26 Nisan 2010 Pazartesi

Örtülü sermaye sayılmayan haller

Örtülü sermaye sayılmayan haller



Veysi Seviğ - 23 Nisan 2010 Cuma - Referans



Kurumlar Vergisi Yasası'nın 12'nci maddesinde yapılan tanımlamadan da anlaşılacağı üzere, "Kurumların ortaklarından veya ortaklarla ilişkisi olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların hesap dönemi içinde herhangi bir kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye" sayılmaktadır.



Sözü edilen yasa maddesi uyarınca aşağıda sayılan borçlanmalar örtülü sermaye sayılmamaktadır.



* Kurumların ortaklarının veya ortaklarla ilişkili kişilerin sağladığı gayri-nakdi teminatlar karşılığında üçüncü kişilerden aldıkları borçlar, Kurumlar Vergisi Yasası'nın 12/6-a maddesi hükmü uyarınca örtülü sermaye sayılmamaktadır. Ancak nakdi teminat karşılığında sağlanan krediler ise kötüye kullanımının engellenmesi amacıyla, borç/özsermaye oranının hesabında işletmeye verilen borç olarak dikkate alınacaktır. Bu görüş idareye ait olup, uygulamada uyuşmazlık yaratacak bir özellik arz etmektedir.



Kurum kasasında veya bankadan bulunan yerli ve yabancı paralar ile her an nakde çevrilebilecek çekler, altın, devlet tahvili, Hazine bonosu, Toplu Konut İdaresi'nce çıkarılan veya İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nda işlem gören hisse senetleri, tahvil ve bonolar nakdi teminat niteliğindedir. Bunların dışında kalan her türlü teminat uygulamada gayri-nakdi teminat olarak kabul edilecektir.



* Kurumlar Vergisi Yasası'nın 12/6-b maddesi uyarınca kurumların iştiraklerinin, ortaklarının veya ortaklarla ilişkili kişilerin bakanlardan, finans kurumlarından ya da sermaye piyasalarından sağlanacak aynı koşullarla, yani kredi sözleşmelerinin içerdiği vade, faiz oranı ve benzeri kullandırdığı borçlanmalar, örtülü sermaye olarak kabul edilmektedir.



Örtülü sermaye uygulamasında, kredibilitesi yüksek olan bir grup şirketine aynı koşullarla kısmen veya tamamen aktardığı krediler örtülü sermaye tutarının tespitinde borç olarak dikkate alınmamaktadır. Dolayısıyla grup şirketlerinin finans kuruluşlarından sağladıkları kredileri aynı faiz ve vadeyle birden fazla şirkete paylaştırılması halinde diğer grup şirketlerine aktarılan krediler örtülü sermaye kapsamında "borç" olarak değerlendirilemeyecektir.



Örtülü sermaye kapsamı dışına çıkarılan bu tür borçlanmalar Kurumlar Vergisi Yasası'nın 13'üncü maddesinde tanımlanan transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı bakımından normal koşullar altında değerlendirilmektedir. Kurumlar Vergisi Yasası'nın 12/b-6 maddesinde yer alan banka ve finans kurumlarından temin edilerek kullandırılan borçların örtülü sermaye sayılması, transfer fiyatlandırması uygulaması bakımından bir istisna değildir.



* Bankacılık Yasası'na göre faaliyette bulunan bankaların yapmış bulunduğu borçlanmalar Kurumlar Vergisi Yasası'nın 12/6-c maddesi hükmü uyarınca örtülü sermaye sayılmamaktadır. Bankalar tarafından alınan kredilere ilişkin olarak Bankacılık Yasası'nda gerekli düzenlemelerin bulunmasından dolayı Kurumlar Vergisi Yasası'nda ayrıca düzenleme yapılmamıştır. Bu nedenle, bankaların kendi faaliyet alanları içinde ulusal ve uluslararası piyasalardan yaptığı borçlanmalar, herhangi bir koşula bağlı olmaksızın örtülü sermaye kapsamında değerlendirilmemiştir.



* Finansal Kiralama Yasası kapsamında faaliyet gösteren finansal kiralama şirketleri ile Ödünç Para Vergi İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında faaliyet gösteren finansman ve faktoring şirketleri ile ipotek finansman kuruluşlarının bu faaliyetleriyle ilgili olarak ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılan bankalardan yaptıkları borçlanmalar Kurumlar Vergisi Yasası'nın 12/6-ç maddesi hükmü uyarınca örtülü sermaye sayılmaktadır.



Borç veren bankaların ortak veya ortaklarla ilişkili kişi sayılan kişiler olmaması halinde bankalardan yapılan borçlanmaların herhangi bir şekilde Kurumlar Vergisi Yasası'nın 12'nci maddesi ile ilişkilendirilmemesi gerekmektedir.



* Örtülü sermaye uygulamasında temel ilke olarak ortaklar ve ortaklarla ilişkili kişilerden yapılan toplam borçlanmaların kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı diğer koşullarda varlığı halinde örtülü sermaye olarak kabul edilmesine karşılık, ortak veya ortakla ilişkili kişi olmakla birlikte, ana faaliyet konusuna uygun olarak faaliyette bulunan banka veya benzeri kredi kurumlarından yapılan borçlanmalar yüzde 50 oranında dikkate alınmaktadır. Ancak sadece ilişkili şirketlere finansman temin eden kredi şirketlerinden yapılan borçlanmalarda yüzde 50 oranı uygulaması yapılmaktadır.



Örtülü sermayenin belirlenmesinde banka; Türkiye'de 5411 sayılı Bankacılık Yasası'na göre faaliyette bulunan bir bankayı, banka benzeri kredi kurumu ise esas faaliyet konusu mevduat benzeri veya özel cari ve katılma payı hesapları benzeri hesaplar yoluyla fon toplayan ve kredi kullandıran kurumları ifade etmektedir. Yurtdışında ise bulunduğu ülkede Bankacılık Yasası'na benzer bir yasa ile ayrıntılı olarak düzenlenmiş ve yaptırımları olan bir mevzuat çerçevesinde bankacılık faaliyetinde veya yine mevzuat gereği benzeri nitelikte faaliyet gösteren kurumları ifade etmektedir.



