlara uygulanacak cezaların caydırıcılığının artırılması gibi hususlarda politika önerileri geliştirmek,



Başkan, Başkan Yardımcısı, Daire Başkanı ile Grup Başkanı tarafından verilecek diğer görevleri yapmak.

Kayıt dışı ekonomiyle mücadelenin önemi



Devletten gizlenen, kayda geçirilmeyen ya da geçirilemeyen ve bu sebeple denetlenemeyen faaliyetler olarak tanımlanan ve "kara ekonomi, nakit ekonomisi, gizli ekonomi, saklı ekonomi, yasadışı ekonomi, informal ekonomi" olarak da adlandırılan kayıt dışı ekonomi, Türkiye'de ekonominin en önemli sorunları arasında yer alıyor.



Türkiye'de kayıt dışı ekonominin büyüklüğü konusunda kayıt dışılığın tanımı gereği üzerinde uzlaşılan ortak bir rakam bulunmazken, bazı uluslararası araştırmalarda Türkiye'deki kayıt dışı ekonominin GSMH'ye oranı yüzde 32-34 oranları arasında hesaplanıyor.



Kayıt dışının ortaya çıkış nedenlerinin başında, enflasyon, gelir dağılımı, vergi adaleti gibi mali ve ekonomik nedenler gelirken, yasaların basit anlaşılır olmaması ve defter tutma hadleri gibi hukuki nedenler, vergi idaresinin organik yapısı, teknik yapı ve denetim mekanizması gibi idari nedenlerle, vergi ahlakı ve mükellef psikolojisi gibi sosyal nedenler de etkili oluyor.



Kayıt dışı ekonomi, istatistiki olarak GSMH, istihdam, fiyatlar gibi temel göstergelerin kesin olarak belirlenememesi, etkin ve doğru politikalar ile gerekli önlemlerin alınıp uygulanamamasına yol açarken, vergi ve prim kaybına neden olduğundan bütçe açığına neden olarak daha fazla vergi alma ihtiyacı doğuruyor.



Gelir adaletinin bozulmasına, vergi verenlerle vermeyenler arasında haksız rekabete, tüketici hakları ile sosyal güvenlik sisteminin de zarar görmesine neden olan kayıt dışı ekonomiyle mücadele kapsamında, kayıt içi faaliyetler özendirmeyi, denetim kapasitesini geliştirmeyi, yaptırımların caydırıcılığı artırmayı ve bu konuda kurumsal ve toplumsal mutabakat güçlendirmeyi amaçlayan "Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Stratejisi Eylem Planı" uygulamaya konuldu.



2008-2010 yıllarını kapsayan söz konusu Eylem Planı yeni dönemde güncellenerek, yeni hedefler ve politikalar belirlenecek.



01.02.2010 / Dünya