Bir kurumun örtülü sermaye kullanımının tespiti sırasında dikkate alınması gereken haller, uygulama açısından önem arz etmekte olup, yapılan çalışmalarda bu konuda yasa maddesinde yer alan tanımlara dikkat edilmelidir.

21 Nisan 2010 Çarşamba

Şirketlerle ilgili özel vergi avantajları

Şirketlerle ilgili özel vergi avantajları / Şükrü Kızılot



21.04.2010



VERGİ yasalarımızda, şirketleri ilgilendiren çok sayıda avantaj yer alıyor.

İngilizlerin “Her şey öğrenilmeden önce zordur” diye bir atasözü var. Bu sözde olduğu gibi, bazı şirketlerin yöneticileri, kendilerine tanınan avantajları bilmedikleri için bundan yararlanamıyor ve daha fazla vergi ödüyorlar.

GAYRİMENKUL VE İŞTİRAK HİSSESİ

1. Kurumlar Vergisi İstisnası:

Anonim ve limited şirketlerin, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan gayrimenkul ve iştirak hisselerinin satışından doğan kazancın, yüzde 75’i kurumlar vergisinden müstesna.

Bu avantajdan yararlanabilmek için satış kazancının istisnadan yararlanan kısmı, satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte “özel bir fon” hesabında tutulmalı. Ayrıca, satış bedelinin, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesi gerekiyor (KVK Md.5 (I)-e).

2. KDV İstisnası :

En az iki tam yıl süreyle kurumların aktifinde yer alan gayrimenkul ve iştirak hisselerinin, satışı KDV’den müstesna (KDV.K Md 17/4-r).

İştirak hissesi, bir anonim şirketin hissesi ise ve “hisse senedi” ya da “ilmühaber” bastırılmışsa, iki yıllık süre aranmaksızın, hisse senetlerinin veya ilmühaberlerin teslimi, KDV’den müstesna (KDV K Md.17/4-g).

YURTDIŞI KAZANCI

Anonim ve limited şirketlerin, yurt dışında bulunan işyerleri veya daimi temsilcileri aracılığıyla elde ettikleri kazançlar;

1. Bu kazançların, doğduğu ülke vergi kanunları uyarınca en az yüzde 15 oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması,

2. Yurt dışı kazançların, elde edildiği hesap dönemine ilişkin yıllık kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihe kadar, Türkiye’ye transfer edilmiş olması

koşuluyla, kurumlar vergisinden müstesna tutuluyor (KVK Md. 5-g).

YURTDIŞI İNŞAAT

Yurt dışında yapılan inşaat, onarım, montaj işleri ile teknik hizmetlerden sağlanan ve Türkiye’de genel sonuç hesaplarına intikal ettirilen kazançlar, tutarı ne olursa olsun, kurumlar vergisinden müstesna tutulur

(KVK. Md.5-h).

AR-GE İNDİRİMİ

Kurumlar vergisi mükellefleri, işletmeleri bünyesinde gerçekleştirdikleri, sadece yeni teknoloji ve bilgi arayışına yönelik, araştırma ve geliştirme (AR-GE) harcamaları tutarının tamamını gider kaydedebildiği gibi, aynı harcama tutarı kadar ikinci kez hesaplanacak AR-GE tutarını, beyannamede çıkan kazançtan indirebiliyorlar.

İŞTİRAK KAZANÇLARI İSTİSNASI

Bir kurumun, tam mükellef başka bir kurumun sermayesinde payı varsa, örneğin bir anonim ya da limited şirketin, başka bir anonim veya limited şirketin sermayesinde payı varsa, yani ortağıysa, bu pay nedeniyle elde ettiği kazanç, kurumlar vergisinden müstesna tutulur. Bu kazancın dağıtımı stopaja da tabi değil (KVK Md.5 (I)-a ve GVK Md.94/6-b).

BAĞIŞ VE YARDIMLAR

Anonim ve limited şirketlerin yıl içinde yaptıkları bağışlar, bu bağışın nereye yapıldığı ve mahiyetinin ne olduğuna bağlı olarak, kısmen veya tamamen kurum kazancından indirilebiliyor.

Şirketlerle ilgili vergi avantajları, yukarıda belirtilenlerle sınırlı değil. Diğerlerini de bir başka yazımızda ele alacağız.



Kaynak: Hürriyet Gazetesi



15 Nisan 2010 Perşembe

Sahte belge kullanma suçlaması

Sahte belge kullanma suçlaması



Bumin Doğrusöz - 15 Nisan 2010 - Perşembe - Referans



Vergi hukukumuzda, sahte ve yanıltıcı belge kavramlarının tanımı, Vergi Usul Kanunu'nun 359. maddesinde yer almıştır. Anılan maddeye göre sahte belge, gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belge; muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge ise gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla birlikte bu muamele veya durumu mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belgedir. Bu tür belge kullanımlarında uygulanacak idari para cezası aynı olmakla birlikte, hürriyeti bağlayıcı ceza her iki tür belge için ayrı ayrı düzenlenmiştir.



Bu sebeple, gerçeğe aykırı belge düzenleyenler veya kullananlar hakkında düzenlenecek vergi inceleme raporlarında ve iddianamelerde, bu ayrıma dikkat edilmesi, fiilin hangi tür belge kapsamında görüldüğünün delilleri ile birlikte açıklanması gerekmektedir.



Ancak uygulamada, bu türlerde belge kullananların saptanmasına ve haklarında tarhiyat yapılmasına yönelik olarak hazırlanan inceleme raporlarında, yeterli titizliğin gösterildiğini söylemek zordur.



Özellikle bir mükellefin anılan türde belgeler düzenlediğinin tespit edildiği hallerde, o mükellef hakkında yazılan raporlara atıf yapılmak suretiyle, bu mükelleften belge alan herkes için seri halde ve sadece söz konusu belgenin deftere kaydedildiğini saptayan bir tutanağa dayanılarak raporlar üretilmektedir. Söz konusu mükelleften belge alanlara, sadece diğer rapora atıf yapılarak yazılan rapor tebliğ edilmekte, ancak belgeyi düzenleyen kişi hakkında düzenlenen ve belgelerinin niçin sahte veya yanıltıcı belge kabul edildiğini açıklayan –atıf yapılan- rapor tebliğ edilmemektedir.



Atıf yapılan raporun tebliğ edilmemesi, önce idarenin kişilere karşı bütün işlemlerini gerekçelendirmesi zorunluluğunu ihlal etmektedir. Başka raporlara atıf yapılarak düzenlenen raporların, atıf yapılan rapor eklenmeksizin tebliğ edilmesi, Vergi Usul Kanunu'nun ikmalen ve re'sen tarh işlemlerini içeren vergi/ceza ihbarnamesinin tebliğinde ayrıca bu ihbarnamenin dayanağını oluşturan inceleme raporu veya takdir komisyonu kararının da tebliğ edilmesini zorunlu kılan 35/son ve 366/son maddelerinin varlık amacına da aykırı bir durum yaratmakta, yapılan tebliği usulsüz kılmaktadır.



Bu şekilde atıf yapılan rapor eklenmeksizin tebliğ, işlem temelinin gizlenmesi kadar, ceza açısından da suçun bütün unsurları ile saptanıp saptanmadığının da delillendirilememesi anlamını taşımaktadır. İnceleme raporlarında genellikle kolay yola gidilerek taraflar arası ticari ilişki veya ödeme şekli incelenmemekte, sadece atıfla yetinilmektedir. İncelenen bazı hallerde ise hiç delile dayanmaksızın ve kanaate dayalı yorumlarla suçlu yaratılmaya çalışılmaktadır.



Örneğin ödemelerin banka kanalı ile yapıldığı hallerde, "bu paranın tekrar ödeyene geri döndüğü kanaati hasıl olmuştur" şeklindeki ifadelerle kanaat, delil gösterilmeye çalışılmaktadır.

Bu husus ise mükelleflerin yargı önünde savunma haklarını kısıtlamakta, vergi veya ceza yargısında doğal olarak yargıç, atıf yapılan raporlara erişmeye çalışmaktadır. Bu çaba ise bir sürü gereksiz yazışma ve zaman kaybına yol açmaktadır.



Atıf yapılan raporla, belgelerin niçin sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı kabul edildiğinin işleme muhatap olan kişi ile yargıç tarafından bilinmesi, işlemlerin hukuka uygunluğunun sağlanması ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesinin yaşama aktarılabilmesi ve keyfiliğin ortadan kaldırılması açısından son derece önemlidir. Burada, atıf yapılan raporun tebliğ edilmemesi, vergi mahremiyeti gibi konuyla ilgisi olmayan bir gerekçeye dayandırılamaz.



Öte yandan, sahte veya yanıltıcı belge düzenlediği iddia olunan kişi ile bu belgeyi kullanan kişi arasındaki ilişki birçok halde incelenmeyerek, sadece atıfla yetinilmektedir. Bu da atıf yoluyla yazılan raporu, hukuki açıdan sakatlamaktadır. Zira komisyon karşılığı fatura düzenlediği kabul olunan bir kişinin dahi kestiği bütün faturaların bu kapsamda olup olmadığının, yanılgılığı ileri sürülen faturaya bağlı mal hareketini belgeleyen sevk irsaliyesinin bulunup bulunmadığının, para hareketini belgeleyen çek veya banka dekontu gibi belgelerin olup olmadığının ve en önemlisi envanter kayıtlarının, mal veya hizmetin akıbetinin ayrıca incelenmesi gerekmektedir.



Atıf yapılan rapordaki düzenlenen belgeleri yanıltıcı veya sahte olarak nitelendirme sebebi, aslında birçok halde, sadece belge düzenleyen hakkında işlem yapılmasını gerektirmekte, taraflar arası ticari ilişki ayrıca incelenmeden belgeyi kullanan hakkında işlem yapılmasını mümkün kılmamaktadır. Örneğin belgeyi düzenleyenin adresinde bulunamaması, KDV beyannamelerini vermemiş olması veya sadece vergi incelemesi yapma yetkisi bulunmayan kolluk kuvvetleri tarafından alınan ifadeye dayanılarak tanzim olunan raporlar bu niteliktedir ve bu raporlara atfen inceleme raporu düzenlenmesi olanaklı değildir.



Bu noktada ileri sürülen vergi mahremiyeti gerekçesi ise tutarlı bir gerekçe olmaktan uzaktır. Hakkında sahte belge düzenlediği iddia olunan kişiye ait raporu vergi mahremiyeti gerekçesi ile gizleyerek, bu rapora dayanılarak suçlanan diğer kişilerin savunma hakları kısıtlanamaz.



Yukarıdaki satırları daha önce de defalarca yazdık. Ama durum düzeleceğine, gittikçe kötüleşiyor. Maliye Bakanlığı artık bu konuya el atsa da hukuk devletine yaraşır bir düzen kurulsa.





13 Nisan 2010 Salı

Veraset ve İntikal Vergisi beyannamesi ölüm tarihinden itibaren 4 ay içinde verilir

Veraset ve İntikal Vergisi beyannamesi ölüm tarihinden itibaren 4 ay içinde verilir



Ekrem Sarısu - ekremsarisu@yaklasim.com - 12 Nisan 2010 Pazartesi - Posta



Soru: Anneannem ocak ayında vefat etti. Üzerine kayıtlı bir gayrimenkulü ve bankada teyzemle ortak hesabı var. Annem ile teyzem uzun zamandır dargınlar. Annem veraset ilamı çıkarttırmak istiyor. Bu işlem için nereye, hangi evraklarla başvurması gerekiyor? Başvuru için bir süre var mı? Ölüm belgesi teyzemde bulunuyor. Bir sorun yaratır mı? Annemin kardeşi olmadan veraset ilamı için tek başına başvurması sorun olur mu? Veraset ilamı çıktıktan sonra varisin vergi dairesine beyanda bulunması gerekiyor mu? Bunun bir süresi var mı? Ne yapmak gerekiyor? Bankadaki paranın anneannemin payına düşen kısmının yarısı için de beyanda bulunması gerekiyor mu, prosedür nedir? Ayrıca anneannemin üzerine kayıtlı gayrimenkulün apartman aidatı vefat ettikten sonra ödenmezse yönetim eve el koyup satışa çıkarabilir mi? Semahat



Cevap: Anneniz bulunduğu yerdeki, Sulh Hukuk Mahkemesi’ne müracaat ederek veraset ilamını tek başına çıkarabilir. Mahkemeye vukuatlı nüfus kayıt örneği ve kimliği ile başvuru yapabilir. Veraset ve İntikal Vergisi beyannamesinin, ölüm tarihinden itibaren 4 ay içinde verilmesi gerekiyor. Veraset ve İntikal beyannamesinde gayrimenkul ve bankadaki para ve varsa diğer kalan malların hissesine düşen kısmını beyan edecek. Beyandan sonra, vergi dairesinden alacağı Veraset ve İntikal Vergisi ilişiksizlik belgesini bankaya ibraz ettiğinde, paranın hissesine düşen kısmını alabilir. Apartman yönetimlerinin tahsil edilmeyen aidat borçlarından dolayı mahkeme yoluyla daireyi satın alma hakları bulunuyor. Dairenin aidatlarını mirasçılar olarak anneniz ve teyzenizin ödemesi gerekir. Ödenmeyen aidat borçları için yönetim mahkeme yoluyla daireyi satın alabilir.



Kira gelirini bildirmeyene özel kolaylık



GELİR İdaresi Başkanlığı'nın, kira geliri elde edenleri fişleyip tek tek denetleyecek olması, kira gelirini bildirmeyenleri ciddi anlamda korkutmuş.



Beyanname vermeyen binlerce okuyucu “Bize pratik bir çözüm yolu gösterir misiniz?” diye soruyor. Hemen yanıtlayalım.



Kira gelirini vergi dairesine beyan etmeyenler;



“Kira gelirlerimle ilgili yıllık gelir vergisi beyannamesini süresinde veremedim. Vergi Usul Kanunu'nun 371. maddesine göre, pişmanlıkla ekte sunuyorum.



Gerekli işlemlerin yapılmasını arz ederim” diye bir dilekçe yazıp, beyannamelerini verirlerse, beyanname süresinde verilmiş gibi kabul edilir. Sadece ödenmeyen taksit için aylık yüzde 1,95 faiz (pişmanlık zammı) ve 14 TL usulsüzlük cezası uygulanır.



Aman... beyannamenizi bir an önce veriniz.

Nüfus cüzdanı kaybolanın korkulu rüyasına son

Nüfus cüzdanı kaybolanın korkulu rüyasına son



BİLDİRİM KALKTI



Bu konuda, Maliye Bakanlığı'nın da bir düzenlemesi vardı. Gelir İdaresi Başkanlığı'nın “Vergi Kimlik Numarası” 2007/1 No.lu İç Genelgesi ile; nüfus cüzdanları kaybolan ya da çalınanların, durumu bir dilekçe ile vergi dairesine bildirmeleri isteniyordu.



.



Bu konuda 13 Şubat 2010 tarihli Hürriyet'te yayımlanan uyarımız göz önüne alındı ve 2010/1 No.lu Vergi Kimlik Numarası İç Genelgesi ile nüfus cüzdanı çalınan ya da kaybolanların, vergi dairesine bildirme mecburiyetine son verildi. Nüfuz cüzdanının çalındığı ya da kaybolduğunun, nüfus müdürlüğüne bildirilmesi yeterli olacağı belirtildi.



Yeni uygulamaya göre, vergi dairesi; MERNİS/Kimlik Paylaşım Sistemi'nden, nüfuz cüzdanının kayıp veya çalıntı olup olmadığını sorgulayacak. Bu sorgulama sonucuna göre de “mükellefiyet kaydı” yapacak ya da yapmayıp durumu bir yazı ile emniyet müdürlüklerine bildirecek.



Üç yıl gecikmeli de olsa, bu yeni düzenleme, vatandaşları kaybolan veya çalınan nüfus cüzdanları nedeniyle vergiler, naylon fatura ve hapis cezaları yönüyle “korkulu rüya” görmekten kurtardı.

Kurumlarda ilişkili kişi işlemleri

Kurumlarda ilişkili kişi işlemleri



Veysi Seviğ - 13 Nisan 2010 Salı - Referans



Kurumlar Vergisi Yasası'nın 13'üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca "Kurumlar, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alımı ya da satımında bulunursa, kazanç tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış" sayılmaktadır. Bu bağlamda da "alım, satım, imalat veya inşaat işlemleri, kiralama ve kiraya verme işlemleri, ödünç para alınması ve verilmesi, ikramiye, ücret ve benzeri ödemeleri gerektiren işlemler her hal ve şartta mal veya hizmet alım ya da satım olarak" değerlendirilmektedir.



Yukarıya aktarılan yasa maddesinde ifade edilen ilişkili kişinin tanımı ise aynı maddenin ikinci fıkrasında yapılmış bulunmaktadır. Bu tanımlamaya göre ilişkili kişi, "kurumlar kendi ortakları, kurumların veya ortaklarının ilgili bulunduğu gerçek kişi veya kurum ile idaresi, denetimi veya sermayesi bakımından doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunduğu ya da nüfuzu altında bulundurduğu gerçek kişi ve kurumları" ifade etmektedir.



Bu kapsamda da "ortakların eşleri, ortakların veya eşlerinin üstsoy ve altsoyu ile üçüncü derece dahil yansoy hısımları ve kayın hısımları da ilişkili sayılmaktadır. Kazancın elde edildiği ülke vergi sisteminin, Türk vergi sisteminin yarattığı vergilendirme kapasitesi ile aynı düzeyde bir vergilendirme imkânı sağlayıp sağlamadığı ve bilgi değişimi hususunun göz önünde bulundurulması suretiyle bakanlar kurulu tarafından ilan edilen ülkelerde veya bölgelerde bulunan kişilerle yapılmış tüm işlemler de ilişkili kişilerle yapılmış sayılmaktadır.



Kurumlar Vergisi Yasası'nın 13'üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ilişkili kişi tanımının kapsamı dikkate alındığında, Türk ticari yaşamında hemen hemen herkes birbiri ile ilişkili kişi sayılabilecektir.

Söz konusu tanımlamaya göre, kurumun veya ortaklarının idaresi bakımından doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunduğu gerçek kişiler; ortaklık ilişkisi olmaksızın kurumun kararlarında doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunduğu gerçek kişiler; ortaklık ilişkisi olmaksızın kurumun kararlarında doğrudan veya dolaylı olarak etkisi bulunabilecek kurumun yönetim kurulu başkan ve üyeleri, genel müdürü, üst düzey müdürleri (pazarlama müdürü gibi) aynı düzeydeki yüksek memurları gibi şahısları ifade etmektedir. Ayrıca, ortaklık ilişkisi olmaksızın kurumun kararlarından doğrudan veya dolaylı olarak etkide bulunabilecek herhangi bir gerçek kişi veya kurum ilişkili kişi sayılmaktadır.



Kurumun veya ortaklarının denetimi bakımından doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunduğu gerçek kişi veya kurumlar ifadesinden de ortaklık ilişkisi olmaksızın kurumun kararlarında doğrudan veya dolaylı olarak etkisi bulunabilecek kurumun denetçileri gibi gerçek ve tüzel kişiler anlaşılacaktır. Örneğin bir anonim şirket denetçisinin eşinin ortak olduğu bir limitet şirketle yapılan ticari işlemlerde emsallere uygunluk ilkesi aranacaktır.



Diğer yandan bir şirket ile söz konusu şirketin kurucu hisse senetleri ve/veya intifa senetlerine sahip olan gerçek kişi ve kurumlar da ilişkili kişi kapsamında değerlendirilecektir. Bu bağlamda da nüfuzu altında bulundurduğu gerçek kişi veya kurumlar ifadesi, kurumun ekonomik ve ticari kararlarını doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyecek şekilde devamlılık arz eden bir iktisadi ilişki veya devamlı borç para verme ya da alma ilişkisi içinde bulunduğu gerçek kişi ve kurumları kapsamaktadır.



Ortakların veya eşlerinin anne, baba, büyükanne ve büyükbabaları, çocukları ve torunları ile üçüncü derece dahil yansoy hısımları daha açıkçası ortak bir kökten gelen kişiler ve kayın hısımları ilişkili kişi olarak kabul edilmektedir.



Türk Medeni Kanunu'nun 18'inci maddesinde yer alan tanımlamaya göre, eşlerden biri ile diğer eşin kan hısımları aynı türden ve dereceden kayın hısımları olmaktadır. Yasal düzenleme gereği olarak "Kayın hısımlığı, kendisini meydana getiren evliliğin sona ermesiyle" ortadan kalkmaz. Dolayısıyla evliliğin sona ermesi nedeniyle kayın hısımlığından doğan ilişkili kişi özelliği de sona ermemekte, aksine devam etmektedir.



Kurumun ilgili bulunduğu kurum kavramı ise kendi ortağı dışında, kurumun kendisinin ortaklığının bulunduğu bir başka kurumu yani iştiraklerini ifade etmektedir. Bir kurum diğer bir kuruma ortak ise iki kurum ilişkili kişi tanımı kapsamında kabul edilmektedir.



Bir başka açıdan kurumların doğrudan veya dolaylı olarak iştirak ettiği diğer kurumlar ve şahıs şirketleri ilişkili kişi olarak değerlendirilerek aralarındaki işlemlerde emsallere uygunluk ilkesi aranmaktadır.

Kurum ortağının ilgili bulunduğu kurum ise kurum ortağının başka bir kurum ile olan ortaklık ilişkisini göstermektedir. Böyle bir durumda ise kurum ortağının ortak olduğu şahıs şirketlerinin diğer kurum ortakları ile ilişkisi de ilişkili kişi kavramı içinde mütalaa edilmektedir.



Örneğin bir kurumun kendi ortağı tüzel kişinin iştiraki olan başka tüzel kişiyle yaptığı mal veya hizmet alım ya da satım işlemleri ilişkili kişilerle yapılmış sayılmaktadır.



Kurumlar Vergisi Yasası'nın 13'üncü maddesinin ikinci fıkrasında tanımı yapılan ilişkili kişi ifadesi ülkemizde şirketleşme ve yönetim yapısı dikkate alındığında, söz konusu yasa maddesinin uygulanması açısından önemli sorunların ortaya çıkmasına kaynak teşkil edeceğini göstermektedir. Bu nedenle Kurumlar Vergisi mükelleflerinin söz konusu işlemleri dikkate alarak yıllık beyannamelerini düzenlemeleri gerekmektedir.





9 Nisan 2010 Cuma

Gerçeği yansıtmayan ücret bordosu işvereni 3 yıl hapse sokabilir

Gerçeği yansıtmayan ücret bordosu işvereni 3 yıl hapse sokabilir



|Posta Gazetesi| |09.04.2010|







Soru: Bir özel şirkette 15 yıldır çalışıyorum. Fili maaş bordrom 1.750.- TL. Fakat resmiyette asgari ücret üstünden bordro imzalıyorum. 10 yıldan beri yıllık izin kullanmadığım halde, kullanmış gibi imza attırıyorlar. Çalışma sürelerim bazı aylar 15 gün gösterilmiş. Ve ücretsiz izine gönderildim. Emekli olduğumda, bu haklarım yanmış mı olacak? Hakkımı nasıl arayabilirim? Haklarımı şimdi istesem işten atılacağım.



Osman ERKEC



Cevap:Yüksek işsizlik oranının bir olumsuz sonucu da bu. Çoğu çalışan sizde olduğu gibi, işten atılırım korkusu ile hakkını arayamıyor. Bunu bilen çoğu işverende elinden geldiğince işçinin haklarına tecavüz ederek, çalışanı mağdur ediyor. Çalıştığınız şirket kullanmadığınız izin süreleri için, eksik bildirdiği ücret için, ücretiz izin için vb. diğer hususlarda size imza attırarak işi kılıfına uydurduğunu sanıyor. Ancak çok bildiğini sananlar, çok yanılıyor ve başına iş açıyor. İşverenin 1.750 TL ödeyip, asgari ücretten ücret bordosu düzenlemesinde, düzenlenen bordo; “muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge” olup, 18 aydan 3 yıla kadar hapis cezası var. İşveren bir tek ücret bordosunun ortaya çıkması durumunda dahi, 3 yıla kadar hapis cezası alabilir. Günlerinizin 30 yerine 15 gün, 1.750 TL ücretinizin asgari ücretten(bugün için 729 TL) bildirilmesi, emekli olacağınız tarihi uzattığı gibi emekli aylığı tutarına da olumsuz yansır. Emekli olduğunuzda iddialarınızı kanıtlamanız şartıyla, bazı haklarınız yanmaz. Örneğin, emekli olduğunuzdan eksik bildirilen günlerinizi, eksik bildirilen kazançlarınız, kıdem tazminatınız, kullanmadığınız izin sürelerinin paraları için dava açabilirsiniz.





8 Nisan 2010 Perşembe

Damga Vergisi Sirküleri

T.C.

MALİYE BAKANLIĞI

Gelir İdaresi Başkanlığı



Damga Vergisi Sirküleri/19



Konusu : Damga Vergisi Kanunu uygulamasında nüsha ve suret ayrımı



Tarihi : 30.03.2010



Sayısı : DV-19/2010-1/ Nüsha ve suret



İlgili olduğu maddeler: 488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1, 3 ve 5 inci maddeleri, bu Kanuna ekli (1) sayılı tablonun "IV- Makbuzlar ve diğer kağıtlar" başlıklı bölümünün 3 numaralı fıkrası



1- Giriş



488 sayılı Damga Vergisi Kanununun konusuna giren kağıtların vergilendirilmesinde nüsha ve suret ayrımında yaşanan tereddütlerin giderilmesine ilişkin açıklamalar bu Sirkülerin konusunu oluşturmaktadır.



2- Yasal Düzenleme



488 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde, bu Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu, bu Kanundaki kağıtlar teriminin, yazılıp imzalanmak veya imza yerine geçen bir işaret konmak suretiyle düzenlenen ve herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek olan belgeler ile elektronik imza kullanılmak suretiyle manyetik ortamda ve elektronik veri şeklinde oluşturulan belgeleri ifade ettiği; 3 üncü maddesinde, damga vergisinin mükellefinin kağıtları imza edenler olduğu; 5 inci maddesinde, bir nüshadan fazla olarak düzenlenen kağıtların her nüshasının ayrı ayrı aynı miktar veya nispette damga vergisine tabi olduğu; Kanuna ekli (1) sayılı tablonun "IV- Makbuzlar ve diğer kağıtlar" başlıklı bölümünün 3 numaralı fıkrasında, tabloda yazılı kağıtlardan aslı 1,00 Türk Lirasından fazla maktu ve nispi vergiye tabi olanların resmi dairelere ibraz edilecek özet, suret ve tercümelerinin maktu (2010 yılı için 0,55 TL) damga vergisine tabi olduğu hükme bağlanmıştır.



3- Nüsha ve Suret Ayrımı ile Bu Kapsamda Değerlendirilen Kâğıtlara İlişkin Damga Vergisi Uygulaması



Damga Vergisi Kanunu uygulamasında aynı hüküm ve kuvveti haiz olmak üzere birden fazla düzenlenmiş ve taraf/taraflarınca ayrıca imzalanmış olan kâğıtların her biri nüshadır. Bu kapsamda nüshalar, belli bir hususu ispat ve belli etmek üzere müstakilen ve aynı zamanda farklı mekanlarda ibraz edilebilir mahiyette olan kağıtlardır.



Suret ise aslında bulunan ibarelerin aynısını taşıyan, fakat aslında bulunan imzaları taşımayıp aslına uygun olduğuna ilişkin onaylayanın imzasını veya kaşesini ihtiva eden kâğıtları ifade etmektedir. Taraf/taraflarınca düzenlenerek imzalanmış, diğer bir ifadeyle hukuken tekemmül etmiş bir kâğıdın usulüne uygun olarak çıkarılmış, ancak taraflarınca ayrıca imzalanmamış örnekleri surettir.



Kâğıtların fotokopi ile çoğaltılmış örneklerinin de "Aslına uygundur" ya da "Aslı gibidir" şerhi ile onaylayanın imzası veya kaşesini ihtiva etmesi halinde mahiyeti itibarıyla suret; kâğıdın taraflarınca ayrıca imzalanması halinde ise nüsha olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.



Damga vergisine tabi kağıtlar bakımından düzenlenecek nüsha ve/veya çıkarılacak suret sayısına ilişkin olarak Damga Vergisi Kanununda herhangi bir belirleme bulunmamaktadır. Diğer taraftan, uygulamada örnek olarak düzenlendiği belirtilen kağıtlar bakımından, yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alınarak bu kağıtların nüsha ya da suret olma durumlarının belirlenmesi ve buna göre damga vergisinin aranması gerekmektedir.



Bu itibarla, mükelleflerce düzenlenen;



- Kağıt nüshalarının birden fazla olması durumunda her bir nüsha ayrı ayrı aynı miktar veya nispette,



- Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı şartları haiz kâğıtların resmi dairelere ibraz edilecek suretleri maktu,



damga vergisine tabi bulunmaktadır.



Duyurulur.



Mehmet KİLCİ

Gelir İdaresi Başkanı





7 Nisan 2010 Çarşamba

Belli süre elde tutulduktan sonra satılan daireden sağlanan kazanç vergiye tabi değil

Belli süre elde tutulduktan sonra satılan daireden sağlanan kazanç vergiye tabi değil



Ekrem Sarısu - ekremsarisu@yaklasim.com - 07 Nisan 2010 Çarşamba - Posta



Soru: 2004’te aldığımız daireyi satıp, yerine hem daha büyük hem de işyerimize daha yakın olan bir daireyi alacağız. Daireyi aldığımız tarihte arsa payından tapu almışız. Tapuda alış değeri 14 bin lira görünüyor. Şimdiyse dairenin satış değerinden işlem yapılıyormuş. Daire 210 bin liraya satılacak. Aradaki farktan vergi ödenmesi gerekiyor mu? Vergi ödememek için izlememiz gereken yol nedir? S.GÜLER



Cevap: Tapuda alış değeri 14 bin lira olan dairenizin satış değerinin tapuda 210 bin lira görünmesinde endişelenmekte haklısınız. Çünkü, gayrimenkul satışından sağlanan kazanç, değer artış kazancı kapsamında Gelir Vergisi’ne tabi bulunuyor.

Ancak, iktisap tarihinden itibaren 5 yıl (1 Ocak 2007’den önce iktisap edilenlerde 4 yıl) süre ile elde tutulduktan sonra satılan gayrimenkullerden elde edilen kazanç, Gelir Vergisi’nden müstesna tutulmuş bulunuyor.

2004’te satın aldığınız daireyi 4 yıl elde tuttuktan sonra satacağınızdan, daireden elde edeceğiniz kazancın tutarı ne olursa olsun, Gelir Vergisi ödemeyeceksiniz. Şayet 4 yıl elde tutmadan aynı şartlarda satmış olsaydınız elde ettiğiniz kazanç üstünden Gelir Vergisi ödemeniz gerekecekti.









2 Nisan 2010 Cuma

Arkadaşınızın karşılıksız verdiği paradan dolayı veraset ve intikal vergisi ödemeniz lazım

Arkadaşınızın karşılıksız verdiği paradan dolayı veraset ve intikal vergisi ödemeniz lazım



|Posta Gazetesi| |02.04.2010|





Soru: Yakın bir arkadaşım hesabıma(borçlarımı ödemek için) 120.000 TL. Yatıracak. Bunun bir hibe olduğunu ve arkadaşımın bu meblağı benden geri almayacağını varsayarsak, vergiye konu bir durum söz konusu olur mu? Arkadaşımın ya da benim vergi dairesine bir beyanda bulunmamız gerekir mi?



Saim YILMAZ



Cevap: Arkadaşınızın karşılıksız olarak 120.000.- TL vermesi, Veraset ve İntikal Vergisi Kanununa göre, ivazsız intikal, başka bir ifadeyle bağış yaptığı anlamına geliyor. Arkadaşınızın bağışladığı 120.000 TL için vergi yükümlülüğü yok. Ancak, sizin Veraset Ve İntikal Vergisi yönünden beyan ve vergi ödeme yükümlüğünüz var. Arkadaşınızın parayı banka hesabınıza yatırdığı tarihten itibaren, bir ay içinde Veraset Ve İntikal Vergisi beyannamesi vermeniz gerekiyor. 2010 yılında ivazsız(karşılıksız) intikallerin 2.535.- TL’si vergiden müstesna tutulduğundan, beyanname üstünde 120.000 TL den 2.535.- TL istisna düştükten sonra kalan 117.465.- TL üstünden yüzde 10 oranında hesaplanacak olan, 11.746.50 TL Veraset ve İntikal Vergisini, her yıl Mart-Mayıs ve Kasım aylarında iki taksit olmak üzere, üç yılda 6 eşit taksitte ödeyeceksiniz.





1 Nisan 2010 Perşembe

DÖNEMSONU İŞLEMLERİ İÇİN KANUNEN KABUL EDİLMEYEN GİDERLER VE ÖZELLİKLİ DURUMLARDA MUHASEBE KAYITLARI

DÖNEMSONU İŞLEMLERİ İÇİN KANUNEN KABUL EDİLMEYEN GİDERLER VE ÖZELLİKLİ DURUMLARDA MUHASEBE KAYITLARI



Tarih: 01.04.2010



Vergi kanunlarımızda kanunen kabul edilmeyen giderler aşağıda sıralanmıştır.



• Özsermaye üzerinden ödenen veya hesaplanan faizler (KVK Md. 11/a)



• Örtülü sermaye üzerinden ödenen veya hesaplanan faizler (KVK Md. 11/b)



• Transfer fiyatlandırması yoluyla dağıtılan örtülü kazançlar (KVK Md. 11/c 17)



• Her ne şekilde ve ne isimle olursa olsun ayrılan yedek akçeler (Türk Ticaret Kanununa, kurumların kuruluş kanunlarına, tüzüklerine, ana statülerine veya sözleşmelerine göre safî kazançlardan ayırdıkları tüm yedek akçeler ile Bankacılık Kanununa göre bankaların ayırdıkları genel karşılıklar dahil). (KVK Md. 11/ç 17)



• Bu Kanuna göre hesaplanan kurumlar vergisi ile her türlü para cezaları, vergi cezaları, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre ödenen cezalar, gecikme zamları ve faizler ile Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ödenen gecikme faizleri. (KVK Md. 11/d)



• Kanunlarla veya kanunların verdiği yetkiye dayanılarak tespit edilen hadler saklı kalmak kaydıyla, menkul kıymetlerin itibarî değerlerinin altında ihracından doğan zararlar ile bu menkul kıymetlere ilişkin olarak ödenen komisyonlar ve benzeri her türlü giderler. (KVK Md. 11/e)



• Kiralama yoluyla edinilen veya işletmede kayıtlı olan; yat, kotra, tekne, sürat teknesi gibi motorlu deniz taşıtları ile uçak, helikopter gibi hava taşıtlarından işletmenin esas faaliyet konusu ile ilgili olmayanların giderleri ve amortismanları. (KVK Md. 11/f)



• Sözleşmelerde ceza şartı olarak konulan tazminatlar hariç olmak üzere kurumun kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının suçlarından doğan maddî ve manevî zarar tazminat giderleri. (KVK Md. 11/g)



• Basın yoluyla işlenen fiillerden veya radyo ve televizyon yayınlarından doğacak maddî ve manevî zararlardan dolayı ödenen tazminat giderleri. (KVK Md. 11/h)



• Her türlü alkol ve alkollü içkiler ile tütün ve tütün mamullerine ait ilan ve reklam giderlerinin % 50'si. Bakanlar Kurulu bu oranı % 100'e kadar artırmaya veya sıfıra kadar indirmeye yetkilidir. (KVK Md. 11/ı)



• Her türlü para cezaları, vergi cezaları ve gecikme zamları



• Yasal sınırları aşan bağış ve yardımlar (KVK Md.10/c)





Örneğin şirketin dönem ticari kazancı 100.000 TL olsun ve aynı dönem şirket kamu kurumuna 25.000 TL bağış yardımında bulunsun. KVK madde 10/c hükmü gereğince



Ticari kazancın en fazla yüzde 5’ine kadar giderleştirebilir.



---------------------------------------------/---------------------------------------------------



770 5.000



689 20.000



102 25.000



Bağış ve yardımın muhasebeleştirilmesi



------------------------------------------------------------------------------------------------





• Kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlara ait giderler (KVK Md. 5-i/3)



• Binek Araçlara Ait Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTVK Md. 14)







Ticari araçların motorlu taşıtlar vergisinin kayıtlara gider olarak alınabilmektedir.



• Kanunen Kabul Edilmeyen Giderler için ödenmiş olan KDV (KDVK Md.29)



• VUK’na uygun olmayan ve fazla ayrılan amortismanlar (VUK Md. 313-321)



• VUK’na uygun olmayan ve fazla ayrılan karşılıklar, fon vb. (VUK Md. 323-329)



• Alınan vadeli çekler için hesaplanmış olan reeskontlar (VUK Md. 281-285)



• Ayrılmış, fakat ödenmemiş olan kıdem tazminatları karşılığı (GVK Md.40/2)



• Ödenmemiş SSK primleri (GVK Md. 40/2 ve SSK Md. 80)



Örneğin şirket ocak 2010 dönemi 5.000 TL’lik SSK primini yatırmamış olsun. Bu takdirde aşağıdaki kayıtların yapılması icap eder.



------------------------------------------01/2010-----------------------------------



770 5.000



361 5.000



Ssk Tahakkuk kaydı



----------------------------------------------------------------------------------------



Vergi kanunlarımızda ödenmeyen herhangi bir giderin gider olarak kayıtlara alınması mümkün olmadığından bunların KKEG olması gerekir. Dolayısıyla aşağıdaki kayıtları sırasıyla yaparız.



----------------------------------------------02/2010---------------------------------------------



361 5.000



368 5.000



Ödenemeyen SSK nın ertelenmiş vergi hesabına devri



-----------------------------------------------------------------------------------------------------



----------------------------------------------02/2010--------------------------------------------



950 Matraha Eklenecek Unsurlar 5.000



951 Matraha Eklenecek Unsurlar 5.000



Ödenemeyen ssk primlerinin KKEG olarak nazım hesaplara alınması



---------------------------------------------------------------------------------------------------



Söz konusu SSK primleri geçici evrgi dönemine kadar ödenmez ise geçici vergi matrahına KKEG olarak ilave edilir. Daha sonra ödendiği dönemde ise geçici vergi matrahından Diğer İndirimler adı altında matrahtan tenzil ederiz.



• Cari yıl giderlerine ilave edilmiş geçmiş yıl ve gelecek yıl giderleri



• Finansman giderleri kısıtlamasına tabi kurumlarda kısıtlama limiti içinde kalan tutar



• Deprem vergileri -Ek Vergiler- (4481 SK)



• Tevsik edilemeyen giderler (VUK Md.227)



• Gayrimenkul satış kazancı istisnasından yararlanıldığı hallerde tapu ve diğer harçlara isabet eden harcamaların yüzde 75’i . (KVK 5-i/3)



Örneğin Şirket aktifine 2 yıldan daha uzun süredir kayıtlı olan arazisini satmış ve yüzde 74 lik kurumlar vergisi istisnası ile KDV istisnasından aynı anda yararlanmıştır. Zira bu satış için 200.000 TL tapu harcı dahil çeşitli masraflar yapmıştır. Yapılan bu 200.000 TL’lik masrafın tamamı değil yüzde 75’i olan 150.000 TL KKEG kalan 50.000 TL si ise gider olarak kaydedilecektir.



-----------------------------------------------01/2010-------------------------------------------------------



689 150.000



770 50.000



102 200.000



Arsa satışına ilişkin yapılan tapu masrafının kaydı



----------------------------------------------------------------------------------------------------------------



• Telefon faturalarının özel iletişim vergileri



Örneğin 200 TL lik bir telefon faturasının kdv sinin 30 TL ve Özel İletişim Vergisinin ise 45 TL olduğunu varsaydığımızda aşağıdaki kaydın yapılması icap eder.



---------------------------------------/---------------------------------



191 30



689 45



770 125



770 200



………….nolu telefon faturası kaydı